Devendra Banhart, yeule ve bu hafta başka ne dinlesek?

Yazı: Asena Büyük, Cem Kayıran, Elif Öz, İlayda Güler, Utkan Çınar, Zeynep Naz Günsal

Cate Le Bon prodüktörlüğünde bir ormanda kaydedilmiş yeni Devendra Banhart albümü artık aramızda. yeule’nin son numarası 90’ların, başka bir kuşağın filtresinden geçmiş hâlini sunuyor. Laurel Halo’nun duyusal yolculuğuna hoş geldiniz.

Taze yayımlanmış albüm ve teklilerden hazırladığımız güncellenen çalma listemiz sizi bekliyor! Öne çıkan kayıtlar ise hemen aşağıda.

ALBÜM: Devendra Banhart – Flying Wig
(Mexican Summer)

Devendra Banhart’ın yeni albümünde yakın arkadaşı Cate Le Bon’un prodüktör koltuğunda. Kayıtları da ormanların içinde eskiden Neil Young’a ait olan bir kulübede, sürekli The Grateful Dead izleyerek yapmış. Yapım süreciyle ilgili bu detaylar gibi koleksiyonun kendine yarattığı his de çok spesifik. Her ânının özenle planlandığını hissettiren, bestelerin aceleden uzak ve deneysel duyulduğu Flying Wig, ambient sularında yüzerken sanırız ormanın ortasında kaydedilmesinin verdiği bir tekinsizlik de barındırıyor. Müzisyenin önceki işlerinde sıkça önümüze çıkan, daha sıcak hisler uyandıran folk şarkılarından başka bir şeyle karşılaşmaya hazır olun. 

TEKLİ: bar italia – my little tony
(Matador Records)

Londra çıkışlı üçlü, mayıs ayında yayımlanan Tracey Denim’den sonra dur durak bilmeden yeni bir tekli ve senenin ikinci albümünün duyurusuyla geri döndü. “my little tony” önceki albüme nazaran distortion konusunda elini korkak alıştırmamış bir kesit. Parça ünlü oyuncak figürüyle dalga geçen ismi, el kamerasıyla amatörce çekilmiş hissi veren, bir ev partisinden kesik görüntüler içeren klibi ve post-punk tavrıyla grubun umursamaz imajını pekiştiriyor. 

TEKLİ: Model/Actriz – Winnipesaukee
(True Panther Records)

Sene başlarında ilk albümü Dogsbody ile afallatan bir dinleme deneyimi yaşatan Brooklyn çıkışlı deneysel müzik kolektifi, iç gıdıklayan bir meydan okuma ile karşımızda. “Winnipesaukee” kesinlikle dinlemesi kolay bir parça değil. Her vuruşunda kulak zarlarına çarptığını hissedeceğiniz davulları, vokalist Cole Haden’ın vurgulu sızlanmaları ve soyut sesleriyle tüyler ürperten bir kayıt.

EP: Sami Baruh – XXOZO
(XSM Recordings)

“Uzaylılar, yılanlar ve Sovyet uzay köpekleri ile paralel evrende dans.” XSM Recordings’in son numarası, Etnik Sentetik mahlasıyla yaptığı prodüksiyonlarla da tanınan Sami Baruh’un tematik bir EP’si. Lale Müldür’ün 2011 tarihli ses kayıtları baz alınarak bestelenen açılış parçası “XXOZO”, erken dönem techno düzenlemesi eşliğinde uzaydan gelen yarı kadın yarı yılan hayali bir varlık hakkında bir anlatı. EP’deki diğer parçalarda alternatif bir gerçeklikte yaşanan hikâyeleri anlatıyor. Kana kolay karışıyor, tekrar tekrar döndürülüyor.

TEKLİ: Equipment – Minnow
(Klepto Phase)

İkinci uzunları Alt.Account gelmeden evvel bir tadımlık daha veren Toledolu pop punk kadrosu, “LO/FO” ve “Username”in ardından bu kez aramızdan birilerini kesinlikle 2000’lerin ortalarına ışınlamayı başardı. Türe sadık ama yaratıcı hokkabaz riffler ve taze melodiler içeren parça, 12 yaşındaki Nick Zander’a ait bir ses kaydı da barındırıyor. Albümün tümünde yer yer duyulabilecek bu ses, Zander’ın YouTube’un yeni yeni yükselmeye başladığı dönemler başlattığı gaming kanalından alınan türlü türlü konularda konuşmalar içeriyor.

ALBÜM: Kylie Minogue – Tension
(BMG / Darenote)

Bu müzik yoğun bir fiziksellik arz ediyor; vücudun kontrolünü beyinden alıyor. Kalbin verdiği komutlarla özgürleşen bedenin coşkuyla doluşuna şahit oluyoruz Tension boyunca. Özgüveni artırıyor, aynı anda hem bulutların üstünde hem de yere sımsıkı basar gibi bir mod yaratıyor. Albümün bu fonksiyonu Kylie Minogue tarafında deneyimlerinin bir sağlamasına da dönüşmüş. Zira yüzeyde kalmış gibi tınlayan şarkılarla ilgili, onları 20’li yaşlarındakinden daha keskin, kendinden emin bir biçimde seslendirebildiğini söylüyor. 

TEKLİ: Gökçe Coşkun – Öyle Ya Da Böyle
(Vana Papa Records)

Yoldaki ikinci Gökçe Coşkun albümüyle tanışma merasimi. “Hem kalıp hem giderken sevebilmek mümkün mü?” sorusu eşliğinde içinden çıkılamayan ikilemlerin yaşattığı fırtınayı ve ondaki sükuneti bulmayı sese döken düzenlemesi Umut Burkay Coşkun, Berkay Küçükbaşlar, Eyüp Yavuz Mercan, Eren Dedecanoğlu ve Gökçe Coşkun ortaklığından çıkmış. Daha iyi anlatması zor diyerek, mikrofonu Gökçe Coşkun’a bırakalım: “Bir ada evinde, ansızın yağan yağmurun her yanı saran kokusuyla ayağa kalktı hislerim, bu şarkı tam da o ân’a yazıldı. Aynı anda büyük bir cesaret ve cesaretsizlikle, ama şundan tamamen emin: Şu anda hissettiğim bu his; öyle ya da böyle, hayatta tutuyor beni.”

ALBÜM: Grails – Anches En Maat
(Temporary Residence Ltd.)

2000’ler post-rock akımının sembol gruplarından Grails’in sekizinci stüdyo albümü. Portland çıkışlı grup yine atmosfer yaratmayı önceliklendirse de ses paletiyle tüm diskografisinden ayrılıyor Anches En Maat. Sanki bir Twin Peaks bölümü üzerine yazılmış gibi duyulan “Pool of Gems”, sade bir loop’un üzerinden dört mevsim geçiren “Black Rain”, bugüne dek kaydedilmiş en berrak Grails parçası “Viktor’s Night Map” ve destansı bir matem yaşatan kapanış parçası “Anches En Maat”, sık sık geri döneceğimiz duraklar.

TEKLİ: Duran Duran – BLACK MOONLIGHT (feat. Nile Rodgers)
(BMG)

27 Ekim’e gün saydıran Cadılar Bayramı konseptli yeni Duran Duran albümünün başarmak istediği iki şey var: Ürpertici olduğundan emin olmak ve dans ettirmek. Albümden fırlatılan ikinci tekli bunların ikisini de başarıyor. İş birliği yapmaya 80’lerde başladıkları Nile Rodgers ile çalıştıkları parça müzisyenin stüdyoda çaldığı bir gitar riffinden esinlenmeyle “kendi kendini yazmış”. Korku temasını şarkıya enjekte eden efektler ve funky gitar yürüyüşleriyle tam olarak istenilen “ay ışığında ürpertici bir parti” modu yakalanıyor. 

ALBÜM: yeule – softscars
(Ninja Tune)

Hayatımıza 2019’daki Serotonin II albümü ile giren Singapurlu müzisyen Nat Ćmiel ve projesi yeule’nin yeni albümü. 25 yaşındaki müzisyenin tecrübe etmediği bir dönemin, 90’ların, başka bir kuşağın filtresinden geçmiş hâlini sunuyor. Kullandığı dahiyane distorte gitarları, kesikli modern pop vokallerini; kendisi çocukluğunda dinlediği, ki 2000’lere denk geliyor, Avril Lavigne, Smashing Pumpkins gibi isimleri referans verse de Dinosaur Jr.’dan Liz Phair’e, Radiohead’den Mazzy Star’a onlarca referans bulabileceğiniz 90’lar tınılarını harika bir şekilde tek bir potada eritiyor. Önceki albümlerindeki dream pop ve “future shock” pop yaklaşımını bu albümde gitarlar ve indie pop almış, çok da güzel olmuş. Pixies’in “Where is My Mind”ı tadındaki “Dazies”in girişini, şimdiden yılın en güzel gitar riff’i kulvarında aday gösterebiliriz. Prodüksiyonu yetenekli isim Kin Leonn ile paylaşan yeule genç kuşağın en yeteneklilerinden birisi. Video klipler de harika, kayıtsız kalmamak lazım. 

TEKLİ: Faye Webster – Lifetime 
(Secretly Canadian)

Atlantalı müzisyenle özdeşleşen yumuşak, vaktini sabırla kullanan, piyano ve lap steel gitardan genellikle ödün vermeyen bestelerini ve hisler konusundaki transparanlığını koruyan narin vokallerini siz de özlediyseniz, müjdemizi isteriz. Webster’dan alışık olduğumuz gibi “sade” ve eforsuz duyulan parçada duyduğunuz her enstrümanının her saniyesi oldukça incelikle planlanmış; kompleks aranjmanlar sığdırılmış “Lifetime”a. Arkamıza yaslanıp tadını çıkaralım; kulaklarımızda eşsiz olduğu belli tutkulara dair çok dürüst bir aşk şarkısı çalıyor.

EP: Mert Demir – Ateşe Düştüm
(Pale Records)

Huzurlarınızda, Mert Demir’in kendi deyimiyle üç şarkıda “açık kalp ameliyatı”. Kısaçalara adını veren açılış şarkısının sözü ve müziği Mert Demir ile Mela Bedel ortaklığında yazılmış. Başını göğsüne koyup bir gün uyuyamadığı sevdiğinin kırdığı hayalleriyle baş başa kalmış esas kişimiz; yakıcı ud eşliği ve geleneksel ritimlerin kucağında, hayatını onun eline bırakışına sakince sitem ediyor “Kimse beni düşünmesin, düştüğüm gibi kalkarım.” diye. Devamında ise iki cover var: “Dön Desem” ve “İkimize Birden”.

Albüm: Laurel Halo – Atlas
(Awe)

Önceki işlerine ters biçimde çok daha organik, duygulara nasılsa hem çok daha soyut hem de doğrudan biçimde hitap eden bir albümle karşımıza çıkan bestecinin saksafoncu Bendik Giske, çellist Lucy Railton, kemancı James Underwood ve vokalist Coby Sey’i bir orkestraya çevirerek oluşturduğu bu duyusal yolculuk, albümde ve sürecinde yaptığı seçimler gereği apayrı bir yerde durmakla birlikte Halo’nun kariyerinde bir milat ifade ediyor belki de. Filtrelerden geçip kendilerinin birer anısı yahut hayaleti hâline gelmiş piyano ve yaylılar Halo’yu düşününce çok yeni, işitince ise fazlasıyla nostaljik bir iş. Atonalitesi kimi zaman geren, kimi zaman da bir su kütlesi içinde süzüldüğünüzü hissettiren, ambient ve caza dair motiflerin birbirine zerk ettiği, bilinci yatıştıran, bilinç dışını stimüle eden, zengin bir dinleti.

EP: Ezra Furman – Songs from Sex Education: Season 4
(Ice Chest Musick)

Daima samimi ve sıra dışı Furman’ın yüreğinden çıkma bu üç parçadan hafif country esintili, açık sözlü “You Like Me”, Sex Education dizisine yakışan ve dizinin yakıştığı zarif balladlardan. Belki biraz boğaz düğümleyen “Tether” ve hafif hafif “la la la”layan korosuyla tatlı titreşimler yayan “Honeycomb”, şu noktada birbirleriyle neredeyse eş anlamlı hâle gelmiş Sex Education ve müzisyenin alâkasına hoş bir son olmuş. 

TEKLİ: Chelsea Wolfe – Dusk
(Loma Vista Recordings)

Bu kimi zaman akustik bir rüzgârla kimi zaman güçlü ve yoğun synth katmanlarıyla dolu parça, gotik bir sevgiyi temsil ediyor. Chelsea Wolfe, dostlar ve âşıkların cehennemi yaşamış olsalar bile sonunda sevgiyle bir araya geldiklerini şu benzetmeyle hatırlatıyor: “Seramik gibi ateşten geçerek, kırılmış ve tekrar birleştirilmiş.” Prodüktör koltuğunda TV On The Radio üyesi David Sitek var.

ALBÜM: underscores – Wallsocket
(Mom+Pop)

April Harper Grey namıdiğer underscores, yeni stüdyo albümünde yine canı ne isterse onu yapıyor. Albüm hyperpop veya bedroom pop olarak betimlenebilir fakat bu kaosu ve detaylarıyla parlayan kayıt çok daha karmaşık. Janr tutarlılığı, takip edilebilecek bir teması veya vermeye çalıştığı bir mesajı yok Wallsocket’ın; yalnızca şu an bir ABD banliyösünden gelen 23 yaşında bir kadın olarak müzisyenin yaşadığı deneyimler, aklındakiler ve sonsuz referans dünyasıyla dolu. Başında video oyunu hissi veren efektler serpiştirilmiş, anlatıcının tanrıyla diyalog hâlinde olduğu “Duhhhhhhhhhhhhhhhhhh”dan biraz sonra âdeta başka albüme aitmiş gibi duyulan bir pop güzelliği “Johnny, johnny, johnny”de ilerledikçe adı geçen Johnny’nin anlatıcımızı baştan çıkarmaya çalışan bir groomer olduğunu öğreniyoruz. 2010’ların pop hitlerini anımsatan “Old money bitch” ise müzisyenin şahsına münhasır tarzını yansıtıyor;l dile dolanan bir hit yazmayı da çok iyi bildiğini kanıtlıyor. İlk dinleyişte akılda kalan ise arka planda sürekli bir sunucunun kaybeden oyuncuyu yüreklendirdiği “You don’t even know who I am”. 

TEKLİ: The Breeders – Divine Mascis (feat. J Mascis)
(4AD)

Dillere destan albümleri Last Splash’in (1993) 30. yaşı şerefine yeniden düzenlenmiş versiyonuyla kendini tüm varlığıyla hatırlatan The Breeders, albümün çoktandır kayıp olduğu zannedilen miksine ait orjinal analog teypler bulununca, böyle güzel bir hareket yapıvermiş. Last Splash’teki önceden yayımlanmamış iki adet parçadan biri olan -diğeri Black Francis’le yazılmış “Go Man Go” idi-  “Divine Mascis”; orijinal şarkı listesinde “Divine Hammer” adıyla bulunan kaydın tahmin edilebileceği gibi Dinosaur Jr. üyesi ve lideri J Mascis’in elinden geçmiş hâli. Kendisinin vokaline yakıştığına şaşırtmayan, sıkı, aslına sadık ve yeterince özgün bir yorum.

TEKLİ: Emma Anderson – Clusters
(Sonic Cathedral)

Birkaç ay önce ilk solo şarkısını yayımlayan, köklü shoegaze grubu Lush’ın kurucu üyelerinden Emma Anderson; pişmekte olan albümünün “pop numarası” olarak tanıttığı şarkısındaki üstü kapalı hikâyeyle ilgili şu açıklamayı yapmış: “Yazın sonunda bir partide duvarda kimi işaretler gören bazı gençlerle ilgili; muhtemelen birkaç yıl önce yaşanan bazı olaylarla bir bağlantısı var. Oldukça eğlenceli olması gereken bir şey sırasında altta yatan bir tür tehdidi keşfediyorlar.” 

ALBÜM: CHAI – CHAI
(Jisedai Inc. / Sub Pop)

Yüksek enerjiyi bir yaşam biçimi olarak benimsediğine inandığımız Japon dörtlü CHAI’nin son numarasındaki parçaların her biri, grubun geniş ilham havuzunun ayrıksı dalgalarını temsil ediyor. Tokyo’yla özdeşleşen city pop geleneğine en yakın yerde konumlanan CHAI albümü bu ama arada akıllara Erykah Badu’yu getiren neo-soul numaraları da Güney Amerika sahillerine götüren ritmik kurgular da fiyakalı synth tonlarıyla partilerin favorisi olacak parçalar da mevcut. 

TEKLİ: Lee Lewis – Willing & Able
(Bağımsız)

Rüya gibi hafif, uçucu gitar tonlarıyla vücut bulmuş, etkisini güçlü, hisli vokallerle katlayan, tatlı bir R&B baladı. Âşık olduğu arkadaşını kaybetmemek için ona karşı dert ortağı rolünü oynamaya devam eden birinin sımsıkı sarıldığı umudu hakkında; onun için uygun zamanı bekleyeceğini söylüyor defalarca.

ALBÜM: Farscape – Purged and Forgotten
(Dying Victim Productions)

Rio de Janeiro’da 1998’de kurulan thrash metal grubunun 10 yıllık aranın ardından geri dönüşü. Ters köşe bir açılışın ardından çok katmanlı, bol dönüşlü ama akıcı düzenlemeleriyle, tabiri caizse bir kamyon gibi üzerinizden geçiyor Farscape. Grup için en dikkat çekici yeniliklerden biri, hemen her şarkının zeminine döşenmiş olan synth blokları. Son ses açıp kendi kendine bir moshpit yaratma arzusu uyandıran “Leucotomy” favorimiz.

ALBÜM: Loraine James – Gentle Confrontation
(Hyperdub)

Loraine James’in ergenlik yıllarına ışınlanıyoruz. O dönem dinlediği DNTEL, Lusine, Telefon Tel Aviv gibilerinin izinde genç Loraine’in yapmak isteyeceği müziği bulup yüzeye çıkarmak, bugünkü donanımıyla kaydetmek olmuş gayesi. Marina Herlop, Corey Mastrangelo, George Riley ve dahasının katkılarını da içeriyor bu nazik yüzleşmesi. Her zamanki gibi zihinde dinleyenin algısına, çağrışımlarına göre biçim alacak bir alternatif mekân inşa eden, deneylerine kapılıp gitmesi oldukça zevkli bir Loraine James işi.

TEKLİ: Ozan Sarohan – Amanın Yandım
(Warner Music Türkiye)

Kişinin içsel çatışmaları ve yaşadığı duygusal dönüşümleri şarkılaştırmış Ozan Sarohan. Prodüksiyonu Alican İpek’e, mastering işlemleri Feryin Kaya’ya ait. “Amanın yandım ufacık kaldım yine söndürmedi yar” diyerek açtığı nakaratıyla yine hem rahatlıkla dile dolanan hem de efkâra boğan melodiler bırakıyor üzerinize. Tam da bir Ozan Sarohan şarkısından beklediğimiz gibi. 

ALBÜM: Dominique Fils-Aimé – Our Roots Run Deep
(Ensoul Records)

Neden buradayız? Ne yapıyoruz? Bütün bunların anlamı ne? gibi soruların peşine takılıp gittiğiniz anlara arkadaş olabilecek, bünyenizi yatıştırabilecek bir albüm. Mantra gibi tınlayan müzikal akışları ve kökleri derine, yüzü güneşe doğru uzatmak hakkında konuşan sözleriyle insanı kendi doğasına yakınlaştırıyor; her şeyin daha iyi olduğu bir düş gördürüyor sanki.