Arkadaş olmak ya da olmamak: 5 film çiftini tatilde buluşturduk

Yazı: Deniz Dursun

2024 başlayalı çok olmadı. Ama sanki şimdiden yarısına gelmişiz gibi. Mevsim dengeleri değişti. Geceler hâlâ soğuk. Sabahın ilk saatleri de öyle. Ruh hâlleri git-gelli. Aslında kışın; kalın battaniyeler, huzurlu bir ev ve sıcak bir yatak vadedildikçe sabırsızlıkla beklenmesinde hiçbir sakınca yok. Ama kimi güneşli öğleden sonraları, tatlı bir kalp çarpıntısı sebebi olmayı sürdürüyor. İlk cemre yakınlarda düştü. Martın kazma kürek yaktırıp yaktırmayacağı henüz bilinmiyor. Yine de bazı günler insan kendini, yüzünü baharın geleceği umuduna dönmüş hâlde buluyor. Şöyle küçük bir seyahat ve rutinlere kısa bir mola fikri, kuş cıvıltılarına kulak verirken çok iyi geliyor.

İç sıkan, karanlık bir mevsim mi kış; yoksa içinde düzenin bilindik ritminde salınmanın verdiği bir güveni mi muhafaza ediyor, bazen kararsız kalıyorum. Aynı şekilde, hafiflemek, yüklerden kurtulmak, aydınlık gökyüzü altında bir nefes almak, açık denizlere yelken açmak demek mi yaz; yoksa adımların aksamasına, hayatın alışılanın dışında akmasına, insanın mutlu olmaya zorlanmasına ve bazen de kıpırdayacak güç bulamamasına mı sebep oluyor, onu da bilmiyorum. Belki de tüm bunların mevsimlerle ilgisi yoktur. Ama tarihi buradan döndürmeye meyilliyiz. Küçük boşluklar yaratıp bir yerlere kaçıvermekten gücümüz yettiğince keyif alıyoruz. Her mevsim dönümünde planlar yapıyor, bozuyor, sonra tekrar yapıyoruz. Şimdi birkaç gün şehirden kaçmak ne iyi gelirdi. Bu hafta sonu bir yerlere mi gitsek? Neydi sizin geçen yaz kaldığınız pansiyonun adı?

Şu sıralar ara vermeyi, boşluklarla barışmayı, sınırlarımın dışına taşmayı ve sürprizlere alışmayı öğreniyorum. Kendimi, olduğumdan başka yerde olma hayalinin huzursuz eden heyecanına sığınırken buluyorum. Bir de sık sık geçmişi düşünüyorum. Karşılaştıklarımı, tanıklıklarımı, hiç hesapta yokken kendimi içinde bulduklarımı. Hemen şu an, alıp başını bir yerlere gidebilme lüksün olsaydı nereye giderdin? Kiminle giderdin? Yakın arkadaşlar? Aile üyelerinden biri? Bir sevgili? Tamam. Kafa dinlemeye mi giderdin, macera yaşamaya mı? Bir önemi yok çünkü her an her şey olabilir. Hayat, sen planlar yaparken başına gelenlerdir. 

Beş film çiftini bir tatilde buluşturduk. Birbirlerini sevmek ya da sevmemek, kıskanmak ya da kucaklamak, kavga ya da dans etmek, güneşlenmek ya da akıntıya karşı yüzmek onlara kalmış.


Nadja & Leon 
(Afire, Christian Petzold, 2023)

Leon ve Nadja’yı, Leon’un arkadaşı Felix’le birlikte gittiği yazlıktaki sürpriz tanışmalarıyla hatırlıyoruz. Leon, Nadja’yı pencereden gördüğü ilk andan itibaren ona karşı tarifi zor fakat tesiri kuvvetli, müdahale edilmesi güç bir çekim hissetmişti. Huzursuzlukları ve içinde gizli kalmış duyguların yüzeye çıkmakta olan tohumlarıyla baş etmeye çalışırken, işleri bir türlü hâle yola koyamadığı hissiyle yeni romanını bitirmenin peşindeydi. Oyuncağı elinden alınmış bir çocuk huysuzluğu ve sürekli çatırdayan, kırıldı kırılacak egosunun getirdiği izahı kolay olmayan tepkileri Nadja’yla ilişkisinde hep bir denklik buldu. Hem çok yaklaşıp hem çok uzak kaldıkları pek çok an vardı. Konuşulamayanlar ve hiç konuşulamayacak olanlar Nadja ve Leon’un buluştuğu her masanın ortasında somut bir varlık kazanmış, öylece oturuyordu. Yerle yeksan olan benlik algısının dış dünyayla yarattığı çatışmayı, krizleri, yetersiz hissetmeyi, gelişimini bir türlü tamamlayamayan öz-saygı ve şefkat paketini sabit tutarak, bütün git-gellerine rağmen kendilerini yan yana bulan Nadja ve Leon’u, o tatil beldesinden alıp başka bir seyahate yolluyoruz. 

Teklif Nadja’dan geliyor. Leon böyle şeyleri söylemeyi pek beceremez. Çıktıkları bu tatil, Nadja’nın yaz rutini için bir ara ve Leon’un da tatil rotasından minik bir sapma demek. Bir karavanla yola düşüyorlar. Leon’un bir şeylerin güzel olabileceğine dair taze belirmiş umudu sönmeden, direksiyona Nadja geçiyor. Nadja ne istediğini biliyor. Nadja’nın duruşu dik, gülüşü sahici, sevgi dili net. Nadja hayatının iplerini elinde tutuyor; ne çok gevşek ne de elini kanatacak kadar sıkı. Şimdilik iyiler. Öyle gidiyorlar. Signe ve Thomas’ın da aynı yere doğru yola çıktığını bilmiyorlar. Bu karşılaşma, Leon’un romanının gidişatını tümden değiştirebilir.


Signe & Thomas 
(Sick of Myself, Kristoffer Borgli, 2022)

Etraftakilerin ilgisine yeterince mazhar olamadığını hissedince sınırları zorlayan, zihninde dolanan “herkes beni görüyor mu şu an?” sorusunu susturamayan Signe ve Thomas çifti, görüp görülebilecek en sağlıksız ilişkilerden birini yaşarken âdeta kumar oynuyorlar. Thomas’ın yıldızı parladı ve Signe, ortamlarda dikkatleri üzerine çekememeyi bir türlü sindiremiyor. Katıldıkları yemeklerde ilgi odağı olmak için ölüyor numarası yapması gerekebilir. Bir köpek onu ısırsın diye şekilden şekle girebilir. Vücut bütünlüğünü bile isteye bozduktan sonra sokaklarda gururla yürüyebilir. Varlığıyla yokluğu bir olacağına gerçekten yok olmayı arzular; eğer kendine yeterince şanlı bir yok oluş organize edebilirse. 

Tatile çıkma fikri, gündelik hayatta istediği biçim ve miktarda bulamadığı ilgiye başka bir coğrafyada, başka şartlar altında sahip olma umudu demektir. Teklif Signe’den gelir ancak Thomas da sanatçı olarak tanınırlığına tanınırlık katacağına, gittikleri yerde herkesin onun sergisinden bahis açacağına dair hayallerin pençesindedir. Dünyanın en önemli işini yaptıklarına inanarak bavullarını hazırlar, götürecekleri her parçayı özenle seçerler. Otobüs ya da uçakla gideceklerdir. Üzerlerine çekecekleri ilgiyi artırmanın en kesin yolu budur: Kalabalıkların arasında, olabildiğince fazla insanla temas hâlinde yolculuk yapmak. 

Vardıkları tatil beldesi, internetteki reklamların aksine o kadar da fıkır fıkır ve canlı değildir. Ancak hamakta oturmuş onların gelişini izleyen Nadja ve Leon’u gördüklerinde içleri biraz olsun rahatlar. Birlikte birkaç gün geçirmeye başlamalarının ardından Leon, kendi üretim sancılarının bu “sanatçı bozuntusunda” bir karşılığı olmadığını, Thomas’ın “uyduruk” bir şöhretin keyfini gamsızca nasıl çıkardığını gördükçe öfkesine hâkim olamaz. Nadja’nın Thomas’ı insan yerine koyup onunla sohbet edebiliyor olması da onu ayrıca çileden çıkarır. Thomas’taki şeytan tüyü, kıyıda köşede kalmış kötücül duygularını uyandırmıştır. Leon’un öfkesinin farkında olan Signe, bu yoğun duygu çemberinde hak ettiği yere oturamayışından derin bir üzüntü duyar. Nadja’nın sakin, kendiliğinden, becerikli hâllerine gizli bir haset duygusuyla yanıt verirken, bu kıskançlık terazisinde bulunduğu taraftan hiç memnun değildir. Nadja, Signe’nin dürtülerinin bilincinde, ona gerçek bir dost eli uzatmanın peşindeyken; Signe sahte bir iyimserlile, dikkat çekmenin en kısa yolu olarak “kendi hâlinde biri gibi” davranmaya karar verir. Ancak davranışlarındaki tutarsız ve ikircikli enerji, aynı tatil beldesine Mehmet’le birlikte gelen Ayşe’nin gözünden kaçmayacak, kavgaya tutuşmaları kaçınılmaz olacaktır.


Ayşe/Lina & Mehmet
(Sanki Her Şey Biraz Felaket, Umut Subaşı, 2023)

Mehmet ve Ayşe’yi son gördüğümüzde Ayşe’nin Lina olmadığı ortaya çıkmış, Mehmet bir uzvu gibi taşıdığı yüzsüzlüğüyle hikâyelerine kaldıkları yerden devam etmeye çalışırken Ayşe’nin yanıtı “ya bi’ s*ktir git” olmuştu. Olayın bundan sonraki akışına, Mehmet’in işine ve eşine dair yaşadığı buhranları ve Ayşe’nin başka bir ülkede yeni bir yaşam kurma arzusunu cebimize koyarak müdahale ediyor; ikiliyi Türkiye’den uzakta, Mehmet sponsorluğunda bir tatile gönderiyoruz. Konsoloslukların kendisine verdiği yarım yamalak ve muallak yanıtlardan sıkılan Ayşe, içinde gittikçe büyüyen anlamsızlık hissiyle geçirdiği günlere kısa bir ara verip, Mehmet’in ayran budalası gibi sırıtan ağzından girer, burnundan çıkar ve bir tatil organize eder. 

Gittikleri tatil beldesinde Mehmet için her şey yolundadır. Nadja ne güzel bir kadındır ve bu Signe, bir tuhaf, deli gibi bir şeydir sanki ama çekicidir… Bu Alman kılıklı sarı çocuk, kadının yanına hiç yakışmamaktadır; ayrıca bu ne suratsızlıktır? Öbür oğlan da cins midir nedir, bütün gün ne anlatıp durmaktadır? Mehmet’in gelişiyle Signe, kendisine arzu ettiği ilgiyi verebilecek bir enayi bulduğuna sevinir ve kartlarını buna göre oynamaya başlar. Burada kendini yeniden Lina olarak tanıtan Ayşe, herkesin bu Lina’lığa inandığını görünce olayın Mehmet’in savsaklığından değil kendi marifetinden kaynaklandığını anlayıp bundan gizli bir tatmin duyar. Signe’nin kimi tavırları Ayşe’de güçlü bir karşılık bulur. Kendini yer yer onunla özdeşleştirir; öte yandan bu durumdan epey rahatsızdır. Signe’nin damarına basıp durur, ona gıcık olmuştur. Dinmek bilmeyen gerilimleri esnasında dayanamayıp, pataklamak üzere elini Signe’nin saçlarına doladığında, ona muhtaç olduğu ilgiyi vereceğinden habersiz, içinin ateşini söndürmenin keyfini çıkaracaktır. Olup bitenler karşısında hiçbir aksiyon almadan öylece duran tek bir kişi vardır: Mehmet.


Tara & Badger 
(How to Have Sex, Molly Manning Walker, 2023)

Anlaşılmayan, anlaşılmadıkça anlatamayan, en yakın iki arkadaşıyla içip içip dağıtma şiarıyla çıktığı tatilde bile huzuru, buruk bir başına buyruklukla yabancılarda arayan Tara’nın Badger’la dengesi değişken, tanımı belirsiz bir ilişkisi olmuştu. Birbirlerinin derinlerinde bir yere temas ediyor, kimi yaralarına tuz basarken kimi yaralarını sarıp sarmalamayı iyi biliyorlardı. Partilerin, içkinin, ilk seksin heyecanının, bunun getirdiği korkuların, kimlik krizinin ve arayışların zirvede yaşandığı tatilde iletişim problemleri kaçınılmaz olmuştu.

Yaşanamayan güzel ihtimalleri kolumuza takarak, rotayı Tara ve Badger’ın konuşabildiği, konuştukça anlaşabildiği mutlu bir alternatif tatile çevirelim. Burada Nadja’yla tanışması Tara’nın son dönemdeki en büyük şanslarından olacak. Kazanamadığı üniversitenin hayal kırıklığını Nadja’yla kurduğu dostlukla sindirecek, kalbinin kuytu köşelerindeki yangınlar Nadja’nın sevgisiyle sönecek, duygu dünyasını kendiliğinden ve korkusuzca Nadja’ya açarken yalnız olmadığını hissedecek. Öyle ki Signe’nin yüzüne baktığında izlerini bulduğu, “eski” dostu Syke’yi bile affedecek. Tara’nın içinden haykırdığı “hayır”ların yüksek sesle dile gelmeye başladığı bu tatil, onda büyüme serüveninin önemli bir halkası olarak yer edecek. Aynı zamanda Badger’ın da yetişkinliği ve serserilikten uzak, hislerini açığa çıkarabildiği, sakin ilişkiler kurmayı öğrendiği bu tatilde -zaman zaman ortaya çıkan çatışmalı atmosfere rağmen- ikisi de derin bir nefes alıp yaşadığını hissedecek. Mehmet’in onlara tekila shot ısmarlayıp kravatlarından birini Badger’ın alnına bağladığını görür gibiyim. Bu göbek atma şölenine Merab ve Irakli’nin, işlerinin ehli oldukları her hâllerinden belli figürleriyle katılmaları kaçınılmaz olacak.


Merab & Irakli 
(And Then We Danced, Levan Akin, 2019)

Merab ve Irakli’yi dans, içlerinde yanan ateşe bir odun daha atarak tanıştırmıştı. Aralarındaki çekimin itirafı zor bir yanı vardı. Genelgeçer kodların, kabul görenin, bu zamana kadar böyle gelip böyle gidenin, çizilmiş sınırların ve normların etrafında, başlangıçta ne birbirlerini ne de kendilerini anlamaları kolay oldu. Irakli’nin Batum’a dönmediği, Merab’ın yeni tanıdığı ve adını bilmediği duyguların dehlizinde yolunu kaybetmediği, bedenlerinden taşan her ritim ve adımın yere, göğe, taşa, toprağa usul usul sindiği bir evrende bu çiçeği burnunda aşıklar, duygularının kabulüyle, el ele bir tatile çıkmaya karar verecekler. 

Kendilerini, yaşadıkları toplumun dikizleyen gözlerinden azade bir sahil kasabasında bulmak onlara “bir ihtimal daha var” dedirtecek ve tanıştıkları şahsına münhasır sekiz kişiyle gündüzleri kumsalda, geceleri ateş başında keyifli günler geçirecekler. Önyargılarını yanlarında taşımaya hiçbir zaman yanaşmayan bu ikili, Mehmet’in onlara zaman zaman geldikleri yeri hatırlatan homofobik bakışlarıyla karşılaştığında bile inatla ona, her homoseksüelin kendisine sarkıntılık etmediğini anlatmaya çalışacak. Çünkü öyle ki Mehmet, ezkaza onlarla baş başa kaldığında bir garipleşiyor; kendini kollamak ister gibi bir hâle bürünüp olası bir grup seksten imtina etmeye çalışıyor. Mehmet’in bir durup sakinleşmeye ihtiyacı var. Kulakların müziğin ritmine kesildiği, dansların ortamı şenlendirdiği kimi akşamlarda Signe bile ilgi denen parıltının neredeyse tüm tozları Merab ve Irakli’nin üstüne düşmüşken bununla baş etmeyi öğrendiyse, herhalde Mehmet de yakında anlar. Galiba tatil bitip dönüş için harekete geçildiğinde, paylarına düşen her şeyle birlikte ve rağmen hepsi birbirini gülümseyerek hatırlayacak.