Duygudurum: Arctic Monkeys - The Car

yazı: elif sevimay

Arctic Monkeys, yeni albüm The Car ile yaylılarla sarmalanmış retro dünyalarda yollarına serilenleri topluyor. Daha önce de birlikte çalıştıkları prodüktör James Ford ile Midsommar ve Zola gibi filmlerin müzik danışmanı Bridget Samuels, bu sinematik kayıtta parmağı olan isimler. Grubun gizeme bulanmış melodilerine senfonik dokunuşların da yedirilmesiyle kıvamını yakalayan The Car’ın his haritasını çıkardık. 

There’d Better Be a Mirrorball”un açılışında, sanki bir mekânın uzak açı çekimine şahit oluyoruz. Duyguların birbiri içine geçtiği melodi, yerini sessizliğe bırakınca gergin piyano vuruşlarıyla birer birer odalardan görüntüler beliriyor. Yoksa burası geçtiğimiz senelerde uğradığımız Tranquility Base Hotel & Casino mu? Akşamın peşine düşmek için arabaya geçmeden önce otelin şaşaalı dans salonunda piyano başındayız. “I Ain’t Quiet Where I Think I Am” ile arabanın arkasında ayakkabılarımızı değiştiriyoruz. Dans ayakkabılarına geçiyoruz tabii ki. 

Işıkları açıp kapattık mı “Sculptures of Anything Goes”’un gergin synthleri bizi içeri alıyor. Nereye mi? Bir müzeye diyelim. Grup kendi geçmişinin kabuğunu soyarken yavaş adımlarla her bir sunumu tane tane inceliyoruz. Son odaya geçişimiz ise “Big Ideas” ile olacak.

Jet Skis on the Moat” ile yine gözümüzde nasıl imgeler çizmenin peşinde olduğu belli olmayan Alex Turner’ı, yeniden dans salonunda buluyoruz. Artık hiçbir ruhun bulunmadığını hissettiren otelde, disko topunun altına geçip kendi başımıza salınabiliriz.

Albümün en sıkı parçalarından “Body Paint” ile Arctic Monkeys, kopardığı barok pop rüzgârına yaraşır capcanlı sahneler çiziyor. “The Car”, bu sinematik duygunun biraz daha üzerine oynamak istiyor gibi. Klavsen ve timpani ile kurulan melodisini gitar solosunda eriten parça, grubun şimdiye kadar kulağımıza ulaşan en deneysel işlerinden biri.  

Big Ideas” ile müzeye geri döndüğümüze işaret eden anonsa kulak kesiliyoruz: “Müzenin son odasına hoş geldiniz. Orkestranın her köşeden sizi kuşattığı bu turda son yerleştirmemiz, yabancılaşmayı ele alıyor. Bugüne kadar herkesin gözlerini üzerine çevirmesi için ne yapması gerektiğini biliyor gibi gözüken şarkıcımızı, geçmişine anlamaz gözlerle bakan bir otoportrede görüyoruz.” (Herkesin soluğu kesiliyor.) Otoportrenin arkasından beliren sanatçıyı artık tanıyıp tanımadıklarından emin olamayan izleyiciler arasında bu dönüşümü anladığından emin olduklarına yüzünü dönüp selam çakıyor “Hello You”.

Mr Schwartz”, yeniden özgüvensizlik ve yabancılaşma temalarına dönüyor. Kendi yönettiği ve oynadığı senaryodan sızan anlamlar dışında hayatındakilere duygularını sezdirmemeye çalışan baş karakterimizi üçüncü dilden dinliyoruz. “Perfect Sense” ile elimizde olmayan ancak malum bir veda. 

İki veda parçasının arasında şekillenen albüm, Alex Turner’ın kendi tasvirine yabancılaşmasının önüne çektiği perdeyi indiriyor. The Car dinleyenlerini, bir sahneden diğerine atlatan keskin görsel dünyasında güzelce gezdirecek gibi.

arctic monkeys