“Hayvanların vahşiliğiyle ilgileniyorum”: Toufic Hamidi

9 Temmuz’da Bant Mag. Mekân’da açılacak Mevsimler – Fasıl II sergisinde işlerini göreceğimiz Toufic Hamidi’yle deneme, deney ve üretime yaklaşımı üzerine.

Röp: Ekin Sanaç – Çeviri: Nihan Bayram

Bant Mag. ve ArtHere işbirliği ve Prince Klaus Kültür ve Gelişim Fonu sponsorluğunda İstanbul’da yaşayan Suriyeli sanatçıların üretim alanlarını genişletmeye katkıda bulunmak için tasarladığı Mevsimler sergi serisinin ikinci buluşması Fasıl II, Toufic Hamidi ve Sedat Girgin’in üretimlerini bir araya getirerek 9 Temmuz’da Bant Mag. Mekân’da açılıyor.

Toufic Hamidi baskıdan gravüre birçok farklı teknik kullanarak deney yapan ve iş üreten bir sanatçı. Son zamanlarda ortaya çıkardığı resimler ise hayvanların vahşiliğinin farklı hallerinin sürükleyici portrelerini andırıyor ve insanı tam da hayatın en gerçek yeri diyeceğimiz bir yerin içine doğru hızla çekiyor. Halep’te doğup Suriye’de büyüyen Toufic Hamidi, sürmekte olan vahşi savaş nedeniyle Halep’i 2012 yılında terk ederek Suudi Arabistan’a yerleşmiş. 2014’ten beri ise İstanbul’da yaşıyor. İşlerinin yaratım sürecine nasıl yaklaştığını öğrenmek ve bu yolculuğunu dinlemek üzere Hamidi’yle kahveye oturduk.

_OBA2169

Çizimle ve resimle ilk ne zaman ve nasıl ilgilenmeye başladığını kısaca anlatabilir misin? Resim yapmak istediğine nasıl karar verdin? Başlıca motivasyonların nelerdi? 

Aslında çizime ne zaman olduğunu net hatırlayamayacak kadar önce başladım ve sonrasında üniversitede güzel sanatlar okudum. Ama resim konusuna gelecek olursam, gerçek anlamda 2013’te başladım. Suudi Arabistan’daydım. Planım sadece resim yaparak hayatımı sürdürmeyi denemekti. Ve ilk kez böyle bir plan yapmıştım. Ve yalnızdım. Ama aynı zamanda da arkadaşım Mohammad Zaza’yla birlikte yaşıyordum.

Zaza geçtiğimiz günlerde Tütün Deposu’nda bir sergi açtı. İnternet sitemiz için onunla röportaj yapmıştık.

Evet, aynen. O bir sanatçı ve ben de çoğunlukla onunlaydım. Halep’te de onunla yaşıyordum. Uzun zamandan beri sanatçıydı ve birçok kere sergi açmıştı. Ben de resim yapmak istiyordum ve denemeye başladım. Sonra bir galeriyle tanıştım ve orada çalışmaya başladım. Burada daha fazla resim görüyor ve organizatörlerle ve küratörlerle tanışıyordum. Galeride duvarların fotoğraflarını çekiyordum ve sergilerin düzenlemelerini yapıyordum. Amacım kendi çalışmalarımı üretebilmek ve tüm zamanımı buna adayabilmekti. Bunlardan sonra bir sergi yapmak için çok uzun bir süre beklemek zorunda olmadığıma karar verdim. İnancım yerindeydi, zamanım vardı ve bir galerideydim. Beklemek zorunda değildim. Aynı zamanda Suudi Arabistan’daki atmosfer de bunu yapabilmeme yardımcı oldu. Halep’te etrafımdaki birçok şeyi kaybetmiştim. Sadece bir öğrenciydim. Ve tek istediğim okulu bitirip yola devam edebilmekti. Suudi Arabistan ise çok farklıydı. Tek başımaydım, yalnızdım. Bunun kendi kendime yapmam gereken bir şey olduğunu hissediyordum. Denemem gerektiğini biliyordum. Ve çok kez denedim. Çok fazla şey yaptım. Çok fazla şey gördüm…

İstanbul’a taşınmaya nasıl karar verdin?

İşle alakalı bir durum değil. Kişisel bir durum. Söylediğim gibi, Suudi Arabistan’daki atmosfer çok farklı. Oradaki mekânlar aşırı derecede büyük. Büyük ağaçlar, büyük binalar, büyük arabalar. Her şey çok büyük. Kimse birbirini göremiyor. Diyelim ki sen ve ben aynı trafik ışığındayız, birbirimizi asla görmeyiz. Buna iki yıl dayandıktan sonra, yeter dedim. Oraya bir gün tekrar gidebilirdim ama başka bir yerde yaşamak istiyordum. Ve Türkiye iyi bir seçenekti çünkü kültürü, caddeleri, çevresi ve daha birçok şey açısından Suriye’ye yakın bir yerdi. İstanbul’u seviyordum ve burada arkadaşlarım vardı. Onlardan da çok fazla şey duyuyordum. Aktiviteleri, partileri, konserleri seviyorum. Farklı insanlarla görüşüp onlarla konuşabilmeyi seviyorum. Suudi Arabistan’da buna sahip değildim. Her şey çok daha resmi bir hal almıştı.

İstanbul’un özellikle ilham verici bulduğun yanları var mı?

Beni İstanbul’a bağlayan şey çok tuhaf. İki yıldır buradayım ama daha hiç burayı keşfedememiş gibi hissediyorum. İstanbul’u tanımak için burada daha fazla zamanım olmalı. Çalışmalarımla ya da resimlerimle alakalı bir durum değil bu. İçimde hissettiğim bir şey. Burası çok büyük, çok detaylı, çok karma bir şehir. “Avrupa ve Orta Doğu’nun kesiştiği” bir yer değil. Onlara benzemiyor. Onlardan çok daha fazlası. İki yıldır buradayım ve hâlâ her gördüğüme dikkatle bakıyorum. Bu yüzden hakkında daha çok konuşabilmek için daha fazla şey yapmalıyım.

_OBA2192

Röportajın tamamını okumak için buraya tıklayarak Bant Mag. No:50’ye ulaşabilirsiniz.