Türcülüğün biteceğine dair umudum var

“Hayvana, insana, yeryüzüne özgürlük” mottosuyla Instagram ve YouTube’da Vegan Earth adıyla vegan yaşam hakkında bilinçlendiren ve bilgi kirliliğini azaltmayı amaçlayan yayınlar yapan Melike Dirikoç’a sorduk:

İstatistiksel olarak dünyada et üretimi 35 yıl içinde tam olarak ikiye katlandı (Çin’de dörde), dünyada süt üretimi her sene yüzde 2-3 düzeyinde artıyor. Geleceğin vegan olduğunu düşünüyor musun? Yaşam süremizde türcülüğün büyük oranda önüne geçilebileceğine dair umudun var mı?

Melike Dirikoç: Dünyada nüfus artışına, kapitalist sistemde zirve yapan “hiper tüketim” alışkanlıklarına bağlı olarak birçok şey, karşıt görüşlerin de artmasına rağmen istatiksel olarak artış seyrini sürdürüyor. İnsan olmayan hayvanlara, insanlara ve gezegene zarar veren, onları yok olma eşiğine getiren sektörler maalesef ki hâlâ pazar payları en büyük olan, tüketim oranları düşse bile bunu telafi edecek şekilde devletlerden sınırsız destekler alan, ürünlere dönüştürdükleri hayvanların kullanımının yaygınlaşması için sürdürdükleri propagandayı yaymak için ellerinde medya gücünü kullanan sektörler. Buna güzel bir örnek olarak, 2021’de savaş karşıtlığı artarken hâlen silah sektörünün bu derece güçlü olmasının nedenlerine de bakabiliriz. 

Dünyada birçok konuda artan bir bilinç var fakat bunlar henüz tarihin akışını değiştirecek düzeyde değil diye düşünüyorum. Öğretilerin, toplumsal davranışların değişmesi zaman alıyor ve bunun pratiğe yansımaları da bir o kadar zaman alıyor. Sanırım bir kırılma noktası olacak. Bu belki iklim krizinin yıkıcı sonuçlarını iyiden iyiye görmemizle ve artık öldürülmek veya sömürülmek üzere yetiştirilen hayvanları koymak için ciddi anlamda yer kalmamasıyla ya da sera gazı emisyonlarının kontrolden tamamen çıkmasıyla olacak. Ya da hayvanları hapsedip onlarla normal dışı temasın devamından doğan başka bir ölümcül virüsten. Ya da insanın ahlaki evrimindeki kırılmaların sonucu olarak artık bizim dışımızdaki hayvanlara bu zulmü yapmayı, bu kölelik sistemini yanında getirdiği tüm bu olumsuzluklarla birlikte bırakacağız. Teknolojinin bu kırılma noktasına epey etkisi olacağını düşünüyorum. Bunun örneklerini görmekteyiz; yalnızca bitkiler kullanılarak tat olarak ayırt edilemeyecek, sağlık ve çevre açısından çok daha iyi ürünler yapılıyor. İleride çok daha yaygın hâle geldiklerinde onları seçmek herkes için daha avantajlı olacak bence.

Türcülüğün biteceğine dair umudum var. Çünkü hiçbir adaletsizlik sonsuza dek kapalı kapılar ardında kalamaz bence. Hele ki artık sosyal medyanın ve internetin olduğu bir çağda. Hayvanlara neler yapıldığı, onların acıları, yaşadıkları, bu sistemin nasıl korkunç bir sömürü ve kölelik düzeni olduğu gün yüzüne çıkıyor. Bununla beraber hak meselelerini daha fazla konuştuğumuz dönemlerdeyiz. Haklar, rıza kavramı, kölelik ve sömürü karşıtlığı, beden dokunulmazlığı gibi pek çok kavramın daha çok konuşulmaya başlanması da bütün öznelere yarar sağlıyor. Çünkü hak ve adalet kavramları bir bütün. Ayrımcılıklar da öyle. Özneleri farklı olsa da, bir başkasının nedensiz yere birinden daha az önemli olma ya da zarar görmesinin normalleştirilmesi hâlinin yanlışlığını öğreniyoruz. Tahakkümün yanlışlığını öğreniyoruz. Merkezcil bakış açısının yanlışlığını öğreniyoruz. Ve insanın dışında kalan diğer tüm hayvanların da hisseden ve kendi hayatlarının öznesi olan bireyler olduğu bilgisini bu yanlışlıklara uyguladığımızda, türcülüğün de tıpkı diğer ayrımcılıklar gibi ne kadar yanlış olduğunu anlıyoruz. Daha bundan beş-altı sene öncesine kadar bu kavramı bir yerde duymamız zordu. Şimdi bunu konuşuyor olmak bile kamusal söylemin dönüşmeye başladığını ve farkındalığın arttığını gösteriyor.

Hakkında çokça yanlış varsayım ve bilgi üretilen veganlık hakkında bu gürültülerden nasıl uzaklaşılabilir? Vegan etiğe dair herkesçe anlaşılmasını, kabul edilmesini isteyeceğin şey ne olurdu? 

Melike Dirikoç: Maalesef bir “bilgi ve fikir zehirlenmesi” çağında yaşıyoruz. Bir yandan bilgiler artarken, bunun içinde kişisel fikirlerin doğrular gibi yansıtılmış olanlarını da görüyoruz. Bu da yine tüketim artışı ve bilinç artışının aynı anda olması gibi. Her şey aynı anda artıyor. 

Toplumsal meseleler de dâhil her şeyi tüketim aracına çeviren ve içini boşaltan bir sistem var. Veganlık, hayvanların sömürülmesine karşılık bunu boykot eden şiddetsiz bir yaşamı benimsemek iken; bu dönüp dolaşıp bir beslenme şekline ya da daha da kötüsü kinoa ve avokado tüketmenin âdeta olmazsa olmaz olduğu pahalı bir “sağlıklı yaşam” pratiğine dönüştürülebiliyor. Bu kullanımlar ve algılar insanlar tarafından âdeta sünger gibi çekiliyor çünkü bilginin doğruluğunu teyit etmek ya da objektif olarak araştırmak genellikle yapılan bir şey değil. Onun yerine “benim yaşantımla uyumlu mu, benim görüşümle uyumlu mu?” diye bakılabiliyor. Gördüğü şey de bazı şeylerin yenmediği, bu anlamda da mahrumiyetin olduğu bir algı yarattığı için de; savunma mekanizmaları eşliğinde bu fikirden uzaklaşıp, hatta bunun ne kadar saçma olduğu bilgisini yayarak bitiriyor süreci.

Bu yüzden de maalesef her konuda olduğu gibi, bilgi kirliliğini ve yanlış bilgileri sürekli ve tutarlı biçimde kanıtlarla yanlışlayarak, veganlığın hayvanlar, insanlar ve gezegen için gerekli, sürdürülebilir ve gayet “normal” bir şey olduğunu anlatmak gerekiyor. Zaten aktivizmin büyük kısmı bu nokta ile uğraşıyor. 

Tabii sadece fikirsel anlamda ön yargıları değiştirmiyoruz, bitkisel mutfak ve beslenmeyle alâkalı yapılanlar da çok fark yaratıyor. Çünkü insanların en çok ön yargısının olduğu konu bu: “Aç kalacağım ve sevdiğim tatları hayatımdan çıkartmak zorunda kalacağım.” Bu ön yargıyı anlatmaktan ziyade uygulayarak yapıyorsunuz. Ama hepsi de var olan ön yargıları ve yerleşik yanlış kanıları değiştirmek üzere tabi.

İçinde bulunduğumuz durumu anlamak için bazı sorular sormalıyız diye düşünüyorum. Neden seçeneğimiz olmadığını düşünüyoruz? Neden yediğimiz şeylerin arka planı bize gösterilmiyor? Hayvanlara neler oluyor? Nasıl manipüle ediliyoruz? Daha iyisini yapabilecekken bize engel olan şeyler neler? Bir konuda, örneğin beslenme konusunda cehalet nasıl yaratılıyor? 

Veganlığa dair herkesçe anlaşılmasını isteyeceğim şey, hayatımızda kocaman bir çelişkiyle yaşamak zorunda olmayışımız. Sonuçta çoğumuz bir keyif ya da alışkanlığın birinin özgürlüğünden ve hayatından önemli olmadığını düşünürüz. İkinci olarak, bitki bazlı yaşamanın oldukça olağan ve kolay olduğunun anlaşılması da önemli. Keyifli ve sağlıklı bir yaşam sürmemiz için hayvanların acı çekmesine gerek yok. Bu yüzden de sonuç olarak, herkes için daha iyi bir seçeneğimiz varken bunu neden seçmeyelim? 

1 Kasım Dünya Vegan Günü bu sene aynı zamanda Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Konferansı’nın (COP26) başlangıç tarihi. Buradan hareketle Esmiyor Podcast ekibiyle kafa kafaya verdik ve 1 Kasım yaklaşırken vegan yaşama; vegan yaşamın gezegenin geleceğiyle olan ilişkisine dair bu alanda üreten, bilinç yaratmaya çabalayan kişilere mikrofon uzatmaya karar verdik. Sonra dağıldık ve onlar da biz de çeşitli sorularla farklı kişilerden yanıtlar aldık. Bu hafta boyunca bir seri olarak paylaşıyoruz bu yanıtları. Takipte kalın.