Bir gün koyunlar ve keçiler evlerinin duvarına asmak üzere kasabadaki ufak fotoğraf stüdyosuna gidip portrelerini çektirecek olsaydı… 


Amerikalı belgesel fotoğrafçı Kevin HoranCHATTEL isimli serisinde portrelediği koyun ve keçilerin yüz ifadelerindeki çeşitli karakteristik özellikleri ortaya çıkarıyor. Siyah bir fonun önünde yalnızca koyun ve keçileri gördüğümüz portre serisi, basit bir fikrin ustaca uygulandığı ve ortaya fotoğraflara bakanlar için fazlasıyla düşündürücü ve keyifli çalışmaları ortaya çıkarmış. Horan’la hem hayvanlarla çalışma deneyimini hem de serideki çalışmalarının teknik boyutlarını konuştuk.

Image
Image

CHATTEL serisindeki fotoğrafları doğa yerine bir stüdyo ortamında çekmeye nasıl karar verdin? Bu seri hakkındaki ana fikri şekillendirirken aklında neler vardı? Ve arka planda siyah rengi kullanmaktaki motivasyonun neydi?

Her şey, büyük bir şehir olan Chicago’dan Whidbey Adası’ndaki küçük, kırsal bir kasabaya taşınmamla başladı. Yolun karşısındaki komşumuzun yaklaşık bir düzine koyunu vardı ve bu koyunlar biz ne zaman evden çıksak hemen kapıya geliyorlardı. Muhtemelen besleneceklerini düşünüyorlardı ve bu konuda seslerini baya yüksek şekilde çıkarıyorlardı. Hepsinin kendine has sesleri var: tiz ve kısık, şirin ve çakıllı, yumuşak ve yüksek… Fark ettiğim şey hepsinin aslında birer birey olduğuydu. Onların insanlar gibi portrelerini çekip kendilerine has kişiliklerini gösterebilir miyim diye düşünmeye başladım. Fikir, bu koyunların kendi evlerinde duvara asmak üzere kasabadaki ufak bir fotoğraf stüdyosuna gelip kendi portrelerini çektirmişler gibi bir seri olmasıydı. Bu yüzden karanlık arka plan ve dört noktalı ışık düzenini kullandım. Pratikte tabii ki bir hayli farklıydı. Benim stüdyoma gelmeyeceklerini en baştan biliyordum; bu yüzden stüdyonun onlara gitmesi gerekiyordu. Komşum bana deneme yapmam için izin verdi ama bu vahşi koyunlara, yanımda kamera, bir miktar ışık, kablolar ve arka planla birlikte yaklaşamadım. Adada biraz araştırma yaptım ve küçük bir keçi sütü mandırası buldum. Oradaki çiftçi benimle çalışmak için hevesliydi ve keçileri günde iki kez süt veriyordu. Bu yüzden kapalı alanlarda durmaya alışkınlardı. Serinin ilk başarılı fotoğraflarını burada çekmiştim.

“BİR PORTRE BİZİ BAŞKA BİR İNSANIN İÇ DÜNYASINA DAVET EDER VE BİZ KİM OLDUĞUNU MU GÖSTERİR? YA DA BİZE KENDİMİZE AİT BİR HİKÂYE YARATMA FIRSATI MI VERİR?”

Seride yer alan her portrede farklı karakterler gözlemlemek mümkün. CHATTEL’ı diğer serilerinle; örneğin insan portreleri çektiğin Street Census’la kıyaslayacak olursan, fotoğraf çekimi aşamasında ne gibi farklılıklar gözüne çarpıyor?

Evet, fikir bu farklı karakterleri gösterebilmekti! Fotoğraflara bakıyoruz ve gerçek karakterler buluyoruz. Bazı insanlar eski akrabalarını gördüklerini söylüyor. Ama keçi ve koyunların ruhlarını ne oranda yakalayabildiğimi ve fotoğrafa bakan kişinin kendinden neler kattığını bilemiyorum. İnsanlar, onlara nasıl böyle poz verdirdiğimi soruyorlar. Ama eğer hayvanlarla çalıştıysanız, bunun daha çok ve işe yarayacak yüz ifadelerini yakalamakla ilgili olduğunu biliyorsunuz. Bu proje için ilk olarak o zamana kadar çektiğim insan portrelerini de sorguladım. Ne kadarında aynı belirsizlik vardı? Bir portre bizi başka bir insanın iç dünyasına davet eder ve bize kim olduğunu mu gösterir? Ya da bize kendimize ait bir hikâye yaratma fırsatı mı verir? Street Census ilginç bir deneydi çünkü şehirdeki farklı noktalarda kurduğumuz sahneler üzerinde insanları fotoğraflıyorduk. Her konu için genellikle iki yaprak 8X10 film kullanıyorduk. Yani epey hızlı ve spontaneydi, insanların gerçek ve doğal kimlikleri fotoğraflara yansır diye umuyorduk. Özneler kendilerini kameranın karşısında düzenliyordu.

Whidbey Adası’na taşındıktan sonra CHATTEL serisi için çalışmaya başladın. İnsanlar, keçi ve koyunlarının fotoğraflarını çekmek istediğini dile getirdiğinde nasıl tepkiler verdi? 

Herkes çok mutlu ve yardımseverdi. Hatta bunun ne kadar fazla iş ve çalışma gerektirdiğini fark ettikten sonra bile… Ama bazen, daha doğrusu, genelde hayvanlar için aynı şeyi söylemek mümkün olmuyor. Bu iş için birçok faktörün bir araya gelmesi gerekiyor: doğru özne, doğru denetimci ve içine kurulacağımız doğru ahır ya da kulübe. Bazı hayvanların bunun için sabit bir şekilde oturması mümkün değil. Fotoğraflamak istediğim bazı keçileri yakalayamadık bile. Bazen aklındakilerin ne zaman çalışacağını ve ne zaman çalışmayacağını öngörmek zor oluyor. Poppy isimli keçinin biraz yaşlı ve keskin bakışını seviyorum örneğin. Onu sete getirdiğimiz zaman bu projenin artistik taraflarıyla pek ilgili olmadığı aşikârdı. Poppy’yi arkadaşlarının yanına geri göndermeden önce yedi tane fotoğrafını çekmeyi başarmıştım. Bunlardan iki tanesinin iyi olduğunu gördüm ve seriye ekledim.

Image
Image

Keçi ve koyunların kültür, tarih veya mitolojide temsil ettiği şeylerle de ilgili misin peki? Yoksa bu proje sadece görünüşleri ve surat ifadeleriyle mi ilgili? 

Keçi ve koyun dünyalarına dair çok fazla şey bilmiyorum. Musevi teolojisi hakkında çalışmalar yapan bir yazar, bu hayvanların Tevrat ve Şofar’la olan bağlantıları hakkında yorumlar yapmıştı. Ben bunu çok ilginç bulmuştum. Ama benim ilgim daha çok görsel boyutunda ve portreciliğin getirdiği meydan okumada. Bu hayvanları seçmiş olma sebebim, halihazırda insani nitelikler atfettiğimiz hayvanlar kadar aşina olmamamız ama bir yandan da insanlara benzetmemize olanak sağlayan yüzleri olması arasındaki ara bölgede yer almaları. Bu yüzden hiç bebek keçi fotoğrafı yok, çünkü bu çok kolay olurdu.

Bu seriyi hazırlarken hayvanlara dair öğrendiğin en şaşırtıcı şey ne oldu?

Birçok insanın GERÇEKTEN keçileri çok sevdiği!

CHATTEL bitmiş bir proje değil. Projeyi farklı aşamalara götürmek adına ne gibi şeyler var kafanda?

Her şeyi ışık kullanımı belirlediği için, bu konuda farklı fikirler deneyimleyerek ilerlemeye gayret ediyorum. Ayrıca projeye yeni türleri dahil etmeye yönelik düşüncelerim var.  

Image
Image

Spontanlığa genel olarak yaptığın işlerde nasıl değer verdiğini biraz açabilir misin?

Spontanlığa kapım daima sonuna kadar açık. Beklenmedik şeyler olduğunda buna hazırlıklı olmak çok eğlenceli bir şey. CHATTEL projesinde de fotoğrafların neye benzeyeceğine dair bir fikrim olmasına rağmen tam olarak nasıl gözükeceklerini aslında bilmiyordum. Bana asla hayal bile edemeyeceğim görüntüler vermeleri konusunda fotoğrafladığım canlılara bağlıyım.

Şu an üzerinde çalışmakta olduğun projeler üzerinden seni en çok heyecanlandıran şeylerin ne olduğunu söyeyebilirsin?

Tam da az önce sorduğun şeyi! Işığın doğru olduğu ve özel bir etki yakaladığı anlar benim için çok değerli. Ve sürprizlere bayılıyorum. Lenslerin önünde düşündüğümden daha da iyi şeyler olunca çok mutlu oluyorum 

Image
Image
  1. “Gerçek” sanatın bir tür parodisi: Dimitris Rokos

    “İnsanların çalışmalarımda bir tür anlamsızlık görmesi ya da neler olup bittiğini idrak etmekte zorlanması beni mutlu eder.”

  2. Dancehall sanatının sessiz ve üretken kahramanı: Wilfred Limonious (1944 – 1999)

    “Limonious, Jamaika’daki günlük hayattan özgün bir evren yaratarak fantastik, destansı bir şeye dönüştürdü.” Diplo, In Fine Style

  3. Koyun ve keçilerin farklı karakterleri: Kevin Horan’dan “CHATTEL”

    Bir gün koyunlar ve keçiler evlerinin duvarına asmak üzere kasabadaki ufak fotoğraf stüdyosuna gidip portrelerini çektirecek olsaydı...

  4. A’dan Z’ye: Nick Cave

    Skeleton Tree ile kariyerinin en duygusal ve çarpıcı albümlerinden birine imza atan Nick Cave’e dair, A’dan Z’ye her şey.

  5. “İş birazcık dengeyi bulmakta”: Islandman ve Hey Douglas

    Islandman ve Hey Douglas’ı bir araya getirdik ve sözü onlara bıraktık...

  6. “Beraberce kendimiz olabilmek”: Arto Tunçboyacıyan

    Bu sene dijital formatta üç albüm yayınlayan Arto Tunçboyacıyan’ı geçtiğimiz aylarda Türkiye’ye geldiği kısa dönemde yakaladık. Grammy Ödüllü Tunçboyacıyan bize müziği ve yaşamı kendi doğrularıyla ve içtenlikle anlattı.

  7. İnsan olmaktan utandıran bugünler için şarkılar: The Radio Dept.

    “Ben pop müzikte en iyi neticenin insanların gerçekten umursadıkları şeyler hakkında şarkı yazdıklarında alındığını düşünüyorum.”

  8. Marakas, Hugh Hefner ve Metin Alatlı: Goat

    İsveçli psikedelik rock grubu Goat’un üçüncü stüdyo albümü Requiem, bu ay Rocket Records ve Sub Pop ortaklığıyla karşımızda.

  9. Teftiş: Bu ay ne dinlesem?

    Yakın zamanda keşfettiğimiz, etkilendiğimiz ve paylaşmak istediğimiz müziklerden bir seçki.

  10. Paterson şerefine: Jim Jarmusch’un yalnız karakterleri

    Paterson bahanesiyle Amerikan Bağımsız Sineması’nın en başarılı yönetmenlerinden Jarmusch’un yarattığı yalnız ve orijinal karakterleri masaya yatırıyoruz.

  11. “Alt tarafı dünyanın sonu”: Beyaz perdenin ölümle imtihan veren karakterleri

    Türkiye’deki ilk gösterimini Filmekimi’nde yapacak olan ve ölümcül bir hastalığa yakalandığını öğrenen Louis’nin hikâyesini anlatan Juste la Fin du Monde’dan (Alt Tarafı Dünyanın Sonu) hareketle sinemanın ölmek üzere oldukları haberini almış karakterlerinden bir seçkiye bakıyoruz. Bu yazıda geçen bazı ölümlerin “spoiler” olabileceğini de ekleyelim.

  12. Seren Yüce ile orta sınıfın dertleri üzerine: Rüzgarda Salınan Nilüfer

    İlk filmi Çoğunluk’la büyük ödüllerin neredeyse tamamını silip süpürdüğü Antalya Film Festivali’nde bu ay Rüzgarda Salınan Nilüfer ile yarışacak olan Seren Yüce ile filmini ve sinemasında kurcaladığı meseleleri konuştuk.

  13. Televizyondan sinemaya dikenli bir yolculuk: Türkan Derya

    Televizyon tarihinin İkinci Bahar, Yeditepe İstanbul, Hırsız Polis gibi klasikleşmiş dizilerine imza atan Türkan Derya’nın ilk filmi Çok Uzak Fazla Yakın’ın kimsenin bilmediği zorlu yapım sürecini birinci ağızdan dinledik.

  14. “Beden yoksa ruh da yok”: Ali Omar

    8 Ekim’de Bant Mag. Mekân’da açılacak Mevsimler – Fasıl III sergisinde işlerini göreceğimiz Ali Omar’dan, resimlediği insan portrelerinin ardında yatan fikirlere ve onu nelerin harekete geçirdiğine dair yanıtlar aldık.

  15. Küçük hayatlarımızın, küçük kaygıları: Mert Tugen

    8 Ekim’de Bant Mag. Mekân’da açılan Mevsimler - Fasıl III sergisinde son dönem işlerinden bir seçkiyi göreceğimiz Mert Tugen ile profesyonelleşme süreci, “göz” takıntısı ve sergide yer verdiği işleri üzerine konuştuk.

  16. Londra Occupy çadırlarının “insansız” belgeleri: Ben Roberts

    Occupy protestolarının beşinci senesinde, fotoğraf sanatçısı Ben Roberts ile Londra’daki eylemler sırasında St. Paul Katedrali’nin bahçesindeki çadırların içine giren “Occupied Spaces ” serisi üzerinden söyleştik.

  17. Kırgızistan’ın Queer komünistleriyle geleceğe dönüş: STAB

    Kırgızistan Bishkek menşeili queer aktivist oluşum STAB ile geçmiş ve geleceğe dair.

  18. Hayatlara izler: Dövme sanatçılarının dilinden hikâyeler

    Dövmenin neden hayatla iç içe olduğunu hatırlamak için severek takip ettiğimiz dövme sanatçılarının dilinden tüyleri diken diken edecek hikâyeler topladık, size okumak kaldı.

  19. Künye

    yayın imtiyaz sahiplerive etkinlik direktörleri Aylin Güngö[email protected] J. Hakan Dedeoğ[email protected] genel yayın yönetmeni Ekin Sanaç[email protected] kreatif direktör Aylin Güngö[email protected] editörler