Hayvancılık sektörü gezegenin yok oluşunu hızlandırıyor

Kurucuları arasında yer aldığı Bağımsız Hayvan Hakları Topluluğu ile hayvan özgürlüğü aktivizmine yönelik çalışmalarını hem sahada hem de yayıncılık alanında sürdüren yazar ve aktivist Zülal Kalkandelen’e sorduk:

Türkiye’de hayvan özgürlüğü ve vegan aktivizminde; bu alandaki mücadeleler ve mobilizasyonda seneler içinde gelinen noktayı nasıl gözlemliyorsun? İklim krizi de ciddi bir aktivist kitleyi harekete geçirdi. Hayvan hakları alanında yıllardır yaptığın mücadeleden, iklim aktivistlerine nasıl önerilerde bulunabilirsin? 

Zülal Kalkandelen: Türkiye’de vegan sözcüğünün bilinmediği, çevremde tek bir veganın hatta vejetaryenin olmadığı bir dönemde vegan olarak yaşamaya başladım. Dolayısıyla hayvan özgürlüğü ve vegan aktivizminde günümüze gelene kadar yaşanan aşamaların hepsini biliyorum.  İnternetin hayatımızda bugünkü gibi yer almadığı, sosyal medyanın var olmadığı günlerde aktivizm doğal olarak kendi arkadaşlarımız, aile çevremiz ve yakın etki alanımız ile sınırlıydı. Ben gazeteci-yazar olduğum için onun ayrı bir avantajı oluyordu elbette. Yazı ile etki alanımı genişletebilme olanağım vardı. Yine de uzun süre tek bir veganla yüz yüze tanışmadan yaşadım. 

Sonrasında internetin, e-postanın hayatımızın ayrılmaz parçası olmasıyla mail grupları oluştu. Onlar aracılığıyla bazı veganlarla dijital dünyada karşılaştım. Kişisel blogların öne çıkmasıyla hayvan özgürlüğünü savunanların sayfalarını takibe aldım. Yurt dışında bazı veganlarla o yolla iletişim kuruyordum. 

Türkiye’de ilk kez Yahoo üzerinde oluşan bir Veganizm grubu vardı, ona katıldım ve Türkiye’deki veganlarla o sayede tanıştım. Daha sonra oradan evrilerek Vegan Kolektif kuruldu. Dünya Vegan Günü’nü ilk kez veganlarla birlikte kutlamak benim için inanılmaz bir olaydı. 

Bugün gelinen noktada dünyanın her yerinde, Türkiye’nin her ilinde vegan aktivizmi yapmak üzere kurulan oluşumlar var. Hatta aynı ilde birden çok grup var. Sosyal medyayla birlikte zaman ve mekân farklarının yol açtığı engeller ortadan kalktı; ulaşabildiğimiz insan sayısı arttı. Ancak bunun getirdiği kolaylık nedeniyle aktivizmi sadece dijital alan ile sınırlamanın doğru olmadığı kanısındayım.

2013’te iki arkadaşımla birlikte Bağımsız Hayvan Hakları Topluluğu’nu kurduğumuzda Gezi sonrası bir dönemdi ve aktivizme dair toplumda bir çekingenlik oluşmuş durumdaydı. Topluluğu, hayvan özgürlüğü için eylemler yapılması, sokak aktivizminin canlandırılması, veganizmin tanıtılması ve bizden daha genç olanlara da örnek olması için kurduk. İlk eylemlerimiz Adalar’daki atlı faytonların kaldırılması içindi. Adalar’a vapur kalkan iskelelerde imza toplarken aynı zamanda veganizmi de anlatıyorduk. Bir süre sonra birçok grup ortaya çıktı. Gerçeklik küpleri ve sanal gerçeklik eylemlerini Türkiye’de başlattık. 

Dünyanın birçok yerinde vegan aktivizmi oldukça canlı. Sadece dijital dünyayla sınırlı kalmıyor, sokakta insanlarla birebir yüzleşerek kamusal alanda da aktif bir şekilde sürüyor. Herhangi bir ülkeye ziyarete gittiğimizde sosyal medyadan gördüğümüz bir eyleme katılma olanağımız var, haberleşme kanallarımız var.

Ancak COVID-19’dan sonra pek çok şey gibi aktivizm de olumsuz etkilendi. Sokak eylemlerinin sayısı zorunlu olarak azaldı, yine dijital eylemler ağırlık kazandı. Ben ikisinin dengelenmesini önemli görüyorum. Yakın gelecekte sokakta da daha çok ses çıkacağını düşünüyorum ama açıkçası şu an için yapılanlar yeterli değil.

İklim krizi ve COVID-19, bizim yıllardır anlattığımız gerçeklerin altını çizdi. Olanlara ben hiç şaşırmıyorum. Hayvancılık sektörünün bir yandan hayvanlara yönelik soykırımı sürdürürken, diğer yandan gezegenin yok oluşunu da hızlandırdığı zaten bilimsel araştırmalar aracılığıyla ortaya konmuş durumda.  

Son 50 yılda 300 bin civarında bitki ve hayvan türü yok oldu. Dünya Vahşi Yaşam Fonu tarafından yapılan araştırmaya göre, dünyadaki biyoloijik çeşitlilik kaybının yüzde 60’ı et yüzünden… Yağmur ormanlarının yok olmasının birincil nedeni hayvancılık. Gıda kaynaklı sera gazı salımının yüzde 60’ına et üretimi yol açıyor ve et üretimi dünya çapında neden olduğu sera gazı salımı, bitki üretiminin 28 katı. Dünyanın en büyük beş et ve süt üreten firmasının sera gazı salımı, fosil yakıt devi Exxon’u yakalıyor. Bunlara ek olarak hayvan yemenin neden olduklarını sıralarsak; ormansızlaşma, topraksızlaşma, su kıtlığı ve kirliliği, havanın kirlenmesi, okyanuslardaki ölü bölgeler, balık popülasyonunun sona doğru yaklaşması, doğal yaşam alanlarının kaybı gibi korkunç sonuçlarla karşılaşıyoruz. 

Bu gerçeklere ek olarak hayvansal ürünlerin insanın sağlıklı yaşaması için gerekli olmadığının da bilimsel araştırmalarla ortaya konmasından sonra söyleyebileceğim şu: Bir an önce herkesin hayvansal tüketime son verip vegan olması gerek. Küresel ısıtmanın en büyük nedenlerinden biri olan hayvancılığı destekleyerek iklim aktivisti olunamaz. İklim aktivisti olduğunu söyleyenlerin hayvansal tüketime devam etmesi, açıklanamayacak bir çelişkidir. 

O nedenle önce vegan olup sonra da hangi amaç için mücadele edildiğini unutmadan, kişisel çekişmelere meydan vermeden, birlik içinde hareket etmelerini öneririm. Devasa küresel şirketlere ve siyasetçilere karşı mücadele ederken bir de ayrışarak ufak gruplara bölünmek mücadeleyi etkisizleştirir; aktivistler arasında dayanışma olmadan kitlesel mücadele yapmak olanaksızlaşır. Mücadeledeki esas amacın önüne hiçbir şeyin geçmesine izin verilmemeli.

1 Kasım Dünya Vegan Günü bu sene aynı zamanda Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Konferansı’nın (COP26) başlangıç tarihi. Buradan hareketle Esmiyor Podcast ekibiyle kafa kafaya verdik ve 1 Kasım yaklaşırken vegan yaşama; vegan yaşamın gezegenin geleceğiyle olan ilişkisine dair bu alanda üreten, bilinç yaratmaya çabalayan kişilere mikrofon uzatmaya karar verdik. Sonra dağıldık ve onlar da biz de çeşitli sorularla farklı kişilerden yanıtlar aldık. Bu hafta boyunca bir seri olarak paylaşıyoruz bu yanıtları. Takipte kalın.