İsveçli psikedelik rock grubu Goat’un üçüncü stüdyo albümü Requiem, bu ay Rocket Records ve Sub Pop ortaklığıyla karşımızda. Gizemli kostümleri, mistik kimlikleri ve etkileyici canlı performanslarıyla son yılların en dikkat çekici ekiplerinden biri olan Goat’un üyelerinden The Eggman’den yeni albüm öncesi yönelttiğimiz sorulara kısa, iddialı ve sıklıkla esprili yanıtlar aldık. 


Yeni albümünüz Requiem ile ilgili konuşarak başlayalım. Ne zaman yeni şarkılar yapmaya başladınız? Albümü nasıl bir ortamda kaydettiniz?
Yeni albümümüz Requiem’in en iyi albümümüz olduğunu söyleyebilirim. Çok fazla marakas çaldım. Kayıtlar neredeyse bir yıl sürdü ve genellikle sıcak ve rahat ettiğimiz yerlerde yaptık.

Bandcamp sayfanıza baktığımda, Requiem’in ilk baskısının ön siparişinin şimdiden tükendiğini gördüm. Bu konuda nasıl hissediyorsunuz?
Satışların benim için hiçbir anlamı yok. Ben sadece biraz marakas çaldım ve güzel vakit geçirdim.

Grup olarak ne gibi ritüelleriniz var? Ritüellerinize özel müzikleriniz veya sesleriniz var mı?
Genellikle davul yolculuğu yapıyoruz. Davulların seslerine doğru bir yolculuk.

Geride kalan yıllar içerisinde müzik yapma alışkanlıklarınız değişti mi? İlk albümünüz ve son albümünüz arasındaki en büyük fark sizce ne?
Alışkanlıklarımız hala aynı. Ama ben artık daha sıkı marakas çalıyorum. Yani benim için en büyük değişiklik bu. Ve bu yüzden yeni albümümüz her anlamda çok daha iyi.

Eminim röportajlarda kostümlerinizle ilgili soru hep yöneltiliyor. Ama size kostümlerinizin ne anlama geldiğini sormak istiyorum. Hangi parça sizin favoriniz ve neden?
Hepsinin birçok anlamı var. Günlük kaftanım benim en sevdiğim. Yemeğe misafirlerim geldiğinde ya da kanepede pipo içip güzel bir kitap okurken giyiyorum… Uzun zamandır bir Goat hayranı olan Hugh Hefner bana hediye etmişti.

Goat’u kurmadan önce de kostümlü gruplara ilgi duyar mıydınız?
The Beatles’ın ilk yıllarında giydiği kostümleri çok seviyorum.

Geçtiğimiz yıl İstanbul’da çalmıştınız. Bu deneyimden aklınızda kalmış ne var?
İstanbul çok büyük bir şehirdi. Ama çok güzeldi. Festivalin olduğu yeri de çok sevmiştim. Aklıma gelen ilk şey, gece sürekli çalan araba kornaları ve şehrin her yerinde Erdoğan’ın yüzünü görüyor olmak. Sanırım seçim dönemi ya da onun gibi bir şeydi.

Geçtiğimiz haftalarda Senin İçin Bir Karışık isimli mixtape serimize konuk oldunuz ve bir Özdemir Erdoğan parçası seçtiniz. Türk müziklerine ilgi duyduğunuzu biliyorum. Dinlediğiniz ilk Türkçe parçayı hatırlıyor musunuz? Bazı favori albümlerinizi söyler misiniz?

Sanırım Selda, Ersen ve Erkin Koray parçalarını çok önceden dinlemiştik. Ve 1970’lerden birtakım diğer sanatçıları… Şimdilerde daha çok geleneksel Türk müziğini seviyorum. Mesela Laleler Saz Caz 1 & 2 derlemesi. Metin Alatlı da aynı zamanda harika biri!

Image
  1. “Gerçek” sanatın bir tür parodisi: Dimitris Rokos

    “İnsanların çalışmalarımda bir tür anlamsızlık görmesi ya da neler olup bittiğini idrak etmekte zorlanması beni mutlu eder.”

  2. Dancehall sanatının sessiz ve üretken kahramanı: Wilfred Limonious (1944 – 1999)

    “Limonious, Jamaika’daki günlük hayattan özgün bir evren yaratarak fantastik, destansı bir şeye dönüştürdü.” Diplo, In Fine Style

  3. Koyun ve keçilerin farklı karakterleri: Kevin Horan’dan “CHATTEL”

    Bir gün koyunlar ve keçiler evlerinin duvarına asmak üzere kasabadaki ufak fotoğraf stüdyosuna gidip portrelerini çektirecek olsaydı...

  4. A’dan Z’ye: Nick Cave

    Skeleton Tree ile kariyerinin en duygusal ve çarpıcı albümlerinden birine imza atan Nick Cave’e dair, A’dan Z’ye her şey.

  5. “İş birazcık dengeyi bulmakta”: Islandman ve Hey Douglas

    Islandman ve Hey Douglas’ı bir araya getirdik ve sözü onlara bıraktık...

  6. “Beraberce kendimiz olabilmek”: Arto Tunçboyacıyan

    Bu sene dijital formatta üç albüm yayınlayan Arto Tunçboyacıyan’ı geçtiğimiz aylarda Türkiye’ye geldiği kısa dönemde yakaladık. Grammy Ödüllü Tunçboyacıyan bize müziği ve yaşamı kendi doğrularıyla ve içtenlikle anlattı.

  7. İnsan olmaktan utandıran bugünler için şarkılar: The Radio Dept.

    “Ben pop müzikte en iyi neticenin insanların gerçekten umursadıkları şeyler hakkında şarkı yazdıklarında alındığını düşünüyorum.”

  8. Marakas, Hugh Hefner ve Metin Alatlı: Goat

    İsveçli psikedelik rock grubu Goat’un üçüncü stüdyo albümü Requiem, bu ay Rocket Records ve Sub Pop ortaklığıyla karşımızda.

  9. Teftiş: Bu ay ne dinlesem?

    Yakın zamanda keşfettiğimiz, etkilendiğimiz ve paylaşmak istediğimiz müziklerden bir seçki.

  10. Paterson şerefine: Jim Jarmusch’un yalnız karakterleri

    Paterson bahanesiyle Amerikan Bağımsız Sineması’nın en başarılı yönetmenlerinden Jarmusch’un yarattığı yalnız ve orijinal karakterleri masaya yatırıyoruz.

  11. “Alt tarafı dünyanın sonu”: Beyaz perdenin ölümle imtihan veren karakterleri

    Türkiye’deki ilk gösterimini Filmekimi’nde yapacak olan ve ölümcül bir hastalığa yakalandığını öğrenen Louis’nin hikâyesini anlatan Juste la Fin du Monde’dan (Alt Tarafı Dünyanın Sonu) hareketle sinemanın ölmek üzere oldukları haberini almış karakterlerinden bir seçkiye bakıyoruz. Bu yazıda geçen bazı ölümlerin “spoiler” olabileceğini de ekleyelim.

  12. Seren Yüce ile orta sınıfın dertleri üzerine: Rüzgarda Salınan Nilüfer

    İlk filmi Çoğunluk’la büyük ödüllerin neredeyse tamamını silip süpürdüğü Antalya Film Festivali’nde bu ay Rüzgarda Salınan Nilüfer ile yarışacak olan Seren Yüce ile filmini ve sinemasında kurcaladığı meseleleri konuştuk.

  13. Televizyondan sinemaya dikenli bir yolculuk: Türkan Derya

    Televizyon tarihinin İkinci Bahar, Yeditepe İstanbul, Hırsız Polis gibi klasikleşmiş dizilerine imza atan Türkan Derya’nın ilk filmi Çok Uzak Fazla Yakın’ın kimsenin bilmediği zorlu yapım sürecini birinci ağızdan dinledik.

  14. “Beden yoksa ruh da yok”: Ali Omar

    8 Ekim’de Bant Mag. Mekân’da açılacak Mevsimler – Fasıl III sergisinde işlerini göreceğimiz Ali Omar’dan, resimlediği insan portrelerinin ardında yatan fikirlere ve onu nelerin harekete geçirdiğine dair yanıtlar aldık.

  15. Küçük hayatlarımızın, küçük kaygıları: Mert Tugen

    8 Ekim’de Bant Mag. Mekân’da açılan Mevsimler - Fasıl III sergisinde son dönem işlerinden bir seçkiyi göreceğimiz Mert Tugen ile profesyonelleşme süreci, “göz” takıntısı ve sergide yer verdiği işleri üzerine konuştuk.

  16. Londra Occupy çadırlarının “insansız” belgeleri: Ben Roberts

    Occupy protestolarının beşinci senesinde, fotoğraf sanatçısı Ben Roberts ile Londra’daki eylemler sırasında St. Paul Katedrali’nin bahçesindeki çadırların içine giren “Occupied Spaces ” serisi üzerinden söyleştik.

  17. Kırgızistan’ın Queer komünistleriyle geleceğe dönüş: STAB

    Kırgızistan Bishkek menşeili queer aktivist oluşum STAB ile geçmiş ve geleceğe dair.

  18. Hayatlara izler: Dövme sanatçılarının dilinden hikâyeler

    Dövmenin neden hayatla iç içe olduğunu hatırlamak için severek takip ettiğimiz dövme sanatçılarının dilinden tüyleri diken diken edecek hikâyeler topladık, size okumak kaldı.

  19. Künye

    yayın imtiyaz sahiplerive etkinlik direktörleri Aylin Güngö[email protected] J. Hakan Dedeoğ[email protected] genel yayın yönetmeni Ekin Sanaç[email protected] kreatif direktör Aylin Güngö[email protected] editörler