Yakamızı bırakmayan sıkışmışlık hissi: 1984 üzerine

Yazı: Hande Sönmez

George Orwell’ın 1984 romanını çağdaş Türkiye tiyatrosunun kuşkusuz en yetkin yönetmenlerinden biri olan Murat Daltaban’ın rejisiyle, sahnede birbirinden yetenekli bir oyuncu kadrosuyla izleyebilmek bir şans. Nilüfer Kent Tiyatrosu yapımı 1984’ü zaman zaman İstanbul’da da Bursa’da da izleyebilirsiniz. Mutlaka takip edin ve yakalayın.

İzlemeden önce bilmemiz gerekenler

Çoğumuzun Dot Tiyatrosu’ndan tanıdığı Murat Daltaban’ın Nilüfer Belediyesi Kent Tiyatrosu Genel Sanat Yönetmeni olarak rejisini üstlendiği 1984 oyunu; seyirciye oyuna gelmeden çok iyi bir uyarlama ile karşılaşacağının sinyallerini veriyor.

İlk intiba?

Oyun başlamadan yerlerimize geçtiğimizde bilhassa bize göz kırpan “o meşhur imaj”la göz göze geldiğimiz anda, merakla beklemeye koyuluyoruz. 

En çok neyi sevdin?

Bir bütün olarak (reji, kostüm, ışık, dekor, oyunculuklar) anlattığı distopyanın hakkını sonuna kadar vermesini. Bir tiyatro sahnesinin imkânlarının sonuna kadar zorlanarak seyirciye hikâyenin en çarpıcı şekilde aktarılması için tek bir unsurun bile hafife alınmamış olduğunu görmek, vasatlara iyi dediğimiz bu devirde benim içimi rahatlattı.

En çok hangi sahneye / unsura yükseldin? 

Baş karakter Winston’ın “yokkişileştirme” sürecinin hepsi çok çarpıcıydı. Seyirci olarak ilk sahnesinden bizi avucunun içine aldı ve yarattığı sıkışmışlık hissi yakamızı bırakmadı. Ayrıca kullanılan kameralar ve dijital ekranlar oyunu tamamlamış ve etkisini artırmış. Kısacası multidisipliner olmanın hakkı 1984’te verilmiş diyebiliriz. 

Modunu nasıl etkiledi?

Çarptı deldi geçti desek yeridir sanırım. Aslında ne anlattığını bilmemize, distopyanın ne kadar yakınında olduğumuzu hissetmemize rağmen hâlâ çarpılabiliyoruz. Ayrıca, çıkış yolu arama konusunda cesaretlendirdi.

Kimler sever? 

1984’ü okumuş kişiler, bir kült eserin sahnedeki iyi bir uyarlamasını izlemek isteyenler, sahne üzerindeki her unsuru doğru yerleştirilmiş yetkin bir oyun görmek isteyen herkes sever. Aslında “gündemle ilgili olmasa da gündemle ilgilenmek zorunda kalan” bir coğrafyada yaşayan herkes için kitabı okumuş olsun olmasın yabancılık çekmeyeceği bir oyun 1984.

Soru işaretleri / varsa açtığı tartışmalar… 

“Yokkişileştiren” bir toplum olmanın biz ne kadar uzağındayız?
Tanık olmadığımız ama oyunda yer alan neler kaldı?
Herkes bu durumdan hoşnutsuzsa herkes neden böyle?

Yönetmene bir soru soracak olsan ne olurdu?

1984’ün uyarlamasında sizin için en önemli unsur neydi? Yani gündemi, bugünü dikkate aldığımızda işin sanatsal boyutunu zaten çoktan aşan ve seyirciye ulaşan bir sürü mesajdan sizin öne geçmesini ve herkese ulaşmasını istediğiniz şey / duygu neydi?