Glover - Murai ortaklığı yanıltmıyor: Mr. & Mrs. Smith 

Yazı: Utkan Çınar

Brad Pitt ve Angelina Jolie’den neredeyse 20 yıl sonra Donald Glover ve Maya Erskine ikilisinden Mr. & Mrs. Smith franchise’ına taze bir soluk. Üstelik dev bir konuk oyuncu kadrosuyla: Paul Dano, Wagner Moura, Sarah Paulson…

Bu yazı Mr. & Mrs. Smith dizisinin ilk üç bölümünü izlemeyenler için bazı sürprizleri bozabilir.

Zaman dilimi ve mekân

Zaman net bir şekilde belirtilmese de günümüzden uzak değiliz. Mekân ise New York.

Konu nedir?

Bir kadın, bir erkek ajanlarımıza gizemli bir işveren tarafından güzel bir ev tutulur; onlara evli süsü verilir. Minimal ayrıntıyla, sonucun esas önemli olduğu farklı farklı görevler verilir. Üç adet başarısızlık hakları vardır. 

İzlemeden önce bilmemiz gerekenler

İzlemeden önce benim yapmam gereken sanırım 2005’te çekilen ve başrollerini Brad Pitt ve Angelina Jolie’nin oynadığı film versiyonunu izlemekti. Ama okuyucularımız kusura bakmasın, zamanım biraz değerli! O yüzden bir karşılaştırma durumuna girmeyeceğim. Bu arada o filmin devamında 2007’de de bir dizi versiyonu için pilot bölüm çekilmiş ama devamı gelmemiş. 

İlk intiba?

Donald Glover, Community zamanından beri yaptığı işlerle merak uyandıran, pek yanlış adım atmamış bir isim. Muhteşem dizisi Atlanta olsun, Childish Gambino ismiyle yaptığı müzikler olsun; anaakım yaklaşımla gerçekçiliğin dengesini iyi tutturmuş bir isim. O yüzden bu proje haberini duyduğumda hem meraklanmış hem de niçin böyle bir sıradan casus hikâyesine el attığını anlamamıştım. Sonra fragmanı gelip de yapımda hiçbir işini kaçırmadığım Paul Dano, Narcos’un Escobar’ı Wagner Moura, John Turturro, Sarah Paulson, Ron Perlman ve eskiden pek hayranı olduğum Parker Posey’i görünce ağzımın suyu aktı yalan yok. 

En çok neyi sevdin?

Sakinliğini. Aslında aksiyonlu, hareketli bir konusu var. Sonuçta bir “casus” hikâyesi. Ama Atlanta’da Glover ile çalışmış, bunun yanında son yılların kaliteli işleri Legion, Barry gibi yapımlarda da yönetmenliğini keyifle izlediğimiz Hiro Murai’nin yavaş ve sakin stili, izleme tecrübesini benzer örneklerine göre farklı kılıyor. Bir yapımda Murai varsa koy sepete gibi bir durum var artık. 

Ayrıca New York’un zengin, gerçekçi dokusu arka planı çok iyi doldurmuş. Tabii ki Glover ve Erskine’in uyuşan kimyası da çok önemli; en çok övgü alan taraf da o oldu zaten. Her ikisi de üstü kapalı mizahi tonu yerinde içselleştirmişler. Son olarak David Fleming’in de müzik departmanında güzel iş çıkardığını söylemeli, genel sadelikle gayet uyumlu. Bilinen hit parçaların kullanılmaması her zaman daha iyi. Bir de kedi var.

En az neyi sevdin?

İlk üç bölümde çok fazla sıkıntı bulamadım. Belki görevlerinin çözümleri daha meşakkatli olabilirdi. Bir de aralarındaki ilişkinin romantizme ve cinselliğe bu kadar çabuk varmasına gerek var mıydı, bilemedim. 

En çok hangi sahneye yükseldin?

Glover ve Erskine’in arasındaki kimyanın özellikle övgü aldığından bahsettim. İlk iç bölümde de her ikisinin birbirleriyle kurdukları iletişimin samimi anları ilgi çekiciydi. Turturro’nun karakterinin ölümünden sonra Erskine’in kötü hissettiğini söylemesi ya da Erskine’in Tom & Jerry’den eski ve ırkçı bir karakterin taklidini yaptığı sahneler, yapımın ayağını yere bastıran anlar oldu benim için. 

Modunu nasıl etkiledi?

Yukarıda da bahsettiğim sakinliği insana iyi geliyor. Bu tarz aksiyon bazlı ABD yapımlarının bağıra çağıra, insanın gözüne sokarcasına mizahını, coşkusunu dayatmasını hep sıkıcı bulmuşumdur. Mr. and Mrs. Smith sanki Bourne serisinin The Office ile birleşimi gibi. 

Karakterlere dair neler söyleyebilirsin? 

Başrollerimiz biraz da klişe bir şekilde sorunlu geçmişlerden geldikleri hissettiriliyor hâliyle. Başlarda çok da bilgi alamıyoruz bu konuda ki bu bence doğru bir yaklaşım. Sezon boyunca, izledikçe dallanıp budaklanacak, hikâyeleri yazılacak diye tahmin ediyorum. 

Bunu seven şunları da sever 

Casuslu yapımlar konusunda uzman olduğumu söyleyemem ama bunun gibi her bölüm farklı macera mantığıyla çekilen işlerden Poker Face’i önerebiliriz. O da gayet kaliteli bir yapım. Mizahi yönden de bir çizgi dizi klasiği hâline gelen Archer’dan da bahsedebiliriz. 

Soru işaretleri / varsa açtığı tartışmalar … 

The Ringer’dan Charles Holmes bu diziden bahsederken “Black Prestige TV’nin sonu” konsepti üzerinden bir eleştiri yayımladı. Donald Glover etkisi hâliyle. Kanımca yapıcı bir bakış açısı değil. Black Lives Matter atmosferinde yapılan işler (Get Out, Atlanta, Sorry To Bother You) evet hem kaliteli hem yararlıydı. Ama bunun sonsuza kadar sürmeyeceğini de kabul etmek lazım. Irk temalı bir alt metin olmadan, illa bir mesaj içermeyen; eğlenceye dayalı işler de yapabilmeli bu isimler. Bence gidişatta sıkıntı yok. 

Yazara / yönetmene bir soru soracak olsan ne olurdu?

Acaba kendisi Maya Erskine’in yerine ilk başta düşünülen Phoebe Waller-Bridge’in rolü almamasına şükrediyor mudur? Zira bu durumun diziyi kurtardığını tahmin ediyorum.