Bu yılki Cannes Film Festivali’nde Altın Palmiye için yarışan Sicario adlı son filmi Türkiye’de de gösterime giren Kanadalı yıldız yönetmen Denis Villeneuve’ün etkileyici kariyerini gözden geçirelim.


Genç ve çok yetenekli yönetmenler, genellikle kendilerini, kariyerlerinin henüz başında ve oldukça küçük bir yaşta kotardıkları televizyon işleri ya da kısa filmleriyle belli eder ve dünya sahnesinde dikkate alınmaya da çoğunlukla bu yaşlarda başlarlar. Hemen her dâhi potansiyelli yönetmen gibi Villeneuve’ün hikâyesi de bu şekilde başladı.

1988’de, henüz 21 yaşındayken bir belgesel seride yönetmenlik yaparak profesyonel kariyerine başlayan Kanada, Quebec’li Villeneuve, 1990’da çektiği kısa filmiyle bir gençlik filmleri yarışmasından ilk ödülünü aldıktan sonra, içindeki sinema ateşini katmerlemeyen projelerle yoluna devam etme kararı aldı.

Araya giren ufak tefek işlerden sonra, bir yandan ilk uzun metrajlı filminin hazırlıklarını yaparken, bir yandan da Kanada sinemasının o dönem çıkardığı yeni ve yetenekli yönetmenlerini bir araya toplayan Cosmos projesine dahil oldu Villeneuve. 1996 yapımı, birbirlerine yolculuk teması üzerinden bağlanan kısa filmlerden oluşan Cosmos’daki kısasıyla çıkışını sürdüren Villeneuve, bu filmde bir röportaja yetişmeye çalışan, kafası darmaduman bir yönetmenin hikâyesini anlatırken, aslında kendi yol haritasını da çizme gayreti hakkında fikir veriyordu seyircisine.

AĞUSTOSUN 32’SİNDE ELİM BİR KAZA

90’lı yılların sonuna gelirken ilk uzun metrajlı filmi için gerekli tüm kaynaklar hazır olduğunda ise pek sevilen Un 32 aout sur terre / August 32nd on Earth ile çıktı seyirci karşısına. Dünya prömiyerini Cannes Film Festivali’nde gerçekleştiren ve henüz ilk uzun filmiyle Un Certain Regard’da Ingmar Bergman, Samira Makhmalbaf, Hong Sang-soo, Jake Kasdan gibi isimlerle yarışan Villeneuve’nin son derece kendine has bu ilk filmi büyük ilgi çekti.

Ağustos ayının 32. gününde gerçekleşen bir trafik kazası sonrası, ağustosun 36’sına kadar geçen dört günlük süreye, nefis bir aşk ve yol hikâyesi sığdıran bu ilk filmiyle kazandığı övgü ve ödülleri, bir sonraki uzun metrajı Maelström’le (2000) ile iyice artıran yönetmen, yönünü Cannes’dan Berlin’e çevirerek, Panorama bölümünden FIPRESCI ödülüyle ayrılmayı başardı.

Kendisine olan beklentileri iyice arttıran ve ödül listesi epey kabarık olan Maelström’de bir kez daha bir trafik kazasını merkez alan ve ilk filminde olduğu gibi bu kez de depresif bir ruh hâli içinde çırpınan kadın karakteri filmin kahramanı olarak seçen Villeneuve, bu filmle kazandığı başarıların ardından dokuz yıl boyunca sessiz sedasız yeni uzun metrajının hazırlıklarına koyuldu. Araya giren iki kısa metrajlı filminden özellikle 2008 yapımı Next Floor’la, kısa metraj film yapımında genellikle hak ettiği değeri göremeyen teknik reji ve sanat yönetimi konularında ders niteliğinde bir iş ortaya koyarken, bu sert ve politik alegoriyle, aynı zamanda Cannes’dan kısa film yarışmasının Altın Palmiye ödülüyle ayrıldı.

KATLİAMDAN AKAN SİYAH-BEYAZ KANLAR

Bir sonraki yıl tüm dünyanın ilgisini çekmeyi bir kez daha başardığı ve ele aldığı meseleyi büyük bir soğukkanlılık ve ustalıkla işleyen 2009 yapımı Polytechnique’le bir kez daha çok sayıda ödül ve övgünün sahibi oldu Villeneuve. 1989’da Kanada’da yaşanan bir okul katliamını, insanı olayın bir parçası hâline getiren nefis rejisi ve sırf yaşanan bu katliam sırasında akan kanları gösteren, olayda hayatını kaybetmiş gençlerin ailelerini ajite etmemek için tercih ettiği siyah-beyaz sinematografisiyle, etkileyici bir biçimde seyirci karşısına çıkaran Villeneuve, hikâyesini ortadan ikiye bölerek, ilk yarıda katliamın geçtiği günü, ikinci yarıda ise yaşananlar nedeniyle bastıramadığı bir nedamet duygusu taşıyan bir öğrenciyi merkeze oturtarak, 75 dakikalık hap gibi bir seyir sunuyordu.

Polytecnique sonrası, kariyeri önlenemez bir yükselişle devam eden Villeneuve’ün, çok değil bir yıl sonra çektiği Incendies’le de tüm dünyada tam anlamıyla patladığını söylemek abartılı bir ifade olmayacaktır. Hala imdb.com’un ilk 250’sinde yer alan bu etkileyici melodramla hem yönetmenlik becerilerinde geldiği usta işi noktayı, hem de hikâye anlatımındaki gücünü kanıtlayan Villeneuve, yabancı dilde en iyi film Oscar adaylığından başlayarak ödül ve adaylık listesini epey kabartıp, bir de yılın en iyi filmlerinden birine imza attı.

Savaşın mahvettiği parçalanmış bir ailenin ve sinema tarihinin en unutulmaz kadın karakterlerinden birinin hikâyesini anlatan Incendies, kimilerine tahammül edilebilir olmayan bir dozda acı katmerleyerek seyri zor bir filme dönüşse de, hem Kanada sinemasından yakın dönemde çıkan önemli bir modern klasiğe dönüşmesi, hem de izleyen hemen herkesi etki altına almayı becermesiyle, kısa sürede kült bir film hâline geldi. Bundan sonra ise Villeneuve’ün bir yıldız yönetmene dönüşmesi kaçınılmazdı elbette.

ANA AKIMA MERHABA, KADIN KAHRAMANA ELVEDA

2013’te Jake Gyllenhaal’u başrole taşıyan iki farklı filmle birden seyirci karşısına çıkan yönetmen, ilk olarak Hugh Jackman, Gyllenhaal, Paul Dano, Terence Howard, Viola Davis, Mario Bello ve Melissa Leo gibi yıldız isimlerden oluşan bir oyuncu kadrosunu bir araya getiren polisiye-gerilim Prisoners’la ilk kez ana akım sinemaya göz kırpmış oldu. Pahalı ve popüler bir sinema filminin de hakkından ustalıkla gelebileceğini kanıtlayan Villeneuve, kimi zaman senaryo problemlerinin yarattığı bazı handikaplara kurban gitse de, ortaya dört başı mamur bir film çıkarmayı başardı.

Aynı yıl prömiyerini Toronto Film Festivali’nde gerçekleştiren Enemy’de ise Jose Saramago’nun pek sevilen Kopyalanmış Adam romanından sadık bir uyarlamaya girişerek, yılın ilgiye değer gerilimlerinden biriyle karşımıza çıktı. Gyllenhaal’un birbirine ikiz gibi benzeyen bir profesör ve oyuncuyu canlandırdığı film, hikâyesinin temelindeki psikolojik dilemmayı, akılcı reji tercihleri ve çarpıcı finaliyle gözler önüne seren etkileyici bir yapımdı.

Artık her yaptığı film merakla beklenen ve ele aldığı her türden filmde şaşırtıcı bir iş ortaya koymayı başaran Villeneuve, geçtiğimiz aylarda ise Cannes Film Festivali’nde ilk kez ana yarışmada yer aldı ve başrollerini Emily Blunt, Benicio Del Toro ve Josh Brolin’in paylaştığı aksiyon filmi Sicario’yla bir kez daha soluksuz izlenen, usta işi bir filmle bolca övgü topladı.

Uzun bir aradan sonra bir kez daha kadın kahramanını merkeze alan ve onu karmaşık bir durumun ortasına yerleştiren Villeneuve’ün filmi bu ay bizde gösterime girdikten sonra da ödül ve övgü turuna dünyanın çeşitli ülkelerinde festival ve ödül törenlerinde devam edecek gibi görünüyor. Diğer yandan Villeneuve de şaşırtıcı filmler çekmeyi sürdürecek gibi.

Yakın zamanda gerçekleştireceği iki projeden biri, Ridey Scott’ın kült klasiği Blade Runner’a Harrison Ford’lu bir devam filmi ve ilk kez el atacağı bilim-kurgu türünde Jeremy Renner, Amy Adams ve Forest Whitaker’lı bir kadroyu buluşturan Story of Your Life. Anlaşılan o ki, Villeneuve’ün gittikçe ustalaşan rejisini heyecan verici çok sayıda projede daha takdir edeceğiz.

Image
  1. Mustafa Doğulu

    2 Ocak 1988 - 16 Temmuz 2015

  2. Belgesel fotoğrafçılığının dingin hâli: Sarker Protick

    Bangladeşli yetenekli fotoğrafçı Sarker Protick’e fotoğraflarının evrimini ve birbirinden çok başka bu serilerin nasıl oluştuğunu sorduk.

  3. Nick Drake’ten önceki gizem: Molly Drake

    Nick Drake’in annesi Molly Drake’in 60 yıl önce yapılmış kayıtlarından oluşan albümü, kızı Gabrielle Drake ve Bryter Music’ten dinliyoruz.

  4. Yeni müzik düzen(sizliğ)i: Streaming servisleri

    Streaming servisleri yeni sorunları ve yeni metotlarıyla bir kez daha gündemimizde.

  5. Olgunlaşmaya devam: Lou Barlow

    “Yüzeyde tamamen alakasız görünen şeyleri birleştirirsin ve birleştirdiğinde çok daha kuvvetli bir şey açığa çıkar.”

  6. Onların tahammülü yok!: Sleaford Mods

    “Şu an İngiltere’de beni en çok rahatsız eden şeyler iyi gruplar olmaması, sınıfsal katliamlar ve bu denli büyük ölçekte dayatılan ıstıraplar.”

  7. Arkadaşlar eşliğinde harika müzikler: Red Light Radio

    Moskova’da bir metal fabrikası ya da İtalya’da bir sahil, Red Light Radio ekibi için yer ve zaman çok fark etmiyor... Red Light Radio, İstanbul'dan ilk yayını yapmak üzere 12 Eylül'de Bant Mag. ve Cezayir'in konuğu oluyor!

  8. Yıkıcı değil yapıcı: “Kötülük Bizim İşimiz”

    Yerli hip hop sahnesinin en heyecan veren oluşumlarından 90BPM, geçtiğimiz ay yayınlanan ilk albümündeki “sürekli işbirliği” halini anlatıyor.

  9. Teftiş: Ne dinlesek?

    Yakın zamanda keşfettiğimiz, etkilendiğimiz ve paylaşmak istediğimiz müziklerden bir seçki.

  10. Quebec’ten Hollywood’a, genç bir usta: Denis Villeneuve

    Bu yılki Cannes Film Festivali’nde Altın Palmiye için yarışan Sicario adlı son filmi Türkiye’de de gösterime giren Kanadalı yıldız yönetmen Denis Villeneuve’ün etkileyici kariyerini gözden geçirelim.

  11. 14. Filmekimi’nden 14 maddede 14 film

    Bu yıl 3-11 Ekim tarihleri arasında İstanbul’da gerçekleşecek, sonrasında ise Ankara, İzmir, Bursa, Diyarbakır, Trabzon ve Edirne’yi gezecek olan Filmekimi programından 14 filmi birer cümleyle özetledik.

  12. Kitaba duyulan aşkın uyarlaması: Küçük Prens

    Uzun yıllardır çalışmaları süren ve iki yıl önce uyarlandığı klasiğin telif hakları kalktıktan sonra tamamlanan, pek etkileyici Küçük Prens (The Little Prince), bu klasikten çok, onu okuma tecrübesinin beyazperde karşılığı…

  13. Toplumsal bir düş kapanı: Extramücadele

    Art International Fuarı yerli ve yabancı pek çok sanatçının işini bu sene de Haliç Kongre Merkezi çatısı altında topluyor. 4-6 Eylül tarihleri arasında gerçekleşecek fuara katılan sanatçılar arasından biriyle röportaj yapma şansımız olunca, seçimimizi uzun zamandır sohbet etmek istediğimiz Extramücadele’den yana kullandık.

  14. Saraybosna’dan genç yorumlar: Günümüz İmgeleri

    Pera Müzesi’nde, Bosna Hersekli 80’e yakın genç sanatçıyla, “çağdaş gerçeklerin acı verici yönleriyle uğraşma” vakti.

  15. Komik ve kontrollü bilim çıldırmaları: Bilim Kazanı

    “Dünyanın her yerinde bilim artık halkın vergileriyle yapılıyor, herkesin öğrenmeye hakkı var.”

  16. Tek-eşliliği nasıl evrenselleştirebiliriz ki?: Cinselliğin Şafağı

    Nasıl eşleşilir, neden yola çıkılır ve bu modern denen ilişkilerde ne anlama gelir?

  17. Künye

    yayın imtiyaz sahiplerive etkinlik direktörleri Aylin Güngö[email protected] J. Hakan Dedeoğ[email protected] yazı işleri müdürü Ekin Sanaç[email protected] kreatif direktör Aylin Güngö[email protected] editörler