Ekim 2022: 25 süper albüm

Ekim ayından yerli – yabancı karışık 25 süper albüm. Sıralama kronolojik.

7 Ekim: Alvvays – Blue Rev
(Transgressive)

Toronto çıkışlı ekip 2017’den beri süregelen sessizliğini üçüncü ve belki de şu ana kadarki en başarılı albümüyle bozdu. Geçtiğimiz sene albüm kaydı için yeniden toplanan grup iki albüm arasını bu kadar uzun tutmayı planlamamış olsa da araya hırsızlık, sel, grubun dağılması ve pandemi gibi vakalar girmiş. Dönüşleri ise (klişe tabirle) tam anlamıyla muhteşem. Kendi müzikal yelpazelerini genişletirken power-pop ve shoegaze gibi janrları hem ne kadar iyi icra edebildiklerini gösteriyor hem de çok boyutlu bir hâle getirmeyi başarıyor. Kat kat gitarlar, kırık bir kalp, grubun imza synth yürüyüşleri ve shoegaze esintilerini tatlı ve sıcak bir yere çekebilme kabiliyetleriyle hem kendileri hem pop dünyası için önemli bir işe imza atmış Alvvays. 

7 Ekim: Gilla Band – Most Normal
(Rough Trade Records)

Agresif. Alev alev. Sınır tanımaz. Coşkun. Dublin çıkışlı noise punk ekibinin adını Girl Band’den Gilla Band’e çevirmesinin ardından yayımladığı ilk albüm, farklı zaman ve ruh hâllerinin cilasız bir kolajı gibi. Gürültü ve kaosu bir iç döküm aracı olarak kullandıklarına şüphe yok. Başı-sonu belli olmayan ses blokları ve ritmik oyunlar geçidini tamamladığınızda benzersiz bir hafiflik hissedeceğinizi baştan söyleyelim.

7 Ekim: Loraine James – Building Something Beautiful For Me
(Phantom Limb)

Geçtiğimiz yıl Bant Mag.’ın da favorilerinden biri olan Reflection’ı yayımlayan, 2022’de ise Whatever The Wheather mahlasıyla kontrolü bilinçaltına bıraktığı doğaçlamalarını bir koleksiyonda toplayan Londralı prodüktör Loraine James bu kez, bohçasından bir saygı albümü çıkardı. Avangart tınıları dokuduğu incelikli kompozisyonlarıyla müzik tarihine iz bırakmasının yanı sıra Siyah ve kuirlerin özgürlük mücadelesinde de varlık gösteren minimalist besteci Julius Eastman, 1990’da henüz 49 yaşındayken, evsiz ve beş parasız bir hâlde hayatını kaybetmiş; kayıtlarının çoğu polislerce imha edilmişti. Geçen yıllar onun yaşadığı zorbalığı yok etmedi ancak mirasının kıymeti bilinmesini de engelleyemedi. Loraine James, Eastman’ın inşa ettiği döngüsel, hipnotik yolun izini sürerken eklediği alçak sesli vokaller ve güncel müzik teknolojisiyle üretilmiş türlü bulanık tonlarla göz kamaştırıcı bir müzikal vahaya çıkarıyor dinleyeni.

7 Ekim: The Orielles – Tableau
(Heavenly Recordings)

İlk lokmayı bitirmeden sürekli servis değiştiren zevkli ve kaotik bir ziyafet gibi hissettiriyor. Tableau, sanat ve minimalizm kavramlarının üzerine kurulu 16 parçalık bir koleksiyon. The Orielles, her zaman çok sıkı bir demoyla stüdyoya girip kendilerini prodüktör Joel Anthony Patchett’e bırakmayı tercih ederken bu sefer hiçbir taslak olmadan hayal dünyalarını iç içe geçirmeyi tercih etmiş. 

7 Ekim: Ekin Fil – Dora Agora
(The Helen Scarsdale Agency)

Ekin Fil bu albümle bir zaman yolculuğu yapmış gibi hissettiğini söylüyor. Dinleyici için de aynısı geçerli. Sonik haritasının merkezine bir kez daha gitarı yerleştirmiş; durdurak bilmeyen bir melankoli tufanına ses veriyor. Yoğun reverb / drone bulutu, gitar teline çarpan ellerin de Ekin Fil’in sesinin de yankılarıyla derinleşiyor, derinleşiyor, derinleşiyor…

7 Ekim: Sun Ra Arkestra – Living Sky
(Omni Sound)

Sun Ra Arkestra ve eşsiz tınılar barındıran Afrofütürist mirası, bugün 98 yaşındaki bir başka efsane, saksafonist Marshall Allen önderliğinde yaşamaya, yeni nesillere ilham vermeye devam ediyor. 15 Haziran 2021’de Philadelphia’daki Rittenhouse SoundWorks stüdyosunda toplam 19 müzisyenin emeğiyle kaydedilen Living Sky, Ahmet Uluğ’un yeni projesi Omni Sound etiketiyle yayında.

14 Ekim: Deniz Cuylan – Rings of Juniper
(Hush Hush Records)

Deniz Cuylan ikinci solo albümünde yine sarmal gitar melodileriyle derinlikli bir dinleyişe çağırıyor. Âdeta nefes alan, nefes aldıran bir kompozisyonlar bütünü. Miks işlemleri, kataloğunda Battles, Lightning Bolt, Mdou Moctar gibi isimlerin albümlerine rastlayabileceğiniz Seth Manchester; mastering de Björk, Mica Levi, Mykki Blanco gibileriyle çalışmış Heba Kadry’den. Kapak görseli ise bir Hayal Pozantı resmi.

14 Ekim: PVA – BLUSH
(Ninja Tune)

Endüstriyel sesler ve tekinsiz prodüksiyonlarla kendine özgü bir dans müziği icra eden PVA üçlüsü yeni albümünde ilhamı pandemideki kapanmalar sırasındaki günlük hayatın durağanlığından almış. Karanlık ve dumanlı bir dans pistini göz önüne getiren şarkılarda aslında kaygılı ve umutsuz bir alt metin yatıyor. Albüm bir yandan da grup üyelerinden Josh Baxter için kendi kuir kimliğiyle uzlaşması için de bir çıkış olmuş: “Özellikle şu anda endüstriyel müzik sahnesinin büyük ölçüde homofobik olması ve geleneksel cinsiyet rollerine bağlı olması nedeniyle, kendimle ilgili sorgularımı sözler aracılığıyla şarkılara katma fikri çekiciydi.” 

14 Ekim: Skullcrusher – Quiet the Room
(Secretly Canadian)

Yazdığı şarkılarla kişisel endişeleri hakkında konuşabilecek bir zemin yarattığını dile getiren Helen Ballentine’ın, 2020’de tanıştığımız Skullcrusher projesiyle beklenen ilk albümü. Puslu, gözün gözü görmediği bir melankoli kuyusundayız. Akustik gitar ve yankılı vokaller başrolde ama albümün sizi, parçalara sızan alan kayıtları ve dip sesler. Grouper’ı ilk kez dinlediğimiz günlerde yaşadığımız afallamaya benzer ama daha dingin hislerle dönüp duruyoruz Quiet the Room’a.

14 Ekim: Frozen Clouds – Kalbime İnanıcam
(Garaj)

Sami Baha, Kum, Kodes Kahra, 3pillie, Akış Ka, Granül gibi konuklarıyla her parçada farklı bir sonik çehreye bürünen yeni Frozen Clouds albümü. Grubun önceki işlerine aşina olanlar için de ilk kez kulak verecekler için de sürprizler barındırıyor dokuz şarkılık koleksiyon. Dinlendiği ortamı karartacak, moralleri bozacak, tatları kaçıracak. 

14 Ekim: Mykki Blanco – Stay Close To Music
(Transgressive Records)

Bol konuklu bu albüm ile Mykki Blanco, duygularını dürüst bir şekilde kucağımıza bırakıyor. Duruşuna nüfuz eden, öfkeden umuda her hissin tutunduğu karelerden oluşan bir tablo resmediyor. Ses olmaya devam ettiği HIV, LGBTİ+ hakları gibi meseleleri Stay Close To Music sayesinde, evrildikçe formunu sağlamlaştıran ifade şekliyle buluşturuyor.

14 Ekim: Lucrecia Dalt – ¡Ay!
(RVNG Intl.)

Berlin’de yerleşik prodüktör ve besteci Lucrecia Dalt sonik laboratuvarından, sekizinci solo albümünü yayımladı. ¡Ay!, zengin enstrümantasyonu ve dinleyene metafizik çağrışımlar yaptıran türlü işitsel unsur aracılığıyla müzisyen için Kolombiya’da büyümenin duyusal yansımalarına uzanıyor. Zaman bükülüyor, yer yerinde durmuyor. Koleksiyonun iştah açıcıları olarak bir süredir yayımlanmakta olan kliplere de RVNG Intl.’in YouTube kanalı üzerinden erişmek mümkün; gözlerden kaçmasın.

14 Ekim: Louis Cole – Quality Over Opinion
(Brainfeeder)

2009’da kurulan elektronik müzik duosu KNOWER’ın bir yarısı; solist, multienstrümantalist ve şarkı yazarı Louis Cole’dan tam 20 şarkılık bir albüm. İçeride herkese göre bir şeyler mutlaka var. Neredeyse her şarkı başka bir albüme, başka bir müzisyenin zihnine dalıyoruz sanki. Muzur sözleri ve sürükleyici senkoplarıyla “Failing in a Cool Way”, Sam Gendel eşlikli destansı düzenlemesiyle “Bitches” ile albümün en oyuncu şarkısı “Planet X”, favorilerimizden birkaçı.

14 Ekim: Brian Eno – FOREVERANDEVERNOMORE
(Opal Music Ltd)

İklim krizine dikkat çekmek için hazırlanan FOREVERANDEVERNOMORE kuş sesleri, rüzgârların uğultusu ve nefes alışverişleri arasından umut dolu ve insanlığın kendi kendisini kurtarabileceğine inandıran sözler fısıldıyor “There Were Bells”, Eno’nun ekolojik kriz ile ilgili bir uyarı niteliğindeki şarkısı, aslında kardeş Roger Eno ile Akropolis’te tanıttıkları bir parçanın stüdyo versiyonu olarak biliniyor. Albümdeki bazı şarkılarda prodüktör Leo Abrahams’ın katkıları ve Eno’nun kızı Darla Eno’nun vokallerini duymak mümkün.

21 Ekim: Dry Cleaning – Stumpwork
(4AD) 

Geçtiğimiz yıl yayımlanan ilk albümü New Long Leg ile Bant Mag.’ın 2021: En iyi 100 yabancı albüm listesinde beşinci sırayı kapan Londralı ekip çok geçmeden yine aklımızı başımızdan alan bir uzunçalarla döndü. Dinleyiciye her parçada yaratıcı fikirlerinin izini sürdüren grup, kendine has soğuk üslubu; absürt, iddialı, bazen karanlık ve burnu havada sözleri; cesur bas yürüyüşleri; shoegaze ve post-punk dünyasında özgün bir ses yaratıyor. Solist Florence Shaw, imzası hâline gelen hissiz, konuşma tonundaki vokallerini Stumpwork’te de koruyor. Tema bakımından ise ilhamını hem annesi ya da partneriyle ilişkisi gibi kişisel konulardan hem de özellikle İngiltere’deki politika ve kültürün geldiği hâlden almış Shaw: “Bence gözlemsel bir şey yaparsanız ki ben yaptığımı düşünüyorum, bu politiktir.”

21 Ekim: Brutus – Unison Life
(Hassle Records)

Belçikalı post-hardcore üçlüsü Brutus, üç yıllık arayı takiben bir stüdyo albümüyle aramızda. Solist Stefanie Mannaerts’in çarpıcı vokalleri eşliğinde farklı dönemlerin, stillerin izlerinin işlediği bir koleksiyon Unison Life. Grubun önceki işlerine aşina olan dinleyiciler için genişleyen sonik harita büyük heyecan sebebi olacaktır. Favorimiz, distortion banyosu “Dust.”.

21 Ekim: Arctic Monkeys – The Car
(Domino Recording Co)

İki veda parçasının arasında şekillenen albüm, Alex Turner’ın kendi tasvirine yabancılaşmasının önüne çektiği perdeyi indiriyor. The Car dinleyenlerini, bir sahneden diğerine atlatan keskin görsel dünyasında güzelce gezdirecek gibi.

21 Ekim: Bibio – BIB10
(Warp Records)

Son yıllarda ambient ve yapıbozumcu işlerle karşımıza çıkan Bibio, melodik ve salına salına dinlemelik şarkılar yazmaya geri döndü. Synth rüyası tadında iki parçayla açıldıktan sonra albümün başrolüne oyuncu gitar partisyonları geçiyor. Bibio’ya tutulduğumuz ilk zamanları anımsatan “Sharratt”, kalp kıran “A Sanctimonious Song” ve Oliver St. Louis’nin dokunaklı vokalleriyle albümü kapatan “Fools”, dönüp dönüp dinlediğimiz parçalar.

21 Ekim: pembe – Hepimizin Evi
(Mevzu Records)

Epeydir beklediğimiz bir albümdü bu. İstanbullu screamo grubu pembe, 10 şarkılık yeni koleksiyonunda hem kalp sıkıştıran duyguları göğsünden söküyor hem de derinlikli bir kaos yaratıyor. Ağır ağır pişen ve sonrasında bir gürültü duvarına toslatan parçalar yazmakta çok iyiler doğrusu. “Çiçekler Gibi Açar Çiçekler Gibi Çürürüz” gibi…

28 Ekim: The Mauskovic Dance Band – Bukaroo Bank
(Bongo Joe)

Liquid Liquid, ESG, Konk gibi post-punk ve dub arasında köprüler kuran grupların albümlerini açıp saatlerce dans edenlere ilaç gibi gelecek bir albüm. Amsterdam çıkışlı kolektiv The Mauskovic Dance Band, yılın en eğlenceli kayıtlarından birine imza attı. Canlı, capcanlı ritmik kurgularıyla ilk şarkıdan tüm eklemlerinizi ele geçiriyor. 

28 Ekim: Dorian Concept – What We Do For Others
(Brainfeeder)

Synthesizer’ının başına oturduğunda sonsuz olasılıkla büyüleyici sekanslar yaratan Avusturyalı prodüktör ve besteci Oliver Johnson’ın üçüncü Dorian Concept albümü. Belki de bugüne dek yayımladığı, sınırları en belirsiz koleksiyon What We Do For Others. Feedbackler, kendi sesini modifiye ettiği küçük oyunlar ve el işi efektlerle nerede başlayıp nerede sonlandığını kestirmenin güç olduğu kompozisyonlar yaratmış. Tekrar tekrar dalıp başka detaylarına tutulmalık bir albüm.

28 Ekim: Benjamin Clementine – And I Have Been
(Preserve Artists / Clementine Music Group)

And I Have Been’a uzaktan baktığımızda barok pop, lounge pop ve senfonik rock arasında gidip gelen bir akışa rastlıyoruz. Benjamine Clementine’in imzası sayılan piyano soloları ve çağdaş klasik melodiler, albümün hızlı çıktığımız merdivenleri gibi. Sözlerin hissettirdikleriyle hareket eden müzik şaşırtıcı değil. And I Have Been, müzisyenin diğer iki albümü gibi klasik müzikten ve post-minimalist görsel anlatıdan besleniyor; Clementine’in ilk kez vokali dışındaki ögelerle dinleyiciyi selamlaması en büyük yeniliği.

28 Ekim: Moin – Paste
(AD 93)

Joe Andrews, Tom Halstead ve Valentina Magaletti’nin nefes alıp veren, yürüyüp duran, ara sıra seken, sonra koşmaya başlayan bir organizmayı andıran güç birliği Moin’in ikinci uzunçaları. Baştan söyleyelim, Valentina Magaletti’nin davul çaldığı her projede kendimizi kaybediyoruz. Prodüksiyonunda Noel Gardner’ın parmağı olan yeni Moin albümü de şaşırtmadı elbet. Sıklıkla “Az sonra ne olacak?” diye sorduran bir akışa sahip. Spoken word sekanslarıyla da gitar-bas-davul kurulumuna getirdiği yapıbozumcu yaklaşımla da 90’lar’a ışınlıyor. 100 puan, 5 yıldız, alkışlar…

28 Ekim: Backxwash – His Happiness Shall Come First Even Though We Are Suffering
(Ugly Hag)

Zambiya doğumlu Montreal’de yerleşik müzisyen Backxwash, otobiyografik albüm üçlemesinin son durağında yine isyan dolu, yine bangır bangır, yine fazlasıyla içten. Katie Davies, Sadistik, Ghais Guevara, Censored Dialogue gibi isimlerin konuk olduğu yeni albüm His Happiness Shall Come First Even Though We Are Suffering’de bu kez prodüksiyonu da bizzat üstlenmiş Backxwash. An itibarıyla yalnızca Bandcamp’te, birkaç hafta içinde diğer streaming servislerinde.

28 Ekim: TVAM – High Art Lite
(Invada Records)

Tek kişilik kirli dans orkestrası TVAM (Joe Oxley), dört yıllık aranın ardından yeni bir albümle aramızda. Distortion’ı köklenmiş synth bas tonlarının etrafında şekillenen High Art Lite, akıllara kimi TOBACCO kayıtlarını getiren bir prodüksiyon yaklaşımına sahip. Bir kamyon gibi çarpmasına rağmen incelikli bir melodik dünyaya sahip “Double Lucifer” ve sanki bulutların üstünde yuvarlanırken bir fırtınaya kapılan “Say Anything”e dikkat.