1980-1988 yılları arası. İngiltere sokaklarındaki underground pop müzik furyası. Dağınık saçlar. 60’lardan rağbet görmeyen kılıklar. Bilindiği zorlayan ve sıradan çıkarımları imkânsızlaştıran cinsiyetsiz imajlar. A Scene In Between kitabının yaratıcısı Sam Knee “oradaydı” ve bize o günleri anlattı.


İngiltere’de 80’li yıllar ve müziğe dair sayısız kitap yayımlanmış olabilir bugüne kadar, ama özel olarak, Postcard Records, Creation Records, C86 ve shoegaze’in etrafında dallanıp budaklanan tam bağımsız gitarlı pop gruplarını gösteren pek bir kaynak olmadı. İlk dönemiyle Primal Scream, Orange Juice, My Bloody Valentine, Marine Girls, The Jesus and Mary Chain, Talulah Gosh, Vaselines, The Pastels ve daha nice gruptan bahsediyoruz. Ne giyerlerdi, nasıl yaşarlar, ne yeyip, ne içerlerdi. Sam Knee, “A Scene In Between” (arada kalmış bir sahne) kitabıyla bu dönemi, daha önce yayınlanmamış fotoğraflarla gösteriyor. Bize o günleri, o imajları ve neden böyle bir kitap hazırladığını anlattı.

Öncelikle seni daha iyi tanımak için böyle bir kitap projesinin sana kişisel olarak ne ifade ettiğini öğrenebilirsek harika olacak…
80’lerin indie ortamları demek, benim gençliğim ve bir şeyler keşfettiğim günler demek. Kitapta bahsi geçen grupların neredeyse hepsini canlı olarak izledim. O zamanki gençlerin farklı akımlara kayışına, farklı şeylerin moda olmaya başlayışına ilk elden tanıklık ettim. Moda ve müziğe âşık biri olarak yeraltı gençlik kültürünün bu altın günlerine bağlılığımı göstermenin zamanı olduğunu düşündüm. Tuhaf bir şekilde bu dönem şimdiye kadar hep görmezden gelindi. Daha da kötüsü, umursanmadı. Oysa benim kalbime çok yakın duran bir dönem o, dolayısıyla bu projenin küratörü olmam konusunda içim rahat.

Sence bu dönemin çoğunlukla görmezden gelinmesinin sebepleri neler olabilir?
Görsel anlamda daha net ve rahat algılanabilen punk, rave ya da grunge gibi sahnelere kıyasla bu dönemin karmaşıklığını tanımlamak daha güç, bu yüzden çoğunlukla ondan kaçınıldığına tanık olduk. Benim için olayı çekici kılan da tam olarak bu muğlaklık ve belirsizlikle ilgili zaten. Dolayısıyla bu kitabın gerçekliğe dönüşmesi gerektiğini düşündüm.

Image

Morrissey

Image

Edwyn Collins, 1981

Image

Orange Juice, 1981

O dönem müzik yapan, sokaklarda, kulüplerde takılan, fotoğraf çeken insanlarla kitabı hazırlamak için yeniden iletişime geçmek nasıl bir süreçti?
Arşiv malzemelerine ulaşmak ve röportaj yapabilmek adına, yeniden peşine düşmek isteyeceğim grupların eski üyelerinden oluşan bir liste hazırladım. Stephen Pastel ve David Conway’e ulaşıp ikisinin de katkıda bulunmaktan memnuniyet duyacağını anladığımda özel birşeyler ortaya çıkarmak için doğru yolda olduğumu anladım.

Kitapta yer alan fotoğrafların sahipleri hakkında ne söyleyebilirsin? Konserlere gelen hayranlar mı? Zamanın indie çocukları mı? Aralarında dönemi belgeleyen profesyonel fotoğrafçılar da var mı?
Kitapta yer alan fotoğrafların neredeyse hiçbiri daha önce yayınlanmadı. Profesyonel fotoğrafçılar tarafından değil, o dönem o ortamda takılan ve o günleri sosyal olarak belgelemek istemiş indie çocuklar tarafından çekilmiş fotoğraflar bunlar. Bence kitabın sayfalarında akan birleştirici unsur da bu yaklaşımın ta kendisi. Eğer bunu benim demeye hakkım varsa, kitapta bu fikrin çok güzel bir şekilde çalıştığını düşünüyorum.

Image

Tallulah Gosh

Image

The Vaselines

Tarz anlamında “mod”, stil sahibi kıyafetlerle takılan işçi sınıfıyla özdeşleşen bir altkültür. Kitabına konu olan 80’ler İngiltere indie pop sahnesinin modası da büyük ihtimalle “mod” geleneğinden fazlasıyla ilham almış zamanında. Peki sence mod’dan nasıl farklılaşmış ve başka nelerden ilham alınmıştı?
Mod sahnesi bir hayli kapalı bir sahneydi. Yalnızca gerçek ve çok yürekten destekçilerine açıktı. Mod tarzın unsurları indie sahnesine geçti, ama daha ziyade bir garage punk hissiyle oldu bu. Uptight isimli kitap 1983 yılında yayımlanmıştı. Ana akım modalarından kaçmak isteyen gençler için stil anlamında kutsal bir kitap hâline gelmiş, insanlara kendi kıyafetlerini yaratmaları konusunda ilham vermişti. Geçişi sağlayan “mod”dan ziyade, Londra’da 1984-1988 yılları arasında seyreden garaj/psikedeli sahnesiydi. Bu nesli birbirine bağlayan asıl şey, insanların 60’lara ait olan her şey için aşırı derecede heyecan yaşıyor olmasıydı. 60’lar her yerdeydi, türlü şekillerde bir araya getirilip, adaptasyonları yapılıyordu. Indie sahnesi o zamanlar enteresandı, çünkü 80’lerin cilalı ve yuppi Thatcher İngiltere’sini reddederek, bunu 60’ların şiirsel ve kaçışa olanak sağlayan romantizmi ve “Kendin Yap”çı (Do It Yourself) post punk görünümüyle birleştirmekle ilgiliydi. Ortamdaki insanların çoğu cebinde para olmayan öğrenciler ya da işsizlik yardımıyla geçinenler olduğu için kıyafetler için adres hayır kurumu mağazaları ve bitpazarlarıydı. Neyse ki 60’lar bize sadece 20 yıl uzaklıkta olduğu için iyi parçalar çok ufak meblağlara bulunabiliyordu.

Bize sana göre o dönemin en hatırı sayılır imajını tarif edebilir misin?
Sanırım 60’ların çocuk boyu anoraklarının boru paça pantolonlarla birleşimi. Dağınık saçlar 1984-1987 arasındaki dönemin imajını tanımlıyordu. Çocuksu bir masumiyetin asi eğilimlerle birleşiminin ortaya koyduğu karmaşık sinyallerin tam o döneme özgü olduğunu söyleyebiliriz. Stephen Pastel de, Bobby Gillespie de bu imajın öncülerinden.

Image

The Pastels

Image

Stephen Pastel

Sen nasıl gözüküyordun o zamanlar?
Ben uzun ve dağınık saçlı bir mod gibi gözüküyordum. Pis bir siyah deri ceketim, çok dar inen siyah bir pantolonum, çizgili tişörtümün üzerinde 60’lar stili gömleğim vardı. Ayağıma Chelsea botlar ya da kauçuk tabanlı Dr. Martens’ler giyiyor, birkaç tane de rozet takıyordum. Keith Relf, Sterling Morrison ve Jim Reid arasında bir yerlerdeydim sanırım. Kıyafetlerimin çoğunu hayır kurumu mağazalarından alıyordum ve oralarda çok vakit geçiriyordum. Yaşlıların alışveriş yaptığı tarzdaki mağazalarda 60’lardan kalma kıyafetler pek satılmadığı için henüz çok ucuza alınabiliyordu. Kensington Market’ten pantolon ve ayakkabı bulunabiliyordu. Rozetleri ise konserler ve plakçılardan alıyorduk.

Yakın dönemde 80’ler indie pop sahnesinin farklı şekillerde hortladığını gözlemliyor musun?
Emin değilim. Kendimi genellikle 1987’den sonra olmuş tüm şeylerden uzak tutuyorum. Bunun hayatımı kolaylaştırdığını düşünüyorum.

Image

Marine Girls

Image

Tallulah Gosh

Morrissey’in Autobiography’sini okuma fırsatın oldu mu?
Kitabı Noel’de alıyorum.

The Field Mice’ın yeniden yayınlanan Snowball+Singles albümünün kapak içi notlarında 80’ler yeraltı pop sahnesine dair bir yazı vardı. Yazı, bu sahnenin sekse karşı, aseksüel olduğu inancına karşı çıkıyor; genç olmak ve pop müziğin tüm meselesinin “seks” – ya da romantik olmak isterseniz “aşk” – olduğunu savunuyordu. Tüm bu yanlış anlaşılma baskın kültürün neredeyse tamamıyla özdeşleşen testosterona batırılmış ve cinsiyetçi imaj yaklaşımını reddetmekten kaynaklanıyordu. O dönem kadınların erkeklere öykünen bir imaj takınmış olmasını düşününce çok mantıklı. Sen indie pop kültürü ve imajını bu açıdan nasıl değerlendiriyorsun?
O zamanki “indie” imajı, ana akımın dehşet verici gösterişlerine karşı ustaca geliştirilmiş yıkıcı bir tepkiydi. O zamanlar 60’ların sönük kıyafetlerini giymenin negatif ve acıklı tepkiler doğurabildiğini düşünmek çok acayip geliyor, ama gerçekten öyle oluyordu. Indie çocuklar, toplumun vahşiliğinden bıktıklarını barışçıl protestolarla gösterdi.

Bu kitabı takiben benzer alanlara ilişkin herhangi bir şey yapmayı planlıyor musun?
Evet, ikinci bir kitap planlıyorum. Bu sefer farklı topraklar ve sahnelerden gruplarla ilgili olacak. Önümüzdeki yıl çıkacak gibi. Hatta kalın çocuklar.

  1. Beş yıl önce on yıl önce

    1 Kasım 192885 yıl önce bugün 1353 sayılı “Yeni Türk Harflerinin Kabul ve Tatbiki Hakkında Kanun” kabul edildi. 3 Kasım

  2. Kırsalın Gizemli Düşleri: Dan Attoe

    Ressam, heykeltıraş, doğa düşkünü, motosiklet tutkunu ve boğa dövüşçüsü Dan Attoe ile kırsaldan ve şehirden, göçmekten ve kök salmaktan, aileden ve kunduzlardan bahsettik.

  3. Isaac Cordal: Follow the Leaders

    Küçük beton heykelciklerle dolu çantasıyla dolaştığı sokaklarda minyatür dünyalar yaratan Isaac Cordal ile yazın bu topraklar çalkalanırken Nantes'de yarattığı "Follow the Leaders" isimli anti-kapitalist şehircik üzerine kısacık bir sohbet ettik.

  4. Sivil ağ haritalama: Ağlar müşterektir

    “Bu çağın petrolü veri” diyen Burak Arıkan’la karmaşık ağ haritaları üzerine konuştuk… Karmaşık ağ sistemleri üzerine yaptığı çalışmalarla tanınan sanatçı

  5. Sanat bilim ve karmaşık ağlar

    Karmaşık ağlar üzerine dünya çapında yapılan çalışmaları biraz daha yakından tanımak üzere 2010 yılından beri düzenlenen Arts, Humanities, and Complex

  6. Tapınaklar Şehrinde Grafiti: Imagine

    Sneha Shrestha aka Imagine ile Nepal, Katmandu sokaklarındaki boy göstermeye başlayan grafiti, hayalleri ve üretimleri üzerine konuştuk.

  7. Neden intihar bombacısı olmak istiyorum

    Akademisyen ve SIFIR olarak tanıdığımız müzisyen Zafer Aracagök ile en son kitap formatında yayımlanan, sinir uçlarına hitap eden, I Want to Be a Suicide Bomber projesini konuştuk.

  8. William Onyeabor: Uzayda hasıl olan elektrik Nijerya’ya varınca

    Uzayda hasıl olan elektrik Nijerya’ya varınca

  9. Zeki, çevik ve mutlu bir üçlü: Bubituzak

    Bubituzak, uzun zamandır beklenen ilk albümü Uzay Yolları Taşlı’yı yayınlamaya hazırlanıyor

  10. Konser ekonomisine dair Bölüm II: Bilet fiyatı uygulamaları, karaborsa, süperstar etkisi ve rant

    Futbol nasıl sadece futbol değilse, müzik de sadece müzik değil.

  11. Çocuksu bir masumiyet, asi eğilimler ve karmaşık sinyaller

    1980-1988 yılları arası. İngiltere sokaklarındaki underground pop müzik furyası. Dağınık saçlar. 60’lardan rağbet görmeyen kılıklar. Bilindiği zorlayan ve sıradan çıkarımları imkânsızlaştıran cinsiyetsiz imajlar. A Scene In Between kitabının yaratıcısı Sam Knee “oradaydı” ve bize o günleri anlattı.

  12. Teftiş: Bu ay ne dinlesem?

    Yeni müziğe dair bu ayki mesaimiz, artısıyla eksisiyle, burada.

  13. Müziğe dair kısalar

    Huzur bozanların en yücesi Lou Reed ve sanatçının bir mutsuz olarak portresi...

  14. Beyazperdenin Renkli Saçlı Karakterleri

    Bu ay gösterime giren Blue is the Warmest Color’ın mavi saçlı karakteri Emma, sinema tarihinin yakın dönem örnekleri üzerinden, renkli saçlı diğer karakterlere doğru şöyle bir uzanma eğilimi yarattı bizde...

  15. Kim Cameron Diaz hakkında bir yazı okumak ister ki!

    Bu ayın sonlarına doğru gösterime giren The Counselor filmindeki performansıyla övülen ve hakkında Oscar adayı olabileceği şeklinde yorumlar dahi dolaşmaya başlayan Cameron Diaz’a biraz yakından bakmak gibi bir eğilimi olan kimse var mı ki?

  16. 19. Gezici Festival hakkında bilmeniz gereken 10 şey

    Sinemasal gezi, 19.yılında yoluna devam ediyor...

  17. Bu ay ne izlesem?

    Sinema salonlarında büyük bütçeli yerli filmlerin etkisini göstermeye başladığı kasım ayında, vizyonda vaha hissi estiren güçlü bağımsız sinema örnekleri de nefes aldırıyor.

  18. Zirvelerde Geçen Bir Hayat: Tunç Fındık

    Yüksek irtifa dağcılığı ve yamaç tırmanışı konusunda ülkemizi uluslararası arenada başarıyla temsil eden bir isim Tunç Fındık. Dağcılık alanında global bir lider konumundaki The North Face markasının Türkiye resmi atleti Fındık ile The North Face 2014 sonbahar kış koleksiyonu lansman davetinde karşılaştık ve zirveler üzerine sohbet ettik.

  19. SALT Galata: Sürdürelebilir Bir Zaman Mekanı

    Güncel sanat, sosyal tarih ve ekonomi, mimari ve kent yaşamı gibi konularda düzenlediği pek çok sergi ve atölyeler yanısıra araştırma programlarıyla da öne çıkan SALT Galata binasının restorasyon sürecini ve mekânsal kurgusunu bugüne kadarki faaliyetlerini ve hedeflerini SALT İletişim ve Yönetim Direktörü Derya Açar Ergüç'le konuştuk.

  20. Künye

    yayın imtiyaz sahiplerive etkinlik direktörleri Aylin Güngö[email protected] J. Hakan Dedeoğ[email protected] sorumlu yazı işleri müdürü J. Hakan Dedeoğ[email protected] genel yayın koordinatörü