Yakın zamanda keşfettiğimiz, etkilendiğimiz ve paylaşmak istediğimiz müziklerden bir seçki.


Image

Arayış ve kendini bulma: Tomaga
Yazı: Utr – İllüstrasyon: Türksen Kızıl

The Oscillation’dan tanıdığımız Valentina Magaletti ve Tom Relleen’in projesi olan Tomaga, 2013 yılında kendi çıkardıkları Sleepy Jazz For Tired Cats albümü ile serüvenine başladı. Multi-enstrümantalist kişilikleriyle yaptıkları kompozisyonlarda kemik döven tınılara, bas gitar ve perküsyon ile işledikleri karanlık gürültüye ve araya serpiştirdikleri soundscape’ler ile sizi arayışa çıkacağınız bir ruha sürükleyebilir.

Drone ve synth’ler ile kendi tınısal kaygılarını ortaya çıkaran Tomaga, gençlik yıllarında yakından takip ettikleri Wire, Silver Apples ve Pierre Bastien ile sahne aldı. Geçtiğimiz günlerde Hands In The Dark etiketiyle yayınladığı  The Shape Of The Dance albümünde vibrafon, osilatör gibi ekipmanları da kendine dahil eden grubun  “Gonda’s Dream” parçasında kaybolurken, “Stone Comb” da arayışa girip “A Perspective With No End” de kendinizi bulabilirsiniz. Edindiğimiz haberlere göre de Tomaga, önümüzdeki aylarda Fransa’nın güçlü deneyselcilerinden olan Pierre Bastien ile bir albüm çıkaracakmış.


Image

İzlanda’dan havadar ve melankolik: Vök
Yazı: Ege Yorulmaz – İllüstrasyon: Altan Toygar Rona

Vök, İzlandaca’da buzdaki delik anlamına geliyor. Grup 2012 yılında deneysel bir müzik yarışmasına katılmakla ilgili şakalaşırken kurulmuş ve bu şaka, 2013 yılında grubun ilk EP’si Tension’ın çıkmasıyla sonuçlanmış. Vök’ün daha erken zamanlarındaki müziği hala ikâmet ettikleri küçük, mistik İzlanda kasabasının tüm hayalperestliğini ve havadarlığını taşıyan tınılarla dolu. 2015’te çıkan albüm Circles ise daha melankolik, daha deneysel ve bekleneceği üzere Björk-vari vokallerle dolu. 



Vök albümleri, aynı zamanda Of Monsters and Men, Tilbury ve Samaris gibi grupların da plak şirketi olan Record Records’tan çıkıyor. Gruptan yakın zaman içinde beklediğimiz yeni bir albüm ya da single olmasa da, Circles kışa hazırlandığımız bu zamanlarda, 2010’un dream-pop trendlerinin nostaljisini yaşatabilecek, kolay dinlenen bir albüm. Vök her ne kadar yenilikçi bir müzik vaat etmese de, grubun farklı bir enerjisi olduğu da aşikar. Vök’le yeni tanışacaklara mutlaka Iceland Airwaves festivali sırasındaki KEXP performanslarını izlemelerini öneririz.


Image

Hayata dair ferah bir iştah: Alex Pardini
Yazı: Nazlı Dönmez – İllüstrasyon: Çağrı Odabaşı

Yazın resmen bittiğini anladığımız şu günlerde, üstünüzdeki rehaveti usulca alacak, keyfinizi yerine getirecek bir şeyler arıyorsanız Alex Pardini doğru isim. House ve caz tınılarının birbirine karıştığı, yormayan bir hareketliliği var Pardini’nin. Sonbahara yakışır şekilde, bağırmayan, serinkanlı bir enerji depoluyorsunuz. 1999 yılında yayınladığı ilk single “Love Only Me”den bu yana, durmadan zenginleşen bir sounda ve genişleyen bir hayran kitlesine sahip olan Pardini için müziği hayatının bir tasviri, içini döktüğü bir günlük gibi. Uzun süredir müzikle uğraşıyor olmasına rağmen, asla kendini tekrarlamıyor.

Zaman içinde daha cüretkâr bir hal alan ve yeni tatlar eklemekten kaçınmadığı “Live to Live”, “I See You” ve “Fly” gibi eklektik parçaları Pardini için olgunlaşmanın yolun sonu olmadığının işareti. Her şeyi tek başına, evinde kurduğu minik stüdyosunda üreten müzisyenin bazen hafif ve neşeli, bazen ise daha vamp ve karanlık olan tınılarının daimi ortak noktaları, rahat bir özgüven, işini bilir bir memnuniyet hali yaratmaları. Theatre Magique Records ile beraber ismini daha da duyuracağından emin olduğumuz Pardini’nin büyüsü belki de kendisini çok da ciddiye almaması ve ince mizah anlayışında yatıyor. En önemlisi de her şeyin iyi olacağına dair sarsılmayan bir inancı, hayata dair ferah bir iştahı var. Kendimizi iyi hissetmeye fazlasıyla ihtiyacımız olan şu günlerde, bir doz Pardini  aradığınız formül olabilir.



Image

Analog dokunuşların peşinde: Soccer96 
Yazı: Busen Dostgül – İllüstrasyon: Nura Aliosman

İngiliz topluluk The Comet Is Coming’in gizemli üyelerinden Danalogue The Conqueror ve Betamax Killer’ın birlikte yer aldığı Soccer96, Shabaka Hutchings olmadan funk ve cazdan sıyrıldıkları üretimlere yer veren bir proje olarak karşımıza çıkıyor. Tamamını canlı kaydetilmiş şarkılarında kendilerini herhangi bir yerde duyduğunuzda tanıyabileceğiniz synth tonları kullanan ikili, zaman zaman klavye soloları, zaman zaman da perküsyon öğeleriyle şarkılarının ilginç yerlerde gezinmesini sağlıyor. 



2012’den bu yana üretimlerini sürdüren Soccer96, özellikle analog enstrüman tutkunlarının favori grupları arasında yer almaya aday bir oluşum. Eylül ayında yayınladıkları As Above So Below albümünde yer alan ve ilginç şarkı formları ile dinleyen herkesi anında saracak kayıtlar “Megadrive Lamborghini”, “Up Down” ve “The Swamp”; ikilinin tam olarak yapmak istediği müziği yansıtıyor. Analog dokunuştan kolay kolay vazgeçmeyeceklerini yaptıkları üretimlerle belli eden Danalogue The Conqueror ve Betamax Killer’ın, bu albümü kaydederken ne olursa olsun spontanlıktan taviz vermediklerini ve bunu Miles Davis’in söylemlerinden ilham alarak yaptıklarını belirtmekte fayda var.

  1. “Gerçek” sanatın bir tür parodisi: Dimitris Rokos

    “İnsanların çalışmalarımda bir tür anlamsızlık görmesi ya da neler olup bittiğini idrak etmekte zorlanması beni mutlu eder.”

  2. Dancehall sanatının sessiz ve üretken kahramanı: Wilfred Limonious (1944 – 1999)

    “Limonious, Jamaika’daki günlük hayattan özgün bir evren yaratarak fantastik, destansı bir şeye dönüştürdü.” Diplo, In Fine Style

  3. Koyun ve keçilerin farklı karakterleri: Kevin Horan’dan “CHATTEL”

    Bir gün koyunlar ve keçiler evlerinin duvarına asmak üzere kasabadaki ufak fotoğraf stüdyosuna gidip portrelerini çektirecek olsaydı...

  4. A’dan Z’ye: Nick Cave

    Skeleton Tree ile kariyerinin en duygusal ve çarpıcı albümlerinden birine imza atan Nick Cave’e dair, A’dan Z’ye her şey.

  5. “İş birazcık dengeyi bulmakta”: Islandman ve Hey Douglas

    Islandman ve Hey Douglas’ı bir araya getirdik ve sözü onlara bıraktık...

  6. “Beraberce kendimiz olabilmek”: Arto Tunçboyacıyan

    Bu sene dijital formatta üç albüm yayınlayan Arto Tunçboyacıyan’ı geçtiğimiz aylarda Türkiye’ye geldiği kısa dönemde yakaladık. Grammy Ödüllü Tunçboyacıyan bize müziği ve yaşamı kendi doğrularıyla ve içtenlikle anlattı.

  7. İnsan olmaktan utandıran bugünler için şarkılar: The Radio Dept.

    “Ben pop müzikte en iyi neticenin insanların gerçekten umursadıkları şeyler hakkında şarkı yazdıklarında alındığını düşünüyorum.”

  8. Marakas, Hugh Hefner ve Metin Alatlı: Goat

    İsveçli psikedelik rock grubu Goat’un üçüncü stüdyo albümü Requiem, bu ay Rocket Records ve Sub Pop ortaklığıyla karşımızda.

  9. Teftiş: Bu ay ne dinlesem?

    Yakın zamanda keşfettiğimiz, etkilendiğimiz ve paylaşmak istediğimiz müziklerden bir seçki.

  10. Paterson şerefine: Jim Jarmusch’un yalnız karakterleri

    Paterson bahanesiyle Amerikan Bağımsız Sineması’nın en başarılı yönetmenlerinden Jarmusch’un yarattığı yalnız ve orijinal karakterleri masaya yatırıyoruz.

  11. “Alt tarafı dünyanın sonu”: Beyaz perdenin ölümle imtihan veren karakterleri

    Türkiye’deki ilk gösterimini Filmekimi’nde yapacak olan ve ölümcül bir hastalığa yakalandığını öğrenen Louis’nin hikâyesini anlatan Juste la Fin du Monde’dan (Alt Tarafı Dünyanın Sonu) hareketle sinemanın ölmek üzere oldukları haberini almış karakterlerinden bir seçkiye bakıyoruz. Bu yazıda geçen bazı ölümlerin “spoiler” olabileceğini de ekleyelim.

  12. Seren Yüce ile orta sınıfın dertleri üzerine: Rüzgarda Salınan Nilüfer

    İlk filmi Çoğunluk’la büyük ödüllerin neredeyse tamamını silip süpürdüğü Antalya Film Festivali’nde bu ay Rüzgarda Salınan Nilüfer ile yarışacak olan Seren Yüce ile filmini ve sinemasında kurcaladığı meseleleri konuştuk.

  13. Televizyondan sinemaya dikenli bir yolculuk: Türkan Derya

    Televizyon tarihinin İkinci Bahar, Yeditepe İstanbul, Hırsız Polis gibi klasikleşmiş dizilerine imza atan Türkan Derya’nın ilk filmi Çok Uzak Fazla Yakın’ın kimsenin bilmediği zorlu yapım sürecini birinci ağızdan dinledik.

  14. “Beden yoksa ruh da yok”: Ali Omar

    8 Ekim’de Bant Mag. Mekân’da açılacak Mevsimler – Fasıl III sergisinde işlerini göreceğimiz Ali Omar’dan, resimlediği insan portrelerinin ardında yatan fikirlere ve onu nelerin harekete geçirdiğine dair yanıtlar aldık.

  15. Küçük hayatlarımızın, küçük kaygıları: Mert Tugen

    8 Ekim’de Bant Mag. Mekân’da açılan Mevsimler - Fasıl III sergisinde son dönem işlerinden bir seçkiyi göreceğimiz Mert Tugen ile profesyonelleşme süreci, “göz” takıntısı ve sergide yer verdiği işleri üzerine konuştuk.

  16. Londra Occupy çadırlarının “insansız” belgeleri: Ben Roberts

    Occupy protestolarının beşinci senesinde, fotoğraf sanatçısı Ben Roberts ile Londra’daki eylemler sırasında St. Paul Katedrali’nin bahçesindeki çadırların içine giren “Occupied Spaces ” serisi üzerinden söyleştik.

  17. Kırgızistan’ın Queer komünistleriyle geleceğe dönüş: STAB

    Kırgızistan Bishkek menşeili queer aktivist oluşum STAB ile geçmiş ve geleceğe dair.

  18. Hayatlara izler: Dövme sanatçılarının dilinden hikâyeler

    Dövmenin neden hayatla iç içe olduğunu hatırlamak için severek takip ettiğimiz dövme sanatçılarının dilinden tüyleri diken diken edecek hikâyeler topladık, size okumak kaldı.

  19. Künye

    yayın imtiyaz sahiplerive etkinlik direktörleri Aylin Güngö[email protected] J. Hakan Dedeoğ[email protected] genel yayın yönetmeni Ekin Sanaç[email protected] kreatif direktör Aylin Güngö[email protected] editörler