2016 yılı boyunca Bant Mag. Mekân’da izlenebilecek Mevsimler sergi serisindeki yol arkadaşımız, komşu mekân ArtHere’ın kurucusu Suriyeli sanatçı Omar Berakdar’a göre, “sanat ve insanlık, milletlerin, ülkelerin ve sınırların çok ötesinde”…


ArtHere, geçtiğimiz senenin başında Kadıköy Yeldeğirmeni’nde, savaştan dolayı ülkelerini terk etmek durumunda kalan Suriyeli sanatçılar tarafından, Suriyeli ve Türkiyeli sanatçılar için özgür bir alan yaratma amacıyla açılmış bir komşu mekân. Son birkaç yıl içinde atölyeler ve kafeleriyle gözümüzün önünde yeşeren Yeldeğirmeni mahallesinde özgür sanat adına bir buluşma merkezi yaratan ilk oluşumlardan biri. ArtHere’ın kurucularından Omar Berakdar, 2012 yılında İstanbul’a yerleşmiş. Fotoğraf ve medya sanatçısı Berakdar, aynı zamanda Orta Doğu Fotoğraf Koruma Girişimi’nde Suriye’den fotoğrafların korumasında emek vermiş bir koleksiyoncu. Karanlık odadan minik bir bahçeye, resim atölyesine kadar Suriyeli ve Türkiyeli sanatçıların ortak kullanımında olan bu çekici mekânda aynı zamanda bir mutfak/kafe de bulunuyor ve yoğun katılımlı konser ya da hikâye anlatımı akşamları düzenleniyor. Omar Berakdar, ArtHere olarak benimsedikleri, sınırlara üstün gelen sanatsal üretimleri ve yaratıcı faaliyetleri anlattı.

Image

2012 yılında İstanbul’a geldin ve 2015’te ArtHere’i açarak faaliyetlere başladınız. Arada geçen üç yıl bu mekânı yaratma ihtiyacı ve fikrin geliştirilmesi açısından nasıl etkili oldu? Sana, “Bizim mekânımız ve organizasyonumuz böyle olmalı!” dedirten etmenler nelerdi?

İstanbul’a taşındıktan birkaç ay sonra, önceki Türkiye ziyaretlerimde Türkiye’yi sadece gelişigüzel bir şekilde incelediğimi ve Türkiye’nin anlamam ve keşfetmem için çok fazla olanak sunduğunu fark ettim. Türkiyeliler ve Suriyelilerin komşuluğuna ve aradaki kültürel ve tarihsel bağlara rağmen, yeni jenerasyonlar birbirleri hakkında çok az bilgiye sahipler. Bu yüzden ArtHere bu açığı kapatmak, bilinçlenmeyi arttırmak ve Türkiyeli ve Suriyeli sanatçıların ve genel olarak Suriyelilerin birbirleriyle olan etkileşimini sağlamak için bir girişimdi. Projeyi geliştirmek için, sanatsal yaklaşımlar ve fikirler arasındaki bağlantılar üzerinden hareket ettik. Aynı anda hem tehdit, hem de avantaj olabilen dünya olayları ve siyasi ortamı da göz önünde bulundurarak, yerel toplum üzerinde etkisi olacak üstün nitelikli sanat çalışmaları yaratmayı umuyoruz. Konuyu daha kolay kavramak için, konuya akademik ifade araçlarından ziyade sanatsal bir açıyla yaklaşıyoruz. Bu özgün içerik ve görsel yaklaşımın, Suriye ve Türkiye halkları ve sanatçıları arasında gerçek bir münazara ortamı ve ulaşılabilir bilgi sağlayacak olmasını umut ediyoruz. Bu durumun yaygın haberlerdeki klişeleşmiş yargılardan daha incelikli olacağına inanıyoruz.

ArtHere tam anlamıyla “bağımsız” bir mekân ve organizasyon. Burada çalışma stüdyolarından karanlık odaya, kafeye ve çeşitli etkinliklere kadar her şeyi bir araya getirmişsiniz. “Bağımsız” olmak sizin için ne ifade ediyor ve bunu neden organizasyonunuz için çok önemli buluyorsun?

Sanıyorum ki bağımsız olmak her sanat organizasyonunun hayali ancak bu başarılması kolay bir durum değil. Bizim ArtHere’la yapmaya çalıştığımız şey, kendi temel ihtiyaçlarımızı karşılamak ve kafemiz aracılığıyla sanat çalışmalarını satarak kendimize yaşam amacı kazandırmak. Bağışlardan toplanan paralara ve hayır işlerine bağlı olmak durumunda kalmadan faturalarımızı ve kiramızı ödeyip açık kalmayı sağlamak. Böylece aynı zamanda, temel amacımıza tehdit oluşturmadığı sürece, bizim sanatsal bakış açımıza ve kriterlerimize uymayan bağış çağrılarını hariç tutup, kendi kaliteli projelerimize odaklanabiliriz. Ama eğer gelişmek ve daha hevesli projelerle devam etmek istiyorsak, işbirliği ve desteğin ilgimizi çekebileceğinin farkındayız.

Mekânı, alanı ve ilişkileri Suriyeli sanatçıların çalışması ve sanatla uğraşması için yaratmanıza rağmen, ArtHere, Türkiyeli, Suriyeli ya da herhangi başka bir millete sahip aynı fikirde olan herkese açık bir mekân ve organizasyon. Bu enerjiyi mekâna girdiğiniz an hissedebiliyorsunuz. Bu sınırların ötesine geçen sanat enerjisi ArtHere için çok önemli. Bu enerjiyi yaratmak için yaptığınız ve göz önüne aldığınız temel şeyler neler?

Sanırım bu etrafımızdaki tüm jeopolitik değişiklere, kitle göçlerine, sınırlarla ilgili konuların sertleşmesine, savaşlara, genel olarak tatsız olan uluslararası politik atmosfere, eşitliğe karşı çıkılmasına, konuşma özgürlüğüne ve tüm insanlar için özgür hareket etme hakkına karşı bir tepkiydi. Bunlar ArtHere’ın savaşa ve politik çekişmelere üstün gelen sanatsal yaratıcılığa ait bir mekân olarak kurulmasının sebeplerinden bazıları. Ayrıca mekânın böyle bir enerjiyi yayabildiğini duymak bizi çok memnun etti.

Image
Image

Ekibiniz mekânı ilk açtığınızdan bu yana büyümekte. Sizi birbirinizle tanıştıran mekânın kendisi mi oldu? Bize ArtHere ekibinin nasıl büyüdüğünü biraz anlatır mısın?

Suriye çekişmesinin doğası gereği, Türkiye’deki birçok Suriyeli sanatçı burada temelli olarak kalamıyor ve şu günlerde buraya yerleşmeyi daha fazla düşünseler bile başka ülkelere gidiyor. Bu durum ArtHere ekibine de yansıyor. Ekibin bir parçası olan ya da ArtHere tarafından temsil edilen birçok Suriyeli sanatçı çoktan buradan ayrıldı ama Türkiye ve yurtdışındaki ağımız bir yıl içerisinde bir hayli büyüdü ve bu da sanat yöneticilerinin, sanatçıların ve aktivistlerin bize katılımını cesaretlendiriyor. Ekibimizdeki bu dinamiğe değer veriyoruz. İnsanları ArtHere’da bir araya getiren şey, bizim bir noktaya kadar gerçekleştirmeyi başardığımız hayalimiz. Bu hayal de, bir merkez, bir buluşma noktası olarak sanat ve insanlığın, milletler, ülkeler ve sınırların çok ötesinde olduğunu kanıtlamak.

Mekânı Yeldeğirmeni’nde açmaya nasıl karar verdin? Eski zamanlara kıyasla, şu an çok canlı bir semt. Çevreye dair ne gibi gözlemlerin var?

Yeldeğirmeni’nin atmosferini projemiz için ideal buldum. Muhteşem bir kozmopolit enerji var burada. İnsanları, grafitileri, eski binaları, küçük sanat stüdyoları, kolektif sanat mekânlarıyla çok aktif bir semt. Burada kiralar da eskiden makuldü. ArtHere, Rasimpaşa’da sanat-kafesiyle halka açılan ilk sanat mekânıydı. Bence bölgedeki bütün o güzel stüdyoların halka kapatılmış olması çok acıklıydı, ama son iki yıl içinde Yeldeğirmeni’ndeki manzara tamamıyla değişti. Düzinelerce kafe kapılarını açtı. Çoğu da sanatsal faaliyetler yürütme fikriyle yola çıkmış ve (bizim gibi) kendilerini atölye-kafe terimiyle tanımlayan yerler. Bu değişim şimdiye kadar çevre tarafından kabul görmüş gibi görünüyor ama ne yazık ki bunun bir de bedeli oldu. Yeldeğirmeni şu an arzu edilen bir yer haline geldi ve fiyatlar yükselmeye başladı. Burası, burada yaşayan insanlara pahalı gelmeye başlarsa bu çok kötü olur.

ArtHere’da düzenlediğiniz konserler çok sayıda izleyici çekiyor ve Türkiye, Suriye, İran, Fransa, Almanya, Yunanistan gibi farklı yerlerden müzisyenleri bir araya getiriyor. Gruplara nasıl ulaşıyorsunuz? ArtHere’da kimler müzik ve performans yapabiliyor?

Bizim amaçlarımızdan biri, tüm farklı türlerdeki sanatsal üretimleri teşvik etmek. Bu nedenle performans ve konserler bizim temel aktivitelerimiz arasında. Yeni birliktelikler denemek ya da doğaçlama yapmak isteyen herkese (tercihen dünyanın her yerinden gelen sanatçılarla) açığız. Yapmaya çalıştığımız şeylerden biri de farklı sanatçıları performanslar için bir araya getirmek. Bu, müzik, tiyatro, şiir, hikâye anlatımı gibi aklınıza gelebilecek her türlü şey olabilir. Mekânımızda performans sergileyen sanatçılara performansları için ödeme yapılmıyor ve giriş ücreti de almıyoruz. Girişler her zaman ücretsiz. Mekânımızda gelen gruplar para için değil, kendi zevkleri ve halk için çalıyorlar. Bu birçok açıdan harika sonuçlanıyor, sanatçılar ve izleyiciler arasında muhteşem bir etkileşim ortaya koyuyor.

ArtHere için hayalleriniz neler? Yılın geri kalanı için planlarınız nedir?

Hayallerimizin bir sınırı yok. Biz sınırları ortadan kaldıracak, hoşgörü ve anlayışı arttıracak ve kültürler arasında kalıcı bir köprü kurabilecek çok-kültürlü ve kozmopolit bir sanat kurumu hayal ediyoruz. Belki bir gün ArtHeredamascus, ArtHereberlin gibi oluşumlar görebiliriz, kim bilir! Bu yıl için planlarımıza gelince, birçok sergimiz olacak. Bunlardan birini siz Bant Mag. ile işbirliği içerisinde düzenliyoruz, diğerlerini ise Türkiye’deki ve yurtdışındaki farklı kuruluşlar ve sanat organizasyonlarıyla yürütüyor olacağız. Aynı zamanda organizasyonumuzun yapısını güçlendirmeye, takımımızı genişletmeye ve yerel ve ulusal girişimler ve sanat kuruluşlarıyla bağlarımızı güçlendirmeye odaklanmaya çalışıyoruz.

Image
  1. Emek ve içtenlik: Mateusz Urbanowicz

    “Değeri sadece kazandığı para olmayan ve yalnızca eğlenceyle sınırlı olmayan hikâyeler anlatmak istiyorum.”

  2. Bant Mag. sunar: Mevsimler – Fasıl I

    Yıl boyunca Suriye’den ve Türkiye’den sanatçıları bir araya getirecek dört sergiden oluşan sergi serisi "Mevsimler"in ilk ayağı "Fasıl I", 30 Nisan Cumartesi günü Bant Mag. Mekân’da açılıyor. "Mevsimler - Fasıl I", bir yıl önce İstanbul’a gelen ve burada yaşamaya başlayan sanatçı Imad Habbab’ın karışık teknikle ürettiği desenlerini, oyuncu Hare Sürel’in ilk kez izleyiciyle buluşacak resimleriyle bir araya getiriyor.

  3. Savaşa ve politik çekişmelere üstün gelen sanat aşkına: ArtHere

    2016 yılı boyunca Bant Mag. Mekân’da izlenebilecek Mevsimler sergi serisindeki yol arkadaşımız, komşu mekân ArtHere’ın kurucusu Suriyeli sanatçı Omar Berakdar’a göre, “sanat ve insanlık, milletlerin, ülkelerin ve sınırların çok ötesinde”...

  4. Şehirlerin hikâyelerini insanlarından ve binalardan dinleyin: Imad Habbab

    30 Nisan’da Bant Mag. Mekân’da açılacak Mevsimler – Fasıl I sergisinde işlerini izleyeceğimiz sanatçı Imad Habbab’la ona ilham veren unsurlar ve günlük düzeydeki sanatsal üretim ihtiyacı üzerine konuştuk.

  5. Kendiliğinden oluşan bütün: Hare Sürel

    30 Nisan’da Bant Mag. Mekân’da başlayacak Mevsimler - Fasıl I sergisinde çalışmalarını göreceğimiz sanatçı ve oyuncu Hare Sürel’le resimle yenice başlayan yolculuğu ve kâğıtlara taşıdığı dünya.

  6. A’dan Z’ye: John Carpenter

    İkinci albümü öncesinde, filmlerinden video oyunu tutkusuna her şeyiyle John Carpenter karşınızda.

  7. Her şeye rağmen turne: Ucuz atlatma hikâyeleri

    Çeşitli doğal afetler, kazalar ya da hırsızlıklar sonucunda ekipmanlarından olmuş ama yine de turnesine devam edebilmiş; bir başka deyişle “ucuz atlatmış” 10 ismin hikâyelerine buyurun.

  8. Aklına değil hislerine güvenen topluluk: Liima

    Casper Clausen’le, dört farklı şehirde ortaya çıkan ilk Liima albümü üzerine...

  9. “Tüm kapılar Bob’a çıkıyor”: Xiu Xiu’yla Twin Peaks üstüne

    "En karanlık karanlığı, tuhaflık ve garip bir şefkatle" birleştirmek...

  10. Güneşten en uzakta: İpek Görgün’den Aphelion

    Müziğin yanı sıra, şiir ve fotoğraf alanında da çalışmalar yapan İpek Görgün’le disiplinlerarası sanatı, ses ve sessizliği, gürültünün cazibesini ve yeni albümü Aphelion’u konuştuk.

  11. Teftiş: Bu ay ne dinlesem?

    Yakın zamanda keşfettiğimiz, etkilendiğimiz ve paylaşmak istediğimiz müziklerden bir seçki.

  12. 35 maddede 35. İstanbul Film Festivali

    Her yıl nisan ayının ortasına muazzam bir sinema coşkusuyla gelip yerleşen İstanbul Film Festivali, kısalan süresi ve çoğalan salon sayısıyla 200’ü aşkın filmi 7-17 Nisan tarihleri arasında 35. kez İstanbullu sinemaseverlerin önüne seriyor.

  13. Animasyon dehlizlerinden: Kaçırmanız muhtemel beş Japon animesi

    İstanbul Film Festivali’nde gösterilecek Belladonna of Sadness ilhamıyla yola çıkılmış bir mini seçki.

  14. Brooklyn’i mesken tutan 10 film

    Nick Hornby’nin İrlanda ve Brooklyn arasında mekik dokuduğu senaryosuyla yürekleri burktuğu Brooklyn bu ay gösterime girerken, yolu bu yerden geçmiş tüm film kahramanlarının kapısını çalmak boynumuzun borcuydu.

  15. Affetmenin Bedeli: A Girl in the River

    Pakistanlı yönetmen Sharmeen Obaid-Chenoy’un Oscarlarda 2015 En İyi Kısa Belgesel Ödülü alan filmi A Girl in the River: The Price of Forgiveness, “bağzı” şeylerin hâlâ iyiye gidebileceği umudunu veriyor.

  16. Nisan ayı vizyonu: Iskalanmaması gereken filmler

    İstanbul Film Festivali’nde bir bombardıman şeklinde iyi filme doyacağımız bir gerçek ama nisan ayı vizyonu da uzun zamandır yolunu gözlediğimiz çok sayıda filme ev sahipliği ediyor, kaçırmamak lazım.

  17. Kara Şövalye (sonunda) dönüyor: Batman v Superman

    “Hatırlamanı istiyorum, Clark. İleride, gelecek yıllarda, en özel anlarında. Elimi senin gırtlağında hatırlamanı istiyorum. Seni yenmeyi başaran tek adamı hatırlamanı istiyorum...”

  18. Künye

    yayın imtiyaz sahiplerive etkinlik direktörleri Aylin Güngö[email protected] J. Hakan Dedeoğ[email protected] genel yayın yönetmeni Ekin Sanaç[email protected] kreatif direktör Aylin Güngö[email protected] editörler