GoGo Penguin ve dahasıyla Nilüfer Caz Festivali izlenimleri

Yazı: İlayda Güler

Genç nesilleri hayal kurmaya teşvik etmek üzere “Tahayyül” teması altında bu sene sekizincisi düzenlenen Nilüfer Caz Festivali 8-15 Haziran’da, çeşitli açık hava mekânlarına yerleşen sahneleriyle Bursa’ya yazı getirdi. Itamar Borochov, Fatih Erkoç, Mert Pekduraner, Yemen Blues, Nova Norda, Kerem Görsev Trio, Elif Çağlar, Guillaume Perret, Volkan Öktem, Jehan Barbur, Maya Perest ve Birkan Nasuhoğlu’nun dâhil olduğu programın konuklarından biri de Manchesterlı trio GoGo Penguin’di. 

Nu-jazz – electronica sularında birbirinden nefis çeşitlemeler sunan, dinleyicisini müziğindeki yaratıcı dokunuşları keşfetme arzusundan bir an bile koparmayan, mest ederken ufuk da genişleten bir grup olan GoGo Penguin, sık denebilecek aralıklarla İstanbul’a birçok defa uğramış olsa da bu konser, üçlünün Bursa’ya ilk ziyaretiydi. 

Kurulduğu 2012’den bu yana kadrodaki yeri sabit olan piyanist Chris Illingworth ve basçı Nick Blacka’ya, Rob Turner’ın 2021 sonuna rastlayan ayrılığının ardından davul başına geçen Jon Scott eşlik etti. GoGo Penguin’le ilk kez turneleyen Scott; Mulatu Astatke ve Sons of Kemet gibi harika müzisyen ve gruplarla çalışmış olmasının yanı sıra esnek, kreatif yaklaşımıyla da Birleşik Krallık’taki güncel caz sahnesinin en parlak davulcularından biri olarak anılmakta. Chris Illingworth’ün bastığı her tuşta kendini açık eden müzikal zekâsına ve seyirciyle konuşma görevini sevimli üslubuyla üstlenen Nick Blacka’nın tam ortada, bedenini savura savura sonsuz bir konsantrasyonla çalışından gelen sahne karizmansına da birer parantez açmalı.

Jon Scott

Açıkçası, bu bir groove meselesi. Enstrüman hâkimiyetini, sahne üzerinde müzisyen arkadaşlarıyla kurduğu iletişimi, yaptığı işe saygı duymayı yalayıp yutmuş bir grubun hipnoz seansı. Mecburen teslim olmayı, müzik devredeyken bedenin sınırları dışında kalan her şeyle ilişkiyi kesip şarkı aralarında bir miktar sersemlemeyi, kafayla yassı daireler çizerek dinlemeyi gerektiriyor. 

Konser boyunca; Squarepusher, Aphex Twin, Massive Attack gibi elektronik temelli gruplardan, Shostakovich ve Debussy gibi klasik ve Philip Glass gibi çağdaş minimal bestecilere uzanan referanslarla biçimlenmiş müzik kataloğunun farklı dönemlerinden seslendi GoGo Penguin. Set list’te geçtiğimiz nisanda yayımlanan son uzunçalar Everything Is Going to Be OK’den seçmeler de geçmiş hitleri de vardı. Tabii en büyük alkışı, bugüne dek en çok dinlenen parçaları olan “Hopopono” aldı. Tüm performanslar arasında benim kişisel favorim ise -o anki hissime dayanarak- ruhumu tazelikle, ferahlıkla kuşatan “Glimmerings” oldu.

Atmosferden de bahsetmeden geçmemeli. Zira bir gün batımına eşlik eden konseri Balat Atatürk Ormanı’nın tatlı serinliğinde, ellerine sandalyelerini alıp güzel müzik dinlemeye koşmuş, birasını yudumlarken keyifle yerinde sallanan birbirinden güler yüzlü insanların oluşturduğu şık bir kalabalıkla birlikte yaşamış olmak kas gevşetici bir deneyimdi; kolektif stresimizden bir nebze uzaklaşmış olmak muhtemelen oradaki herkese iyi geldi. Zevki katlayan en önemli etmenlerden bir diğeri de pürüzsüz ses sistemiydi tabii; emeği geçenlere selam olsun. Bu vesileyle festival kapsamında gerçekleşen diğer konserleri merak edenler, aşağıdaki fotoğraf galerisine bekleniyor.

Mert Pekduraner
Nova Norda
Yemen Blues
Kerem Görsel Trio & Elif Çağlar