2022: En iyi 100 yabancı albüm

İllüstrasyon: Mert Tugen

Geniş jürimizin oylarıyla hazırlanan 100 yabancı albüm listemizle 2022 hesaplaşmalarımız başlıyor. Öyle bir seneydi ki seçkiyi 100 albümle sınırlamak bile başlı başına bir meydan okumaya dönüştü! Her albümden ikişer parçanın yer aldığı çalma listemizi açın ve arkanıza yaslanın…

https://open.spotify.com/playlist/71gNLEIj1ykCvRZxa6g38d?si=8fd60c2fc276492d
100- Angel Olsen – Big Time
(Jagjaguwar)

Kırgın olduğu kadar umutlu seslerle dolu. Bir çeşit merhem etkisindeki albümü dinlerken yaralar yavaş yavaş kapanıyor sanki. Nazikçe beliren bir gün doğumunu izliyormuş gibi de hissettirebilir.

99- Waajeed – Memoirs of Hi-Tech Jazz
(Tresor Records)

İlhamını özellikle Detroit sokaklarınıni baskıcı rejimlere karşı başkaldırısından alan albüm Waajeed’in eşitsizlik ve şiddetin arttığı zamanlar için “Biz, bize baskı uygulayanlardan çok daha fazlasıyız” deme şekli. 

98- Cate Le Bon – Pompeii
(Mexican Summer) 

Bu albüm, (niyeti asla bu olmasa da) “Cate Le Bon 80’lerde müzik yapsaydı nasıl tınlardı?” sorusuna sıkı bir yanıt veriyor. Köşeli synth ve saksafon partisyonları arasında, Galli müzisyenin şarkı yazarlığının ne denli eklektik olduğunu bir kez daha idrak ettiğimiz, bazı şeylerin üstünü bilinçli olarak gölgeli bırakan bir kayıt. 

97- Kikagaku Moyo – Kumoyo Island
(Guruguru Brain)

Japonya’nın psikedelik rock harikasının final albümü. Her kıvrımında canlandıran, heyecanlandıran fikirlerle bezeli Kumoyo Island, hayalî Kikagaku Moyo adasına bir seyahat olarak kurgulanmış. 

96- Bitchin Bajas – Bajascillators
(Drag City)

Üçlünün imzası hâline gelen döngüsel ve girift melodik yapılara Mike Reed, Nori Tanaka ve Rex McMurry’nin perküsif eklemlenmeleriyle şekillenen dört uzun soluklu, atmosferik parça. Bir de trivia: Açılışı yapan “Amorpha”da, Laurie Spiegel’in Music Mouse arayüzü kullanılmış.

95- Szun Waves – Earth Patterns 
(The Leaf Label)

Doğayla ilintili parça isimlerinin ve albüm adında işaret edilen sonik örüntülerin peşinde bir gezegen turuna çıkarıyor; toprakla, havayla, suyla sohbete oturtuyor sanki. Çoğunlukla fırtınalı bir iklimde geçse de tam zamanında rüzgârı kesip güneş açan, deriiin nefesler aldıran bir hipnoz seansı gibi.

94- Noori & His Dorpa Band – Beja Power! Electric Soul & Brass from Sudan’s Red Sea Coast
(Ostinato Records)

Doğu Afrikalı Beja kültürünün kalbi olan, Kızıldeniz kıyısındaki Port Sudan kentinde serpilmiş bir müzik grubundan; Sudan’daki askeri darbeyle ayyuka çıkmış baskıcı politik atmosfere başkaldırının soundtrack’i. Coğrafyaya özgü kumlu ritimler ve konuşkan melodileri; electric soul, blues, caz, yer yer rock ve surf titreşimleriyle dokuyan Noori & His Dorpa Band, binlerce yıl öncesine dayanan bir geleneğin bilgisinden güç alarak, meditatif olduğu kadar direniş coşkusunu da içinde barındıran bir müzik üretiyor.

93- FKA Twigs – CAPRISONGS
(Young Recordings / Atlantic Records)

FKA Twigs’in bu seneki gündeminde -çoğunlukla romantik- ikili ilişkiler ve beklentiler var. R&B ve avangart pop hattında seyreden albüme; The Weeknd, Jorja Smith ve Pa Salieu gibi misafirleriyle bir parti havası hâkim.

92- Big Thief – Dragon New Warm Mountain I Believe In You
(4AD)

Uçsuz bucaksız vadi ve dağlarda geçirilen beş ay sonucu ortaya çıkan 45 şarkıdan elenerek son hâline ulaşan bir albüm. Şarkılara Adrianne Lenker’in hastanede geçirdiği günlere ilişkin metaforlar, Adem ve Havva’nın hikâyesi, pastoral havayı bıçak gibi kesen müşterek duygular da karışmış. 

91- Katatonic Silentio – Les Chemins De L’inconnu
(Ilian Tape)

Ses ve mekânın çarpışma anlarını büyüteç tutarak genleştiriyor Mariachiara Troianiello, ya da sanatçı ismiyle Katatonic Silentio. Milano’daki stüdyosundan serbest bıraktığı ses tasarımlarının her biri kendine özgü, daha önce gitmediği rotaları takip ederek ambient, broken beat, drum & bass gibi filtrelerle çeşitleniyor. 

90- Heather Trost – Desert Flowers
(Ba Da Bing!)

Desert Flowers (Çöl çiçekleri) isminin de işaret ettiği gibi, kendini kurak toprakların ortasında tepelik bir yerde otururken hayal ederek yazılmış bu şarkılar. Gezegenin gidişatını mesele eden, her parçasında düşüncelere daldıran, Heather Trost’un meleksi vokalleri ve lezzetli melodileriyle sürükleyici bir seyir.

89- TVAM – High Art Lite
(Invada Records)

Tek kişilik kirli dans orkestrası TVAM (Joe Oxley) dört yıllık aradan uyandı. High Art Lite’ta distortion’ı köklenmiş baslar, cızırtılar, arızalar, çınlamalar kusursuzca bir oluyor. Bir kamyon gibi çarpmasına rağmen incelikli bir melodik dünyaya sahip “Double Lucifer” ve bulutların üstünde yuvarlanırken bir fırtınaya kapılan “Say Anything”e dikkat.

88- Daniel Rossen – You Belong There
(Warp Records)

Karanlık piyano partisyonları, sarmal gitarlar, parçaların karakterlerine incelikle uyumlanan yaratıcı ritimler ve nefis vokal armonilerinin ahenkli bir bileşimi. Metamorfoza uğrayan temaların, hipnotik ve masalsı seslerin peşine takılıp Rossen’ın dertleşme tonundaki efsunlu melankolisine ortak olmalısınız.

87- Ibeyi – Spell 31
(XL)

Fransız Afro-Kübalı ikiz kız kardeşler Lisa-Kainde ve Naomi Diaz, dünyadaki kayıtsızlığa karşı bir panzehir olarak bu albümü sunuyor. Ibeyi’nin imzası olan ruhani armonilerle neo soul titreşimlerinin enfes bir karışımı olan Spell 31’da müzisyenlere Londra sahnesinden parlak isimler de eşlik ediyor. 

86- Bill Orcutt – Music for Four Guitars
(Bağımsız)

Tekrarlayan melodiler sonik düğümlere dönüşüyor; dört gitarın yankısıyla var olan karmaşık bir yapı kuruluyor. Doğaçlama üstadı Bill Orcutt’ın erken minimalizm ilkeleriyle şekillenmiş sade gitar cümlelerine blues’a çalan riffler ekleyerek, onları bozulmalara uğratarak ya da gergin motifler oluşturacak biçimde örerek tasarladığı bir hipnotik gürültüler diyarı burası.

85- Special Interest – Endure
(Rough Trade Records)

Zihin ve bedeni ele geçiren ses dünyasıyla Endure, dans pistinin sosyopolitik konumuna inerek mücadelelerimizin, hayatımızın bütününe işleyen yapısını ortaya koyuyor. Girdiği delikleri sonuna kadar eşeliyor. Bolca göndermeye doyururken sömürgecilik, özgürlük mücadelesi, Siyah ve kuir temsili gibi birçok meseleyi sindirmesi de bir diğer marifeti.

84- Yard Act – The Overload
(Island Records, 21 Ocak)

Brexit sonrası Britanya’dan manzaralar sunan karakter odaklı anlatısını, oyunbaz ve sürükleyici post punk düzenlemeleriyle birleştiren bir koleksiyon. Kafaları karıncalandırmaktan çekinmeyen bir ilk albüm ve hâliyle  Yard Act’in yolculuğunun nasıl şekilleneceğini merak etmek için yeterli bir sebep. 

83- Nu Genea – Bar Mediterraneo
(Carosello Records)

İtalyan DJ /  prodüktörler Massimo Di Lena ve Lucio Aquilina, bir albüm kaydetmeye kalkışıp bir mevsimi ses dosyalarına sıkıştırmanın yolunu bulmuş. Akdeniz kıyılarında yaz nasıl acaba? İşte böyle. Kapanış şarkısı “La Crisi”ye kadar güneş tepede; kalabalık dinleyince etkisi daha da artıyor.

82Caterina Barbieri – Spirit Exit
(light-years)

İtalyan besteci, zaman temasını farklı açılardan kurcalamaya devam ediyor. Pandeminin ilk bölümünde, iki aylık bir süreçte ev stüdyosunda kaydettiği Spirit Exit için de “benim zaman makinem” tanımını yapmış. Esrarengiz tınılarla sonunun nereye varacağını kestirmenin pek mümkün olmadığı; bol dönemeçli bir patika gibi. Melodi her daim başrolde.

81- The Mauskovic Dance Band – Bukaroo Bank
(Bongo Joe)

Liquid Liquid, ESG, Konk gibi post-punk ve dub arasında köprüler kuran grupların albümlerini açıp saatlerce dans edenlere ilaç gibi geleceğine şüphe yok. Amsterdam çıkışlı kolektifin son numarası; canlı, capcanlı ritmik kurgularıyla ilk şarkıdan tüm eklemlerinizi ele geçiriyor. Tek yapmanız gereken ayağa kalkmak.

80- Thor Harris – Doom Dub II
(Joyful Noise Recordings)

Swans’ın 2010’da yeniden bir araya gelmesinden bu yana vurmalı üstadı olarak tanıdığımız Thor Harris, “insanlığın en büyük keşfi” dediği dub dünyasına derin dalışlarını sürdürmekte ne mutlu ki. 2020’de yayımladığı Doom Dub albümünün devamı niteliğindeki koleksiyonda Marissa Nadler, Zola Jesus, Lawrence English gibi konuklarla yaptığı denemeler ve ilgi çekici sonuçlar var.

79- Okay Kaya – SAP
(Jagjaguwar)

İnsan bedenini, sınırlarını ve olasılıklarını keşfe çıkan bir kayıt SAP. Yumuşacık gitar melodileri, yanı başınızda kulağınıza fısıldayan vokaller ve dirilten beatlerle bünyeyi etkisi altına alırken, hemen her parçada farklı bir ortaklıkla sonik haritasını genişletiyor. 

78- Gilla Band – Most Normal
(Rough Trade Records)

Agresif. Alev alev. Sınırsız. Coşkun. Dublin çıkışlı noise punk ekibinin gürültü ve kaosu bir iç döküm aracı olarak kullandıklarına şüphe yok. Başı-sonu belli olmayan ses blokları ve ritmik oyunlar geçidini tamamladığınızda benzersiz bir hafiflik hissedeceğinizi baştan söyleyelim. Drum’s Not Dead sevenler burada mı?

77- André Bratten – Picture Music
(Smalltown Supersound)

Norveçli synth sihirbazı André Bratten, 2021’de Bendik Giske’nin Cracks albümünün prodüktörlüğünü üstlendikten sonra yeni besteleriyle geri döndü. Picture Music’in işitsel dünyası, ilhamını kosmische müzik geleneğinin kalesi Sky Records kataloğundan alıyor. İsmiyle de o dönem yayımlanan ambient kraut bestelerden oluşan derleme serisine bir selam çakmakta.

76- The Smile – A Light For Attracting Attention
(XL Recordings)

Radiohead’den Thom Yorke ve Jonny Greenwood ile Sons of Kemet davulcusu Tom Skinner’ı buluşturan The Smile’ın ilk albümü, yılın büyük gündemlerinden biriydi. Akıllıca yazılmış iğnelemeler ve eleştirilerle totaliter dünya düzeniyle ilgili umutsuzluğu kayıt altına alırken, yer yer şaşırtıcı işitsel patikalara da dalmayı ihmal etmiyor.

75- Rina Sawayama – Hold The Girl 
(Dirty Hit)

Sawayama, pop dünyasına sunabileceği çok şeyi olduğunu hissettiriyor. Hold The Girl’deki ilham kaynakları da albüm boyunca -hatta bazen aynı şarkının içinde- çeşitleniyor: Kelly Clarkson, The Corrs, Paramore, Sugababes… Popüler kültürün neredeyse kalbinde, etkili bir söz yazarlığı ve çarpıcı prodüksiyonlardan bir demet.

74- Bogdan Raczynski – ADDLE
(Planet Mu Records)

Jungle, drill‘n’bass, IDM, braindance gibi çeşitli janrları kapsayan diskografisiyle bir kutup yıldızı olan Bogdan Raczynski; 15 yıllık aranın ardından, tekrara düşmeyen yeni bir sonik manzara hayali kurmuş. Kendisiyle özdeşleşen keskin breakbeat sekansları ve oyuncu prodüksiyonlar yerine daha ağırbaşlı ve psikedelik bir havada titreşiyor ADDLE.

73- Viagra Boys – Cave World 
(YEAR0001)

Tematik anlatıları, kaotik enstrümantasyon ve sürükleyici ritimlerle paketlemeyi alışkanlık edinen İsveçli grup, bu konuda ne denli maharetli olduğunu bir kez daha ispatladı. Albüm, mağara dünyası anlamına gelen isminden de anlaşılacağı gibi evrim teorisini mesele ediyor. Viagra Boys’tan alıştığımız gibi, lezzetli karakter betimlemeleriyle!

72- Mitski – Laurel Hell
(Dead Oceans)

Duyduğumuz ilk cümle: “Dikkatlice karanlığa adım atalım.” Laurel Hell, Mitski’nin müzik endüstrisindeki konumunu ve romantik ilişkilerini sorguya çektiği; aydınlığa çıkmayı kasten reddettiği seneleri bütün gerçekliğiyle yansıtıyor. Bir söz yazarı olarak dürüstlüğünden ödün vermese de müzikal açıdan çoktan tescilli pop formüllerine biraz sırtını yaslamış olduğu söylenebilir.

71- Shabaka – African Culture
(Impulse!)

Shabaka Hutchings; ilk solo albümünde, bir büyücü olduğunu bir kez daha kanıtlıyor. Cazın topraklarına meditatif tohumlar eken koleksiyonda Afrika udu, Japon flütü gibi farklı coğrafyalardan seslenen etnik enstrümanların sohbeti, ruhunuzu olduğunuz yerden koparıp şifalı bir ayinin ortasına bırakıyor sanki. Zihni temizlemek için birebir.

70- Benjamin Clementine – And I Have Been
(Preserve Artists / Clementine Music Group)

And I Have Been’e uzaktan baktığımızda barok pop, lounge pop ve senfonik rock arasında gidip gelen bir akışa rastlıyoruz. Benjamine Clementine’in imzası sayılan piyano soloları ve çağdaş klasik melodiler, albümün hızlı çıktığımız merdivenleri gibi. Sözlerin hissettirdikleriyle hareket eden müzik şaşırtıcı değil. Clementine’in ilk kez vokali dışındaki ögelerle dinleyiciyi selamlaması en büyük yeniliği.

69- Yeah Yeah Yeahs – Cool It Down
(Secretly Canadian)

Art-punk akımının ikonik grubu, dokuz yıldan sonra sonra bıraktığı yerden evrilerek devam ediyor. Eko-anksiyete dâhil geleceğe dair bir sürü korku, kaygı, sinir, umut, cesaret gibi bir sürü hisse ev sahipliği yapan, sinematik evrenlere yaraşır kocaman besteleri ve Karen O’nun şiirleriyle ihtişamlı bir dönüş. 

68- Brad Mehldau – Jacob’s Ladder
(Nonesuch Records)

Brad Mehldau gibi bir müzisyenin; Rush, Gentle Giant ve Emerson, Lake and Palmer’dan Miles Davis, Weather Report, Mahavishnu Orchestra’ya varan, çocukluk yıllarının progresif rock yolculuğuna ve tüm bu etkileri sentezleme biçimine tanık eden tematik, hatta otobiyografik bir kayıtla çıkagelmesi başlı başına heyecan. Müzikal merakların yanı sıra Mehldau’nun kutsala dair ilhamlarını da tek bir kanalda buluşturan işitsel bir anlatı aynı zamanda.

67- Kaitlyn Aurelia Smith – Let’s Turn It Into Sound
(Ghostly International)

Kaitlyn Aurelia Smith’in sihirli synth melodilerine sırtımızı yaslayıp rengârenk rüyalara dalıyoruz. Derinlikli kompozisyonları, seslerin işleniş biçimlerindeki yaratıcılık ve yer yer bir video oyununa sıkışıp kalmış gibi hissettiren atmosferiyle, modern elektronik müzik besteciliğinin uç köşelerine davet ediyor.

66- Beach House – Once Twice Melody
(Bella Union)

Birbirinden farklı ruh durumları arasında geçiş yapmayı sağlayan portallar gibi çalışıyor albümün her bölümü. Beach House’un elektronik evreninde bu kez akustik gitarlar ve bir yaylı grubu da varlığını çokça fark ettiriyor. Dinlerken genişlediğinizi hissettiren, galaktik bir hâli var Once Twice Melody’nin. 

65- SZA – SOS
(Top Dawg Entertainment)

Kendisiyle yüzleştiği aynaların kırıklarıyla canlar yakarken bir yandan da motivasyon ateşleyen güç timsali, tam bir mücadele partneri olan ABD’li müzisyen Solána Imani Rowe, sahne adıyla SZA, 68 dakikaya 23 şarkı sığdıran ikinci albümünde güçlü finallerden ziyade iz bırakan hikâyelerin altını çiziyor. Birlikte çalıştığı isimler arasında Pharrell, Benny Blanco ve Jeff Bhasker var.

64- Monolithe Noir – Rin
(Capitane Records)

Brüksel çıkışlı deneysel müzik oluşumu, üçüncü uzunçalarıyla herhangi bir zaman ya da janr ile bütünleştirmenin söz konusu olmadığı bir girdaptan sesleniyor. Bir retro film müziği koleksiyonundan fırlamış gibi tınlayan “La Source”, Jawhar Basti’nin muhteşem vokalleriyle tüyleri diken diken eden “Barra Bouge”, vızıltılı lo-fi elektronikleriyle baş döndüren “Landmaerck” gibi ayrıksı kayıtların yarattığı bütünlük, Rin’in zeminini oluşturuyor.

63- Lizzo – Special 
(Nice Life / Atlantic Records)

Spot ışığında yine öz sevgi, kendine iyi davranmak, kendi bedeninde iyi hissetmek, cinsellik, beden olumlama, hayal kırıklıkları ve melankoli gibi konular var. Nefret söylemlerinin, kendini beğenmemenin, tek tip görünüşün yüceltildiği bu zamanlarda; aksini öğütlemekten yorulmayan Lizzo, gerçek bir dosttan duymayı umduğunuz şeyleri 32 diş gülümseyerek, rahatça söylüyor.

62- Bill Callahan – YTI⅃AƎЯ
(Drag City)

“İnsanları uyandırmak gerekliymiş gibi hissettim; onların sevgisini, nezaketini uyandırmak… Kafanızı tekrar rayına oturtmak için sadece küçük bir dürtme yeterlidir. Bir şeyler hissettiren sesler ve kelimeler istedim… Kornolar kullandım, çünkü kornolar müjdecidir, zaferlerdir.” Bill Callahan, mutluluğu hayatın küçük detaylarında görmeyi seçen bir kayıtla karşımızda. Çocuklarının el ele tutuştuğunu görmek gibi dünyevi mutluluklara tutunan ve içeride rahat etmenizi arzulayan bir ozan olarak karşımızda Sayın Callahan.

61- Anteloper – Pink Dolphins
(International Anthem)

Bu senenin kalp kırıklıklarından biriydi Jaimie Branch’in vedası. Jason Nazar’la Anteloper adı altında elektronik ve akustik sesleri katık ettiği serbest doğaçlama seanslarından nefis kesitler sunduğu son albümünde, ikili yanlarına Tortoise gitaristi Jeff Parker’ı da almış. Suratınıza suratınıza üfleyen trompetler, baş döndüren ritmik katmanlar ve sürprizi bol düzenlemelerle her dönemecinde merak duygusunu tazeliyor. 

60- Richard Dawson – The Ruby Cord
(Domino Recording Co)

İngiliz besteci Richard Dawson, narin folk ezgileriyle tematik kurgular inşa etmekteki yetisini bir kez daha ispatladı. The Ruby Cord, Dawson’ın zihninde yankılanan geleceğin derinlikli bir tasviri. 500 yıl kadar sonrasındaki günlük yaşantıyı nasıl hayal ettiğine dair sekansları, akustik gitar melodileri ve Robert Wyatt çağrışımları yapan bir solistlikle betimliyor. Albüme eşlikçi bir film de var, nerede bulacağınızı biliyorsunuz.

59- Shamir – Heterosexuality
(AntiFragile Music)

Shamir yine kalıplara sığmıyor. Üzerine yapıştırılan etiketleri bir bir sökerken toplumsal dayatmaları ve cinsiyet rollerini de yapıbozuma uğratıyor. Travmalarıyla yüzleştiği 10 şarkıyla tür tanımlarını reddettiği, müzikal yelpazesi oldukça geniş bir katalog sunuyor dinleyicilerine. Çatısı karanlık bir gökyüzü, zeminini endüstriyel materyaller örüyor; aradaki boşlukta ise yüksek perdeli vokaller fink atıyor.

58- Jameszoo – Blind
(Brainfeeder)

Ayrıksı ses ve yaklaşımları karıştırıp beklenmedik sonuçlar elde eden bir prodüktör Jameszoo. Avusturyalı klavye virtüözü Dorian Concept ile Avrupa ve ABD caz sahnelerinden müzisyenlerin oluşturduğu kalabalık bir orkestra eşliğinde kaydetmiş son albümünü. Caz tandanslı fikirlerin elektronik numaralarla girift yapılar oluşturduğu akıştan yıl boyu sık sık ziyaret ettiğimiz iki durak: Nefes nefese bırakan “Big Game” ve sonsuzluğa uzanan bir merdiven gibi tınlayan “music for bat caves”.

57- Whatever The Weather – Whatever The Weather
(Ghostly International)

Kuzey Londralı prodüktör Loraine James’in sabit bir konumda değişen hava koşullarından ilham alarak sıcaklığın 0’dan 36 dereceye uzandığı koleksiyonunu, kontrolü bilinçaltına bıraktığı doğaçlamalar şekillendiriyor. Atipik ritimler, yankılanan tuşlular ve türlü vokal deneyleriyle inandırıcı bir atmosfer kuran, akışkan, döngüsel ve öngörülemez bir albüm.

56- Sessa – Estrela Acesa 
(Mexican Summer)

Brezilyalı müzisyenin hafif mi hafif, içimizdeki grilikleri atıp yerlerini huzurla dolduran 12 şarkılık ikinci uzunçaları. Çıplak ve canlı duyulan akustik enstrümanlar ve Sergio Sayeg’in yumuşak söyleyişiyle, güneşli bir havada palmiyelerin altında uzanırken üstünüze bossa nova esintileri üflüyor.

55- Mykki Blanco – Stay Close To Music
(Transgressive Records)

Bol konuklu bu albüm ile Mykki Blanco, duygularını dürüst bir şekilde kucağımıza bırakıyor. Duruşuna nüfuz eden, öfkeden umuda her hissin tutunduğu karelerden oluşan bir tablo resmediyor. Ses olmaya devam ettiği HIV, LGBTİ+ hakları gibi meseleleri Stay Close To Music sayesinde, evrildikçe formunu sağlamlaştıran ifade şekliyle buluşturuyor.

54- Aldous Harding – Warm Chris
(4AD)

Yeni Zelandalı müzisyeninin, John Parish ile ortaklığının son mahsulü. Sade piyano akorları, telaşsız ve teatral vokallerle bir araya gelerek yoğun bir atmosfer yaratıyor. Bu dozda yumuşaklık ilk dakikalarda yorucu gelebilir, bir kavanozun içine atılıp üzerinize kapak kapatılmış gibi hissedebilirsiniz ancak merak etmeyin, birazdan hafifleyeceksiniz. 

53- Panda Bear & Sonic Boom – Reset
(Domino Recording Co)

Animal Collective’in Panda Bear’i ve Spacemen3’nin Sonic Boom’u, düşsel ses öbeklerinin eşlik ettiği pürüzsüz vokal melodileriyle çevrenizden soyutlanmaya çağırıyor. Yaklaşık 40 dakikalık Reset, geçmiş rüyaları anımsatmak gibi tuhaf mı tuhaf bir güce sahip. 

52- Brian Eno – FOREVERANDEVERNOMORE
(Opal Music Ltd)

İklim krizine dikkat çekmek niyetindeki FOREVERANDEVERNOMORE kuş sesleri, rüzgârların uğultusu ve nefes alışverişleri arasından umut dolu ve insanlığın kendi kendisini kurtarabileceğine inandıran sözler fısıldıyor. Eno’nun 20 yılın ardından, yeniden ağırlıklı olarak vokal yaptığı bir koleksiyon. Şöyle açıklamış: “Sesim değişti, alçaldı, şarkı söyleyebileceğim farklı bir kişilik hâline geldi.” 

51- Kokoroko – Could We Be More
(Brownswood Recordings) 

İngiltere ve Kenya arasında mekik dokuyan müzisyenlerin hiçbir tümseğe çarpmadan 15 şarkıda caz, funk, soul, Afrobeat ve highlife türlerini işlediği Could We Be More, bir yaz esintisi tadında. Son bloğunda Marvin Gaye’in 1971 hiti “What’s Going On”a yapılan atıfı takip eden “Something’s Going On” cevabı, dinleyenler tatlı bir karşılaşma.

50- Daphni – Cherry 
(Jiaolong)

Dan Snaith; sıra dışı işleri ile birbirinden farklı hisleri aynı anda yaşatarak konfor alanımızı didikleyen çok yönlü bir müzik insanı. Bu sefer derdini anlatmak için çok az bileşenden yardım alıyor; tesadüfi bir uyumun izini sürüyor. Cherry, çarpıcı elektronik numaralar eşliğinde durmadan dans ederken, bir yandan da zihindekilerle baş başa kalmalı bir yüzleşme seansı.

49- Sampa the Great – As Above, So Below
(Loma Vista Recordings)

Avustralya’daki müzik endüstrisiyle sorunlar yaşayan Sampa, pandemi sırasında Zambiya’ya geri taşınmıştı. Bu yer değişimi albüme konu olmaktan öte, müzisyenin başka Afrikalı sanatçılarla ortaklık hâlinde sanatını ve kendini istediği gibi deneyimlediği bir iş çıkarmış. Koroların, perküsyonların, Afrika’ya özgü enstrümanların, yer yer pop melodilerinin ve eğlenceli bas yürüyüşlerinin kol kola girdiği As Above, So Below ile Sampa the Great’in yeniden doğduğunu söylemek yersiz olmaz.

48- caroline – caroline
(Rough Trade)

Sekiz kişilik caroline orkestrası, “Bazen bir şarkıyı çok fazla şeyle doldurabilir ve bir öğenin tek başına yeterli olduğunu unutabilirsiniz.” diyor; boşluğun, sessizliğin yarattığı genişlik ve serbestlik hâline tutunuyor. Fransa’daki bir ahır, grup üyelerinin yatak odaları, bir yüzme havuzu gibi türlü mekânlardan toplanan alan kayıtlarından oluşmuş sonik kolajlar, grubun özgün kompozisyonlarıyla birlikte titreşiyor. 

47- Valentina Berthelon – Perfect Immortal Machine
(Non Standard Productions)

“Neoliberal bilgi çağında beliren bir glitch, sınırların bulanıklaşmasından hoşlanan hibrit bir beden.” Grafik ve tasarım işleriyle tanınan DJ Valentina Berthelon, prodüksiyonunu üstlendiği ilk albüm Perfect Immortal Machine için bu benzetmeyi yapıyor. Yoğun ve dokulu endüstriyel tabakalar arasına sızan insan sesleri, internetin dehlizlerinden toplanmış ve kolajlanmış. 

46- Nok Cultural Ensemble – Njhyi
(SA Recordings)

Edward Wakili-Hick (Sons of Kemet, Steam Down, Kokoroko) tarafından temelleri atılan Nok Cultural Ensemble, Afrika diasporasının perküsif müzik geleneklerini kutlama amacıyla oluşturulmuş bir orkestra. Uzun doğaçlama seansları ve kompozisyonların iç içe geçtiği her parça; Antik Nok Medeniyeti’nden günümüze, hatta geleceğe de uzanan zaman çizelgesinin farklı bölümlerine denk gelerek anlatıyı tamamlıyor. 

45- SAULT – AIR
(Forever Living Originals)

Yaratıcı ve cesur duruşunu daima koruyan SAULT’tan dinleyeni bir tür içsel yolculuğa çıkaran, adı kadar hafif ve uçucu bir koleksiyon. Grubun daha önceki işlerine hiç benzemeyen AIR epik bir orkestrasyon ve sözsüz koro vokalleriyle örülmüş yedi uzun kompozisyondan oluşmakta.

44- Mogwaa – A Garden Inside  
(Zen 2000)

Güney Koreli prodüktör Seungyong Lee, bir EP ile açtığı seneyi sekiz parçada house müziği çeşitli uzantılarıyla kesiştiren A Garden Inside albümüyle kapattı. Sekiz parçalık menüde düşük tempo lounge rüyaları da var cazibeli egzotik beatler de “80’ler!” diye bağıran davul makinesi numaraları ve city pop referansları da. Hayalimiz: “Pavilion”un fonda son ses çaldığı, neon ışıklarla çevrili bir yarış oyunu! 

43- Nils Frahm – Music For Animals
(LEITER)

Minimalist, incelikli, nostaljik ve romantik olduğu kadar yenilikçi müzikal formların yaratıcısı bu kez, hayvanların dünyasını anlatıyor enstrümanıyla. Doğanın başlıca esin kaynaklarından biri olduğunu söyleyen Frahm bu kaydı fırtınada yaprakların sesini dinleyen, dalların hareketini seyreden, bir şelaleyi izlerken büyülenen dinleyicilerine ithaf ediyor.

42- Nilüfer Yanya – PAINLESS
(ATO Records)

Nilüfer Yanya son incisinde, sevdiği birkaç fikre tutunarak geçmişe kıyasla daha dar bir sonik spektrum çizmeyi tercih etti. Bolca grunge ve post punk etkileşimi barındırıyor PAINLESS, isim tercihiyle ise ironinin kucağına bırakıyor dinleyicisini. Kasvet ve coşkuyu aynı anda yaşatan, doğrudan sözleriyle düşünmeye sevk eden, oldukça çarpıcı bir kayıt. 

41- Diamanda Galás – Broken Gargoyles
(Intravenal Sound Operations)

Yunan asıllı Amerikalı avangart besteciden dinlemesi ve hissini hazmetmesi bir hayli zorlayan hatta kimileri için fiziksel tepkilere yol açabilecek, tesir gücü ve yoğunluğu oldukça yüksek bir başyapıt. 41 dakikalık süresini karantina döneminde bestelenmiş iki parçaya bölen Broken Gargoyles; düşük frekanslı piyano yürüyüşlerini zemin edinen hırıltılı vokaller, çığlıklar, başkaca ürkütücü sesler ve çeşitli armonik sapmalarla Alman şair Georg Heym’in dizelerini seslendirerek; savaş, hastalık ve ölüm hattında cereyan eden öyküler anlatıyor.

40- Stealing Sheep – Wow Machine
(Both Sides Records) 

Suzanne Ciani, Delia Derbyshire, Laurie Anderson, Daphne Oram gibi elektronik müziğin kadın öncülerine saygılarını göstermek motivasyonuyla kaydetmiş bu albümü Liverpoollu üçlü. Uçuşkan synth katmanları üzerine çekici vokal oyunlarıyla dolu. Plak şirketi de 8 Mart’ta “Her şey eşittir” başlıklı bir manifesto yayımlayan Brighter Sound Gender Equality programı kapsamında kurulan Both Sides Records.

39- Tom Skinner – Voices of Bishara
(Brownswood Recordings)

İngiliz davulcu, besteci ve prodüktör Tom Skinner, Sons of Kemet ve The Smile ile de albümler savurduğu dönemde, kendi adını kullandığı ilk solo koleksiyonunu da hazırlamış bir yandan. Albüm, ismini çellist Abdul Wadud’un 1978 tarihli solosu By Myself’i yayımlayan, Wadud’un kendi plak şirketi olan ve Arapça’da “güzel haberler” anlamına gelen Bishara’dan almış. Skinner’a deyim yerindeyse rüya gibi bir ekip eşlik ediyor: Kareem Dayes, Nubya Garcia, Tom Herbert ve Shabaka Hutchings.

38- Danger Mouse & Black Thought – Cheat Codes
(BMG)

The Roots’un kurucusu ve solisti Black Thought ve MF DOOM, Damon Albarn, Adele, Michael Kiwanuka gibilerine prodüktör olarak eşlik eden Danger Mouse’un ortaklığı uzun zaman öncesine dayanıyor. Yıllar sonra bir uzunçalar etrafında buluşan ikili bu kez anakronik sözler ve yüksek enerjiyle old school melankoli arasında mekik dokuyan bir müzikal akışla çıkageldi. 

37- Backxwash – His Happiness Shall Come First Even Though We Are Suffering
(Ugly Hag)

Zambiya doğumlu Montreal’de yerleşik müzisyen Backxwash, otobiyografik albüm üçlemesinin son durağında yine isyan dolu, yine bangır bangır, yine fazlasıyla içten. Katie Davies, Sadistik, Ghais Guevara, Censored Dialogue gibi isimlerin konuk olduğu His Happiness Shall Come First Even Though We Are Suffering’de bu kez prodüksiyonu da bizzat üstlenmiş Backxwash.

36- Sun Ra Arkestra – Living Sky
(Omni Sound)

Sun Ra Arkestra ve eşsiz tınılar barındıran Afrofütürist mirası, bugün 98 yaşındaki efsane Marshall Allen önderliğinde yaşamaya, yeni nesillere ilham vermeye devam ediyor. New York ve İstanbul merkezli bağımsız plak şirketi Omni Sound’un ilk yayını olan albüm; 19 müzisyenin katılımıyla spiritüel, hipnotik, groove dolu ve şifalı bir sesler bütünü.

35- Steve Lacy – Gemini Rights
(RCA)

Odd Future kolektifi bünyesinde hayata geçirdiği R&B grubu The Internet’le tanıdığımız gitarist Steve Lacy’nin ikinci solosu. Tüm sesler bizzat Steve Lacy tarafından yazılmış, çalınmış ve kaydedilmiş. Araya bossa nova esintileri de giriyor, romantik baladlar da dansa kaldıran groove’lar da.

34- Dry Cleaning – Stumpwork
(4AD) 

Dry Cleaning’in kendine has soğuk üslubu; absürt, iddialı, bazen karanlık ve burnu havada sözleri, cesur bas yürüyüşleri, tanıdık seslerle özgün bir ifade yaratıyor. Solist Florence Shaw, imzası hâline gelen hissiz, konuşma tonundaki vokallerini Stumpwork’te de koruyor. Sözlerdeki ilhamı annesi ya da partneriyle ilişkisi gibi kişisel konulardan ve modern Britanya manzarasından almış Shaw: “Bence gözlemsel bir şey yaparsanız ki ben yaptığımı düşünüyorum, bu politiktir.”

33- Brutus – Unison Life
(Hassle Records)

Belçikalı post-hardcore üçlüsü Brutus, üç yıllık arayı takiben bir stüdyo albümüyle aramızda. Solist Stefanie Mannaerts’in çarpıcı vokalleri eşliğinde farklı dönemlerin, stillerin izlerinin işlediği bir koleksiyon Unison Life. Grubun önceki işlerine aşina olan dinleyiciler için genişleyen sonik harita büyük heyecan sebebi olacaktır. 

32- Beyoncé – RENAISSANCE
(Parkwood Entertainment)

Pandemi sonrası hayatımızda “iyi”ye yönelik köklü değişimler olacağı inancıyla adını rönesanstan alan koleksiyon, hedonist house tınılarından nostaljik soul numaralarına kadar pek çok sonik doku barındırıyor. Karakteri neredeyse her parçada dönüşen becerikli vokallerin peşinde su gibi akan bir kayıt. Özgüvenli, başı dik duruşunu korurken, köklerine tutunmaya da devam ediyor Queen B. 

31- Horse Lords – Comradely Objects
(RVNG Intl.)

Baltimore çıkışlı deneysel rock dörtlüsü Horse Lords, her albümle aklımızı alıyor. Bugüne dek bir araya getirdikleri belki de en özgür kompozisyonlardan oluşan Comradely Objects de bir istisna değil. Her parça başka bir macera, başka bir bilinmez. “Mess Mend”in sarmal zemininde ayaklarınızı kaydırmak da “Rundling”in nefesli senkoplarına eşlik ederken başınızın dönmesi de fazlasıyla keyifli.

30- The Soft Pink Truth – Is It Going to Get Any Deeper Than This?
(Thrill Jockey Records)

Drew Daniel, dallı budaklı Matmos külliyatıyla ilham bulmak konusunda hiç sıkıntıya düşmediğini defalarca ispatlamış bir müzik insanı. Solo projesi The Soft Pink Truth’la kaydettiği ikinci albümde deyim yerindeyse kendini aşıp başka zamanlardan başka yerlerden orkestralara bölünmüş. Muhtemelen uzun yıllardır yayımladığı, en “kolay dinlenebilir” şarkı havuzu ve albüme ismini veren soruyu her parçada kendimize sorarken buluyoruz. İstediğiniz yerden başlayın, “Wanna Know”un bas yürüyüşünde buluşalım.

29- The Comet Is Coming – Hyper-Dimensional Expansion Beam
(Impulse!)

The Comet Is Coming bu albümü, Peter Gabriel’in meşhur Real World Studios’unda dört günlük bir seansta kaydetmiş. Danalogue’un beyin eriten synth partisyonları, Betamax’ın kalp çarpıntılarını hızlandıran ritmik oyunları ve Shabaka’nın ayakları yerden kesen saksafonlarıyla, The Comet Is Coming usulü kozmik ayinimizin yeni oturumuna hoş geldik. 

28- Alabaster DePlume – GOLD
(International Anthem)

Ruhani, meditatif, terapötik… Manchesterlı müzisyen ve şair Gus Fairbairn, 2021 yazında stüdyoya kapanıp 19 şarkıdan oluşan, deneysel bir albüm kaydetti. Sürecin olmazsa olmazı iki kural vardı: Ona eşlik eden müzisyenlere prova yapmaları için yeterli zaman vermemek ve çalınan müziği tekrar dinletmemek. Mırıltılardan karmaşık armonilere varan vokalleri, efsunlu nefesli partisyonları, cesaret ve sevgiye yönlendiren sözleriyle derin ve şeffaf olanın gücünü vurgulayan bir albüm.

27- Rosalía – MOTOMAMI
(Columbia)

Rosalía’nın Latin müziğinin çeşitliliğine yenilikçi ve geçirgen bakışlar getirdiği MOTOMAMI’de yıldız prodüktörlerle çalışarak kaydelen 16 şarkıda enerjinin neredeyse dakika başı değiştiğine tanık olmak mümkün. Dev beatlerin çarpıştığı bangerlar ve kırılgan melodilerin iç içe geçtiği bu hiper-pop harikası, İspanyol müzisyenin oyun alanını herhangi bir duvar örmeden inşa ettiğinin çekim gücü çok yüksek bir kanıtı.      

26- Björk – Fossora
(One Little Independent Records)

Fossora’da; bas klarnet gibi nefesli çalgılar ve yaylılar, hava ve suya yön veriyor. Kuvvetli gabber ritimleri ise ateş ve toprağı harekete geçirerek karşı dengeyi eline alıyor. Köklere tutunmamızı sağlayan bir bağ olarak umut, mantarlar gibi tüm albümün etrafını sarıyor. Ancak umudun albümdeki varlığı, optimistik sanrılardansa gerçeklerin boğuculuğunda itici bir güç olarak vurgulanıyor.

25- Los Bitchos – Let the Festivities Begin!
(City Slang) 

İngiltere, Avustralya, İsveç ve Güney Amerikalı 4 kadının Londra’da buluşmasıyla doğan Los Bitchos, bu çok kültürlülüğü eksiksiz şekilde yansıttığı festival tadında bir albüme imza attı. Alex Kapranos’un (Franz Ferdinand) prodüktörlüğünü üstlendiği kayıtta; içtikçe tebessüm ettiren kokteylimizin bileşenleri cumbia, surf rock, chica ve Akdeniz müzikleri.

24- Alvvays – Blue Rev
(Transgressive)

Alvvays, iki albüm arasını bu kadar uzun tutmayı planlamamış olsa da araya hırsızlık, sel, grubun kısa süreliğine irtibattan kopması ve pandemi gibi vakalar girmiş. Shawn Everett prodüktörlüğünde kaydedilen Blue Rev, düşsel ses âlemiyle içine çekiyor. Molly Rankin’in rikkatli kelime oyunları savurduğu tutkulu vokal melodileri, ilk dinlemede masaj etkisi gösteriyor.

23- Chat Pile – God’s Country
(The Flenser)

İlkel, içgüdüsel, kir pasa batmış, isyankâr, öfkeden damarları kabarmış, keşmekeş içinde, gırtlakları yırtan, saç döktüren, kas gevşeten, gürültü kasırgası kıvamında, gerçekliğinden ziyade dürüst hissettiren bir iş. Oklahoma City’den seslenen noise rock kolektifinin tadı kaçık ve her birimizin içini ekşitmek üzere 40 dakikanızı istiyor.

22- Sudan Archives – Naturally Brown Prom Queen
(Stones Throw Records)

Brittney Denise Parks namıdiğer Sudan Archives ikinci albümünde tür kategorizasyonuna meydan okuyor; Siyah olmak, kadın cinselliği, yakın ilişkiler, eve dönüş gibi temalara tutunduğu lezzetli tınılarla hem zihni hem de bedeni canlandırıyor. Manipüle edilmiş keman döngüleri, groove’un peşinden giden bas yürüyüşleri, akışkan ritimler ve büyülü vokaller burada. Albümün esas cümlesi şu olabilir: “Korku istemiyorum.” 

21- Perfume Genius – Ugly Season
(Matador Records)

Enstrümanların yaydığı uçucu titreşimler ve Mike Hadreas’ın yer yer kulağa çarpan falsettoları arasında dalgalanan, ruhani bir kayıt. İnsanı elinden tutup bir yerlerin derinine, dibine doğru çekiyor sanki. Akıcılığını tam anlamıyla deneyimleyebilmek için tek oturuşta, baştan sona dinlemeniz tavsiye.

20- The Weeknd – Dawn FM
(Republic Records, 6 Ocak)

Alternatif bir R&B önerirken yıllar içinde tüm dünyanın tanıdığı bir pop yıldızına dönüşen The Weeknd, son numarası Dawn FM’de nostaljik tınılara sarılıyor. Birçok şarkı, dinleyicide hâlihazırda olduğu şüphe götürmeyen hislere göndermelerle dolu. Oneohtrix Point Never’ın el attığı prodüksiyon da parıl parıl. İnanılmaz orijinal bir fikir olmayabilir ama radyo istasyonu konsepti de gayet iyi çalışıyor.

19- black midi – Hellfire
(Rough Trade Records)

Aynı anda birden fazla şey hissettirmeyi dert edinen müziklerin soyunun tükenmeye yüz tuttuğu bu günlerde Londralı bir grup genç her biri freak-out labirentleri gibi kurgulanmış albümleriyle aklımızı uçuruyor. Sadece kelimeleri değil enstrümanların sarf ettiği cümleleri de kâğıda döksek vuruş sayısı muhtemelen 100 binlerle ölçülecek. Cazibesi de bunda saklı aslında. Vır vır durmadan konuşsa da ağzından çıkacak her söze kulak kesilme isteği uyandırıyor, hep hayrete düşürüyor. 

18- The Orielles – Tableau
(Heavenly Recordings)

İlk lokmayı bitirmeden sürekli servis değiştiren zevkli ve kaotik bir ziyafet gibi hissettiriyor. Tableau, sanat ve minimalizm kavramlarının üzerine kurulu 16 parçalık bir koleksiyon. The Orielles, her zaman çok sıkı bir demoyla stüdyoya girip kendilerini prodüktör Joel Anthony Patchett’e bırakmayı tercih ederken bu kez hiçbir taslak olmadan hayal dünyalarını iç içe geçirmeyi tercih etmiş. Sonuç ha-ri-ka. 

17- DOMI & JD BECK- NOT TiGHT
(UMG & APESHIT)

Fransız klavyeci Domi Louna ve Amerikalı davulcu JD Beck yeni nesil cazın ateşini harlamak üzere bir araya gelmiş birbirinden yetenekli iki müzisyen. Anderson .Paak’ın taze etiketi APE SHIT’in ilk temsilcisi olan ikili, NOT TiGHT ile meraklı kulaklara bolca keşif yaptıracak piyano armonileri ve bir o kadar yaratıcı ritim kompozisyonlarını aynı kazanda kaynatan bir groove yuvasına davet ediyor. 5 Şubat’ta sahiplerini bulacak 65. Grammy’lerde En İyi Yeni Müzisyen dalında aday olmaları da bir başka sevinç vesilesi.

16- Moin – Paste
(AD 93)

Joe Andrews, Tom Halstead ve Valentina Magaletti’nin nefes alıp veren, yürüyüp duran, ara sıra seken, sonra koşmaya başlayan bir organizmayı andıran güç birliği Moin’in ikinci uzunçaları. Baştan söyleyelim, Valentina Magaletti’nin davul çaldığı her kayıtta ayağımız yerden kesiliyor. Prodüksiyonunda Noel Gardner’ın parmağı olan Paste de şaşırtmadı elbet. Sıklıkla “Az sonra ne olacak?” diye sorduran bir akışa sahip. Spoken word sekanslarına da gitar-bas-davul kurulumuna getirdiği yapıbozumcu yaklaşımn da 100 puan, 5 yıldız, alkışlar…

15- Shintaro Sakamoto – Like A Fable
(zelone records)

Yura Yura Teikoku grubunun solisti olarak geçirdiği 20 yılla Osaka psikedelik müzik sahnesinde bir ikona dönüşen Shintaro Sakamoto’dan altı yılın ardından yeni bir albüm. Küresel pandemi sürecinde günlük yaşantıların nasıl değiştiğine dair yazılmış şarkıları buluşturuyor Lika A Fable. Sakamoto’nun şarkıları; acele etmenin gerek olmadığına, her şeyin yoluna gireceğine inancınızı artırabilir. Telaşsız, kaygısız, salına salına…

14- Stromae – Multitude 
(Mosaert Label)

Modern endüstri üzerinden konuşacak olursak, dinleme istatistikleri 10 milyonlarla ölçülen bir pop yıldızından formülleri takip edip zaten tuttuğu kanıtlanmış fikirleri evirip çevirmesini bekleyebilirsiniz. Multitude ile derdinin bambaşka olduğunu ispatladı Stromae. Açıklıktan, mesaj verme kaygısından ve çeşitlilikten beslenen 12 şarkılık yeni albümün ardındakileri kendisinden dinlediğimiz röportaja da buradan ulaşabilirsiniz.

13- Oren Ambarchi – Shebang
(Drag City)

Avangart besteci Oren Ambarchi ve konukları BJ Cole, Sam Dunscomb, Chris Abrahams, Jim O’Rourke ile Julia Reidy’den 35 dakikalık bir doğaçlama seansı. İnanması güç ama tüm müzisyenler birbirinden uzakta yapmış kayıtları. Oren Ambarchi ve prodüktör Konrad Sprenger’in nefis işçiliğiyle hemen yanı başımızda çalıyorlar gibi tınlıyor. Kapak görselindeki pasta dilimi gibi, rengârenk.

12- Kae Tempest – The Line Is A Curve
(American Recordings / Republic Recordings)

İngiliz şair, oyun yazarı ve müzisyen Kae Tempest, kırılgan ve aksanlı vokaliyle türlü toplumsal meseleleri, davranışların kökenini, kişisel çıkmazları, zamanı, büyümeyi, çocukluğu, aşkı ve travmaları kurcalıyor; dinleyenlerinin ufkunu genişletiyor yine. Yukarı-aşağı, aydınlık-karanlık, yapım-yıkım gibi ikilikler arasında sınır tanımlayan kavisli bir çizgi etrafında dolaşıyoruz The Line Is A Curve boyunca. 

11- Kendrick Lamar – Mr. Morale & The Big Steppers
(Aftermath / Interscope)

Kendrick Lamar, son albümü DAMN’in rüzgârını kovalayan beş yılda Pullitzer Ödülü’ne uzanan ilk rap müzisyeni unvanını aldı, yeni koleksiyonun kapağında da görebileceğiniz gibi çocukları oldu, mental sağlığıyla ilgili zorlu bir süreçten geçti. Hayatındaki bu büyük değişimlerin izleri Mr. Morale & The Big Steppers’a sinmiş elbette; birçok farklı müzikal gelenek ve dönemden ilham alan, birbirinden yaratıcı sonik fikirler etrafında devamlı keskin dönüşler yapan, kişisel acıları kolektif travmalara bağlayan, dürüst sözleriyle dinleyeni silkeleyen, dopdolu bir kayıt bırakıyor 2022’ye.

10- Huerco S – Plonk
(Incienso)

Sanki her şey bir fanusun içinde vuku buluyor. Kimisi saydam kimisi beton gibi ses bloklarıyla yapılmış gravürler belirip kayboluyor bu fanusun içinde. Huerco S, 10 bölüme ayrılan Plonk seansında beyin kıvrımlarınızın fosforik renklerle dolup taşmasına yol açacak prodüksiyonlara imza atmış. Kulüplere de meditasyonlara da eşlik edebilecek kesitler var. İlk kez insan sesi duyduğumuz bir Huerco S güzelliği olan SIR E.U düeti “Plonk IX”dikkatlerden kaçmasın.

9- Jockstrap – I Love You Jennifer B
(Rough Trade)

Black Country, New Road’dun kemancısı Georgia Ellery ve konservatuvar arkadaşı Taylor Skye’ın duo projesi Jockstrap ile; sınırları esneten, yaratıcı yaylı ve synthesizer partisyonlarını türlü elektronik numarayla süsleyen, eklenen parlak, tiz vokallerle bir müzikal karnavala dönüşen, ani duygu geçişleriyle sersemleten bir ilk albümle tanıştık. Bir çeşit electropop gibi özetlenebilir ancak bundan çok daha fazlası olduğu, pek çok dönem ve müzikal estetikten izler barındırdığını söylemeden olmaz. Detaylarda kaybolmayı sevenler mutlaka dinlemeli.

8- Fontaines D.C. – Skinty Fia
(Partisan Records)

Dublinli punk şairleri Fontaines D.C.’nin, Dan Carey prodüktörlüğündeki üçüncü albümü. İrlanda’dan ayrılıp Londra’ya yerleşen grup üyeleri, müzikal yolculuklarının son durağında kendi gerçekliklerine doğru apaçık bir bilet uzatıyor: Politikadan, aşktan, anlaşmazlıklardan ve uyumsuzluklardan söz ediyor. “Geyiğin laneti” olarak Türkçe’ye çevrilebilecek Skinty Fia soruyor: Lanet nedir? Aşk mı? Bağlanmak mı? Bağımlılık mı? Irkçılık ya da zenofobi mi? Uyum sağlayamamak mı? 

7- Little Simz – NO THANK YOU
(Forever Living Originals)

İlk parçadan itibaren kurallara ve ömrünü tamamlamış geleneklere meydan okuyan yeni Little Simz harikası NO THANK YOU adıyla müsemma; kişisel sınırlara sahip çıkmak, rahatsızlık veren, insanı aşağıya çeken her türlü kötücül etkiye sırtını dönmek hakkında. Mental sağlık ve özgürlük talebi gibi Little Simz’in sözlerinde daima öne çıkan temalar, bir kez daha kusursuz ifadelere eşlik eden leziz düzenlemelerle şeklini buluyor. SAULT’tan Inflo’nun prodüksiyonu ve Cleo Sol’ün şifalı vokallerini de duyabileceğiniz albüm, tüm isyanların sonunda içtenliğiyle göz yaşartan bir aşk şarkısıyla, bolca sevgiyle kapanıyor.

6- Wet Leg – Wet Leg
(Domino Recording Co)

İngiliz duonun hayli eğlenceli, umursamaz görünümlü ama tavrını ayrıntılarda aktaran, bolca referans da barındıran ilk albümü, dans pistine açık davet gibi. Viral olan “Chaise Longue” şarkısından sonra adından bahsettirmeye devam eden ikili, bazen anlamsız ve komik şarkı sözleri, akla takılan melodiler ve 90’lar, 2000’ler alternatif rock’ını fazlasıyla andıran tınılardan şahsına münhasır bir ses evreni yaratıyor. 20’lerinde olmanın getirdiği anksiyete ve kafa karışıklığı eklenince, ortaya İngiliz indie rock külliyatında yer edecek bir iş çıkmış. 

5- 700 Bliss – Nothing To Declare 
(Hyperdub)

Şair, müzisyen, aktivist Camae Ayewa ve prodüktör DJ Haram’ın ortak projesi 700 Bliss’in ilk uzunçaları. Bu kadar klostrofobik bir müziğin çekim gücüne şaşarak dinlemeniz muhtemel. Ayewa Moor Mother, Irreversible Entanglements gibi diğer harika işlerinde olduğu gibi yine bir sonik laboratuvar kurmuş âdeta. Eğlenceyi karanlıklarda bulanlara ısrarla tavsiye edilir. Lafawndah’dan Orion Sun, Alli Logout, Ase Manual, Muqata’a’ ve yazar M. Téllez’e uzanan heyecan verici bir konuk seçkisi de var.

4- Charlotte Adigéry & Bolis Pupul – Topical Dancer
(DEEWEE & Because Music)

Karayip kökenli Belçikalı müzisyen Charlotte Adigéry ile uzun süreli müzikal partneri Bolis Pupul ortaklığından ilk koleksiyon. Muzip mizacı ve yaratıcı yaklaşımını 50 dakika boyunca koruyor Topical Dancer. Dans müziğinde duymaya pek alışkın olmadığımız ırkçılık, sosyal medyanın toksik yönü, postkolonyalizm ve politik doğruculuk gibi konuların etrafında dolanıyor. Mesajı da net: İlla bir yerli olacaksan dünyalı ol, sınırlara inanma.

3- Black Country, New Road – Ants From Up There
(Ninja Tune)

Artık altı parçalı İngiliz post punk orkestrası, iki ucundan tuttuğunuz bir ipi çekip bırakıyormuşsunuz gibi gerginliği sürekli değişen, oldukça dalgalı, bir o kadar sinematik, kısacası nefis mi nefis bir sonik evren inşa ediyor. Sanki her şey gözlerinizin önünde oluyor; yaratıcı kompozisyonları ve anlatı gücüyle gittikçe etkisi altına alıyor Ants From Up There. Kendine has, kırılgan vokalini özleyeceğimiz solist Isaac Wood’un gruba vedasından kalan buruklukla dinlendiğinde his yoğunluğu bir kat daha artıyor. Favori parçayı seçmek zor ama kapanışı yapan “Basketball Shoes”a dikkat.

2- Jenny Hval – Classic Objects
(4AD)

Norveçli müzisyen ve yazar Jenny Hval’in her dönemecinde merak uyandıran sekizinci albümü. Otobiyografik öğelerden yola çıkıp şarkı formunu esneten koleksiyonda, yaratıcı electronica elementlerine sarılan incelikli sözler meleksi bir sesle dile geliyor; ifade gücüyle ânında etkisi altına alıyor. Müzisyen tabii ki yüzeyde kalmıyor, bir bilinçaltı dalışı esnasında dinleyene kılavuzluk ediyor âdeta. 2022’den yüz güldüren bir hatırlatma: Hval imzalı şahane roman Cennet Çürüdü, Umami Kitap etikeyle 18 Mart’ta Türkçede yayımlandı.

1- Lucrecia Dalt – ¡Ay!
(RVNG Intl.)

Anlatı odaklı işitsel deneylerle şekillendirdiği yolculuğunun 8. durağında, müzikal dokuları ahenkle bir araya getirmekteki ustalığını bir kez daha konuşturuyor Berlin’de yerleşik prodüktör ve besteci Lucrecia Dalt. Tropik ritimler, kas gevşetici melodiler ve bir masal anlatıcısı üslubunda tınlayan vokallere sarılan; rüzgârın, yaban hayvanlarının, uzaktaki başka gizemli mekânların sesleri eşliğinde bu kez sonik laboratuvarından, ormanı ve suyu bol bir mikro habitat çıkarıyor. ¡Ay!, zengin enstrümantasyonu ve dinleyene metafizik çağrışımlar yaptıran türlü unsur aracılığıyla müzisyen için Kolombiya’da büyümenin duyusal yansımalarına bakıyor. Zaman bükülüyor, yer yerinde durmuyor.

Yazılar: Asena Büyük, Cem Kayıran, Elif Öz, Elif Sevimay, İlayda Güler, Seray Soylu

Değerlendirme: Asena Büyük, Aylin Güngör, Aysu Uzer, Berk Çakmakçı, Berk Sayan, Biçem Kaya, Cem Kayıran, Cem Pekdoğru, Deniz Bankal, Deniz Kuzuoğlu, Ece Özel, Ekin Sanaç, Elif Öz, Elif Sevimay, Engin Ertan, Esin Çalışkan, İklim Özergün, İlayda Güler, J. Hakan Dedeoğlu, Kaan Akay, Mehmet Ağaoğulları, Mehmet Ekinci, Melikşah Altuntaş, Mine Metin, Seray Soylu, Tuğçe Özdenoğlu, Ümit Üret, Yiğit Atılgan, Yiğitcan Genç, Zeynep Naz Günsal