Cannes, Berlin, Venedik, Sundance, Toronto gibi festivallerde prömiyerini yapmış, bizde vizyona girmiş ya da herhangi bir festivalde gösterilmiş ya da resmi satışa çıkmış 2015 yapımı filmler arasından, Bant Mag. yazarları ve katılımcılarına göre en iyileri aşağıdaki gibi sıraladık. 


Image

50. ME AND EARL AND THE DYING GIRL
Glee ve American Horror Story gibi televizyon işleriyle tanınan Alfonso Gomez-Rejon’un bu yıl Sundance’ten Jüri Büyük Ödülü ve İzleyici Ödülü’yle ayrılan filmi, zeki ve akıcı diliyle izleyicisini avucuna alan ve mendil ıslattıran finaliyle sarsan bir başucu indie’si.


Image

49. LISTEN TO ME MARLON
Sundance ve Cannes’daki gösterimlerinin ardından tüm dünya festivallerinin hit belgesellerinden birine dönüşen ve şöhreti kısa sürede bu etkileyici film, Marlon Brando’nun yüzlerce saatlik ses kayıtlarından ayıklanarak gerçekleştirilmiş, eşsiz bir tecrübe.


Image

48. BEASTS OF NO NATION
Sin Nombre ve Jane Eyre gibi nitelikli filmlerinden sonra bir de tadına doyulmaz bir True Detective (ilk sezonun tüm bölümleri) patlatan Cary Joji Fukunaga’nın, Venedik’te Altın Aslan için yarışan son filmi, başroldeki çocuk oyuncu Abraham Attah ve Idris Elba’nın performanslarıyla büyülüyor.


Image

47. GOODNIGHT MOMMY
Sinir bozucu bir atmosfer yaratma, seyircisini yarattığı bu atmosfere hapsetme, gerilim dozu yüksek hikâyesiyle aşama aşama germe ve finalinde de seyircisinin ağzına bir parmak bal çalma gibi marifetlerle dolu, pek nefis bir korku-gerilimle karşı karşıyayız.


Image

46. RELATOS SALVAJES (WILD TALES)
Arjantin’den çıkan bu zeki, komik ve gergin film altı, çığrından çıkış ve cinnet hikâyesini birbiri ardına dizen ve favori parçanın izleyen kişiye göre değiştiği, defalarca izlemeye müsait tam bir eğlenceli seyirlik.


Image

45. LE PETIT PRINCE (THE LITTLE PRINCE)
Telifi geçtiğimiz yıllarda bittikten sonra her yerde her türlü ürün üzerinde karşımıza çıkan, edebiyat dünyasının bu en nadide eserlerinden birine, Fransa-Amerika ortak yapımı bir animasyonla, şiirsel bir yorum… 


Image

44. CHEVALIER
Dogtooth ve Alps’in yapımcılığını, Attenberg’in ise yönetmenliğini üstlenen, Yunan yeni dalgasının önde gelen isimlerinden Athina Rachel Tsangari’den, erkek egosu ve bireyselliğine ironik ve muzip pençeler fıydıran, eğlencesi bol bir seyirlik.


Image

43. LOUDER THAN BOMBS
Reprise ve Oslo, 31. august gibi iki unutulmaz filmle gönülleri fetheden Norveçli genç sinemacı Joachim Trier’in, bir kez daha senaryo ortağı Eskil Vogt’la kaleme aldığı ve yönettiği bu ilk İngilizce filmi, her zamanki gibi incelikli ve epey yıkıcı bir melodram.


Image

42. IM KELLER (IN THE BASEMENT)
Avusturya sinemasının en acayip filmlerinden birkaçına imzasını atmış olan nevi şahsına münhasır sinemacı Ulrich Seidl’dan, depolarında gizli zevkler ve çeşitli sapkınlıklar gizlemiş bir grup insanı konu alan, üşütük bir belgesel.


Image

41. KALANDAR SOĞUĞU (COLD OF KALANDAR)
Dünya prömiyerini gerçekleştirdiği Tokyo Film Festivali’nden En İyi Yönetmen ve İzleyici Ödülleriyle ayrıldıktan sonra bu yılki Antalya Film Festivali’nden de dört ödül birden kazanan film, güçlü anlatımı, çarpıcı görselliği ve şiirsel diliyle nefes aldırıyor.


Image

40. REALITE (REALITY)
Geçtiğimiz yıl Sitges’ten En İyi Film Ödülü’nü kazanan ve kendine has beyin yakan bir dünya yaratan bu video klip estetikli dahiyane film, müzisyen-yönetmen Quentin Dupieux’nün hastalıklı zihninden çıkma, enfes bir parça.


Image

39. LA LOI DU MARCHE (THE MEASURE OF A MAN)
Fransız sinemasının sevilen yönetmenlerinden Stephane Brize imzalı, sakin rejisi ve Ken Loach, Dardenne Kardeşler filmlerini akla getiren hikâyesiyle dikkat çeken film, başrolde her zamanki gibi harikalar yaratan Vincent London’a Cannes’dan En İyi Erkek Oyuncu Ödülü getirdi.


Image

38. OMOIDE NO MANI (WHEN MARNIE WAS THERE)
The Secret World of Arrietty ile kendine hayran bırakan Hiromasa Yonebayashi’den bir kez daha yeni çok bir şey söylemese de seyircisini aşama aşama teslim almayı başaran ve hıçkırarak mendillere sarıldıran, sımsıcak ve tertemiz bir anime.


Image

37. LA TIERRA Y LA SOMBRA (LAND AND SHADE)
Kolombiya’dan çıkagelen ve bu yıl Cannes’da Son of Saul, Mustang, Krisha gibi güçlü rakipler arasından sıyrılarak, en iyi ilk filme verilen Altın Kamera ödülünün sahibi olan bu sakin dram, yavaş, derinden ve etkileyici anlatımıyla insanı çarpıyor.


Image

36. PIONERY-GEROI (PIONEER HEROES)
Berlin’de bu yıl En İyi İlk Film Ödülü için yarışan ve 1987 Rusya’sında umutlar ve hayallerle dolu üç çocuğun yetişkinlik günleriyle o günleri arasında mekik dokuyan bu etkileyici film, Rus sinemasının son dönem güçlü örneklerinden biri.


Image

35. GREEN ROOM
Bir önceki filmi Blue Ruin ile dünya çapında çok sayıda izleyici sinemasına hayran bırakan Amerikan bağımsız sinemasının yeni gerilim ustalarından Jeremy Saulnier, yanlışlıkla bir cinayete tanık olan bir punk-rock grubuna bela dolu bir gece yaşatıp, kan banyosuna sokuyor.


Image

34. EL ABRAZO DE LA SERPIENTE (EMBRACE OF THE SERPENT)
Cannes’da bu yıl ortalığı kasıp kavuran bu çılgın Kolombiya filmi, ortalıktan silinmiş bir kabile olan Karamakate’nin son mensubu ve onunla ilgili bir araştırmaya girişen iki bilim insanının macerasını şaşırtıcı bir anlatım dili ve atmosferle beyazperdeye taşıyor.


Image

33. MISTRESS AMERICA
Noah Baumbach’ın bu yılki iki filminden bir diğeri, başrole Frances Ha’da olduğu gibi bir kez daha sorumsuz ve kendisine özgü bir karakteri canlandıran Greta Gerwig karakteri taşıyan, iyi müzikler ve nefis diyaloglarla dolu eğlenceli bir seyirlik… 


Image

32. EL CLUB (THE CLUB)
Tony Manero, Post Mortem ve No gibi filmlerinin ardından Şilili yönetmen Pablo Larrain, dağ başında bir kulübede geçmişlerinden uzakta yaşayan dört adamın hayatlarının yanlarına gelen bir beşinciyle darmadağın olmasını konu ettiği son filmiyle Berlin’den Jüri Büyük Ödülü kazandı.


Image

31. TROIS SOUVENIRS DE MA JEUNESSE (MY GOLDEN DAYS)
Fransız sinemasının her zaman sevilen işlerle çıkagelen yönetmenlerinden Arnaud Desplechin’in yılın en seyirci dostu filmlerinden birkaçı arasına giren bu erişkinliğe erme ve erkek adam olma hikâyesi, epik ve iz bırakan bir macera-dram.


Image

30. ROOM
Bu yıl Toronto Film Festivali’nde prömiyerini yapana kadar Oscar yarışında bahsi dahi geçmeyen, festivalden İzleyici Ödülü’yle ayrılıp herkesin kalbini fethetmesinin ardındansa adı ödül listelerinden inmeyen bu tutsaklık ve özgürleşme öyküsü, oyuncu performanslarıyla da ayrı bir övgü hak ediyor.


Image

29. AMY
Biyografik belgeseller konusunda bir önceki filmi Senna ile çıtayı çok yüksek bir noktaya taşıyan Asif Kapadia’dan, dünya müzik tarihinin en trajik hikâyelerinden birine sahip Amy Winehouse’un yaşam öyküsünü izlemek, kaçırılmayacak bir fırsat.


Image

28. AS MIL E UMA NOITES (ARABIAN NIGHTS) VOLUME 1 & 2 & 3
İki yıl önce çektiği Tabu ile gönülleri bir kez daha fetheden Portekizli Miguel Gomes’in aslında üç film olarak çektiği ama bizim liste sıkışıklığında tek bir maddede topladığımız 1001 Gece Masalları uyarlaması, toplamda 381 dakikalık bir sinema şöleni.


Image

27. DOPE
Yılın en eğlenceli Sundance hitlerinden biri olan ve Cannes’da Yönetmenlerin Onbeş Günü bölümünün dikkat çeken filmleri arasına giren bu bir an bile durmayan eğlence bombası, zorbalar arasında tutunmaya çalışan bir grup liselinin maceralarına odaklanıyor.


Image

26. ANA YURDU (MOTHERLAND)
Dünya prömiyerini gerçekleştirdiği Venedik Film Festivali’nin ardından çok sayıda festivale katılan ve çeşitli ödüller kazanan Senem Tüzen imzalı ilk film, neredeyse hiçbir erkeği kadrajına almadan sert ve keskin bir anne-kız hesaplaşmasına girişiyor.


Image

25. CIALO (BODY)
Berlin’den bu yıl En İyi Yönetmen Ödülü’yle ayrılan Polonya yapımı bu yürek deşici film, aile dizimi veya bir medyum üzerinden kaybettiği annesinin bedeniyle iletişim kurmaya çalışan kafası karışık bir genç kadın ve babasının hikâyesini nefis bir dille anlatıyor.


Image

24. THE LOOK OF SILENCE
Kamerasıyla Endonezya tarihinin en kanlı katliamını gerçekleştirenlerin dünyasında gezinen bir önceki belgeseli The Act of Killing ile akılları baştan alan Joshua Oppenheimer’in aynı katliamdan sağ kurtulmuş bir aileyi merkez alan bu yeni filmi, aynı dehşete başka bir açıdan tanıklık ettiriyor.


Image

23. STAR WARS: THE FORCE AWAKENS
George Lucas’ın yalnızca sinema tarihinin en büyük efsanelerinden birini yaratmakla kalmayıp aynı zamanda dünya ticaret pazarının en keskin kırtasiye fikirlerinden birine de ön ayak olduğu serisinin J. J. Abrams imzalı merakla beklenen son filmi, hayranların ve seriye yeni dalanların gönlünü fethetmeyi başardı.


Image

22. TANGERINE
Tamamı iPhone 5 ile çekilerek dünya sinema tarihinde bir ilke imza atılan bu kalıbına sığmayan film, en yakın arkadaşından, sevgilisinin kendisini bir kadınla aldattığını öğrenen trans bir bireyin çılgın hesaplaşma gününe odaklanan, eğlencesi ve seyir zevki bol bir film.


Image

21. KRISHA
Geçmişe ait yarım kalmış hesaplarını da alarak kocaman bir şükran yemeği organizasyonunun ortasına bomba gibi düşen, orta yaşlarının sonundaki alkolik ve epey problemli Krisha’nın kabus gününe odaklanan, dram ve gerilim dozu aşama aşama artan, nefes kesici bir ilk film.


Image

20. IT FOLLOWS
Geçtiğimiz yılın en çok konuşulan ve en sevilen korku-gerilim filmlerinden biri olduğu su götürmeyen filmin esas meziyeti, yönetmen David Robert Mitchell’ın 70’li yılların kült klasiklerini aratmayan atmosfer yaratma becerisi ve Disasterpeace imzalı efsane müzikleri.


Image

19. INHERENT VICE
Usta işi filmleri ve katıksız başyapıtlarının ardından The Master ile sevenler ve sevmeyenler olarak ortadan ikiye ayırdığı hayran kitlesini bir kez daha birbirine küstüren Paul Thomas Anderson’ın bu son derece kendine özgü, karmaşık, kafası dumanlı ve kesinlikle çok eğlenceli filminin değeri yıllar sonra anlaşılacak gibi.


Image

18. THE WOLFPACK
Sundance’ten bu yana dolaştığı onlarca film festivali ve yarattığı sükseyle yılın belgesel olayına dönüşen bu dev aile trajedisi, New York’un göbeğinde yaşamalarına rağmen sokak yüzü görmemiş yedi kardeşin kendi içlerine kapalı, sıra dışı dünyalarına odaklanan rahatsız edici bir seyirlik.


Image

17. EVOLUTION
2004 yapımı enfes Innocence’ının ardından yeni uzun metrajı uzun süredir merakla beklenen Lucile Hadzihalhovic’in tedirgin edici bir öyküyü, gerilim yüklü bir anlatımla ele aldığı bu karmaşık büyüme hikâyesi, bu yıl Toronto’nun en fazla övgü alan filmleri arasındaydı.


Image

16. NED RIFLE
Amerikan bağımsız sinemasının en özel yönetmenlerinden Hal Hartley’nin, Henry Fool ile başlayıp Fay Grim ile devam ettiği üçlemesinin, yolunu çok uzun zamandır gözlediğimiz final filmi, sinemasının hayranlarını dev bir tatmine ulaştıran, sinemasının köklerine bağlı ama bir o kadar da özgün, paha biçilmez bir film.


Image

15. THE WITCH
1630’lu yıllar New England’ında huzuru bulamayan bir ailenin gittikçe çığrından çıkan dehşet yüklü hikâyesini konu alan ve kısa sürede kulaktan kulağa yürüyerek yılın sürpriz korku hitine dönüşen bu Sundance’ten çıkma bağımsız dönem gerilimi, yönetmen Robert Eggers’ın meziyetlerini tüm çıplaklığıyla ortaya seriyor.


Image

14. ABLUKA (FRENZY)
İlk filmi Tepenin Ardı ile ulusal ve uluslararası çok sayıda ödül ve övgünün sahibi olan Emin Alper’in Venedik’ten Jüri Özel Ödülü kazanan son filmi, iki kardeşin gerilim dozu gittikçe artan zihin bulanmasını, kusursuz bir ses tasarımı ve nefis bir atmosferle beyazperdeye yansıtarak yılın en iyi yerli filmine dönüşüyor.


Image

13. NIE YIN NIANG (THE ASSASSIN)
Çin sinemasının usta yönetmenlerinden Hou Hsiao-Hsien’in bu yılki Cannes Film Festivali’nde eleştirmenlerin favorisine dönüşen ve jüriden En İyi Yönetmen Ödülü’nü kazanan son filmi, sayısız kültürel referansla kafası karışan seyircileri bile büyüleyici ve meditatif anlatımıyla avucunun içine alan bir ustalık gösterisi.


Image

12. ANOMALISA
Amerikan bağımsız sinemasının kıvrak bir zekâ ve keskin bir mizahla kotarılmış eşsiz senaryolarına imza attıktan sonra yönetmenlik sevdasıyla karşımıza çıkan Charlie Kaufman’ın aynı adlı kendi oyunundan, stop-motion animasyon yönetmeni Duke Johnson’la birlikte uyarladıkları, edebi ve allak bullak edici bir animasyon harikası.


Image

11. HIGH-RISE
Kill List ve Sightseers gibi zihin açıcı filmlerinin ardından, üstesinden gelmenin epey güç olduğu bir Ballard uyarlamasına girişen İngiliz deha Ben Wheatley’nin, kaosun ve çılgınlığın damla damla arttığı bu distopik taşlamasının hakkını başarıyla verdiğini söylemek hiç de güç değil.


Image

10. YOUTH
Bir önceki başyapıtı La Grande Bellezza ile hayata dair hemen her şeyi sıralamamış olacak ki İtalyan usta Paolo Sorrentino, yaşamın gizemini kusursuz diyaloglar ve muazzam görüntülerle bir kez daha, bu kez İngilizce ve Michael Caine, Harvey Keitel ve Paul Dano gibi isimlerin eşsiz performanslarıyla bir daha didikliyor.


Image

9. THE DUKE OF BURGUNDY
Katalin Varga ve Berberian Sound Studio gibi pek nefis filmlerinin ardından bir kez daha tadına doyulmaz bir atmosfer harikasıyla karşımıza çıkan Peter Strickland’in yazıp yönettiği bu gönülsüz sado-mazo hikâyesi, tutkunun tanımını beyazperdede en iyi şekilde yapan birkaç filmden birine dönüşüyor.


Image

8. 45 YEARS
Birkaç sezon önce çektiği Weekend ile tüm dünyadan ödül ve övgü toplayan ve araya iki sezon süren HBO dizisi Looking’i sıkıştıran Andrew Haigh’ın, 45. evlilik yıldönümleri öncesinde geçmişten gelen bir sırla hayatları sarsılan yaşlı bir çifti konu alan son filmi, başroldeki Charlotte Rampling ve Tom Courtenay’nin muazzam performanslarıyla devleşiyor.


Image

7. VICTORIA
Çok sayıda usta Alman yönetmenin filmindeki başarılı oyuncuları yanı sıra Absolute Giganten ve Mitte Ende August gibi nefis filmlerle yönetmenlikte de iddialı Sebastian Schipper imzalı, 140 dakikalık plan sekanstan oluşan devasa duygu patlaması, fiziksel açıdan imkânsız gibi görünen görüntü yönetimi işçiliğiyle de alkışı hak ediyor.


Image

6. PHOENIX
Yeni Alman sinemasının kendine özgü yönetmenlerinden Christian Petzold’un kısa sürede tüm dünyada çok sevilen bir bağımsız hite dönüşen bu İkinci Dünya Savaşı melodramı, neredeyse absürt denecek kadar naif bir hikâyeden, dünyanın en kırılgan filmlerinden birini çıkarmayı başarıyor. Tek başına final sahnesi bile kalbi parçalamaya yeter.


Image

5. MAD MAX: FURY ROAD
Birçoklarına göre yılın en iyisi, hemen herkese göre ise yılın en sürpriz başarısının sahibi olan, eski serinin de yaratıcısı ve yönetmeni George Miller’ın kotarması çok güç bir yeniden çevrimin altından, eski filmlerden de iyi bir neticeyle kalkarak izleyiciyi kendine hayran bırakan filmi, kısa sürede kült bir klasiğe dönüşecek gibi.


Image

4. INSIDE OUT
Pixar’ın son dönem filmlerinde öne çıkan temalardan büyüme ve bir şeyleri geride bırakmayı öğrenme meselesini, çocuk izleyicilerini heyecandan zıplatıp, yetişkin seyircilerinin ise kalbini parçalayıp gözyaşlarına boğarak beyazperdeye taşıyan bu animasyon harikası, sinema tarihinin en kusursuz senaryo çalışmalarından biri olmakla kalmayıp, unutulmaz bir çocukluk yüzleşmesine de vesile oluyor.


Image

İllüstrasyon: Özgür Erman

3. THE LOBSTER

İlk filmi Dogtooth ile sinemada hikâye anlatımı üzerine hala zorlanabilecek kapılar olduğunu tüm dünyaya kanıtlayan Yunan sinemacı Yorgos Lanthimos’un efsane bir oyuncu kadrosu ve yine kendi garip ötesi dünyasından ışınlanmış zeki senaryosuyla, büyük başarıyla kotardığı bu ilk İngilizce filmi, Cannes’dan Jüri Özel Ödülü’yle ayrıldıktan sonra tüm dünyada yılın en sevilen birkaç filminden biri oldu. Akıllara zarar senaryo fikrini, nefis bir görsel dünyayla desteklemesi ve başta Colin Farrell olmak üzere tüm kadronun başarılı performansları da cabası.


Image

İllüstrasyon: Berkay Dağlar

2. SAUL FIA (SON OF SAUL)

Tam da beyazperdede İkinci Dünya Savaşı trajedileri üzerine söylenecek yeni bir şey kalmadı denen anda gelen ve kahramanının kırılganlığı altına tüm bir soykırımın travmasını dantel gibi işleyen yönetmen Laszlo Nemes’in 35 mm çektiği ve tüm reji tercihleriyle kusursuz bir sinemasal tecrübeye dönüşen filmi, yıl boyu kazandığı tüm ödülleri sonuna kadar hak eden, katıksız bir başyapıt. İzleyicisini, kırılmış kolunu kanadını sara sara, diken üstünde taşıdığı muazzam finali ise sinema tarihine unutulmayacak kapanış sekanslarından birini armağan ediyor.


Image

İllüstrasyon: Saydan Akşit

1. CAROL

Far From Heaven ve Mildred Pierce gibi enfes dönem melodramlarına imzasını atarak bu konudaki yetkinliğini gözler önüne seren Todd Haynes’in, başrole yerleştirdiği Cate Blanchett ve Rooney Mara’nın muazzam performanslarla resmettiği iki kahramanını birbirine meftun ederken, âdeta biz izleyicilerin tenlerine değip geçtiği Carol, kusursuz rejisi, görüntü yönetiminden, sanatına, müziğinden ışığına, rengine, saç makyajına, prodüksiyon tasarımına kadar, filme emek veren herkesin ve her birimin işini kusursuz bir başarıyla gerçekleştirdiği, teknik açıdan olduğu kadar duygu dünyasıyla da mükemmelliğe ulaşan, yılın en dikkate değer ve en özel filmi ve küçücük bir hikâyeden koskoca bir başyapıt çıkarabilmenin mümkün olabildiğini kanıtlayan sinemasal mucizelerden biri.

  1. Açıkta saklı: Dan Witz

    New York’taki Jonathan Levine Gallery’de nisanda açacağı kişisel sergisi öncesi, sokak sanatında 35 yıllık emek ve deneyimi, terleyen punk/hardcore izleyicisini konu eden gerçekçi tablolarla aynı kariyerde buluşturan ustayla muhabbet ettik.

  2. Beyaz yakalılar ve “freelance” çalışanlar da örgütlenir: Yeni dayanışma platformları

    Dünyada Mekân, Galatasaray Meydanı’ndaki Hazzopulo (Danışman) Pasajı No:1 Kat:1 adresinde beyaz yakalı ve freelance çalışanlar için bir dayanışma mekânı olarak

  3. 2015’in en iyi 100 yabancı albümü (100-51)

    Her haftasında heyecan verici albümlerin peşi sıra yayınlandığı 2015’in en iyi 100 albümünü sıraladık!

  4. 2015’in en iyi 100 yabancı albümü (50-1)

    Her haftasında heyecan verici albümlerin peşi sıra yayınlandığı 2015’in en iyi 100 albümünü sıraladık!

  5. 2015’in en iyi 25 yerli kaydı

    Yerli sahne için epey bereketli geçen yıldan akılda kalan EP ve albümler.

  6. 2015’in en iyi 10 albüm kapağı

    İllüstrasyonlar, fotoğraflar ve ilginç manzaralarla geçtiğimiz yılın en iyi 10 albüm kapağı.

  7. Anlık ve doğal: Blanck Mass

    2015’in en heyecan verici albümlerinden biri olan Dumb Flesh’i yaratıcısından dinliyoruz.

  8. Masaki Batoh ve Ben Chasny: Geçmiş, ruhaniyet, duyarlılık ve The Silence

    Six Organs of Admittance’ın arkasındaki adam Ben Chasny, efsanevi Japon müzisyen Masaki Batoh’a soruyor.

  9. 2015’in en iyi 100 filmi (100-51)

    Cannes, Berlin, Venedik, Sundance, Toronto gibi festivallerde prömiyerini yapmış, bizde vizyona girmiş ya da herhangi bir festivalde gösterilmiş ya da resmi satışa çıkmış 2015 yapımı filmler arasından, Bant Mag. yazarları ve katılımcılarına göre en iyileri aşağıdaki gibi sıraladık.

  10. 2015’in en iyi 100 filmi (50-1)

    Cannes, Berlin, Venedik, Sundance, Toronto gibi festivallerde prömiyerini yapmış, bizde vizyona girmiş ya da herhangi bir festivalde gösterilmiş ya da resmi satışa çıkmış 2015 yapımı filmler arasından, Bant Mag. yazarları ve katılımcılarına göre en iyileri aşağıdaki gibi sıraladık.

  11. 2015’in en iyi belgeselleri

    Son yıllarda filmlerden beklediklerinizi alamıyor gibi hissediyorsanız sizi belgesel bölümüne alalım. Özellikle 2000’lerin başlarından itibaren giderek daha geniş bir izleyici kitlesine hitap eden belgeseller, 2015’te de bizi yapımların kalitesi ve konuların çeşitliliğiyle hayal kırıklığına uğratmıyor.

  12. Sinemada 2015 – diğer listeler

    Türkiye sinemasında 2015 değerlendirmesi, yılın en iyi oyuncu performansları ve yılın hayal kırıklığı yaşatan filmleri burada.

  13. İçeriden dışarıya: Onur Saylak

    Onur Saylak’la, Rüzgârın Hatıraları, oyunculuğa bakışı, ilk yönetmenlik denemesi ve gelecek projeleri üzerine muhabbet ettik.

  14. Dünyayı değiştirecek güç: Brenda Myers-Powell

    Sarsıcı belgesel Dreamcatcher’ın konu edindiği derneğin kurucusu ve çalışanı Brenda Myers-Powell’la bir söyleşi.

  15. 2015’te sanat: Bir güncel sanat muhasebesi

    Açık Radyo’da Açık Dergi mikrofonundan tanıdığımız İlksen Mavituna güncel sanat üzerinden 2015’te İstanbul izlenimlerini yazdı.

  16. 2015’in iz bırakan kitapları: Editörlere sorduk

    Severek takip ettiğimiz farklı yayınevlerinden editörlere 2015’in iz bırakan kitaplarını sorduk.

  17. 2015’te plastik toplardan barikatlara: Yaşasın halkların yaratıcılığı!

    2015’de memleketten yaratıcı direniş manzaraları...

  18. 2015’ten kalan: Küçük tiyatroların büyük oyunları

    Açık Radyo frekanslarında Açık Dergi yayını içindeki “Tezahür” adlı köşesinden ve Time Out İstanbul için hazırladığı tiyatro içeriklerinden tanıdığımız Gülin Dede Tekin, 2015’i değerlendirdi.

  19. 2015’in en iyi oyunları: Bağımlı ve bağımsızlar

    Uzun zaman önce sinema sektörünü geçen oyun endüstrisinin yakın gelecekte en heyecan verici ürünleri çıkartacağını ortaya koyduğu bir yılın ardından.

  20. “İhtimal var, zorlamak lazım”: Cevdet Erek

    2015’in en aktif sanatçılarından Cevdet Erek ve motivasyon kaynakları.

  21. “En önemli hazinem hafızam”: Özge Samancı

    Özge Samancı’yla Türkiye’de büyümeye dair otobiyografik çizgi romanı Dare to Disappoint: Growing Up in Turkey üzerinden hafızaların derinlerine uzanan bir sohbete daldık.

  22. Bambaşka bir dilin mucidi: Hayal Pozantı

    New York’ta yaşayan genç sanatçı Hayal Pozantı, kendi sanatsal devrimini, çalışma prensiplerini ve resminde kurduğu şahsi dilini anlattı. Sanatçının kişisel soyut alfabesi resimde kendi başına öyle güçlü bir deneyim ki anlayabiliyor olmayı talep edeceğinizi bile sanmıyoruz.

  23. Künye

    yayın imtiyaz sahiplerive etkinlik direktörleri Aylin Güngö[email protected] J. Hakan Dedeoğ[email protected] yazı işleri müdürü Ekin Sanaç[email protected] kreatif direktör Aylin Güngö[email protected] editörler