2019’un başında yayınlanan Sunset Vibes ile kulakları kabartıp içleri ısıtan the Kites’a küçük yaşta başlayan müzik yolculukları ve ilk albümlerini sorduk.


Pskedelik bir esintiyle 2017’de çıkagelen, Ozan Erverdi’yle Tan Deliorman’dan oluşan the Kites, istedikleri müziği, istedikleri şekilde ve büyük bir keyifle paylaşıyor. Aslında uzun yıllardan beri beraber müzik yapan ikilinin Kaan Düzarat tarafından kaydedilen çıkış albümü Sunset Vibes, caz, funk ve rock’ın rahatça yön değiştirebilen, ritmik ve tasasız bir buluşması. Bu yıl da ilk konserlerini verdikleri İstanbul Caz Festivali’nde yeniden sahne alacak olan grup, bize nasıl birlikte müziğe atıldıklarını, canlı performans ve geleceğe dair planlarını anlattı.

Aynı apartmanda büyüyüp müzik yapmaya başladığınızı biliyoruz, ama bu komşuluk ve müzik maceranızı bize biraz daha anlatabilir misiniz? Birlikte müzik yapmaya ilk nasıl atıldınız?
Tan: En büyük etken aile. Anne babalarımızın çok güzel Pink FloydDire Straits kasetleri falan vardı; onları birlikte dinleye dinleye. Benim eve 6 yaşındayken bir gitar geldi, müzik yapacak arkadaşım da yoktu, Ozan da ilgiliydi. Pestili çıkana kadar zorla çaldıra çaldıra ona, bugünlere geldik.
Ozan: Evlerde her zaman müzik bir şekilde bulunuyordu, kasetler, plaklar… Çevredeki dostlarımız gelip müzik paylaşıyorlardı, enstrümanlarını getiriyorlardı. Zaten içinde doğduk bir bakıma. Bir araya geldiğimizde müzikle zaman geçiriyorduk, çalarak veya dinleyerek.

O ilk günlerden the Kites’a kadar beraber çalışma şekliniz, müziğe olan yaklaşımınız nasıl değişti yıllar boyunca? Hep beraber müzik yapmaya devam edeceğinizi düşünüyor muydunuz?
Tan: Eskiden rock yapardık, sonrasında biraz daha bütün dinlediklerimiz kafamızda birleşti, sonucu da şimdi çıkan müzik oldu. Valla Ozan 3 yıl 6 ay New York, 6 ay İstanbul’daydı; sonra bir de 6 ay Sydney’e gitti geldi. Yani bu aralar koparmadıysa birlikte müzik yapmamızı, hep müzik yaptık da yaparız da gibi zaten.
Ozan: Yaş ilerledikçe değişiyor insan, doğal olarak müzik zevklerimiz de değişti. Biz dinlemek istediğimiz müziği yapıyoruz, keyif aldıktan sonra neden devam etmeyelim.

YouTube’a koyduğunuz ilk videolarda kendi isimlerinizi kullanmamaya karar vermiştiniz. Oz Quenn ve Tanjwar “Big Luv” Davis isimlerine nasıl karar verdiniz ve müziğinize gelen ilk tepkileri, beklentileri bu sizce nasıl etkiledi?
Tan: İnsanlar bizim yaptığımızı bilmeden, tarafsızca dinlesinler istedik. Tepkiler çok iyiydi, kendi isimlerimizi kullanıp elde tutulacak kayıtlar yapmanın doğru olduğunu düşündüm.
Ozan: Biraz önyargıları yıkmak istedik, biraz da komedik yönünü beğendik takma isimlerin. 60’lar ve 70’lerde plakların üzerindeki isimlerden esinlendik, biraz da kendi baharatımızı kattık.
Dinleyen insanlar yabancı köklü sanıyordu. Bizim olduğumuzu bilmeyen insanlardan güzel tepkiler duyunca daha da etkili oldu, çünkü biliyorsunuz ki politik hiçbir yanı yok, dürüst bir eleştiri.

60’lı ve 70’li yılların dönemine bir yakınlık hissettiğinizi söylemiştiniz. Bu nereden geliyor?
Tan: Dinlediğimiz müziklerin çoğunun yapıldığı dönem olduğu için belki bilinçaltı vaziyeti.
Ozan: Tercih meselesi. Birçok farklı yerden geliyordur büyük ihtimal, büyürken evde bulunan kasetler, vs. Hepsi bir yerde etkiliyordur mutlaka.

Sunset Vibes için şarkıların hazırlık ve albümün kayıt sürecinden biraz bahsedebilir misiniz? Aklınızda nasıl bir fikirle yola çıktınız?
Ozan: Şarkıların yazımı kısa sürede oluyordu. Birkaç saat stüdyoda aklımıza ne gelirse çalıp kaydediyorduk, daha sonra dinleyip bunları düzenliyorduk veya kayıt sırasında düzenlemeye başlıyorduk. Kısa bir sürede elimizde birçok şarkı birikti.
Albümün kayıt sureci daha da hızlıydı, toplasanız birkaç saatte büyük çoğunluğu kaydedildi diyebiliriz. Üç enstrümanı canlı olarak kaydettik, bas davul ve gitar. Daha sonra üstüne diğer enstrümanları ekledik. Fikrimiz YouTube videolarındaki havayı korumaktı, organik bir ses yakalamak.
Tan: Her şey o kadar hızlı gelişti ki biz bile anlamadık aslında. Aklımızda pek bir şey yoktu, şarkıların çıkışının organikliği ile paralel gitti olayların gelişmesi, albümdür, caz festivalidir, vs.

“Birlikte çalmanın en güzel yanı o andaki paylaşım, yarattığınız şeyin arkadaşlarınızla birlikte canlı bir şekilde çalınırken daha güzel bir hal alması, ortak alınan keyif.”

Sunset vibes demişken… Güneş batıyor, açık havadasınız, kulağınızda ne müzik çalıyor? Bu aralar neler dinlemekten keyif alıyorsunuz?
Ozan: Dinlediğim sabit bir şey yok , liste uzun.
Tan: Ben genelde bir şeye takılıp bayağı tüketene kadar sürekli aynı şeyi dinliyorum. Ama bu aralar sabit bir şey yakalamadım.

Parçaları iki kişi olarak yazdıktan sonra, onları grup olarak başkalarıyla beraber sahneye taşıyınca sizin için neler değişiyor? Bu sürecin en sevdiğiniz yanı nedir?
Tan: Mümkün olduğu kadar ilk yazılan haline sadık kalmaya çalışıyoruz. Birlikte çalmanın en güzel yanı o andaki paylaşım, yarattığınız şeyin arkadaşlarınızla birlikte canlı bir şekilde çalınırken daha güzel bir hal alması, ortak alınan keyif.
Ozan: Grup üyelerimiz yetenekliler sağ olsunlar, biz onlara olması gereken kilit noktaları gösterdikten sonra bazen üzerine kendilerinden bir şeyler katıyorlar. Beraber çaldıkça gelişen bir olay bu, çoğu grup deneyimlemiştir.

The Kites’ı hep misafirlere açık bir proje olarak tanımladınız. Gelecekte beraber çalışmak istediğiniz isimler var mı?
Tan: Yine şarkıları yazıp birkaç farklı arkadaşımızla o şarkıları çalıp kaydetme gibi fikirlerimiz var. İsimler de tabii var da, olay gerçekleştiği zaman bunu paylaşmak daha doğru gibi.

İlk Genç Caz konserinizden Salon İKSV’deki büyük lansmana, canlı performans deneyimi The Kites için nasıl gidiyor?
Tan: Canlı performanslarımızda bizi dinlemeye gelen insanlar sağ olsunlar hep oldu, bu konuda çok mutluyuz. Performans deneyimimiz bugüne kadar hep pozitif ve keyifli geçti. Daha da güzelleşiyor her şey.
Ozan: Audioban’ın da bizi çağırdığı organizasyonlarda, şu ana kadar iyi sahnelerde çaldık. Hedeflerimiz büyük, umuyoruz ki daha da iyi sahnelerde çalacağız.

Peki bundan sonrası için planlarınız neler, aklınızda neler var?
Tan: Müziğimizi icra ederken sırf ülkemiz topraklarında değil, dünyanın her yerindeki müzik dinleyicileriyle paylaşabileceğimiz ortamlarda konserler vermek ve tabii yapabildiğimiz kadar albüm.
Ozan: Kaydetmek istediğimiz parçalar var, çalmak istediğimiz sahneler var ve müzik yapmaya devam.

  1. New York, onu New York yapanlara teslim: Ethan James Green

    Fotoğraf sanatçısı Ethan James Green’in Aperture Yayınları etiketiyle 1 Nisan’da yayımlanan ilk monografisi Young New York, Green’in New York’u bir zamanlar olduğu şehre dönüştürdüklerine inandığı ve “günümüz dünyasının yeni ikonları” olarak tanımladığı New York’un marjinindeki LGBTİ+ gençlere odaklanıyor.

  2. Perde arkası: 2019’da Türkiye’de müzik festivali yapmak

    Sürekli değişkenlik gösteren bir atmosferde uzun ömürlü bir festival organize etmenin, sektörel engelleri aşıp içine sinen bir festival ortaya çıkarabilmenin ne denli zor olduğu aşikâr.

  3. A’dan Z’ye: King Crimson

    Progresif rock’ın öncü grubu King Crimson, müzikal serüveninin 50. yılında.

  4. Aklımdakiler: Can Bonomo

    Aklımdakiler serimiz Can Bonomo’nun hem yeni albümü Ruhum Bela’ya hem de hayatına dokunan eş, dost ve iş arkadaşlarının sorularına verdiği cevaplarla devam ediyor.

  5. Deneme hiçbir zaman bitmez: Adamlar ve “Dünya Günlükleri”

    Adamlar, diskografinin üçüncü halkası “Dünya Günlükleri” ve dahasını Murat Meriç’e anlatıyor.

  6. Şarkı şarkı: Jakuzi ve “Hata Payı” albümü

    İlahi kurtarıcılar, orkideler, buruk hisler, iki ponpon kızla kurulmaya çalışılan müzik grupları, Flashdance, eski dostlar... Jakuzi’nin City Slang’den çıkan ikinci albümü Hata Payı’nı Kutay Soyocak’tan şarkı şarkı dinlerken açılan kapılar, albümün genel hissiyatına ve dertlerine dair öğrenmekten memnuniyet duyduğumuz detaylar ele veriyor.

  7. Doğru enerjiyi yayabilmek: Mark Guiliana

    Yetenekli ve çok yönlü davulcu Mark Guiliana, yeni Beat Music albümünün perde arkasını anlatıyor.

  8. 1990’larda yaşanması gereken deneyimi 2020’ye doğru yaşamak: Punk in Drublic Festival, Madrid

    Antalya’dan Madrid’e, 1996’dan 2019’a uzanan bir punk hikâyesi. Emek Tekeli, ismini Nofx’in 1994 yılında çıkan albümünden alan ve Fat Mike’ın 2 yıl önce Avrupa’ya taşıdığı craft bira ve müzik festivalinden bildirdi.

  9. Aynı anda birden fazla şey olmak: Vanishing Twin

    Londra çıkışlı (ve indie gönüllerin favorisi Stereolab’in uzundur beklenen Londra konserinde açılışını yapacak) çok sesli ve çok yönlü grup Vanishing Twin ile yeni albümlerinin arifesinde...

  10. Ortak bir keyif: The Kites

    2019’un başında yayınlanan Sunset Vibes ile kulakları kabartıp içleri ısıtan the Kites’a küçük yaşta başlayan müzik yolculukları ve ilk albümlerini sorduk.

  11. Agnès Varda sinemasının sırrına ermek için 10 film

    Yeryüzündeki yaklaşık bir asırlık macerasını, büyüleyici bir film külliyatına imza atarak şenlendiren, sinemanın tüm araçlarını benzersiz bir yaratıcılıkla kullanan çok büyük bir sanatçıya, Agnès Varda’ya veda ettik geçtiğimiz aylarda. Bize bıraktığı sinemasal hazine ise sonsuza dek zihnimizi aydınlatacak.

  12. Fransız sinemasının kuir yıldızı: Félix Maritaud

    Félix Maritaud ile Camille Vidal-Naquet imzalı "Sauvage"ın (Vahşi) 38. İstanbul Film Festivali gösterimi sırasında Beyoğlu Sineması’nın fuayesinde buluştuğumuzda, hareketli, enerjik, yerinde duramayan, konuşkan ve neşeli bir insan buluyorum karşımda...

  13. Çiçek Kahraman ile kurgu üzerine her şey

    Türkiye sinemasının en yetenekli kurgucularından Çiçek Kahraman, geçtiğimiz aylarda Emin Alper’in Kız Kardeşler filmi ile The Protector dizisindeki işleriyle karşımızdaydı. Yakın zamanda Netflix’te kurgu süpervizörü olarak da çalışmaya başlayan Kahraman’a kurgu işine dair merak ettiğimiz her şeyi sorduk.

  14. İki yabancıdan evrensel bir hikâye: “José”

    Venedik Film Festivali’ndeki prömiyerinin ardından Kuir Aslan ile ödüllendirilen ve 38. İstanbul Film Festivali’nin “Nerdesin Aşkım?” seçkisinde yer alan José’yi Çin asıllı yönetmen Li Cheng ve Amerikalı yapımcı George F. Robinson’la konuştuk.

  15. “Bu filmde hiç iyi yok, hiç kötü yok”: Ali Vatansever’le “Saf” üzerine

    Saf’ın yaratım süreci, senaryosu, görsel tercihleri ve karakterleriyle ilgili detaylar için söz Ali Vatansever’de.

  16. “Sürekli devinen bir ilişki biçimi”: Emre Yeksan’ın “Yuva”sı

    Başrolü İğneada ormanlarının oynadığı Yuva’nın nereden geldiğini, nasıl ortaya çıktığını, yaratıcısı Emre Yeksan’dan dinledik.

  17. Aklımdakiler: Volkan Öge

    Volkan Öge geliyor, Volkan Öge gidiyor, herkes ona soruyor, o da cevap veriyor…

  18. Bundan böyle müzik sektöründeki kadınlar ihtiyaç haritalarını birlikte çıkaracak: shesaid.so İstanbul

    İlk buluşmalarını 8 Mart haftasında Soho House’da gerçekleştiren ve sonrasında çeşitli festival ve organizasyonlar aracılığıyla iletişimini sürdüren Türkiye’nin kadın odaklı bu yeni müzik sektörü hareketlenmesinin eş başkanlarıyla daha yakından tanışın ve gelecek için neler planladıklarına kulak verin isteriz.

  19. Öğreten, geliştiren, sosyalleştiren oyunlar: Root

    Başlangıçta deniz yüzeylerini temizleyen eco-dolphin ve geri dönüşümü günlük yaşantımızda bir alışkanlık haline getirmeyi hedefleyen eco-mat gibi robot odaklı projeleri hayata geçirmek üzere kurulan Root firması, daha sonraları öğrenme, gelişme ve sosyalleşme potansiyelleri nedeniyle oyunlara odaklanarak bir nevi “hayalgücü laboratuvarına” dönüştü.

  20. Künye

    yayın imtiyaz sahiplerive etkinlik direktörleri Aylin Güngö[email protected] J. Hakan Dedeoğ[email protected] genel yayın yönetmeni Ekin Sanaç[email protected] kreatif direktör Aylin Güngö[email protected] editörler