Hayır demek nedir yahut “Hayır” ne demektir: How To Have Sex

Yazı: Zeynep Naz Günsal

Molly Manning Walker’ın yazıp yönettiği ilk filmi How To Have Sex / Nasıl Seks Yapacağız, geçtiğimiz Ayvalık Film Festivali’nin ardından Filmekimi programında da adı sık anılmış yapımlardan olmuş; nitekim 76. Cannes Film Festivali’nin “Belirli Bir Bakış” kategorisinde ödülü kazanmıştı.

Bu yazı henüz How To Have Sex filmini izlememiş olanlar için bazı sürprizleri bozabilir.

Zaman dilimi ve mekân

Günümüz, yaz; Girit adası, Malia kasabası.

Konu nedir?

Tara’yla bestieleri Em ve Syke, üniversite sınavları ardından eğlenmek, dağıtmak ve daha çok “takılmak” için spring break-vari bir tatile çıkmıştır. İyi geçmemiş sınav sonuçlarını beklerken ve bundan sonrasını bilemezken kaldıkları motelde tanıştıkları Badger, Paige ve Paddy eşliğinde biraz kafa dağıtmak, ilk seks deneyimini yaşamak isteyen Tara’nın geçirdiği bu birkaç günlük kaçamak, onu kalıcı biçimde etkileyecek ve ister istemez büyümek durumunda bırakacaktır. 

İzlemeden önce bilinmesi gerekenler

*Yoğun negatif etkide cinsel saldırı ve taciz sahneleri içerdiğinden bir tetiklenme uyarısı geçmek şart. 

*Molly Manning-Walker’ın gündemde olduğu bir diğer proje de Scrapper (2023). Çağdaşı ve onun gibi sektöre genç girişen filmcilerden Charlotte Regan’ın ilk uzun metrajını yönettiği projede Manning-Walker ise görüntü yönetmeni.

İlk intiba

Ergenliğin darlığı kapsamında senin ve etrafındaki herkesin bir geçiş ayini, büyümenin yegâne şartıymış gibi gördüğü, bir mertebe yüklediği seks hakkındaki akran baskısını tüm kapsamıyla resmediyor How To Have Sex. Özellikle de hayatın bunlara ilk teşhir olunduğu zamanlarında ne kendin ne sevdiğin bir başkası için doğru seçimi yapmanın bilinmezliğini artiküle ediyor. İsteğe, rızaya, bunun eksikliğine dair henüz resmen bir tanımlama mekanizmanın olmadığı zamanlarla doğrudan bir yüzleşme. 

Tara’nın yaşadıklarına benzer bütün durumların belirsizliği, gerginliği, klostrofobikliğinin yarattığı atmosfer ve felç hissi, yavaşlayan zaman hâli tetikleyici olabilen ve stresli bir izleme deneyimi. Bunda çekim biçiminin verdiği yakınlık, mahremiyet, sıkıntı ve sıkışma çok belirleyici bir rolde. Aynı betimlenen istismarın genelde gerçekleştiği ölçüde yakın alanlarda ve mesafelerde kalan ama bu istismarı asla sömürgeci bir dille perdeye koyan bir film değil. Sadece Tara’nın yaşadıkları değil Skye’ın ilk gecesi sonrası hafızasız ve boynu mosmor uyanışı, Badger’ın kamusal ödüllendirilme ve utandırılmayla karışık kaotik deneyimi… Kendi sınırını tanımak ve bu sınırı aşılana kadar tanımamak, bir şeyin aslında hiç olmasını istemediğini olana kadar anlayamamak… Cinselliğinin başladığı dönemlerin ne kadar yoğun ve etkisi kalıcı olduğunu duyarlılıkla hatırlatan bir yapım. 

Tara  “He was weird.” / “Bir garipti.” cümlesinden başka bir şekilde tarif edemiyor Em’e olanları. Paddy ”Yeah?” diye yinelemeye başladığı noktada çoktan Tara’yı bastırmış ve savunmasız bırakmış vaziyette. Paddy zaten kavramlara bilişsel boyutta o kadar uzakta ve yabancı ki… Aynı şekilde Tara’nın da itiraz etme dürtüsü, olanı birine anlatabileceğine, biriyle konuşabileceğine dair bir algısı yok. En azından başta. Bir tarafta onay sorulmuyor, diğerinde sualsiz riayet ediliyor. Aralarında olan tümüyle işlevsiz, yüzeysel ve sahte. Geren, iç sıkıştıran ve asıl sinirlendiren formalite bir onay alma-verme ritüeli. Beklentinin iması ve bunun baskısıyla sinerek, hayalle ikna edilerek ya da zorlanarak onay vermen hiç işten değil. Bu verdiğin onay da değil. Bunun hâlâ üstüne basa basa söylenmeyi gerektiren bir şey olması ise rezalet.

Tansiyonu sürdüren şey Tara’nın sürekli artık birine söylemesini ya da bir başkasının olanları fark edebilmesini dileme hâli. Hikâyenin Paddy’den bahsedildikten çok kısa süre sonlanması iyi ve mantıklı. Tara’nın yaşadıklarını biriyle de olsa paylaşabilmesinden sonraki -sırasıyla- kırılma, kabul, rahatlama ve akabinde iyileşeceğine dair küçük de olsa bir parıltımız var, oluyor ve bu yeterli. 

En çok neyi sevdin?

KADRO. Başroldeki Mia McKenna-Bruce ve bayadır denk geldiğim izlemesi en sinir bozucu villainlardan Skye’ı canlandıran Lara Peake (Skye – zevkle nefret ettiren ama karmaşık biri) olmak üzere bütün kadro.

Ayrıca neyi sevdin?

Kızların arkadaşlığına intromuz denebilecek, tatilde beraber geçirdikleri ilk gece, karaoke. Nostalji etkisi yüksek anlar. 

Karakterlere dair

Teen drama janrından bilindik arketiplerden giden bir karakter dizgisi: Tam takım kötülerimiz Skye ve Paddy, bunlara zıt yerde de “düzgün insan” Badger ve “iyi arkadaş” Em duruyor. Kısa bir rol de olsa neredeyse izleyene bir soluk aldıran kurtarıcı deus ex machina’mız Fi de var. Tara’nın en kırılgan ânında aslında hiç bilmeden güvenlik sağlayan, neredeyse üzülüp koynuna döndüğü anne figürü. 

Modunu nasıl etkiledi?

Tara’nın deneyimi illa ki kendi yaşantınızdan bireysel şeyler arasında paralellikler kurduruyor. Karakter adına yaşanan bir yana, benzer yaşantıya zamanında verilememiş kümülatif tepkiyi yoğuşturma etkisi var fakat en nihayetinde bir sürü şeyi çözümlendiriyor da.

Kimler sever

Dolu dolu dişil büyüme sancıları hikâyeleri sevenler.

Bunları seven şunları da sever / Anımsattığı diğer filmler 

Filmin estetiğinden mi bilmem ama geriye götürdü. Catherine Hardwicke’in harbi döneminden Thirteen (2003) ve Harmony Korine’in Kids (1995) filmleri konu, tür vs. bir kenara bu acil, panik, ilkel ve koyu duyguyu görselliğiyle iyi veren örnekler.