Ressam, heykeltıraş, doğa düşkünü, motosiklet tutkunu ve boğa dövüşçüsü Dan Attoe ile kırsaldan ve şehirden,  göçmekten ve kök salmaktan, aileden ve kunduzlardan bahsettik.

Dan Attoe vadide açtığı patikasında akan suyun, geceleri iskelelerde oynayan kunduzların, dağ tepelerinin ve orman kuytularının anlattıklarına kulak kabartan birisi. Yaşamını geçirdiği kırsal alanların gizemli öykülerini iç gözünün filtresinden geçirerek, izleyici için  sonunu ve başını bilmediğimiz, öncesine ve sonrasına dair daha çok hissel bir kurguya varabildiğimiz merak uyandıran anlık görsel anlatılara, anekdotlara dönüştürüyor. Bu dönüşüm sürecine sığmayan, sağ sola dökülen kelimeler ve imajlar ise Attoe’nin elinde  elektrikli testere veya neon ile oluşturulan heykellere dönüşüyor. 


Spesifik bir çalışma biçimin var sanırım. Meditasyonla başlayan ve bir kısmı resme dönüşecek olan skeçlerle devam eden bir program… Doğru mu? Hâlâ bu şekilde mi çalışıyorsun?
Evet, kesinlikle spesifik bir çalışma sürecim var, ama bu sürecin programı açısından oldukça esneğim. Her gün başladığım belli bir saat yok ama haftaiçi her gün meditasyonla ulaştığım bir imajı çiziyorum. Bu çizimlerden bazıları zamanla resme dönüşüyor. Ayrıca günlük çizimlere eşlik eden pek çok karikatür tipi çiziktirmeler ve metinler eşlik ediyor ve bunlardan da bazılarını resimlerin içine alıyorum veya neon heykellere dönüştürüyorum.

Bu çalışma sistemini nasıl oluşturdun? Sana nasıl yardımcı olduğunu düşünüyorsun?
Bu çalışma sistemi çeşitli psikolojik araştırma modelleri, bir yazarın günlüğü ve Zen Budizm’i ne dayanarak oluşturduğum bir kombinasyon.  Aslında 1996’da psikoloji öğretimimi terk ettiğimde kendi psikolojik gelişmemi takip etmek için her gün bir resim yaparak başladım. Bu süreç ilgimi çeken konuları bulmama yardımcı oluyor. Dolayısıyla benimle ve ilgilendiğim şeylerle beraber sürecin kendisi de her zaman değişiyor ve gelişiyor. Şu noktada çekimini hissettiğim bir görsel dağarcık buldum ve değişimler daha çok bu dağarcık çerçevesinin içinde oluşan nüanslardan ibaret. Günlük olarak çizim yapma pratiği bana zamanla benim görsel bölgem olarak bilinen alandan çıkarak farklı imajlar yaratmamı, kendi alanıma taşımak için yeni şeyler bulmamı ve keşfetmek için yeni yönler saptamamı sağlıyor.

Image

Everything Falls, 2007

Image

Something New, 2011

Biraz çalışma ortamından bahseder misin?  Stüdyonda neler oluyor?
Stüdyom, Washington Eyaleti’nin güneybatısında, küçük bir kasabada bulunan bir dükkânın içinde. Columbia Nehri’nin hemen yanında ve evimin kapısından stüdyoya yaklaşık iki dakikada yürüyebiliyorum.  Stüdyomun tam karşısında nehrin üzerinde birkaç iskele var ve bir kunduz ailesi akşamları orada takılıyorlar, ben de hemen hemen her akşam onları izlemeye gidiyorum. Stüdyomun içindeyse içinde mutlaka su ve insan figürleri bulunan bir seri resim var: göller, çağlayanlar, nehirler ve okyanus. Ve elbette ahşapla yaptığım tüm işler; tüm çerçevelerimi ve bazen işlerin taşınacağı kutuları da kendim yapıyorum.

Hayatının ilk dönemlerinin önemli bir kısmını gezerek yaşadın: Washington’dan Idaho’ya, Wisconsin’e, Minnesota’ya ve Iowa’ya… Bu göçmen yaşam biçimiyle büyümek seni ve işlerini nasıl etkiledi?
Ben çocukken babam ABD hükümeti için çalışıyordu ve o atandıkça biz de onunla beraber yer değiştirdik. Her seferinde bir şekilde su kenarı bir yere düşüyorduk. Pasifik Okyanusu’nda Puget Sound, Idaho’da farklı nehir kenarları ve Minnesota’da Superior Gölü… Bunun etkisini işlerimde direkt hissetmek mümkün.  Ayrıca sürekli yer değiştiriyor olmamız beni de ilginç bir konumda bırakıyordu: Her gittiğimiz yerde, o küçük kasabada veya şehirden uzak cemaatte yaşayan herkesi tanıyacak kadar zaman geçirmeme rağmen hiç bir zaman bir yerin yerel topluluğunun bir parçası da olmadım. 

Bu durum bana gittiğim yerlerde yerel kültürlere kolayca uyum sağlayabilecek bir içsel rahatlık kazandırdı. Her gittiğim yerde de uzun süreli, yakın arkadaşlıklar kurdum. Ama aklımın köşesinde her zaman bambaşka bir yerde de kolaylıkla kurulabileceği düşüncesi oldu ve bu düşünce nedeniyle hiçbir zaman bir yere “yerleşmiş” hissetmedim kendimi. Bu nedenle yerel bir kültürün bazı özelliklerini orada doğup büyümüş birinin göremeyeceği açılardan görebiliyorum sanırım.

Bildiğim kadarıyla bir süredir ailenle beraber Oregon’a yakın bir kırsal alanda yaşıyorsun.  Sonunda bir yere kök saldığını ve yerleştiğini hissedebiliyor musun? Yoksa eşyalarını toplayıp yola çıkma, yeni yerler keşfetme hasreti var mı?
O arayış her zaman var. Şu anda yaşadığım kasaba (Washougal, Washington) Ashton, Island Park, Idaho ile beraber en uzun yaşadığım yer. Yedi yıldır buradayım.  Washington ve Idaho  eyaletlerinde 10’ar yıl yaşadım. Hemen arkalarından da sekiz yıl ile Minnesota geliyor. Artık içime dönüp ailemle beraber evim diyebileceğim bir yer yaratma ihtiyacını da hissediyorum.  Kızımın büyüyebileceği bir yere tamamen yerleşmeyi istiyorum.

“Şehirler biraz aklımı karıştırıyor.  Şehir yaşantısı ile tam olarak nasıl başa çıkacağımı kestiremiyorum. Upton Sinclair, Sherwood Anderson hakkında yazarken şöyle demiş: ‘Şehir insanı başka insanları düşünür, kırsalda yaşayanlar ise evreni.’” 

Aileden ve yerleşik hayattan söz açılmışken. Bir eş ve baba olmak işlerini nasıl etkiledi?
Aslına bakarsan bir kaç yönden etkisi var. Biriyle evlenmenin getirdiği sorumluluk işimin önemini daha kuvvetli hissetmeme yol açtı, ayrıca rutinlerimi ve düşünme biçimimi değiştirmem gereken bir durum yarattı. Bir çocuk sahibi olmak da evlilik gibi empati egzersizinde, aynı kapsamda bir ileriki aşama. Aile sahibi olmak aynı zamanda kendi hayatım, başkalarının hassasiyetleri ve benim onlar üzerinde etkilerim hakkında daha önce düşünmediğim şekillerde düşünmeye zorladı beni.  Tüm bunlar yaptığım işi daha fazla ciddîye almama yol açtı ve işlerimde ilgilendiğim konuları farklı şekillerde genişletti. Örneğin resimdeki kadın figürlerinin derinlik ve rol olarak geliştiğini düşünüyorum. Ayrıca genel olarak ilgimin de bileylendiğini hissediyorum. 

İşlerinde de hayatında da şehirden bir şekilde uzak duruyorsun. Şehirler ve kent yaşamı hakkında ne düşünüyorsun?
Arada sırada şehre ait bir mekân veya şehirde görebileceğiniz bir iç mekânda geçen resimler yapıyorum. Ancak hayalgücüm genelde beni oralara götürmüyor. Meditasyon yaptığımda gördüğüm imajların bir sınırlaması yok; 20 dakika boyunca aklımın içinde serbestçe dolaşıyorum. Ama her nedense çoğunlukla kendimi kırsal arazilerde, ormanlarda ve göllerde, nehirlerde ve akıntılarda buluyorum. Bu çocukluğumda zihnimde yer eden manzaralardan dolayı mı yoksa sadece bu tarz alanlarda daha fazla huzur bulmamdan mı kaynaklanıyor bilmiyorum.

Şehirler biraz aklımı karıştırıyor.  Şehir yaşantısı ile tam olarak nasıl başa çıkacağımı kestiremiyorum. Upton Sinclair, Sherwood Anderson hakkında yazarken şöyle demiş: “Şehir insanı başka insanları düşünür, kırsalda yaşayanlar ise evreni.”  Kendi adıma kırsal alanda yaşamayı şehirde yaşamaktan çok daha değerli buluyorum.

Peki kırsalın ilham aldığın noktaları neler?
Kırsal hayatın benim için en önemli özelliklerinden biri alan. Daha uzağı görebiliyorum ve gördüğüm manzarada insan eliyle yapılmış objelerin daha az gücü var. Benim doğamda keşfetmek var ve şehirleri keşfederken çok heyecanlanmıyorum. Daha fazla alan,  daha az insan ve bina gördüğüm zaman üzerime inen bir huzur var açıkçası.

“Paintallica ilk başta benim ve arkadaşlarımın birbirimizin işlerine dair bir eleştiri diyaloğunun devamlılığını sağlamak için kuruldu. Kasıtlı bir şekilde birbirimizin hislerini incitmeye ve bu şekilde işlerimiz hakkında dürüst eleştiriler alabilmeye çalışıyorduk.” 

İşlerinin kesinlikle hikâye anlatan bir yönü var. Tarihsel veya edebî referanslar, yarattığın görselliğin hikâyesini şekillendirmeye yarayan metinler ekliyorsun resimlerine mesela. Ne tarz hikâyeler ilgini çekiyor ve sen ne tarz hikâyeler anlatmayı seviyorsun?
Ben her çeşit hikâyeyi seviyorum! Erken dönem Amerikan hikâyelerine ve tarihine bayılıyorum, bu toprakların eski yerel kültürü ve göçmenlerin ilk hikâyeleri gibi.  Kırsal hayata dair çaresizlik öyküleri hoşuma gidiyor. Flannery O’Conner, Cormac McCarhty ve Sherwood Anderson ilk aklıma gelen yazarlar.

Kendi işlerimi de çoğu zaman bir kurgu işi olarak düşünüyorum ama gitgide daha az edebî hikâyelere doğru kayıyorum. Ben zamanda donmuş anları resimlemekten hoşlanıyorum, çoğu zaman bir dizi olaya, bir kurguya dair ipuçları var ancak bu olayın ne olduğu belirsiz kalıyor. Eskiden bu hikâyelerin daha net olmasını isterdim, bunun için resimlerin içine veya arkasına olayları anlatan metinler eklerdim. Artık daha fazlasına dair ipuçları barındıran ancak sadece bir anı anlatan resimler yapıyorum.

Image

Accreation #40, 2010

Sen aynı zamanda “Paintallica” isimli, daha çok enstalasyon temelli işler üreten bir sanatçı kolektifinin de kurucu üyesisin.  Biraz Paintallica’dan bahseder misin?  Bu kolektifin arkasında nasıl bir fikir var?
Paintallica ilk başta benim ve arkadaşlarımın birbirimizin işlerine dair bir eleştiri diyaloğunun devamlılığını sağlamak için kuruldu. Kasıtlı bir şekilde birbirimizin hislerini incitmeye ve bu şekilde işlerimiz hakkında dürüst eleştiriler alabilmeye çalışıyorduk. Zamanla bu “toplantılar” bütün gece süren resim yapma, çizme ve inşa etme partilerine dönüştü. Herkes bir işe başlıyor, diğerlerinin de yardım etmesine izin veriyordu.  Şimdilerde ise bu grubun esas amacının pek çok farklı şeyin yapılışını sağlayan o dürüst enerjiyi sağlamak olduğunu düşünüyorum – birbirimizi yaptığımız iş hakkında fazla düşünerek o işe karşı duyduğumuz temel  heyecanı öldürmekten korumak.  Ve son olarak, bu grubun toplantıları bir noktada görsel objeler yapmanın neden temel bir insan aktivitesi olduğunu araştırmasına dönüştü.

Solo çalışmakla kıyaslanırsa bir kolektifle beraber çalışmak nasıl bir deneyim?
İki pratik çok farklı, ancak ben her iki pratikten de diğerine birşeyler getiriyorum. Benim tek başıma yaptığım iş biçimi meditasyona dayalı, yavaş ve detaylı bir süreç. Ancak bu şekilde çalışırken enerjimin ve konsantrasyonumun hepsini işe akıtabilmem için işe karşı duyduğum heyecanı tutabilmem gerek. Paintallica üyelerinden aldığım sert ve dürüst eleştiriler sayesinde yalnız çalıştığım zamanlarda da kendime karşı eleştirel olmayı ve heyecanı canlı tutmayı başarabiliyorum. Öyle ki kendimi kandırmaya çalıştığım zamanlarda bunun farkına varabiliyorum mesela. Ve en azından tek başıma çalıştığım zamanlarda arkadan kafama bir bira kutusu yemek gibi bir endişem olmuyor.


Bu aralar neler yapıyorsun? Yakın gelecekte sergi planların var mı?
Esasen önümüzdeki mart ayında Berlin’de Peres Projects’de gerçekleşecek olan solo sergim üzerinde çalışıyorum. Bu sergi içinde su olan manzara resimlerinden oluşacak. Paintallica burada, Portland’da bulunan ROCKSBOX’da bir sergi yaptı. Bu sergi geçen ay sona erdi ve elektrikli testereyle şekillendirilmiş sedir ağacından heykeller, çizimler ve resimlerden oluşuyordu. Bir de bol bol kızımla zaman geçiriyorum.

Son olarak son dönemlerde keşfettiğin, beğendiğin sanatçılar kimler?
Kevin Earl Taylor, Ralph Pugay, John Kleckner, Brent Wadden, Wes Lang, Lori Gilbert, Will Bruno, Jay Schmidt, Jesse Albrecht, Jamie Boling ve Paintallica’nın bütün üyeleri!  

paintallica.com








  1. Beş yıl önce on yıl önce

    1 Kasım 192885 yıl önce bugün 1353 sayılı “Yeni Türk Harflerinin Kabul ve Tatbiki Hakkında Kanun” kabul edildi. 3 Kasım

  2. Kırsalın Gizemli Düşleri: Dan Attoe

    Ressam, heykeltıraş, doğa düşkünü, motosiklet tutkunu ve boğa dövüşçüsü Dan Attoe ile kırsaldan ve şehirden, göçmekten ve kök salmaktan, aileden ve kunduzlardan bahsettik.

  3. Isaac Cordal: Follow the Leaders

    Küçük beton heykelciklerle dolu çantasıyla dolaştığı sokaklarda minyatür dünyalar yaratan Isaac Cordal ile yazın bu topraklar çalkalanırken Nantes'de yarattığı "Follow the Leaders" isimli anti-kapitalist şehircik üzerine kısacık bir sohbet ettik.

  4. Sivil ağ haritalama: Ağlar müşterektir

    “Bu çağın petrolü veri” diyen Burak Arıkan’la karmaşık ağ haritaları üzerine konuştuk… Karmaşık ağ sistemleri üzerine yaptığı çalışmalarla tanınan sanatçı

  5. Sanat bilim ve karmaşık ağlar

    Karmaşık ağlar üzerine dünya çapında yapılan çalışmaları biraz daha yakından tanımak üzere 2010 yılından beri düzenlenen Arts, Humanities, and Complex

  6. Tapınaklar Şehrinde Grafiti: Imagine

    Sneha Shrestha aka Imagine ile Nepal, Katmandu sokaklarındaki boy göstermeye başlayan grafiti, hayalleri ve üretimleri üzerine konuştuk.

  7. Neden intihar bombacısı olmak istiyorum

    Akademisyen ve SIFIR olarak tanıdığımız müzisyen Zafer Aracagök ile en son kitap formatında yayımlanan, sinir uçlarına hitap eden, I Want to Be a Suicide Bomber projesini konuştuk.

  8. William Onyeabor: Uzayda hasıl olan elektrik Nijerya’ya varınca

    Uzayda hasıl olan elektrik Nijerya’ya varınca

  9. Zeki, çevik ve mutlu bir üçlü: Bubituzak

    Bubituzak, uzun zamandır beklenen ilk albümü Uzay Yolları Taşlı’yı yayınlamaya hazırlanıyor

  10. Konser ekonomisine dair Bölüm II: Bilet fiyatı uygulamaları, karaborsa, süperstar etkisi ve rant

    Futbol nasıl sadece futbol değilse, müzik de sadece müzik değil.

  11. Çocuksu bir masumiyet, asi eğilimler ve karmaşık sinyaller

    1980-1988 yılları arası. İngiltere sokaklarındaki underground pop müzik furyası. Dağınık saçlar. 60’lardan rağbet görmeyen kılıklar. Bilindiği zorlayan ve sıradan çıkarımları imkânsızlaştıran cinsiyetsiz imajlar. A Scene In Between kitabının yaratıcısı Sam Knee “oradaydı” ve bize o günleri anlattı.

  12. Teftiş: Bu ay ne dinlesem?

    Yeni müziğe dair bu ayki mesaimiz, artısıyla eksisiyle, burada.

  13. Müziğe dair kısalar

    Huzur bozanların en yücesi Lou Reed ve sanatçının bir mutsuz olarak portresi...

  14. Beyazperdenin Renkli Saçlı Karakterleri

    Bu ay gösterime giren Blue is the Warmest Color’ın mavi saçlı karakteri Emma, sinema tarihinin yakın dönem örnekleri üzerinden, renkli saçlı diğer karakterlere doğru şöyle bir uzanma eğilimi yarattı bizde...

  15. Kim Cameron Diaz hakkında bir yazı okumak ister ki!

    Bu ayın sonlarına doğru gösterime giren The Counselor filmindeki performansıyla övülen ve hakkında Oscar adayı olabileceği şeklinde yorumlar dahi dolaşmaya başlayan Cameron Diaz’a biraz yakından bakmak gibi bir eğilimi olan kimse var mı ki?

  16. 19. Gezici Festival hakkında bilmeniz gereken 10 şey

    Sinemasal gezi, 19.yılında yoluna devam ediyor...

  17. Bu ay ne izlesem?

    Sinema salonlarında büyük bütçeli yerli filmlerin etkisini göstermeye başladığı kasım ayında, vizyonda vaha hissi estiren güçlü bağımsız sinema örnekleri de nefes aldırıyor.

  18. Zirvelerde Geçen Bir Hayat: Tunç Fındık

    Yüksek irtifa dağcılığı ve yamaç tırmanışı konusunda ülkemizi uluslararası arenada başarıyla temsil eden bir isim Tunç Fındık. Dağcılık alanında global bir lider konumundaki The North Face markasının Türkiye resmi atleti Fındık ile The North Face 2014 sonbahar kış koleksiyonu lansman davetinde karşılaştık ve zirveler üzerine sohbet ettik.

  19. SALT Galata: Sürdürelebilir Bir Zaman Mekanı

    Güncel sanat, sosyal tarih ve ekonomi, mimari ve kent yaşamı gibi konularda düzenlediği pek çok sergi ve atölyeler yanısıra araştırma programlarıyla da öne çıkan SALT Galata binasının restorasyon sürecini ve mekânsal kurgusunu bugüne kadarki faaliyetlerini ve hedeflerini SALT İletişim ve Yönetim Direktörü Derya Açar Ergüç'le konuştuk.

  20. Künye

    yayın imtiyaz sahiplerive etkinlik direktörleri Aylin Güngö[email protected] J. Hakan Dedeoğ[email protected] sorumlu yazı işleri müdürü J. Hakan Dedeoğ[email protected] genel yayın koordinatörü