Kerim Zapsu’nun kinetik heykelleri bizle oynuyor

Röportaj: Esin Çalışkan

İçgüdüsel anların beklenmedik tezahürlerini ortaya seren heykel, enstalasyon ve video işleri ile kinetik heykel ve hareket ekseninde çeşitlenen bir disiplinde üretiyor Kerim Zapsu. Hayatının ilk yıllarını geçirdiği Münih’ten sonra New York’ta eğitim aldı, aynı şehirde çeşitli solo ve karma sergiler gerçekleştirdi. Kerim Zapsu; alışıldık galeri konseptinin dışında kalan, sanatçının ihtiyacına göre şekillenen deneysel ve mekân-odaklı sergiler için sanat alanı misyonlu Viable’ın kurucusu. Fırat İtmeç’in balıkçı mitosu Koca Rıfo da mekânın sabit sanat vitrini YAYA’ya tezgâh açmıştı.  

Koca Rıfo’nun hayaletleri bir tarafa, “6 derece uzak” teorisinden ilham alan röportaj turumuzda sona yaklaşırken Fırat İtmeç’ten sonraki yeni halkamız Kerim Zapsu oluyor. Viable’nin heyecanı, izlemenin doğası ve içinden bir türlü çıkamadığımız hafıza kavramını şiddetle deşerken; hâlâ tek bir kurala sadık kalıyoruz: Röportajın seyrine ulaştığımız sanatçıların bizzat yön vermesi. Ali Elmacı ile başlattığımız bu seride; Merve Morkoç, Ali Ünal ve Fırat İtmeç’in yaratım dünyalarına dalmıştık.

“Son bir senedir kendi sanat mekânım Viable beni heyecanlandırıyor; farklı sanatçıların istediği sergileri kurmak, onlarla çalışmak ve fikir paylaşmak.”

Seni son zamanlarda en çok neler bir şeyler üretmeye itiyor/yönlendiriyor? Heyecanını diri tutan, üretimlerini ve çalışma pratiklerini etkileyen başlıca düşünceler, motivasyon kaynakları neler? Ne kadarı değişime açık, bunlar üretim sürecinde hangi açılardan/ne ölçüde değişim gösteriyor? 

Bu ara beni üretmeye iten bir şey yok:) Bazen sanatımı ve kendimi daha iyi anlamak ve daha iyi üretim yapabilmek için sanat üretiminden uzak durmak iyi bir şey diye düşünüyorum. Son bir senedir kendi sanat mekânım Viable’ı yönetiyorum. O beni heyecanlandırıyor; farklı sanatçıların istediği sergileri kurmak, onlarla çalışmak ve fikir paylaşmak. Viable’in geleceği motive ediyor. Çalıştığım Türkiyeli sanatçıları yurt dışına götürmek ya da yurt dışından genç ve bilinen sanatçıları buraya getirebilmek. Tabii bazen düşünüyorum; “Ne yapıyorum? Sanat üretimi benim psikoloğum, ilacım!” ama sonra bir duble ve devam işlere. 

Kinetik heykel çalışmalarına girmeden önce, hareketi anların hafızasını oluşturmada bizzat önceleyen biri olarak sormak istiyorum, hafıza ve hareket birlikteliği ile aran nasıl, bu etkileşimin sendeki karşılığı ne, gelişim sürecinden biraz bahseder misin?

Hafıza çok yanıltıcı bir şey, bazen iyi bir anı sonradan acı veren bir şey olabiliyor. O yüzden hafızamdaki hisleri daha iyi hatırlıyorum. Bugünü de aslında geçmişle birlikte yaşıyorsun, kendini iyileştirmek ya da geliştirmek istiyorsan bana göre bu hafızalarla oyun oynaman gerekiyor. Hareket ise benim için daha çok zamanı işaret eden bir şey, zaman içinde olan bir şey ama zaman da hareket de hafızayı üretiyor. Hareket ayrıca benim için mekanik de bir şey, çocukluk oyuncaklarımı kırıp içindeki motorlarla oynamamdan geliyor… Yine bir hafıza.

Kinetik heykel bir yönüyle karşısındakini “izlemeye” zorlayan bir performans gibi. Bilumum dikkat, özen ve bir süreliğine onunla kalmanı istiyor. Sahi bizi böylesine dondurmasına rağmen onda aradığımız şey ne, sen en çok neye ve neden bakakalırsın?

Anlamadığım ama anlamak istediğim şeylere. İzleyiciye kinetik heykelle, kurdum looplarla ilk önce mekanik düşündürüyorum. “Motor bu raydaki objeyi itiyor, o da şuna dokunuyor…” falan filan. Sonra heykelin içindeki objelerin birbiriyle bağlarını ve kurdukları “hikâyeyi” düşünebilirler, izleyiciyi kreatif düşünmeye zorlamanın bir biçimi bu. “Spor topu” ve “Britannica Dünya Atlası” arasındaki ilişkiyi düşünmek gibi. Kinetik heykeli kurduğun zaman bu kıt iki düşünce tarzıyla izleyiciye bir an yaratıyorsun. 

Malzeme seçmek işinin ne kadarını kaplıyor, işlerinde bir öncelik sırası ve malzeme-doku-hareket denkleminde farklı biçimlerin bir çeşit hiyerarşisi var mı? 

Hiyerarşim yok ama çoğu zaman önce malzemeyi düşünmeyi seviyorum, bana verdikleri içgüdüsel duygu ve genelde diğer malzemeler, nesneler ve temsillerim ile bağlantılı olarak kullanmak istediğim bir anıyı temsil ettikleri için. Bazen sadece çok doğrudan bir fikri ortaya koymak istiyorum, mesela Amerika’nın gücü denince Empire State Binası gibi ona ait genel kabul görmüş bazı sembolleri düşünmem gerekiyor. Bir heykel de benzer şekilde hem kişisel duygulara hem de genel “pop” referanslarına sahip oluyor. Böylece daha evrenseli yakalıyor ve izleyicinin heykelin parçaları hakkında düşünmesine izin veriyor.

Eserlerinin her birinin görsel çağrışımları ve onların temsilcisi duygular çok yüksek seyrediyor. 7,680,000,000 serginde bunun politik işaretleri de görülüyor. Sence bir eserin “yeri” mevcut bağlamdan nasıl etkilenir? Halka açık mekânları kullanma fikrine dair düşüncelerini merak ediyorum.

Duygusal bir insanım ve bence duygusal olmadan dünyanın kötüsü ve iyisini anlamak çok zor. Bu yüzden işlerimde popüler kültürü ve kişisel duyguları birlikte göstermek istiyorum, mevcut iki tarafı kullanarak bir sonuca varıyorum. Bu ikili denklem açık mekânda fazlasıyla değişiyor, eserin anlamı da öyle. Yeri çok önemli, ancak yeri belli olduğu durumda gerisi üzerine düşünebilirim. Kinetik heykellerimi açık mekân için projelendirdiğim oldu ama bir türlü üretemedim. Doğru projeyi bulduğumda yapmak isterim.

Kerim Zapsu’nun bizi yönlendirdiği sanatçı Zürih-Londra hattında yerleşik sanatçı Eline Tsvetkova oldu. Eline Tsvetkova röportajı önümüzdeki günlerde bantmag.com’da olacak.