Aylin Güngör’ün esaslı bir teşhis girişiminde bulunduğu This Magical Depression adlı fotoğraf serisi izleyiciyle beşi bir yerde bir kitap seti formunda buluşmuşken, seriyi takibe almış farklı sanatçıları aklındaki soruları Güngör’e yöneltmeleri için görevlendirdik.


Bu kitabın öyküsü Bant Mag. kurucularından Aylin Güngör’ün, 2014 yılında Instagram’a post ettiği bir fotoğrafı This Magical Depression hashtag’iyle paylaşmasıyla başladı. Bant Mag. Yayınları’ndan çıkacak dördüncü yayın olarak bizim için ayrı bir heyecan ve yere sahip olan This Magical Depression, sanatçının hayatımızın aslında her anında, hemen yanı başımızda, içimizde, sokaklarımızda, duvarlarımızda var olan, bilsek de itiraf etmediğimiz, hissetsek de adlandıramadığımız sinsi ve tuhaf bir duyguyu teşhis çabası ve onunla yüzleşme denemesi. Göz kanatan vitrinlerin, başıboş bırakılmış mobilyaların, sebepsiz mekân düzenlemelerinin, iç burkan imge kullanımlarının, plastik sandalye sevdasının, “neden yahu” dedirten ve ülkenin her yerine bulaşmış tuhaf ve bazen de büyüleyici zevksizliğin bir dökümü.

Bugüne kadar sosyal medya üzerinden dijital bir seri olarak devam eden This Magical Depression’ın kitap ve sergisi, Aylin Güngör’ün aynı hissiyatla çektiği analog fotoğraflardan oluşuyor. Bant Mag. Yayınları tarafından yayımlanan ve başka ciltlerle sürmesi planlanan bu ilk set sanatçının uzun yıllardır Türkiye’nin farklı yerlerinde çektiği fotoğraflara odaklanıyor.

Yolu İstanbul’a düşmüş yabancı müzisyen ve grupların şehirdeki doğal, takılan hallerine odaklanan ilk fotoğraf kitabı Oturduğum Yerden’i ise 2014 yılında yayınlayan Aylin Güngör, yine bu kitabının sergisini ATP Festival (Londra), Le Guess Who? Festival (Utrecht), Paradiso (Amsterdam) ve Mix Festival (İstanbul)’da sergilemişti.

Sergisi ocak sonuna kadar Bant Mag. Havuz’da gezilebilecek This Magical Depression’ın sınırlı sayıdaki kitabını ise Bant Mag. MekânBant Mag. Havuz ve butik kitapçılardan edinebileceksiniz.

This Magical Depression’ın tam olarak neye karşılık geldiğini, tam olarak hangi hislere tercüman olduğunu, ardında yatan fikri ve duyguları daha iyi anlamak üzere farklı alanlardaki üretimleriyle pekâlâ tanıdığınız 14 sanatçıyı Aylin Güngör’e birer soru sormaları için görevlendirdik.

Image
Image

CEYLAN ERTEM

Aylin gördün ve geçemedin, bizimle de paylaştın. Öncelikle bu hashtag’e bayılıyorum! Bazen sana ben de fotoğraf gönderirdim turne için gezdiğim yollardan, “Aylin bak, tam da Magical Depression’a uygun bir kompozisyon değil mi bu gördüğüm” diye, konuşurduk üzerine.

Sence memleket mi çok bereketli bu fotoğraf çeşitliliği için? Sanki başka topraklardan bu denli absürt, enteresan kareler çıkamazdı gibi geliyor bana, sen dünyanın da birçok yerini geziyorsun, sence?”

Bizim içimize bulaşmış olan bir his bu memleketteki görsellik. Hayatlarımızı böyle yaşıyoruz, bir bakıyorum evimde de var bu içimi burkan garip hislerden. Tüm ailemiz ve arkadaşlarımız şuursuzca bu hislerde, bir enfeksiyon gibi. Örneğin bir ev kiralıyorsun, o yeni yapılmış, aman yarabbi süslü fayansları olan mutfak, banyo ve her tarafında pimapenlerle yaşıyorsun en basitinden senin tercihin olmadan ve sorgulamadan. Bu bizim memleketteki durum.

Öncelikle bizim memleketten karşılaştıklarımı paylaşıyordum ama gezdikçe her yerin başka bir tarzda var olan “o his”lerini özellikle arar oldum açıkçası. Örneğin Yunanistan, Polonya bize yakın ayarlarda, eskiye verilen değer açısından özellikle; eski ve sorun çıkaran ama güzel olan ürünü at yeni, ucuz, ekonomik olanını kullan gibi dünyalarda.

Ama Japonya, Amerika, Almanya, İngiltere vs. başka ayarlarda sahipler bu duruma. Bu sebeple de tek bir kitap yerine ayrı hislerde farklı kitaplar hazırlamaya karar verdim. İlk beşli set Türkiye, sonra devamı gelecek ve oraya başka şehirleri de bölüm bölüm ekleyeceğim. Planım budur. Fakat en fiyakalı durum bizde ne yazık ki.

CAN GÜNGÖR

This Magical Depression bana birkaç paralel hayatın aynı anda yaşanmakta olduğunu hatırlatıyor. Rastgele şekillerde bu hayatlardan kesitler karşımıza çıktığında şaşkınlıkla ya gülüyor ya da tuhaf bir hüzün hissediyoruz. Oradaki boşvermişlik, kayıtsızlık ve en ön planda duran “hayat gailesi” başka bir katmandan bize nüfuz ediyor sanırım. Senin de bu durumu “depresyon” olarak tanımlamanın nedeni bu mudur? Yoksa başka bir yerinden mi yakalıyorsun “depresyon” halini, merak ediyorum.

Ben anladım ki oldukça seçici biriyim; arkadaşlarımda, işimde, dinlediğim müziklerde ve zevklerimde baya tutucuyum sanırım ve uzun yıllardır müdahale edemediğim bir yaşam, ortam ve estetik kaygım olduğuna inanıyorum. Bu durum beni ezen, üzen, rahatsız eden bir şey imiş meğer. Ortalıktaki zevklerin, hüzünlü ama şaşırtıcı derecede büyüleyici olan terk edilmiş objelerin, hepimizin depresif halini özetleyen bir durumu olduğunu düşünüyorum. Sanki gerçekten her şeyin içine bulaşmış bir durum. Çaren yok, kaçamazsın ve değiştiremezsin, bu büyüleyici bir depresyon durumudur gibi.  

Image

ALİ GÜÇLÜ ŞİMŞEK

This Magical Depression ilham verici ve evrensel bir başlık. Türkiye ise bu başlığın altını doldurmak için biçilmiş kaftan diyebiliriz. Peki yeni kitabının ve serginin oluşum sürecinde depresyon ihtimallerinden seni koruyan veya kuyulardan çıkartan “magical müzikler” dediğimde aklına ilk kimler geliyor?

Müzik çok koruyucu, bu önemli bir gerçek! Yeterince hüznümüz olduğuna inandığım için müzikte derin hüzünden kaçar oldum ama tam olarak mutlu müzikler de biraz fazla geliyor benim ruhuma. Dilini bilmediğim anlamadığım dünyaları çok seviyorum sanırım. Çığlık çığlığa olan, belki dans ettirebilen ama vokallarde yine de minik bir hüzün taşıyan müzikler favorim.

Mamman Sani, Ananda Shankar, Jorge Ben, Shintaro Sakaomoto, Yellow Magic Orchestra, Common, Jonathan Richman, Ken Boothe, Alton Ellis, Bruce Haack, Tv On The Radio, Moon Duo vb. Sahel Sounds plak şirketinden çıkan neredeyse her şeyi de ayrıca seviyorum.

Yerli dünyamızdan bahsedersem eğer çok detaylara girmem lazım, zira çok fazla sevdiğim müzik var, son yıllarda artan hızla hayatıma giriyorlar. Ama hepsi beni koruyor kolluyor falan değiller tabii, birçoğu fazla duygusal dramalara yol açabiliyor. Bu sayfalarda bana soru soranlar “hislerimiz karşılıklı” kategorisindeler. Beni bu ara “koruyor ve kuyulardan çıkarıyor” olanlar ise Islandman ve Big Beats Big Times.

Ama bu projeye çok uygun bir dünyadan bahsetseydim eğer, tabii ki Hakan’ın solo projesi TSU! derdim. This Magical Depression için biraz huzurlu kaçsa da fon müziği bence TSU!  

Image
Image
Image

GAYE SU AKYOL

This Magical Depression serisi, iç karartan gündelik detayları bence eğlenceli ve tahammül edilebilir fotoğraflara dönüştürüyor. Senin de, buna benzer, yaşadığı depresyonu harikulade işlere dönüştürdüğüne inandığın / “takip etseniz iyi olur” dediğin sanatçılar kimler?

Galiba doğru miktarda gerçeklik ve doğru miktarda sarkazm bir sanatçıda en sevdiğim şekil. Sevdiğim çok sanatçı var elbette ama depresyonlarını sanata dönüştürdüğünü düşününce çoğunda anlamak zor. Örneğin Edwyn Collins 2005 yılında geçirdiği felçden sonra iyileşme döneminde sağ elini kullanamamış ve sol eliyle kuş resimleri çizmeye başlamış. Bence çok güzeller. Ama o çok gerçekçi bir depresif durum bence. Ben daha çok tuhaf durumları seviyorum.

Virgil Finlay’i çok seviyorum. 1970’lerde ölmüş ve çok eskilerden beri var olan bir bilim kurgu/korku çizeri. Yakınlarda keşfettim sayılır ama hemen favori çizerlerimden biri oldu. Bant Mag.’a da kapak yaptık hattâ onun işlerinden. Yine eskilerden olan ve benim favori fotoğrafçım Jacques Henri Lartigue favorim. Afacan ve doğal bir tarzı var tüm fotoğraflarından hissettiğin. Asla bunalım değil ama saçma sapan mutlu da değil.

Bambaşka, daha günümüz dünyasından ve konseptimizi düşününce aklıma gelenleri sıralarsam;

Adam Wallacavage diye bir sanatçı var, uzun zamandır çok seviyorum işlerini. Ahtapot şeklinde avizeler yapıyor, ama öyle böyle değiller. Vahşi, tuhaf, renkli.   

Björn Copeland’ın kolajlarını çok seviyorum. Bant Mag.’ın ilk sayısının kapağı Björn’e aitti hatırlarsanız ve grubu Black Dice’ı da belki bilirsiniz.. Amy Touchette var fotoğrafçı olarak çok seviyorum onu. O da aslen analog fotoğraf çeken bir fotoğrafçı ama instagramda New York’da geçen Street Dailies isimli bir serisi var, güzel!

Bant Mag.’a kapak yaptığımız her sanatçıyı ve de içerde yer verdiğimiz tüm çizerlerimizi zaten genel olarak çok sevmiş oluyorum. Ama yerlilerden de elbette Sadi Güran çevremdeki herkes için bir ilk aşk, bu sebeple onu ayrı tutuyorum. Biraz daha This Magical Depression hissine yakın bulabileceklerimi sıralarsam eğer, Cem Dinlenmiş’in bu senenin başında sergilediği Görsen Kesin Tanırsın serisine bayılıyorum. Koray Kantarcıoğlu’nun piksel dağlarına, Berk Çakmakçı’nın büründüğü her formu seviyorum, özellikle dün akşam izlediğim Age Reform adı altında Hyper Diversity görsel işitsel kolaj çalışması müthiş bir deneyimdi. Hare Sürel bu senenin keşfi bence! Emre Akay’ın filmlerine, Vardal Caniş’in iskambil kağıtlarına ve Arabesk fanzinine vs… Ama çook kişi var. Yani saymakla bitiremem.

SEZİN AKBAŞOĞULLARI

Fotoğraflarında hep bir duygu seziyorum. Belli bir mesafesi olan bir duygu ama işte mutlu, mutsuz, sinirli, üzgün vs. Farkında mısın bunun? Nedir bu?

Doğru sezmişsin, çok içselleştirmediğim kesin. Yani o sırada oradaki ironi hoşuma giden. Ama etkilenmeme çabası kesinlikle var. Uzun süre zaman geçirmeden hemen o ortamdan uzaklaşmak istiyorum genelde.

#thismagicaldepression çok ilham veren bir çalışma. Fotoğrafa bakıp da espriyi çözen kişide benzer bir şey yapma isteği yaratıyor. Bunu nasıl değerlendiriyorsun? Bu durum sana ne hissettiriyor?

En çok hoşuma giden şey, bana yandan yandan “Ah, bu tam bir This Magical Depression diyerek gönderilen fotoğraflar.

Geçen gün süper bir şey oldu: Kitabın matba sürecinde matbaya bilgisayar kalibrasyonuna gittim ve orada bu kalibrasyonu yapan kişi beni Bant Mag.’ın tasarımlarından dolayı tanıdığı için bu fotoğraf kitabının da tasarımcısı olduğumu düşündü sanıyorum, kendisini tutamayıp “Bu renklerin doğruluğunun, kağıdın tipinin vs. bu kadar önemsenmesine gerek yok, fotoğraflar çok çirkinler, saçma sapan tuğlalar, garip garip yerler, pek profesyonel de değiller” gibi konuşmaya başladı. Biz Hakan’la gülmemek için zor tuttuk kendimizi ama çok hoşumuza gitti yorumlar. Fotoğrafların amacının o olduğunu, bu hisleri hissetmesi gerektiğini falan anlattık. O da matbanın bulunduğu ‘‘Kağıthane’de çok var bu hislerden, her yer dolu” diye örnekler vermeye başladı. Bir yandan bilgisayar ekranımı kalibre ediyor, bir yandan da bu muhabbeti ediyor olmak süperdi.

Yakalamayı hayal ettiğin ama henüz olmayan bir #thismagicaldepression karesi var mı?

Aklımda bu seriyi bilmeyen birine tarif etmek için tasvir ettiğim bir objenin fotoğrafı var. Onu geçmiş bir karşılaşmamdan sonra asla unutamıyorum ama tekrar göremedim yakın zamanlarda. Plastik ve patlak renkli tuvalet terlikleri. Bir de üzeri çiçekli ve yaklaşık 45 numara civarı boylarında oluyorlar ki herkesler kullanabilsin.

Image
Image
Image
Image
Image

KUTAY SOYOCAK

İlk başta yadırgadığın, daha sonra da kurduğun bağ ile kayıtsız kalamadığın eğretilik, Türkiye gibi bu konuda zengin bir yerde sana ne hissettiriyor? Bu tanışıklık heyecanın yanı sıra seni rahatlatan bir uzlaşı yaratıyor mu?

Bu hissi keşfettiğimden beri içim rahat. Uzun yıllardır bu tarz fotoğrafları bir klasörde garip isimlerle depolamış olsam da yaklaşık iki sene evvel bu seriye bu ismi koydum. Şu an 36 yaşındayım ve sanıyorum 34 yaşıma kadar içimde derin sebepsiz huzursuzluklarla gezindim ortalıkta. Beni koruyan bir savunma mekanizmam yokmuş sanıyorum, çok etkilenmişim. O şehirler arası otobüslerde gece yarısı verilen çay molalarında herkesin normal gözükmesi ve benim “yok olmak” istemem gibi durumlar ve buna benzer milyarlarca durum. Kaçamamak, görmezden gelememek, bu maruziyeti görüyorum ve arttırıyorum demek çok iyi geldi. Artık özellikle çıkıp arıyorum sanki onları. Gözüme gözüme girsinler istiyorum âdeta. Hiçbirini sevmiyorum ama sahip oluyorum onlara gibi. Huzursuzluk geçti en azından.

ARTEMİS GÜNEBAKANLI

Eskimiş, kırılmış, bozulmuş, kullanım ömrünü tamamlamış ya da sadece kötü yapılmış nesnelerle duygusal bağ kurup onların hâline acıyabilmemiz hoşuma gidiyor. Kendi evinden bu seriye girecek birkaç nesne seçseydin bunlar neler olurdu? 

Sanıyorum benim evim bana bunu çok hissettiren biblolar, tuhaf objeler ve eski fotoğraflarla dolu. Zaten eskici merakım bir hayli var. Bir hamam tellağı biblosu var örneğin, cılız ve tuhaf bir tellak yapmışlar, onu çok seviyorum. Ama hep benimle olan hayatımın parçası birkaç obje var ki onlar olmasaydı daha iyi olurdu belki. Küçüklüğümden kalma çok tuhaf bir kız oyuncağı var, siyah şuh bir kız bu, ruj sürüyor. Bence çok tuhaf bunun yapılmış olması. Ya da bir Fatoş marka ayıcığım var ki, aman yani neden var hiç anlamadım ve hâlen var.

Bu arada Moda’da favori dükkanlarımdan biri olan Seyyare’nin vitrinini This Magical Depression temasıyla düzenleyeceğiz. Ayrıca yine Seyyare’yle birlikte, bu konseptte objeler sattığımız bir pazar yapmayı düşünüyoruz sergi devam ederken Bant Mag. Havuz’da.  

Image

CASPER CLAUSEN

This Magical Depression’a eşlik edecek mükemmel ses ne olabilirdi?

Demir doğramacı atölyeleri. İçleri oldukça sıkıcı, anlaşılmaz makinelerle dolu ve gridir ama kapısının dışından acayip sesler gelir. Demire verilen şekle göre sanıyorum, sesler ritmik ve çok planlı programlı bir müzik gibi gelir. Yani benim çok sevdiğim davul zilleri seslerine tokmak sesleri eklenir gibi.                 

MABEL MATİZ 

This Magical Depression’ın filmini çekecek olsan nasıl bir şey olurdu? Nerede geçerdi, kimler oynardı? Müzikleri nasıl olurdu? Uzun mu olurdu yoksa kısa mı? Filmi biraz anlatır mısın? 

Bu film mutluluğu yok etmeye çabalayan bir mafya hikâyesi olabilirdi. Bir grup insan yavaş yavaş bu mafyanın çabasıyla güzellikleri kaybediyor, hatırlayamıyorlar nasıl olması gerektiğini ve saçmalamaya başlıyorlar. Kendilerince, hatırladıkları kadarıyla hayallerini süslüyorlar ama az biraz insan da hatırlıyor neyin, ne zaman ve ne şekilde güzel olabildiğini. İşte bu insanların gündelik hayatında geçen uzun ve izlemeye pek değmez hikâyesi gibi bir film. Oyuncular bölge halkının ta kendisidir ve sürekli nerede yaşadığını sana hatırlatan çeşitli yerler, garip formatlarda asılı bayraklar da filmin ana fokusudur. Müziklerde mutlaka drama ve coşku bir arada olurdu. Örneğin Türk dizilerinin birçoğunun ara müzikleri gibi. Müzikleri de mutlaka telifsiz, ucuza kotarmak için hayalî filmimizin yönetmeninin yeğeni yapardı.

Sahne bir kargo şirketinin beyaz ışıklı, fayanslarla çevrili ortamında açılabilir sanki, karakterimize çok özel, uzun zamandır beklediği efsane bir paket gelmiştir, çok heyecanlıdır ama o kış ayları olduğu için karanlık giyimli insanlardan oluşan bir sıradadır. İçi çoktan çekilmiştir, güzel bir heyecan ve ruhunun kararması aynı andadır… 

Image
Image
Image

ELIJAH WOOD 

Bu projenin fikri ilk nasıl şekillendi? Bir his miydi? Yoksa ilham veren belirli bir fotoğraf karesi mi? Bir de This Magical Depression’ı birkaç kelimeyle anlatmanı istesem nasıl anlatırdın?

Aslen yıllardır başka başka isimlerle içimdeki çöplüğü blogumda paylaşıyormuşum. Yani farkında olmadan ve tuhaf sarkastik isimler altında. Ama iki yıl önce Bant Mag. ekibi olarak Antalya’da Falez Otel’de geçirdiğimiz 10 günde tam olarak doğru isim çıkageldi.

Orada Antalya Film Festivali günlük gazetesini hazırlıyorduk ve tabii bir de Bant Mag. 10. yıl özel sayısını toparlamaya çalışıyorduk. Bize çalışma alanı olarak 1990’ların gözde diskosu potansiyeli olan eski diskolarının kapılarını açtılar. Biz de, her yeri parlak mor simli ve dalgalı aynalarla kaplı, müthiş görkemli ama çok eskimiş halıfleksleri olan, acayip bir sahnesi olan bu alanda zar zor pencere bulup açıp çalışmaya başladık. Tabii ki “Diskofis” ismini hemen takmış olduğumuz bu mekân bizi yavaş yavaş delirtmeye başladı, herkes birbiriyle mesafeli ve hafif kızgın, kırgın, sinirli ve aç. Zira otel 1990’larda çok lüks, şık, özel bir otel olarak hazırlanmış ve günümüze gelirken yolda ona “Özkaymak” ismi eklenmiş, ve adı “Özkaymak Falez” olmuş. Ama o çok güzelce, özenle hazırlanmış Falez logosuna tombiş ve italik küçük harfli ve kabartmalı Özkaymak eklenmesi otelin her yerine yansımış.

Bu çok görkemliymiş gibi hissettiren ama detaylarda akıl almaz bunalımlarla dolu beş yıldızlı otel tam pansiyon Rus oteli imiş. Tam pansiyonda yiyebileceğin hiçbir yemek gerçekçi değil, kocaman açık büfeden alabileceğin tanımlı bir şey yok sanki. İçeride satılan hiçbir marka tanıdık değil. Yani, Oğuz Gold Kola, Yekta Votka, Jest Likörleri vb. Hani otel barları vardır ya gece ve yalnız takılmak için çok çekicidir. Burada bar tepeleme içki şişeleriyle dolu ama heyecanla gördüğün bir içkiyi istediğinde içlerinin boş olduğunu anlıyorsun. Barmen de neredeyse “haydi git buradan” demek istiyor sana. Kısacası bu mekânda bir süre takıldıktan sonra oradaki yaşam tarzı bana böyle bir isim geliştirtti. This Magical Depression o kadar iyi anlatıyordu ki hâlimizi, öyle gerçekti ki bence bunu herkes hissetti ve genel olarak da hissediyoruz yaşadığımız şehirde bol bol. Bence This Magical Depression bir şok, bir çarprışma, bir yaşam biçimi, bir kabulleniş.

SİNEM SAL 

This Magical Depression serisinin çıkış hikâyesini benden önce başkası kapmıştır, sormuşlardır diye tahmin ediyorum. Benim merak ettiğim, ilk, en büyük can sıkıntın neydi, nereye aitti, nasıldı? Kendini nasıl oyalıyordun onun içindeyken? Ya galiba direkt “depression” sorusu oldu bu. “Magic”i de cevaptan alırız…

Evet, çıkış hikâyesi sorusu soruldu. Ancak derinlerdeki ilk büyük can sıkıntım sanırım altı yaşlarımda falan başlamış olabilir. O zamanlar ne demek olduğunu tam bilmediğim “huzur” kavramına takmaya başlamıştım biraz. Bir de “negatif – pozitif” oyunu oynardım kendi kendime. Örneğin belli bir dönem “negatif” düşünürsem tam tersi yani “pozitifi” gerçekleşirdi, sonra bu döngü kırılırdı ve birebiri gerçekleşirdi. Anlatması zor, kuralları hatırlamıyorum bile ama ruh hastası bir oyundu kesinlikle. Sonra büyüdükçe “hiçlik-bolluk” bunalımları geldi. Bunlar da akşamüstü saatlerinde güneş batımı saatlerinde (magic hours) hissedilen bir büyük sebepsiz boşluk hissi bombalarıydı. İlk insanların hava kararması anlarından korkma hâlleri bir noktada bana bulaşmış olabilir. Mesela birçok arkadaşım için en güzel bira içme ya da beni dışarıya kahve içmeye çağırma saatleridir bunlar. Ama benim için tam bir This Magical Depression’dır o anlar işte. 

Fotoğraflarında normalde yan yanalığı sorgulanır şeyler var. Gücünü, mizahını, dramını uyumsuzluktan alan nesnelerin görselleri. Tam bu noktada uzatmadan soruyorum. Valla kendim için değil, tanımayanlar için. Uyumsuz biri misin? Ya da kendi dengeni nasıl koruyorsun bu ülkede?

Ben çok uyumlu olmak zorunda hissettiğimde uyumlu olabilen ve gerekmediğinde de gayet uyumsuz olmayı seçen biriyim bence. Ama buna karar verebilecek kadar farkındayım durumun. Bazen sevimli olmak ve iyi davranmak zorunda değilsin bence. Bazı insanların bu durumu hak etmediği aşikâr. Yani karşılığında kötü davranmıyorum ama yokmuş gibiye yakın bir davranış olabiliyor. Bu durumda uyumsuz mu oluyorum acaba? Ama bence tanısanız seversiniz ya.

Image
Image
Image

EMRE AKAY

This Magical Depression serini sanırım en başından beri takip ediyorum. Her fotoğrafta aynı şaşırtıcı yarılmayı yaratıyor bende. Bir yandan “Aman allahım ne kadar çirkin yerler” derken diğer taraftan büyüsüne kapılıveriyorsun. Her birinin hikâyesini tahmin etmeye çalışıyorsun. Güzellik ve çirkinlik bu seride ne derecede ışık tutucu düşüncülerdi senin için? Atıyorum fazla güzel diye elediğin fotoğraflar var mıydı? Bu seriye bir fotoğrafın dâhil olup olmayacağına nasıl karar veriyorsun, çok merak ediyorum.

Genelde beğeniyor oluyorum çektiğim objeleri, güzel buluyorum çoğunlukla. Küçükken pazarlardan markaların çakma isimli hâllerini de almayı çok severdim. Çok sevdiğim bir “adisas” çantam vardı örneğin. Hoşuma gidiyor bazı objelerin yaşanmışlıkları ve terk edilip, başka bir şekilde devam edişleri. Ama evet, bazen Hakan beni durduruyor, “Yapma artık, bu gerçekten güzel” diye. İnsanlar çoğunlukla beğenerek süslüyorlar, süsleniyorlar. Beni bıraksan her şeyden bir büyüleyici depresyon çıkarabilirim.

Elerken çok tekrarlananları seçtim. Dışarıdaki koltuk, ortalıkta komik görünen bir koca tekerlek, vitrin mankenleri gibi temalardan çok vardı, onları ayırdım.

Ama kitap ya da sergi için fotoğrafları seçerken; genelde benim için fotoğraf olarak da bir değerleri olsun istedim. Yani bir noktada duvarıma asma isteğim olabilsin gibi. Yine de çoğu öyle değil maalesef. Kapaklarda aldatmaca var biraz. İkinci kitap girişimimde de romantik ve güzel olduğunu düşündüğüm “güzel” fotoğraflarıma yanaşamadım maalesef.  

DAMON & NAOMI 

Magical Depression ile farklı mecralarda da karşılaştığın oluyor mu? Tavsiye edebileceğin magical depression filmleri, kitapları, albümleri var mı?

Sahaflarda görünce almadan edemediğim Adabı Muaşeret dergi ve kitapları hem çok ilgimi çekiyor hem de içimi daraltıyor. Bakış açını daraltma çabası, hayatın tek düzeliğini savunması, önerilerin hep erkeği mutlu etmeye yönelik olması beni büyülüyor âdeta.

Müzikte ise ben en güzel lise yıllarımda progresif rock dinleyerek büyüdüm. O zaman da aynısını hissediyordum, şimdi de öyle sanırım. Bence This Magical Depression’ın müzik tanımı bu olabilir. Aynı tarz sevgi ve depresiflik hissi alıyorum bu müzikten. Çok çeşitli yerlerden vurabiliyor kalbini, delirmiş süslemeler, gereksiz heyecanlar olabiliyor içinde ve bazen gerçek olamaz bu müzik diye haykırasın geliyor. Tabii benim en sevdiğim müzikler de bunlardı, müzik dinlemekten süper soğuma sebeplerim de. Soft Machine, Amon Düül, Magma, Can, Aphrodite’s Child vs. gibi bence aşırı “cool” olanlarında değil belki ama Gong, Eloy, Focus, Guru Guru, Embryo, Jethro Tull ve hatta King Crimson’da bana yavaştan bu hisler geliyor. Örneğin Focus’un “Hocus Pocus” parçası. Gong’un Shamal albümü gibi. 

Filmlerdense belgeseller bence daha uygun bu tanıma ama birebir düşününce. Genelde kötü gerçekler acıtır ama bayıldığın izlemeye doyamadığın bir belgesele dönüşünce, kendini bu aldığın garip zevk yüzünden sorgularsın. Herzog belgeselleri genel olarak ama Into The Abyss özel olarak yada Act Of KillingImposter, TabloidCapturing The Friedmans ve aynı yönetmenin The Jinx serisi elbette.

Ama başka bir açıdan durumu ele alırsam eğer, Tim Burton ve hatta Wes Anderson bu yola fena baş koymuş durumdalar.

HAKAN VRESKALA

Bazen bir çöplük hâlini alabilen sosyal medyada gözümüzün ayarını bozup görsel sanatı tekdüzeleştirebilen app. ve teknoloji dünyasıyla eşsiz bir format yarattın. Bu format nasıl doğdu ve niye belirgin bir şekilde diğer günlük fotoğraflardan ayrı?

Aslında ben sosyal medyada ya da blogumda çok paylaşımcı biri değilim, bilirsin. Yani takip edildiğim ya da ettiğim herkesi tanımadığım için çok içten sorularımla ve yorumlarımla yokum orada. Çok ateşli bir heyecan da yaşamak istemiyorum sosyal medyada açıkçası. Görünmez olmayı daha çok seviyorum genelde. Ama geçtiğimiz yıllarda Instagram’da bu “tag” ile anlık fotolar paylaşmaya başladım. Sanki dilimi tuttum ama içimden bu fışkırdı gibi. Evet, bunlar günlük hayattan paylaşımlar fakat aslında paylaşmaya değer anlar değiller. Herkesin gördüğü ve bildiği ama fotoğrafını çekip birilerine göstermek isteyeceği anlar değil. Benim için şaşırtıcı olsa da küçük çapta bir fenomen oldu çevremde ve benden ayrı ilerleyen bir dünyası oldu bu serinin. Bu da hoşuma gitti. Şu an bu tag’i başka bir sürü insan kullanıyor, ben de onlara bakıyorum. 

Tabii kitap analog fotoğraflardan oluşuyor. Instagram’daki dünyasıyla tam olarak aynı değiller. Aynı ya da benzer kareleri, şanslıysam, yanımda analog kameralarımdan varsa onunla da çekiyordum. Tabii yıllardır çektiğim arşivlediğim fotoğrafları da birleştirdim ve kitap oldu. 

Image

This Magical Depression fotoğraf kitabını edinmek için buraya tıklayabilirsiniz.

  1. Aklımdakiler: This Magical Depression – Aylin Güngör

    Aylin Güngör’ün esaslı bir teşhis girişiminde bulunduğu This Magical Depression adlı fotoğraf serisi izleyiciyle beşi bir yerde bir kitap seti formunda buluşmuşken, seriyi takibe almış farklı sanatçıları aklındaki soruları Güngör’e yöneltmeleri için görevlendirdik.

  2. Absürdün realizmi: Juan Ford

    Avustralyalı sanatçı Juan Ford ile doğa, teknik ve hiperrealizm üzerine bir sohbet...

  3. A’dan Z’ye: Leonard Cohen

    Albümleri, kitapları, ilham kaynakları, dostlukları ve kendine has yaşantısıyla; Leonard Cohen...

  4. Herkes Walkman’ini buldu mu?: 2016 kaset raporu

    Heyecan verici tasarımlar, yenilikçi fikirler ve kendini adamış oluşumlarla kaset kültürü emin adımlarla geri döndü. Peki 2016’da kaset namına neler oldu?

  5. Yeni albümden hemen önce: Da Poet

    “Beni çalışırken motive eden şey yaratıcı olurken dinleyenin de ruhunda bir yere dokunabilmek.”

  6. Fotoğraf ve alıntılarla 10 günlük RBMA Radio İstanbul serüveni

    11-20 Kasım aralığında gerçekleşen Red Bull Music Academy Radio İstanbul'dan bir seçki...

  7. Teftiş: Bu ay ne dinlesem?

    Yakın zamanda keşfettiğimiz, etkilendiğimiz ve paylaşmak istediğimiz müziklerden bir seçki.

  8. Tereddüt’ten ilhamla: Türkiye sinemasından 10 unutulmaz kadın karakter

    Bu ay gösterime giren Yeşim Ustaoğlu’nun Tereddüt’ü, güçlü kadın karakterleriyle, yerli sinemanın muazzam kadınları arasında gezinip dünyalarını anlamaya çalışmak için ilham verdi

  9. Nocturnal Animals ve beyaz perdeden gerçek olsun istediğimiz kitaplar

    Tom Ford’un bu ay vizyona giren filmi Nocturnal Animals, roman okuyan bir karakterle okuduğu romanın hikayesini iç içe geçiriyor. Biz de bahaneyle, beyaz perdeden gerçek olsun istediğimiz kitapları inceliyoruz.

  10. La La Land vesilesiyle: Şehriyle özdeşleşmiş müzikaller

    Whiplash’le büyük bir çıkış yakalayan yönetmen Damien Chazelle’in yeni filmi La La Land bu ay vizyona giriyor. Bir caz piyanistiyle oyuncunun aşkını Los Angeles üzerinden anlatan müzikalden ilhamla, şehriyle özdeşleşmiş müzikalleri masaya yatırıyoruz.

  11. Basketbolun geçmişi, bugünü ve geleceği: Nike “12 Soles”

    Nike’ın basketbol tarihine yön veren tasarımları ve birçok önemli oyuncu ile özdeşleşen ikonik ayakkabılarına geçtiğimiz günlerde Dubai’de yapılan lansman ile 12 harika tasarım daha eklendi.

  12. Dönüşümlere açık isimsiz dünyalar: Maram Maatouq

    17 Aralık Cumartesi Bant Mag. Mekân'da açılacak "Mevsimler - Fasıl IV" sergisinde Büyük Ev Ablukada ve Her An Her Şey Olabilir ekiplerinden de tanıdığımız çok yönlü sanatçı Gülin Kılıçay ile birlikte işlerini göreceğimiz, yaklaşık üç yıldır Sakarya'da yaşayan Suriyeli sanatçı Maram Maatouq'tan hikâyesi ve ona ilham veren şeyleri dinledik.

  13. Beklentileri değiştirmeye çalışma hâli: Gülin Kılıçay

    17 Aralık Cumartesi günü Bant Mag. Mekân’da açılacak Mevsimler – Fasıl IV sergisinde Suriyeli sanatçı Maram Maatouq ile birlikte işlerini ilk kez izleyiciyle paylaşacak Gülin Kılıçay’dan resimle arasındaki ilişkiyi dinliyoruz.

  14. Karaköy’e inen görünmez kentler: Loyelow

    Müzik üretimlerini Ah! Kosmos olarak sürdüren Başak Günak’ın, kavramsal sanatçı ve yazar Deniz Gül ile, Norgunk’tan yayımlanan ve yaşadığımız coğrafyanın “düşük sarı” bir anlatısını sunan son kitabı Loyelow üzerine yaptığı derinlemesine sohbete davetlisiniz.

  15. İç sıkıntısıyla dolu Hollanda tatili: Yıllık İzin

    Uykusuz ve Hortlak dergilerindeki üretimleriyle ve kendilerine has mizah anlayışlarıyla tanıdığımız Erman Çağlar ve Ender Yıldızhan’ın Merve D. Yıldırım’la birlikte hayata geçirdikleri Yıllık İzin, Sırtlan Kitap etiketiyle raflarda yerini aldı.

  16. Asıl amacını aşıp var olmayı sürdüren yapılar: Lost Utopias

    Amerikalı fotoğraf sanatçısı Jade Doskow ile uzun yıllardır peşinde olduğu fantastik dünya fuarı binalarını ve deneyimlediği fuar alanlarını konuşma fırsatı yakaladık.

  17. Künye

    yayın imtiyaz sahiplerive etkinlik direktörleri Aylin Güngö[email protected] J. Hakan Dedeoğ[email protected] genel yayın yönetmeni Ekin Sanaç[email protected] kreatif direktör Aylin Güngö[email protected] editörler