Squarepusher, Chelsea Wolfe ve bu hafta başka ne dinlesek?

Yazı: Cem Kayıran, Elif Öz, İlayda Güler, Şevval Öztemur, Tuana Özcan, Utkan Çınar, Zeynep Naz Günsal

Squarepusher, pandemi günlerinde kaydettiği parçalardan oluşan Dostromite için geri sayımı başlattı. Chelsea Wolfe, dağınık kalpleri toparlayan bir şarkıyla aramızda. Donato Dozzy’nin yeni albümü Magda, uyarıcı bir ambient koleksiyonu. 

Taze yayımlanmış albüm ve teklilerden hazırladığımız güncellenen çalma listemiz sizi bekliyor! Öne çıkan kayıtlar ise hemen aşağıda.

TEKLİ: Squarepusher – Wendorlan
(Warp Records)

Be Up A Hello’nun ardından kimi remikslerle selam eden Squarepusher, yeni albümü için tarih verip kalp sıkışıklıklarına sebep oldu. Tom Jenkins’in IDM, acid, DnB gibi estetiklerle dokuduğu Squarepusher diskografisinin 16. durağı olacak Dostrotime ile 1 Mart’ta buluşacağız. Dinlerken dişlerinizin istemsizce birbirine çarptığını, terlediğinizi, başınızın döndüğünü hissetirecek; biraz hava alma ihtiyacı uyandıracak dumanı üstünde bir teklimiz de var. “Wendorlan”, Jenkins’in pandemi döneminde yaşadığı tek başınalığın dışavurumu olan yeni koleksiyondan dinlemeye açılan ilk parça. Warp albümü tanımlarken birkaç kez “kocaman, iri, dev” anlamına gelen gargantuan kelimesini kullanmış. Çarpılmaya hazır olun.

TEKLİ: Ed Harcourt – Deathless
(Deathless Recordings)

2000’li yılların başında; Elbow, Doves gibi gruplarla beraber İngiliz rock stilini yeni yüzyıla taşıyan isimlerden olan Ed Harcourt, o zamanlardan beri sesini çok duymasak da düzenli albümler yapmaya devam ediyor. Önümüzdeki mart ayında dört yıl aradan sonraki yeni solosu El Magnifico’yu yayımlayacak olan bestecinin bu albümden yolladığı tekli “Deathless”, dinleyeni 20 yıl öncesine götürüyor. Radiohead-vari piyanolu girizgâhından sonra Harcourt’un hâlâ güçlü vokali ile beklenmedik bir fırtınaya tutuluyoruz. Biraz The Afghan Whigs tadı var desek de yanlış olmaz. 

ALBÜM: SLIFT – ILION
(Le Bosquet / Sub Pop)

Gözün gözü görmediği bir mağaranın derinliklerine kazıyarak gitmek gibi bir isteğiniz varsa Fransız psikedelik rock grubu SLIFT’in Ilion albümü tam tırnakların arasını kumlarla dolduracak türden. Birbirinden tatsız sıkışmışlık hâllerinden umudun o küçük ışığına doğru kaçış kapısını asi, keskin gitarlarıyla, genişleyen melodileri, değişken duygu durumlarıyla açıyor. Bu da yetmiyor zamanı döngüsel olarak ele alan duruşuyla geçmiş, gelecek, şimdi, uzay ve dünyayı birbirine ekleye ekleye yoğuruyor bu koleksiyon. Sekiz şarkılık uzunçalar, oynat düğmesine bastığınız an sizi yüksek sesli, köpüren ve değişken duygudurumlarıyla astral bir yolculuğa çıkarmaya niyet etmiş gibi. 

TEKLİ: HJirok – Maly Men
(Altin Village & Mine)

HJirok kurgusal bir karakter, mitolojik bir figür. Yaratıcıları geleneksel Fars müziğini yeni yaklaşımlarla buluşturmayı alışkanlık edinen Kürt müzisyen Hani Mojtahedy ve Mouse on Mars’ın yarısı Andi Toma. Vurmalılar, alan kayıtları, efektlere boğulmuş nameli vokallerle dinleyeni çevreleyen bir prodüksiyon harikası olan “Maly Men”, 8 Mart’ta yayımlanacak ilk HJirok albümünden ikinci tadımlık. Görsel eşlikçisi de hemen burada.

TEKLİ: Jlin & Philip Glass – The Precision Of Infinity
(Planet Mu)

11 şarkılık yeni Jlin albümünün kapanışını yapacak bu Philip Glass düeti, ayakları yerden kesen ritmik kurgusu ve su gibi akışkan piyano arpejleriyle büyüleyici bir ses işçiliği barındırıyor. Björk ve Kronos Quartet düetleri de barındıracak Akoma adlı yeni Jlin koleksiyonu için 22 Mart’ı bekleyeceğiz. 

TEKLİ: Chelsea Wolfe – Everything Turns Blue
(Loma Vista Recordings)

Uzun zamandır bir insandan çıkış yolu arayanların şarkısı bu. Duyguları ve mantığının denkliğini sağlamış birinin ilahisi gibi. Chelsea Wolfe’un “10 yıl, 20 yıl, 30 yıl sonra birinden ayrılmak… Tüm bunları işlemeye başladığınızda bazı inişler ve çıkışlar olacak.” şeklinde açıkladığı şarkı, ruhani ve puslu vokalleriyle halının altına süpürüp durduğumuz ama kurtulamadığımız hislere artık şekil verebiliyor olmanın haklı yorgunluğunu ve becermiş olmanın hafifliğini göğsümüze indiriyor. Ayrıca “Uzun bir dönem boyunca zehirli bir şeyin parçası olduktan sonra kendini yeniden bulmakla” ilgili olduğunu ekleyerek bir nevi bizlere kalkıp kalbimizin dağınıklığını toparlamak için bir rehber sunmuş.

ALBÜM: Akın Sevgör – Reveries 
(Tantana Records)

Neo-klasik üretimleriyle tanınan besteci ve prodüktör Akın Sevgör’ün Reveries’i, geçmişin tortularının zihninin kıvrımlarına nasıl aksettiğini işitsel bir betimlemeyle önümüze getiriyor. Hatıra tünelinde yaptığı yolculuğu, “buralı” ses ve motiflerle anlatmayı tercih ettiği yeni koleksiyonunda kişilerden, yerlerden, yaşanmışlıklardan bahseden melodilerle bir kurguya dönüştürüyor. “Ayla”nın aksak arpejlerine ya da “Touch Game”in panik içindeki yaylılarına tutulmamak elde değil. 

TEKLİ: Paptircem – Kaybettim Yirmilerimde
(Bağımsız)

“Bir umut vardı içimde / Kaybettim yirmilerimde” diyerek hem yürek dağlıyor hem de yüreklere konuşuyor Paptircem. Müzisyen büyürken dünyanın, insanların ve kendinin farkına varmanın verdiği ağırlıkla gelen umutsuzluktan bahsediyor yeni teklisinde. Yenilmişlik ve karamsarlığa pürüzsüz vokalleriyle tercüman olan Paptircem’in hüzünlü bestesinde -ne acı ki- çoğumuzun kendinde bir şey bulabilir.

TEKLİ: The High Llamas – Toriafan
(Drag City Inc.)

İrlandalı müzisyen Sean O’Hagan’ın başını çektiği 22 yıllık avant-pop topluluğu, son albümden sonraki sekiz yıllık arayı kapatacak Hey Panda’dan bir tekli daha yayımladı. Eski Stereolab üyesinin gitar pop ilhamını electronica ile buluşturan sıra dışı tınısını koruyarak basit beatler ve sakin gitar tıngırtılarıyla kurguladığı “Toriafan”, ritmi ve yer yer giren esprili autotune detaylarıyla hafiften bir R&B hissiyatı da vermiyor değil. Sonlarda sahneyi çalan yaylı aranjmanları ve parıltılı harp dokunuşlarıyla ılık paletlerde bir ikindi parçası.

ALBÜM: Donato Dozzy – Magda
(Spazio Disponibile)

Romalı DJ ve prodüktör Donato Scaramuzzi’nin tüm düzen ve dokusuyla her türde doğal su oluşumunu çağrıştıran beşinci stüdyo albümü dingin fakat uyarıcı bir ambient koleksiyonu. Kuvveti Dozzy’den aşina olduğumuz ölçüde yavaş salınımlı ve tam da bu yüzden tesirli techno düzenlemeler ve sequencer desenlerine sahip albümün akıntısına kapılıp gittiğinizi sürüklenmeye başladıktan sonra anlıyorsunuz sanki. Eski ortağı Neel ile kurucusu oldukları etiketten yayımlanan uzunçalar, ailesine ve Adriyatik Denizi’ne duygusal bir saygı duruşu niteliğinde. Magda ile en derin ve farklı renklerdeki duygularıyla ilintili sesleri keşfetmiş Dozzy, müziği hislerine tercüman ederken hayatındaki en güçlü kadınlardan olan öğretmen teyzesine de minnet sunmuş böylece. Adı gibi “kadife” açılış “Velluto” ile alabildiğine pastoral ve renkli “Magda”nın ardından nabzı “Le Chaser” ile yükseltip “Franca” ile dinleyeni tekrardan topraklıyor. Gizem ve karamsarlığıyla albümün en koyu yeri “Santa Cunegonda” ise draması yoğun, teatral, belki  “albüm özeti” niteliğindeki ruhani kapanış “Lucrezia”ya yol yapar gibi.

TEKLİ: Ahmet Ali Arslan & Gülinler – Oyun
(Bağımsız)

Şarkı adıyla müsemma, çocukluk aşkımız olan oyunun; yetişkinlikte yaşadığımız aşklarda tezahür edişi, birbirimize kıyamadan -belki de kıyarak- verdiğimiz mücadeleler, kurduğumuz derin bağlar, yakınlıklar hakkında. Gülinler, tam da bu duyguyu taşıyan; kırılgan, oyuncu vokal üslubuyla imzasını atıyor, parçanın iç ısıtan titreşimlerini kulaklardan kalbe iletiyor: “Çocukluğumdan beri aramışım hep seni. Oyun oynayacak biri, ah. Yenil bana, yen beni.”

TEKLİ: Lime Garden – Mother
(So Young Records)

Şarkılarında genç ve duygu dünyası yoğun birinin yaşayabileceği bir çokhisse yer veren Brighton çıkışlı Lime Garden’ın şimdi de gündeminde ebeveynler var. Grup üyelerinden Chloe Howard şarkının annesiyle olan ilişkisinin onun yetişkinliğe adım atmasıyla birlikte gelişmesiyle ilgili olduğunu söylüyor: “Annemin de tıpkı benim gibi hayatı anlamaya çalışan ve cevapların yüzde 100’ünü bilmeyen biri olduğunu anlamak bizi birbirimize bağlayan korkutucu ama güzel bir farkındalıktı.” diyor. Grubun post-punk dokunuşlarıyla süsledikleri ses dünyalarında new wave ve indie rock arasında bir yere konumlandırabileceğimiz “Mother” sadece konusuyla değil bestesiyle de kolayca kalpleri kazanıyor. Wet Leg ve The Last Dinner Party gibilerini seviyorsanız Lime Garden’ın çıkış albümü için 16 Şubat’ı beklerken bize katılabilirsiniz. 

TEKLİ: Ağaçkakan – Yugoslav Faulü
(Universal Music Türkiye)

2023’te iki düet ve cayır cayır bir RSPC albümüyle karşımıza çıkan Ağaçkakan, yeni solo albümü için işaret fişeğini yaktı. Heyecanlanmak için sebep çok, mesela prodüktör koltuğunda Da Poet’in yer alması gibi. Adını basketbol kortlarından alan ilk tekli “Yugoslav Faulü”nde pek çok kişiye birden sesleniyor; “Bu cemiyetin hizipleri beni banlasın, ricadır” diyerek mesajını veriyor. Şarkı da sayıklamalarla bitiyor: Yarın yok, yarın yok, yarın yok. Kapak görseli de Aylin Kutku’dan.

TEKLİ: Adrianne Lenker – Sadness As A Gift
(4AD)

Folk ve country dünyalarının kesişiminde bir yerde akustik gitarı ve kendi için âdeta özel bir ada yaratan Lenker, adasından bizlere yine duygusal bir besteyle sesleniyor. Müzisyen üzüntüyü bir hediye olarak görsek bile onu taşımaya her zaman güç bulamayacağımızı hatırlatıyor. İçine dönüp çok spesifik ve çoğu zaman sonu maalesef hüzne çıkan hislerini şarkılaştırmak konusunda ustalaştığını söylemek abartı olmaz Lenker’in ve “Sadness As A Gift” de bunun bir örneği daha. Bu tekliyle beraber bir de yeni Adrianne Lenker albümüne de mart sonu kavuşacağımızı öğrenmiş olduk. 

TEKLİ: Astral Bakers – Beautiful Everything
(Sage Music)

9 Şubat’a tarihlenen ilk stüdyo çıkartmaları The Whole Story’den bir ısırık daha aldığımız grubun salıverdiği dördüncü parça, salına salına eşlik etme dürtülerini tetikleyen; alttan alta grunge enerjili, genelinde olumlu-elektrikli bir tekli. Profesyonel stüdyo / turne müzisyenliği yapar oldukları 10 yıl içerisinde birbirlerine sık sık denk gelmiş, en nihayetinde bir araya gelmiş Sage, Theodora, Nico Lockhart ve Zoé Hochberg dörtlüsünün minivan ortamlı klibi ise hem albümle hem de teker teker üyelerle tanışmak için ideal.

TEKLİ: Yard Act – We Make Hits
(Island Records)

“Bize sorarsanız alaycı, aptalca ama nihayetinde yürek dolu. Bu Yard Act’in çıkış hikâyesi ve sevdiğiniz insanlarla müzik yapmaya ve bunun ne kadar iyi hissettirdiğine dair bir aşk mektubu” diyor grup üyeleri “We Make Hits” için. Grubun yeni albümünde de baskın olacağını duyduğumuz dance-rock modu bu parçaya da hâkim. Kendini çok ciddiye almayan bu dans numarasında kendi geçmişlerine dönüp bakarken aynı zamanda post-punk sahnesine şapka çıkarıyor grup. 

ALBÜM: Selmer – Body Wash
(777 MUSIC)

Selmer’in (Julian Karlsson) ilk stüdyo albümü Body Wash, müzisyenin kendi banyosunda düşünerek ve yazarak geçirdiği ayların ürünü. Özellikle duşakabini aklını toparlamak, düşüncelerini sıraya dizmek için sıklıkla kullandığını albümü tanıtırken sıkça yinelemiş müzisyen; “So Sorry”, “Miss Me” ve “Waking Up Making Out” teklilerini geçen yılın son aylarında zaten paylaşmıştı. Oslolu bağımsız bestecinin sıcak duş sonrası sersemliği aşılayan meditatif işi, denizi kumsalı da özletiyor. Sade ama zengin enstrümantasyonu ile kendini ciddiye almayan, huzurlu bir albüm.  

TEKLİ: Moor Mother ft. Lonnie Holley & Mary Lattimore – GUILTY
(Anti)

Derdini caz ve deneysel sesler üzerine okuyan, sözünü sakınmayan müzisyen ve aktivist Moor Mother (ya da gerçek ismiyle Camae Ayewa), yerinden edilme ve etkilerinin yeterince tartışılmadığı düşüncesiyle hayat verdiği bir albüm duyurdu. Hislerini filtresiz bir biçimde aktarmanın yeni yollarını bulmaya devam ettiğini, paylaştığı ilk tekli “GUILTY”den anlamak mümkün. Mary Lattimore’un kırılgan arp pasajlarına Lonnie Holley ve Moor Mother’ın göğüs kafesinizi titreten kesik cümle ve melodileriyle 10 dakikada bünyede biriken tüm gerilimi dökmenize yardımcı oluyor.

ALBÜM: Omar Rodríguez-López – Is it The Clouds?
(Clouds Hill)

At the Drive-In, Bosnian Rainbows ama asıl da The Mars Volta’nın esas kişilerinden Porto Rikolu müzisyen Omar Rodríguez-López’in solo kariyeri de özellikle son on yılda bolca ürün veriyor. Çok farklı stillere, deneyselliğe açık müzisyen yine şaşırtmıyor. Albüme ismini veren parça biraz John Frusciante, biraz Arthur Russell biraz da 70’lerden psikedelik-folk tınıları sunuyor örneğin. Evet bulut havada ama López’i ara sıra yoklamayı unutma.

ALBÜM: EKKSTACY – EKKSTACY
(UnitedMasters)

Kendi ismini verdiği üçüncü albümünde EKKSTACY, önceki işlerinden de takip edebileceğimiz ölüm temasının peşini bırakmazken, karşımıza bazı aşk şarkıları ve çocukluğu yad eden şarkılar çıkıyor. Yeni albümüyle ilgili “Çok değiştim. Eskisinden çok daha az ciddiyim. Gençken çok ciddiydim” diyor 22 yaşındaki müzisyen. Ses dünyası olarak çok ulaşılabilir bir tarz yaratan müzisyen aslında çok karanlık olabilecek temaları uzunçalarında bu şekilde dengeliyor. Başındaki SpongeBob referansıyla şimdilik albümdeki favorilerimizden biri “Goo Lagoon”. Şu aralar çok fazla sörf yapan müzisyen, bundan ilhamla sahilde alkolden zehirlenip ölmekle ilgili bir şarkı yapmış. 

TEKLİ: Khruangbin – A Love International
(Dead Oceans)

Houston çıkışlı Khruangbin, dördüncü stüdyo albümünün çıkış teklisi “A Love International” ile aramızda. Gitarist Mark Speer, basçı Laura Lee ve davulcu Donald üçlüsünün oluşturduğu psikedelik jam atmosferinin sakin bir tezahürünü dinliyoruz. Ayakları yere sakince basan baslarıyla gözünüzü kapatarak dinlediğinizde güneşin sarı nazik ışıklarını kirpiklerinizde hissedebileceğiniz bu şarkının, Scott Dungate imzalı klibi içerisinde kullandığı bir yaz tatilinin genç âşıklarıyla tam da böyle bir dünyaya götürüyor. 

ALBÜM: YĪN YĪN – Mount Matsu
(Glitterbeat Records)

Japonların yeniden doğuş ve umut sembolü olan Mount Matsu, yeni yılın ilk ayı için iyi bir tırmanış gibi gözüküyor. Hollanda’nın Maastricht şehrinde kurulan Yin Yin’in Güneydoğu Asya’nın halk estetiğinden Tayland’ın funk etkisine uzanan yolculuğunda yeni durağımız bu albüm.Vokallerin daha seyrek kullanılmasına karar verilen 11 şarkılık albümün “The Year of the Rabbit” ve “Takahaski Timing”i hayal dünyamızı enerjik funk ve retro melodilerle doldurarak dinleyeni kendiyle baş başa bırakıyor. Davulcu Kees Berkers, “Dinlerken ve dans ederken fantezinizin çılgına dönmesine gerçekten izin verebilirsiniz” diye albüme dair not düşüyor.

TEKLİ: Astrel K – Darkness at Noon
(Tough Love)

Ulrika Spacek solisti Rhys Edwards’ın solo projesi olan Astrel K’in sakin bir şarkı söyleyiş ve düğümlü sözleriyle işlediği indie electronica müziğinin yansıması “Darkness at Noon”. Ayrıca bir şarkıcı olarak sürgünde olan kendisinin yaşamının sızdığı The Foreign Department albümünün tematik habercisi. Melankolik melodisiyle cümlelerine vurduğu kilitleri kendi eliyle açan müzisyenin hem görünmeye dair arzusunun hem de içindekilerin dışa vurması fikriyle girdiği tartışmanın hikâyesi bu tekli. 

ALBÜM: Sleater-Kinney  – Little Rope
(Loma Vista Recordings)

Durmak bilmeyen bir kriz hâlindeki dünyada, yasla başa çıkmanın türlü yollarını mesele edinen bir albüm. Bu 10 şarkılık yolculuk, Sleater-Kinney’nin her zaman güvenebileceğimiz bir sığınak olduğunu bir kez daha ispatlıyor. The Center Won’t Hold ile hissedilen art-pop etkileşimlerinin punk özleri ile birleşiminin en rafine hâli denebilir Little Rope için.

TEKLİ: A Certain Ratio – All Comes Down to This
(Mute)

Kuruluşunun 45. yılında, ne mutlu ki A Certain Ratio hikâyesine yeni bölümler eklenmeye devam ediyor. Jez Kerr, Martin Moscrop ve Donald Johnson’dan oluşan grup, son albümünün ardından arayı açmıyor. Dan Carey prodüktörlüğünde kaydedilen It All Comes Down to This adlı albüm, A Certain Ratio diskografisinin 13. uzunçaları olacak. Yayın tarihi ise 19 Nisan. İlk teklide grupla özdeşleşen groove yine yerli yerinde ama muhtemelen 2020 sonrası üretimleri arasında dinlediğimiz en çiğ ve salaş tınıya kulak veriyoruz.