Skeleton Tree ile kariyerinin en duygusal ve çarpıcı albümlerinden birine imza atan Nick Cave’e dair, A’dan Z’ye her şey.


2016 yılında görkemli albümler, performanslar ve projelerle birlikte birçok dramatik olay müzik dünyasının gündemini meşgul etti. Nick Cave & The Bad Seeds’in yeni albümü Skeleton TreeAvustralyalı müzisyenin on beş yaşında hayatını kaybeden oğlunun ardından kaydettiği ilk albüm oldu ve dinleyenlerini yoğun ve sindirmesi güç duygularla baş başa bıraktı. Skeleton Tree’nin ardından, müzik, şiir, sinema kariyerleri ve yaşamından önemli dönüm noktaları, karakterler ve mekânlarla, A’dan Z’ye her şeyiyle; Nick Cave.

All Tomorrow’s Parties

Dünya genelinde festival kültürünü farklı bir deneyim haline getirmeyi başarmış az sayıdaki festivalden biri olan All Tomorrow’s Parties, her yıl başka bir sanatçı, müzisyen ya da grubun küratörlüğünü üstlendiği festival programlarıyla gerçekleşiyordu. Geçtiğimiz yıl maddi sorunlar sebebiyle sona erdiği açıklanan festivalin 2009 yılında ilk kez Avustralya’da gerçekleşen ayağının küratörlüğünü de Nick Cave & The Bad Seeds yapmıştı. Spiritualized, Fuck Buttons, Silver Apples ve The Necks gibi grupların sahne aldığı programıyla festival, bir hafta içerisinde üç farklı şehirde gerçekleşmişti. Bu arada Nick Cave & The Bad Seeds’in bundan otuz yıl önce yayınlanan Kicking Against The Pricks albümünde aynı isimli bir şarkının yer aldığını da hatırlatalım.

Boys Next Door

Mick Harvey, Phill Calvert ve Nick Cave’in Avustralya’daki lise yıllarında kurdukları grupla başlayan müzikal yolculukları, ilk olarak Boys Next Door ismiyle yayınladıkları bir albüm ve turneyle ivme kazanmıştı. 1970’lerin sonlarında birçok proto-punk parçasını yeniden yorumladıkları konserleriyle ismini duyuran grubun ilk besteleri sonraki yıllarda new wave klasikleri olarak anılacaktı. Ekibe 1978 yılında katılan Rowland S Howard’la birlikte free-jazz ve punk sularında yüzen bir grup halini alan Boys Next Door, bir sene sonra yayınlanan ilk albümü Door, Door’un ardından The Birthday Party ismini aldı ve 1980’lerin başında üç albüm yayınladı.

Colin Frank Cave

Nick Cave’in 19 yaşındayken bir trafik kazasında kaybettiği babası Colin Frank Cave, Avustralyalı müzisyenin kariyerinde önemli bir etkisi olan isimlerin başında geliyor. Oğlunu küçük yaşta birçok edebiyat klasiğiyle tanıştıran Colin Cave, sanatın ve güzelliklerin dünyayı daha iyi bir yer haline getirebileceğine dair inancını Nick Cave’e de aşılamayı başarmış. Babası söz konusu kazayı geçirdiğinde karakolda olan Nick Cave, röportajlarda bu geceye dair soruları yanıtlamayı reddediyor.

Image

Dominique Isserman

Push The Sky Away isimli on beşinci Nick Cave & The Bad Seeds albümü, “Jubilee Street”, “We No Who U R” ve “Wide Lovely Eyes” gibi harika parçalarla olduğu kadar, Avustralyalı müzisyen ve eşi Susie Bick’i gördüğümüz kapak fotoğrafıyla da akıllarda yer etmişti. Fransız fotoğrafçı Dominique Isserman’ın, Susie Bick’i bir dergi için fotoğraflamak üzere geldiği evde denemeler yaparken bir kaza sonucu seçtiği bu fotoğraf sonradan ortaya çıkmış ve söz konusu albümün kapak görseli olarak seçilmiş. Isserman’ın şimdiye dek fotoğrafladığı kişiler arasında Bob Dylan, Leonard Cohen ve Marion Cotillard gibi isimler bulunuyor. Ayrıca ilginç bir detay da Susie Bick’i Issermann imzalı Leonard Cohen klibi “Moments Of”ta da görüyor olmamız.

Euchrid Eucrow

Nick Cave’in ilk olarak 1980’lerin sonlarında basılan ve Türkçeye Ve Eşek Meleği Gördü ismiyle çevrilen kitabı And The Ass Saw The AngelAvustralyalı sanatçının ve yeraltı edebiyatının en önemli kitaplarından biri olarak anılıyor. Alkolik bir anne ve hayvanlara işkence çektirme hobisi olan bir babanın oğlu olarak dünyaya gelen Euchrid Eucrow’un hayatını, birçok farklı disiplinde üretiminden aşina olduğumuz gibi yine epey karanlık bir şekilde anlatıyor Nick Cave. Euchrid Eucrow karakteri de yine yeraltı edebiyatının kült karakterlerinden biri. Kısa bir süreliğine aktif olan Brighton çıkışlı aynı isimli bir müzik grubu da mevcut. 

Image

Freak Storm

Nick Cave’in 1991 yapımı Johnny Suede filminde canlandırdığı karakter. Tom DiCillo’nun yazıp yönettiği film, Ricky Nelson’a hayran olan ve onun gibi bir rock yıldızı olmak isteyen genç bir müzisyeni konu ediyor. Oyuncu kadrosunda Brad Pitt, Richard Boes ve Cheryl Costa gibi isimlerin yer aldığı filmde Cave’in canlandırdığı Freak Storm karakteri de dönemin önemli rockabilly müzisyenlerinden biri. Özellikle filmde seslendirdiği “Mamma’s Boy” isimli parçayla akıllarda yer eden Nick Cave’in oyunculuğunu ilk kez görücüye çıkardığı filmlerden biri Johnny Suede.

Gladiator 2

Ridley Scott’ın en ünlü yapımlarından biri olan Gladiator’ün devam filmiyle ilgili birçok efsane ortaya atılmıştı. Filmde başrolde izlediğimiz Russell Crowe’un Nick Cave’den ikinci film için senaryo yazmasını istemiş olması da bunlardan biri. 2013 yılında internette yerini alan söz konusu senaryo, bildiğiniz gibi hiçbir zaman çekilmedi. Nick Cave’in senaryosunu yazdığı ilk film olan The Proposition’ın ardından kendisine bu teklifi yapan Russell Crowe ve Cave arasında geçen sohbet de epey ilginç:

Nick Cave: “Bir sorum var, sen ilk filmde ölmemiş miydin?”

Russell Crowe: “Evet, bu senin bir şekilde çözmen gereken bir detay.”

Hansa Tonstudio

1974 yılında Berlin’deki Kreuzberg bölgesinde açılan Hansa Tonstudio, David Sylvian’dan Manic Street Preachers’a, David Bowie’den Tangerine Dream’e birçok efsanenin klasikleşmiş albümlerinin kaydedildiği bir stüdyo. Nick Cave’in de Almanya’da olduğu yıllarda sıklıkla çalıştığı stüdyoların başında gelen Hansa, 1984 yılında yayınlanan ikinci Nick Cave & The Bad Seeds uzunçaları The Firstborn Is Dead’in yaklaşık üç hafta süren kayıtlarına ev sahipliği yapmıştı. Bundan iki yıl sonra yayınlanan Your Funeral… My Trial isimli harika albümünü de burada kaydeden Nick Cave, 1987 yılında yine bu stüdyoda kaydedilen Die Haut albümü Headless Body’de de konuk sanatçı olarak yer aldı.

Ilinca Höpfner

Nick Cave’in agresif ve vurucu parçalara yer verdiği Grinderman grubunun ikinci albümünün görsel kimliğinden sorumlu olan Ilinca Höpfner, ortaya albümün işitsel boyutuyla kusursuz şekilde bütünleşen bir estetik çıkardı. İki haftada 60 civarında illüstrasyon ortaya çıkaran ve bunlardan albüme eşlikçi 52 sayfalık bir kitapçık hazırlayan Höpfner’in “Mickey Mouse & The Goodbye Man” şarkısı için hazırladığı klip de başlı başına bir şaheser!

John Hillcoat

Avustralyalı yönetmen John Hillcoat, Nick Cave’in kariyeri boyunca birlikte çalıştığı sanatçılardan biri. İki Nick Cave & The Bad Seeds şarkısı ve iki Grinderman şarkısı için epey konuşulan klipler çeken Hillcoat, Nick Cave’in senaryosunu yazdığı ilk film olan The Proposition’ın da yönetmeni. 2012 yılında da yine Nick Cave imzalı bir senaryoya sahip olan Lawless filmini çeken Hillcoat’un kliplerini çektiği diğer isimler arasında Depeche Mode, Placebo, Einstürzende Neubauten ve Massive Attack bulunuyor. 

King Ink

Black Spring Press tarafından 1988 yılında İngiltere’de basılan King Ink isimli kitap, Nick Cave’in şiir, şarkı sözü, deneme yazıları ve oyunlarından oluşan bir derleme. İki ayrı kitaptan oluşan bu derlemede, Nick Cave 1980’lerde yayınlanan albümlerinde yer alan bazı parçaların şarkı sözleriyle birlikte yayınlanmamış şarkılardan sözler de bulunuyordu. King Ink isimli ikinci kitap da yaklaşık on yıl sonrasında, 1997 yılında yayımlandı. İki kitabı karşılaştırdığınızda Avustralyalı müzisyenin özellikle söz yazarlığı anlamındaki yönelimlerinin ne tür değişikliklerden geçtiğini görebilmek mümkün.

Image

Lydia Lunch

Nick Cave’in The Birthday Party yıllarında yolunun kesiştiği Lydia Lunch’la olan ilişkisi, sanat tarihinin en arızalı çiftlerinden biri olmalarıyla hatırlanıyor. Nick Cave’in ilk kitabı King Ink’te ikilinn birlikte yazdığı bazı oyun ve metinler mevcut. Ayrıca Anita Lane, Lydia Lunch ve Nick Cave üçlüsünün birlikte hazırladığı AS-FIX-E-8 isimli bir çizgi roman da var. 1987 yılında yayınlanan Lydia Lunch albümü Honeymoon In Red, aslında 1980’lerin başlarında The Birthday Party eşliğinde kaydedilmiş parçalardan oluşuyor. Fakat fırtınalı aşklarının ardından yayınlanan albümde isminin yer almasını istemeyen Nick Cave için sonraki yıllarda çeşitli açıklamalar yapan Lydia Lunch, Avustralyalı müzisyenin kendisini hiçbir zaman gerçek anlamda anlamadığını ama onu tüm zamanların en iyi söz yazarlarından biri olarak gördüğünü dile getiriyor.

Martyn Casey

1982 yılında müzik kariyerine The Triffids grubuyla başlayan Avustralyalı basçı Martyn Casey, 25 yılı aşkın süredir de Nick Cave’le birlikte çalıyor. 1990 yılında Nick Cave & The Bad Seeds’e katılan Casey, gruptan ayrılan gitarist Kid Congo Powers’ın yerine ekibe dahil olmuştu. Daha önce The Bad Seeds’de bas çalan Mick Harvey’nin gitara geçmesiyle birlikte Martyn Casey de grubun daimi basçısı oldu. Nick Cave’in The Bad Seeds’ten üç kişiyi yanına alarak hayata geçirdiği Grinderman grubunun iki albümünde de basta Martyn Casey’i dinledik.

Nocturama

2003 yılında yayınlanan Nick Cave & The Bad Seeds albümü Nocturamagrubun diskografisinde ilginç detaylarla öne çıkan albümlerden biri. The Bad Seeds’in kurucularından biri olan Blixa Bargeld’in yer aldığı son albüm olan Nocturama’nın prodüktörlüğünü Nick Launay üstleniyordu. Launay ve Nick Cave, son olarak 1982 yılında yayınlanan son The Birthday Party albümü Junkyard’da birlikte çalışmışlardı. Yirmi bir yıllık aranın ardından ikiliyi bir araya getiren albüm, özellikle “Bring It On”, “He Wants You” ve “She Passed By My Window” gibi etkileyici parçalarla hatırlanıyor.

One More Time With Feeling

Yoldaki albümü Skeleton Tree için tanıtım yapması gerekeceğini bilen Nick Cave, bu aşamalarda oğlunun ölümü ve yaşadığı acılarla ilgili sorularla karşılaşmamak adına, albümün hazırlık aşamalarını konu eden bir belgesel çekmenin iyi bir fikir olacağını düşünmüş. “Nick Cave bu belgeseli, olan biten her şey hakkında konuşmak ve hislerini dillendirmek için iyi bir fırsat olarak gördü” diyen yönetmen Andrew Dominik, Avustralyalı müzisyenin hayatındaki her sıkıntıyı çalışarak aştığını ve bu albümün de kendisi için aynı görevi üstlendiğini vurguladı. Dünyanın dört bir yanında tek gece gösterime giren film, Skeleton Tree’nin hazırlık aşamalarını da gözler önüne seriyor.

Portobello Cafe

1995 yılında Londra’daki Portobello Road’da açılan Portobello Cafe, Nick Cave’in INXS grubunun solisti Michael Hutchence’la birlikte hayata geçirdiği çok amaçlı bir mekândı. İkiliyle birlikte Madness grubundan Carl Smith ve Andy Ross’un da yaratıcıları arasında bulunduğu Portobello Cafe’de özel performanslar ve buluşmalar gerçekleşiyordu. Akustik performansların gerçekleştiği bir odasının da bulunduğu mekân aynı zamanda leziz yemekleriyle de hatırlanıyor. 1997 yılında Hutchence’ın hayatını kaybetmesinin ardından söz konusu mekân da kapanıyor.

Robert Brokenmouth

1996 yılında yayınlanan Nick Cave biyografisi Nick Cave: The Birthday Party and Other Epic Adventures’ın yazarı olan Robert Brokenmouth, o döneme dek müzisyen hakkında yazılmış en kapsamlı biyografiyi kaleme almıştı. Kariyerinin ilk yıllarında birlikte üretimler yaptığı müzisyenlerle yaptığı röportajlara da kitapta yer veren Brokenmouth, ağırlıklı olarak The Birthday Party’ye odaklanan bu biyografide Nick Cave’in Melbourne’ın banliyölerinden çıkıp dünya çapında bir ikon haline gelme sürecini detaylı bir şekilde mercek altına alıyor.

Sao Paulo

Berlin’de geçirdiği yılların ardından hayatında bir değişikliğe ihtiyaç duyan Nick Cave, And The Ass Saw The Angel kitabını bitirdikten sonra Brezilya’ya, Sao Paulo’ya taşınmıştı. Brezilya’ya taşındıktan sonra tanıştığı Brezilyalı gazeteci Viviane Carneiro’yla evlenen Nick Cave’in oğlu Luke da bu şehirde dünyaya geldi. Brezilya’ya ilk olarak 1989 yılında Tender Prey albümünün turnesi kapsamında giden Nick Cave, ülkeye adım attığı anda hissettiklerini yıllar sonra bir röportajında şöyle anlatıyor: “Rio’daki havaalanından gökyüzüne baktığımda güneşin psişik bir ağırlığı üstüme indirdiğini hissettim.” Brezilya’da birçok müzisyenle de vakit geçiren Nick Cave, bu etkileşimleri bilinçli olarak The Bad Seeds albümlerinden uzak tuttuğunu dile getiriyor.

These Boots Are Made For Walking

Nick Cave’in resmi olarak yayınlanan ilk kaydı, ilk olarak bundan tam 50 yıl önce Nancy Sinatra tarafından kaydedilmiş olan “These Boots Are Made For Walking”di. 1978 yılında Rowland S. Howard, Mick Harvey ve Phill Calvert’tin eşlik ettiği Boys Next Door kadrosuyla şarkıyı yorumlayan Nick Cave’in parça için yaptığı yorum fazlasıyla arızalı ve yüksek tansiyonlu bir punk rock tınısı taşıyor. Söz konusu şarkı, bugüne dek The Residents’tan Parquet Courts’a, Boy George’dan Planet Funk’a birçok farklı grup ve müzisyen tarafından yorumlandı.

Up Jumped The Devil

1988 yılında yayınlanan ve prodüksiyonunu Flood’ın üstlendiği beşinci Nick Cave & The Bad Seeds albümü Tender Prey’de yer alan “Up Jumped The Devil”, birçok metaforun yer aldığı, epey karanlık bir atmosfer sunan bir şarkı. Birçok Nick Cave şarkısında olduğu gibi hayalî bir karakterden bahseden “Up Jumped The Devil”, doğumunda annesini kaybeden ve hayatı boyunca şanssızlıklardan bir türlü kurtulamayan bir karaktere odaklanıyor.

Viyana Şiir Festivali

Avusturya’nın Viyana şehrinde gerçekleşen Şiir Festivali’nin 1998 yılındaki konuklarından biri Nick Cave’di. Festival kapsamında aşk şarkısı yazmak üzerine bir panel gerçekleştiren Nick Cave, burada yaptığı konuşmada asıl üzerinde durulması gerekenin aşkın kendisi olduğunu ve aşk şarkısı yazabilmenin de bununla birlikte geldiğini vurguluyor. “Aşk şarkısı annesi için ağlayan çocuğun dudaklarındadır” dediği konuşması sonraki yıllarda The Secret Life of Love Song ismiyle ses kaydı olarak yayınlandı.

Image

Warren Ellis

Nick Cave’in kariyerini mercek altına aldığımız bu dosyanın en önemli parçalarından biri şüphesiz ki Avusturalyalı müzisyen Warren Ellis. Dirty Three grubuyla da tanınan Warren Ellis, The Bad Seeds ve Grinderman gruplarının bir parçası olmasının yanı sıra Nick Cave’le birlikte birçok film müziği de besteledi. Son olarak bu yılın en çok konuşulan yapımlarından Hell Or High Water için besteler yapan ikilinin müziklerini yaptığı diğer filmler arasında The Assasination of Jesse James by the Coward Robert Ford, The Proposition, Lawless ve West Of Memphis bulunuyor. Warren Ellis ve Nick Cave’in yaptığı film müziklerinin bir kısmı White Lunar isimli bir albümde derlenmişti.

Your Funeral…My Trail

1986 yılının sonbaharında Mute Records etiketiyle yayınlanan Your Funeral… My Trail isimli albüm, Nick Cave & The Bad Seeds diskografisinin dördüncü albümü. Yıllar sonra verdiği bir röportajda söz konusu albümü kariyerinin en özel albümlerinden biri olarak özetliyor. “Stüdyoda büyüleyici şeyler olmuştu” sözleriyle hatırladığı Your Funeral… My Trail’da Flood ve Tony Cohen gibi iki etkileyici prodüktörle çalışan Nick Cave, şüphesiz en karanlık albümlerinden birini bu kayıtla ortaya çıkardı. Cave’in eroin bağımlılığının en yoğun olduğu döneme denk gelen albümün en popüler şarkılarından biri olan “The Carny”den ilham alarak çekilen BAFTA Ödüllü Jo Jo In The Stars isimli bir animasyon film olduğunu da hatırlayalım.

Zoo-Music Girl

The Birthday Party’nin ilk albümü olan Prayers on Fire’ın açılış şarkısı olan “Zoo-Music Girl”, Nick Cave ve Rowland S. Howard tarafından yazılmıştı. Yıllar sonra verdiği bir röportajda bu şarkıdan utandığını açıklayan Nick Cave, söz konusu albümü “Bir şeyler bulmak için çabalıyorduk ve aradığımız şeyi bulduğumuz şarkılar vardı” sözleriyle anlatıyor. Şarkı 1997 yılında Alman alternatif rock grubu Atomobel tarafından yorumlanmıştı.

Image
  1. “Gerçek” sanatın bir tür parodisi: Dimitris Rokos

    “İnsanların çalışmalarımda bir tür anlamsızlık görmesi ya da neler olup bittiğini idrak etmekte zorlanması beni mutlu eder.”

  2. Dancehall sanatının sessiz ve üretken kahramanı: Wilfred Limonious (1944 – 1999)

    “Limonious, Jamaika’daki günlük hayattan özgün bir evren yaratarak fantastik, destansı bir şeye dönüştürdü.” Diplo, In Fine Style

  3. Koyun ve keçilerin farklı karakterleri: Kevin Horan’dan “CHATTEL”

    Bir gün koyunlar ve keçiler evlerinin duvarına asmak üzere kasabadaki ufak fotoğraf stüdyosuna gidip portrelerini çektirecek olsaydı...

  4. A’dan Z’ye: Nick Cave

    Skeleton Tree ile kariyerinin en duygusal ve çarpıcı albümlerinden birine imza atan Nick Cave’e dair, A’dan Z’ye her şey.

  5. “İş birazcık dengeyi bulmakta”: Islandman ve Hey Douglas

    Islandman ve Hey Douglas’ı bir araya getirdik ve sözü onlara bıraktık...

  6. “Beraberce kendimiz olabilmek”: Arto Tunçboyacıyan

    Bu sene dijital formatta üç albüm yayınlayan Arto Tunçboyacıyan’ı geçtiğimiz aylarda Türkiye’ye geldiği kısa dönemde yakaladık. Grammy Ödüllü Tunçboyacıyan bize müziği ve yaşamı kendi doğrularıyla ve içtenlikle anlattı.

  7. İnsan olmaktan utandıran bugünler için şarkılar: The Radio Dept.

    “Ben pop müzikte en iyi neticenin insanların gerçekten umursadıkları şeyler hakkında şarkı yazdıklarında alındığını düşünüyorum.”

  8. Marakas, Hugh Hefner ve Metin Alatlı: Goat

    İsveçli psikedelik rock grubu Goat’un üçüncü stüdyo albümü Requiem, bu ay Rocket Records ve Sub Pop ortaklığıyla karşımızda.

  9. Teftiş: Bu ay ne dinlesem?

    Yakın zamanda keşfettiğimiz, etkilendiğimiz ve paylaşmak istediğimiz müziklerden bir seçki.

  10. Paterson şerefine: Jim Jarmusch’un yalnız karakterleri

    Paterson bahanesiyle Amerikan Bağımsız Sineması’nın en başarılı yönetmenlerinden Jarmusch’un yarattığı yalnız ve orijinal karakterleri masaya yatırıyoruz.

  11. “Alt tarafı dünyanın sonu”: Beyaz perdenin ölümle imtihan veren karakterleri

    Türkiye’deki ilk gösterimini Filmekimi’nde yapacak olan ve ölümcül bir hastalığa yakalandığını öğrenen Louis’nin hikâyesini anlatan Juste la Fin du Monde’dan (Alt Tarafı Dünyanın Sonu) hareketle sinemanın ölmek üzere oldukları haberini almış karakterlerinden bir seçkiye bakıyoruz. Bu yazıda geçen bazı ölümlerin “spoiler” olabileceğini de ekleyelim.

  12. Seren Yüce ile orta sınıfın dertleri üzerine: Rüzgarda Salınan Nilüfer

    İlk filmi Çoğunluk’la büyük ödüllerin neredeyse tamamını silip süpürdüğü Antalya Film Festivali’nde bu ay Rüzgarda Salınan Nilüfer ile yarışacak olan Seren Yüce ile filmini ve sinemasında kurcaladığı meseleleri konuştuk.

  13. Televizyondan sinemaya dikenli bir yolculuk: Türkan Derya

    Televizyon tarihinin İkinci Bahar, Yeditepe İstanbul, Hırsız Polis gibi klasikleşmiş dizilerine imza atan Türkan Derya’nın ilk filmi Çok Uzak Fazla Yakın’ın kimsenin bilmediği zorlu yapım sürecini birinci ağızdan dinledik.

  14. “Beden yoksa ruh da yok”: Ali Omar

    8 Ekim’de Bant Mag. Mekân’da açılacak Mevsimler – Fasıl III sergisinde işlerini göreceğimiz Ali Omar’dan, resimlediği insan portrelerinin ardında yatan fikirlere ve onu nelerin harekete geçirdiğine dair yanıtlar aldık.

  15. Küçük hayatlarımızın, küçük kaygıları: Mert Tugen

    8 Ekim’de Bant Mag. Mekân’da açılan Mevsimler - Fasıl III sergisinde son dönem işlerinden bir seçkiyi göreceğimiz Mert Tugen ile profesyonelleşme süreci, “göz” takıntısı ve sergide yer verdiği işleri üzerine konuştuk.

  16. Londra Occupy çadırlarının “insansız” belgeleri: Ben Roberts

    Occupy protestolarının beşinci senesinde, fotoğraf sanatçısı Ben Roberts ile Londra’daki eylemler sırasında St. Paul Katedrali’nin bahçesindeki çadırların içine giren “Occupied Spaces ” serisi üzerinden söyleştik.

  17. Kırgızistan’ın Queer komünistleriyle geleceğe dönüş: STAB

    Kırgızistan Bishkek menşeili queer aktivist oluşum STAB ile geçmiş ve geleceğe dair.

  18. Hayatlara izler: Dövme sanatçılarının dilinden hikâyeler

    Dövmenin neden hayatla iç içe olduğunu hatırlamak için severek takip ettiğimiz dövme sanatçılarının dilinden tüyleri diken diken edecek hikâyeler topladık, size okumak kaldı.

  19. Künye

    yayın imtiyaz sahiplerive etkinlik direktörleri Aylin Güngö[email protected] J. Hakan Dedeoğ[email protected] genel yayın yönetmeni Ekin Sanaç[email protected] kreatif direktör Aylin Güngö[email protected] editörler