Danny Brown, Soft Analog ve bu hafta başka ne dinlesek?

Yazı: Cem Kayıran, Elif Öz, İlayda Güler, Utkan Çınar, Zeynep Naz Günsal

Danny Brown, ses telleri olan bir cyborg olarak aramızda. Soft Analog, tematik ilk albümü DANS İLLÜZYON’u serbest bıraktı. Kurt Vile, güller için yine iyi bir yıl olduğunu hatırlatan bir şarkıyla geri döndü.

Taze yayımlanmış albüm ve teklilerden hazırladığımız güncellenen çalma listemiz sizi bekliyor! Öne çıkan kayıtlar ise hemen aşağıda.

TEKLİ: Danny Brown – Tantor
(Warp Records)

Önce güzel haber: Ufukta yeni Danny Brown albümü var, ismi Quaranta ve fan favorisi albümü XXX’in ruhani devam bölümü olarak tanımlanıyor. Daha güzel haber: Yeni Danny Brown albümü bir aydan da az bir süre içinde yayımlanacak, 17 Kasım’a gün sayıyoruz. İlk tekli “Tantor”, adını parçanın iskeletini oluşturan gitar sample’ına vesile olan 70’lerin Arjantinli progresif rock grubu Tantor’dan alıyor. Şarkının retro video oyunlarından ilham alan harika klibi de UNCANNY imzalı. Danny Brown, ses telleri olan bir cyborg olarak karşımızda. Buradan izlenebilir.

ALBÜM: Forest Swords – Bolted
(Ninja Tune / GRGDN Müzik)

16 Aralık’ta Salon İKSV’de dinleyeceğimiz Forest Swords’un son numarası, geride kalan bir yıllık zaman diliminde müzisyenin kayıt stüdyosuna çevirdiği Liverpool’daki bir depoda hayat bulmuş. 2017’ye tarihlenen son albüm Compassion’dan bambaşka bir sonik dünya vadediyor. Ninja Tune’un basın bülteninde yeni koleksiyonun “daha önce hiç olmadığı kadar acı veren bir aciliyet duygusu” barındırdığına vurgu yapılmış.

TEKLİ: Seda Erciyes – MAHVET BENİ
(Bağımsız)

Hikâyeye göre İstanbul’un tatlı, esintili gecelerinden birinde, bir teras eğlencesindeyiz; saat ilerlemiş, etrafta pek kimse kalmamış. Başındaki dertlerden, anlam arayışlarından uzaklaşmak isteyen, kalbini çoktan kuruttuğunu söyleyen kahramanımız henüz yorulmamış; günü, yarın başka bir tende unutacağı bir deneyimle tamamlamak istiyor: “Hazırım, mahvet beni.” Arsan Salaryfar’ın R&B ezgilerine kulüp müziği elementleri giydiren prodüksiyonuyla tanıştığımız “Sürme”, TERSKELEPÇE’nin dokunuşlarıyla şekillenmiş yeni versiyonunda tempo düşürüyor, acelesizce yakıyor bu kez.

TEKLİ: Kurt Vile – Another good year for the roses
(Verve Records)

Kurt Vile kardeşimizin güzel bir haberi var. Kasımda bir EP ile dönüyor aramıza. Oradan da ilk tekli, gayet keyifli videosuyla inişini yaptı. Vile’ın Pihladelphialı hemşerileri Florry ile ormanda çalarken; Michael Shannon’ın gerçek hayattaki grubu Big Daddy in the Sky tarafından başka bir canlı performans için kaçırılmasıyla devam ediyor video. Artık klasik Kurt Vile diyebileceğimiz, “Güller için yine iyi bir yıl”, “Dış sesleri kısmak” “Kendime mektup yazmalıyım” gibi sözlerle dolu şarkı. Müzikal olarak da hem folk hem de deneysellik anlamında The Velvet Underground’a göz kırpıyor sanki. Huzur arayanlara…

ALBÜM: Jane Remover – Census Designated
(DeadAir)

Dltzk ve Leroy mahlaslarıyla yaptığı işlerden bildiğimiz Jane Remover popun alt janrlarına getirdiği yeniliklerle (adını koyduğu “dariacore” diye bir stili bile var) henüz 20 yaşında günümüzün ilgi çekici ve yetenekli isimlerinden biri hâline geldi. 2021’de Jane Remover mahlasıyla yayınladığı ilk albümü Frailty ile bolca övgüye mazhar olan müzisyen, ikinci albümü Census Designated’la da sağlamca yoluna devam ediyor. Fikirlerini özellikle shoegaze ve new wave tabanlı poptan alan albüm; farklı ve yenilikçi gitar soundları, ambient civarlarında duran ferahlama anlarıyla gayet olgun bir iş. Yaşını da düşününce, Jane Remover çok parlak bir geleceğe sahip, takipte kalmak gereken bir müzisyen ve prodüktör.

EP: Sleaford Mods – MORE UK GRIM
(Rough Trade / / GRGDN Müzik)

Andrew Fearn – Jason Williamson ikilisinin martta yayımlanmış albümü UK GRIM’in uzantısı niteliğindeki kısaçalar, ekibin edebi ifadesi ve kalıp dışı elektronik düzenlemelerinin süregeldiği nokta atışı ve sürükleyici bir EP. Senkoplu ritimlerin gittikçe çeşitlendiği, atmosfer gittikçe ağırlaşıyor. Grubun keskinliğinden hiçbir şey yitirmediği parça diziminde esprili ve sivri söylemlerini koruyor.

TEKLİ: Mito y Comadre – Siento una Pena
(ZZK Records)

İlk albümünü yayımlamaya hazırlanan Venezuelalı duo Mito y Comadre yeni teklisinde Santa Marta, Kolombiya’dan sesleniyor. Guillermo Lares, kayıt stüdyosundan çıktığı bir şafak vakti nehir kenarında oturup, doğduğu yeri ve annesini hatırlayarak yazmış Türkçe karşılığı “üzgünüm” olan parçayı. Güvensizlik günlerinde sığınmak, bağlantı arayışı gibi ihtiyaçların yumuşaklığını usulca üzerine giymiş; suda bir yolculuğa çıkaran videosuyla duygusunu destekliyor.

ALBÜM: Sparkle Division – FOXY
(Musex International / Temporary Residence Ltd)

Deneysel müzik ve ses işçiliğinin öncülerinden William Basinski’nin lounge, nu-jazz gibi stillerden ödünç aldığı fikirlerle tematik albümler yarattığı Sparkle Division, yeni bir hikâyeyle geri döndü. 1969 yılında, Beverly Hills’te Hollywood yıldızlarının konuk olduğu şatafatlı bir ev partisine götürüyor FOXY. Albüm de ismini bu evin sahibi, uyuşturucu satıcısı Foxy’den alıyor. Gecede işler konukların umduğu gibi gitmiyor; albümün akışı da bu kırılmaları ve tansiyon değişimlerini betimliyor.

TEKLİ: Floating Points – Birth4000
(Pluto / Ninja Tune / GRGDN Müzik)

Tüm enerjisi, eklemli ve kıtır kıtır melodisi, sürüşlü beatleriyle âdeta parçalarına ayrılıp yeniden yaratılmış bir “I Feel Love” / Moroder övgüsü! Sam Shepard’ın lazerli klibiyle yayımlanan “Problems”ı takip eden son numarası, geçtiğimiz yaz Four Tet ve Peggy Gou’nun çeşitli festivallerdeki setlerine sızmış ve çoktan bir efsaneye dönüşmüştü.

ALBÜM: Pip Blom – Bobbie
(Heavenly Recordings / / GRGDN Müzik)

Amsterdamlı müzisyen Pip Blom’un kendi adını verdiği grubu, üçüncü albümünde “bir klişeye yenik düşüp” normalde gitar odaklı bir indie rock grubu olmalarına rağmen dümeni synthesizerlara çevirdiklikerini söylüyor. Gitar sound’undan biraz daha farklı dünyaları deneyimlemek istediklerinden, albümünün prodüktörlüğünü Beyoncé, Jay-Z, Kanye West gibi isimlerle çalışmış Dave McCraken’a teslim etmişler. Dans şarkılarıyla dolu bir synth-pop güzelliği diyebiliriz Bobbie için. Albümün sonlarına doğru bir de Franz Ferdinand’ın solisti Alex Kapranos ile bir düet sürprizi var.

ALBÜM: Sampha – Lahai
(Young)

Güney Londralı prodüktör ve söz yazarı Sampha Sisay’ın altı yıl ardından platformlara teşrif eden stüdyo albümü duygu, doku ve hikâye dolu. İnce ve hızlı trap beatleri ve bunlara piyanonun eşliği aşırı stimüle edici; ayaklarla ya da boplarla eşlik etmemek zor. Yer yer neredeyse atonal duyulan piyano besteleri dinamik ve yaratıcı. Piyanosu, ayrıca kendi sesinin kadifeli zarafeti gereği kaçınılmaz biçimde romantik denebilecek tınısı, yer yer varoluşcu önermelerle ilerleyen lirikleri; ilk albümü Process (2017) de düşünüldüğünde en mülayim şekilde hırslı, sonik ve tematik anlamda zengin bir albüm. “What If You Hypnotise Me” parçasında da duyulabilecek Léa Sen’in yanı sıra Yaeji, Ibeyi, Yussef Dayes, Sheila Maurice Grey, Laura Groves, Kwake Bass ve Morgan Simpson’dan katkılar içeriyor. Betimlediği durum ya da duyguların orta yerinde, yaşadığı esnadaymışsın gibi hassas bir iş. 

TEKLİ: IDLES – DANCER
(Partisan Records / / GRGDN Müzik)

Bu şarkı için IDLES ile stüdyoya giren iki nefis konuk var: LCD Soundsystem üyeleri James Murphy ve Nancy Whang! Grubun hemen her kaydı gibi, dinleyicinin kalp çarpıntılarını hızlandıran bir atmosfer yaratıyor. Bugüne dek dinlediğimiz en şehvetli IDLES parçalarından biri, dans pistinin ateşine adanmış. Jocelyn Anquetil imzalı video klibi burada, yeni albüm TANGK ise şubatta yayında.

ALBÜM: Soft Analog – DANS İLLÜZYON
(Apartment Disco)

2019’dan bu yana aktif olan Ankara çıkışlı Soft Analog’un ilk uzunçaları DANS İLLÜZYON. Albümü başlattığınız anda yeni ve gizemli bir dünyanın kapılarından girip dansa etmeye başlıyorsunuz âdeta. Elektronik müziğe gönül vermiş duo, başından sonuna kendi evrenlerini yarattıkları albümde enerjinin bir an bile düşmediğine emin oluyor. Fakat burada çoğunlukla karanlık bir resim çizildiğini; şüphe, kaçış, bıkkınlık gibi hislerin bolca olduğunu söylemiş olalım. Albüm bittiğinde ise biraz silkinmiş, “uyanmış”, yenilenmiş bir hâlde buluyorsunuz kendinizi. Bir de hatırlatma: Dans İllüzyon’un ilk konseri 1 Kasım’da Zorlu PSM %100 Studio’da.

ALBÜM: Richard Hawley – Now Then
(BMG)

Best of albümlere her zaman olumlu bakmayız, doğruya doğru. Ama çağımızın en güzel sesli crooner’larından, ayrıca yetenekli bir gitarist ve besteci olan Richard Hawley’e yakıştı sanki. 90’larda The Longpigs grubuyla ve Pulp’ın turne gitaristi olarak tanıştığımız, 2001’deki ilk albümü Late Night Final’dan sonra düzenli olarak ve hep üst kalitede sekiz tane güzel albüm yayınlayan Hawley’nin bu 32 şarkılık derlemesi, her dönemine eşit pay vermiş ve Hawley severlerin istediklerini bulabilecekleri bir albüm. Yeni tanışacakları ise kıskanmamak mümkün değil. Tüm kariyerini gayet derli toplu tecrübe edebilecekler. Ayrıca 2019’da Peaky Blinders için kaydettiği Bob Dylan cover’ı “Ballad of a Thin man” de toplamaya dâhil edilmiş. 

TEKLİ: The Problem With Kids Today – What Else Could I Say
(Bağımsız)

Bir pop-punk numarası olan “What Else Can I Say”, ufuktaki albümlerinin kayıt sürecinde yaşadıkları duraksama ve “writer’s block”un sonucu ortaya çıkmış ve grubu bu hâlden kurtarmış. Bir müddet devam eden bir bıkkınlık ve sinirden sonra ortaya çıkan şarkı, kayıt sürecinin tekrar devam etmesine de aracı olmuş. Dinamik gitarlar ve özellikle solist Tate Brooks’un kelimeleri ağzından çıkarmayı bekleyemediğini hissettiren söyleme tarzıyla da grubun isyanını aynalıyor.

EP: Goblin Daycare – Q: EP? A: REMIXES!​!
(GeeDeeInc)

“Ailenizin yeni düşmanı, ev sahiplerinin korkulu rüyası, dahi çocukların antitezi” Goblin Daycare ile tanışmak, yerli sahnede yılın en büyük heyecan sebeplerinden biriydi. Lo-fi estetikle hayat verdikleri synth-punk güzellikleriyle dolu ilk EP’lerindeki parçalar Semi, Taner Yücel, N.L.P., Erlenmeyer gibi isimler tarafından yeniden ve başka diyarlarda hayal edilmiş; ortaya da bu dokuz remikslik derleme çıkmış. 

TEKLİ: Saunder Jurriaans – Her Ghost
(Ghost Talk Records)

Pek çoklarının Ozark müziklerinin bestecisi olarak tanıdığı Saunder Jurriaans 17 Kasım’da yayımlayacağı ikinci albümünde müzikal yaklaşımını derinleştirdiğini şimdiden hissettiriyor. Yalnızca vücut seslerinden inşa edilmiş ilk tekli “Everything Shines”ı takip eden “Her Ghost”, yarattığı gizemli, gerginlikle dinginlik arasında gidip gelen atmosferle bir enstrüman olarak piyanonun anlatı kurma gücünü hatırlatıyor.

TEKLİ: The Embassy – Amnesia
(Dream on)

Beş yıl aradan sonra duyurdukları yeni albümleri E-numbers’tan paylaştıkları tekliyle kendini hatırlatmış İsveçli synth pop duo’su house beatleri ve ânında 80’ler hissi veren klavye tonlarıyla dans pisti çağrıştırıp çok hafiften bir melankoli de yaşatıyor. Uzunçaların tamamı 3 Kasım’da yayında.

ALBÜM: Barry Can’t Swim – When Will We Land
(Ninja Tune / GRGDN Müzik)

Organik seslerle dijital prodüksiyonun el ele vererek yaydığı bir pozitif titreşim dalgası; aynı zamanda sonik bir otobiyografi niteliği taşıyan bir ilk albüm. Dümen deep house’tan caza, ambient’tan afrobeat’e doğru kırılıyor; kulüp müziğinin kanına enjekte edilen sevecenlikle kaslar gevşiyor, yüzler gülümsüyor, ânın tadı çıkarılıyor.

TEKLİ: Charli XCX & Sam Smith – In The City
(Atlantic)

Prodüktörlüğünü İLYA, A. G. Cook, Omer Fedi, George Daniel ve Charli XCX’in üstlendiği şarkı, dışarıda geçirilen parti gecelerinde, belki de hayatta bir kez karşılaşılacak insanlarla birlikte eğlenebilmek, gerçek bağlantılar kurmak, kabul edilmiş hissetmek hakkında. Özgürlüğe ithaf edilmiş bir dans marşı olarak da tarif edilebilir.

ALBÜM: Duff McKagan – Lighthouse
(The World Is Flat)

Duff McKagan için rahatlıkla rock tarihinin baş survivorlarından biri yakıştırması yapılabilir. Guns N’ Roses ile geçirdiği hareketli yıllardan ve bolca alkolden sonra pankreasını ve de hayatını kaybetme noktasına gelen; 20 yıldan beridir daha sağlıklı bir hayat yaşayan müzisyen, ilk solosu Believe In Me’yi 1993’te yayımladıktan sonra Velvet Revolver’la takılmış, 2019’da da oldukça şaşırtıcı Tenderness’la çıkagelmişti. Shooter Jennings (Waylon’ın oğlu) ve Jonathan Wilson gibi isimlerin de katkısıyla gayet içten bir folk albümüydü. Yeni albüm Lighthouse ise biraz daha klasik rock’a göz kırpan, daha pozitif ruhlu bir iş. Açıkçası distorte gitarlar ve yüklü davullar, Duff’ın şarkı yazımındaki yalınlığa çok yakışmamış. Tenderness’ın güzel prodüksiyonunu da biraz aratıyor. Sakin anları daha derli toplu sanki. Yine de Tom Petty, The Stones ve McKagan’in idolü Johnny Thunders’ı seviyorsanız kendinize yakın bulacağınız durumlar da var. Duff belki harika bir vokalist veya şarkı yazarı değil ama bu kültürün, son 40 yıldaki birçok özel ânının yakınında olmuş biri olarak dürüst, harbici hâline inanıyorsunuz. Albümde ayrıca Iggy Pop, Jerry Cantrell, Slash gibi konuklar da var.

ALBÜM: Lost Girls – Selvutsletter 
(Smalltown Supersound)

Jenny Hval ile Håvard Volden “Kendini silmeye çalışan, kendini temizleyen; şeytan çıkaran ya da yaşlandıkça kendisiyle daha az ilgilenen biri.” olarak tercüme ediyor Norveççe kökenli Selvutsletter’i. Müziğe dair yeni şeyler söylemek isterken, hafızaya müzikle kazınmış anıları bir albüme dökerek gerçekleştiriyorlar bu eylemi belki de. Kentlerin hava karardıktan sonraki yaşamı, internetin ilk günleri, geçmişte kalmış müzikal pratikler etrafında dönen; melodik zenginliği, oyuncaklı enstrümantasyonu ve Hval’in ayakları yerden kesen imza vokalleriyle tadı damakta bırakan, bir daha dinleme arzusu uyandıran bir albüm.

TEKLİ: Deniz Tekin – Kaktüs
(Little Jobs)

Dinleyeni az sonra içine alacağı melankolik atmosfere hazırlayan dingin gitar yürüyüşü ve haberci ritimler, saniyeler ilerledikçe yerini sonik bir fırtınaya bırakıyor “Kaktüs”te. Döngü tekrarlarken, düzenlemeyle birlikte Deniz Tekin’in vokali de giderek kırılganlaşıyor. Çölün ortasına saldığı köklere tutunup kalmış; “Susuz da olur, kaktüsüm ben.” derken, solmamış olmanın gururunu da taşıyan; karamsarlığa teslim olmuş gibi görünse de umudunu henüz yitirmemiş birinin öyküsü bu.

ALBÜM: Gucci Mane – Breath of Fresh Air
(Atlantic / 1017)

Gucci Mane, spot ışıklarının altındaki kariyerinin tam 16. stüdyo albümünde, dümeni bambaşka bir yöne kırıyor. Hem hikâyeciliğinde hem de işitsel tercihlerinde en büyük etken bu kez “swag” değil; anlaşılma arzusu. Bu sebeple kendini ve hissettiklerini hiç olmadığı kadar filtresiz bir şekilde, kendi tabiriyle “en kırılgan hâliyle” döküyor kafiyelerine. 

ALBÜM: Marta Del Grandi – Selva
(Fire Records)

2021’deki ilk albümünde oldukça spesifik bir ses evreni yaratan, caz vokalistliği eğitimini David Lynch-vari bir atmosferle birleştiren müzisyen, Selva’da bu sürreel evreni geride bırakıyor. Daha dünyevi, ulaşılabilir, daha pop bir doku yarattığı yeni koleksiyonun en akılda kalıcı yanı Marta Del Grandi’nin şarkıların modunu belirleyen vokalleri. Özellikle tok davulları ve yer yer acapella ilerleyen, bariton saksafonla en güzel şekilde tamamlanan “Snapdragon” şu âna kadarki favorimiz. 

TEKLİ: Aybüke Poçan – Ama Yoksun Diye
(Avrupa Müzik Yapım)

Aybüke Poçan’ın pişmekte olan ikinci uzunçalarından ilk tekliye kavuştuk sonunda. Söz ve müziği müzisyene ait olan parçada yıpratıcı, yok edici bir karşılıksız sevme hikâyesi anlatılıyor. Bazını synthlerin oluşturduğu şarkıya serpiştirilmiş ud kesitleri ise hem besteyi hem hikâyeyi derinleştiriyor. Poçan ile 2022’nin son günlerinde gerçekleştirdiğimiz, yeni albüme dair de ipuçları aldığımız söyleşiyi buradan okuyabilirsiniz.

EP: The Callous Daoboys – God Smiles Upon the Callous Daoboys
(MNRK Records)

Yedi kişilik mathcore grubu The Callous Daoboys’un her köşesinden başka bir sürpriz çıkan 2022 çıkışlı son albümü Celebrity Therapist’le vakit geçirmeye daha doymamıştık ki yeni bir EP çıkageldi. Üç şarkıdan oluşan God Smiles Upon the Callous Daoboys, ekibin girift ve geniş ilham havuzunun her bileşenini tepe tepeye bocalamaktan kaçınmayan “janrlardan uzak” besteciliği ile belki bir albüme sığması mümkün olmayan fikirler geçidi. Bu sürekli şekil değiştiren akışın dinleyici için de bir meydan okuma olduğuna şüphe yok.