30 Nisan’da Bant Mag. Mekân’da açılacak Mevsimler – Fasıl I sergisinde işlerini izleyeceğimiz sanatçı Imad Habbab’la ona ilham veren unsurlar ve günlük düzeydeki sanatsal üretim ihtiyacı üzerine konuştuk.


Imad Habbab’ın kâğıt üzerine mürekkep ve suluboya gibi malzemeler kullanarak işlediği detaylı çalışmaları, yaklaştıkça detaylarıyla sizi daha da içine çeken cinsten. Habbab’ın, Beyrut’tayken çalıştığı Civilian Spectrums serisindeki işler, şehirde yükselmekte olan sürekli bir inşaat hâli karşısında o şehrin katmanlaşan hikâyesini, vinçlerin gürültüsü, insanların ve binaların anlatımıyla neredeyse dinlemenize olanak sağlıyor. Ülkesindeki savaş sebebiyle Şam’dan ayrılarak Beyrut’a geçen ve bir yıldır da İstanbul’da yaşamakta olan sanatçı Habbab’la çalışmalarına ilham veren unsurlar ve günlük düzeydeki sanatsal üretim ihtiyacı üzerine konuştuk.

Bize kısaca çizmeye ve resim yapmaya ilk ne zaman başladığını anlatabilir misin? Ne zaman sanatçı olmak istediğini anladın? İlk motivasyonların nelerdi?

Çocukluğumdan beri renklere ve çizimlere karşı saplantılıyım. 2002 yılında bunu daha da derinleştirmeye karar vererek anatomi ve çizim eğitimi almaya başladım. O zaman henüz 13 yaşındaydım. Sonrasında ise 2006 yılında güzel sanatlar fakültesine girdim ve 2011’de buradan mezun oldum. O zamandan bu yana da sanatla uğraşıyorum. Benim için sanat günlük bir ihtiyaç ve hayatın daha güzel olmasının en önemli sebebi.

Sana küçük yaşta nelerin ilham verdiğinden, en erken anılarından biraz bahsedebilir misin?

Kitap ve dergilerdeki resimlerdeki farklı renk kombinasyonlarına bakmak için çok hevesli olduğumu hatırlıyorum. Sekiz yaşındayken birtakım akrabalarımızı ziyaret ettiğimizi ve duvarda büyük bir iş asılı olduğunu hatırlıyorum. Ticari bir işti ve kendi kendime renklerin bu şekilde kullanılmaması gerektiğini düşünmüştüm. Bu da benim renklere bakış açıma dair çok güzel bir soruyu ortaya koymuştu.

Image
Image

Civilian Spectrums adlı seri, bir şehirdeki sürekli inşaat hâli ve insanlar arasında çok güçlü bir ilişki ortaya koyuyor. Bu seri üzerine çalışmaya ne zaman başladın ve ilk fikirler nelere dayanıyordu?

2012-2015 yılları arasında Beyrut’tayken insanlarla olan etkileşimimin ayrı bir yeri vardı benim için. Bu ufak şehirdeki yeni yapılaşma, şehrin tüm eski kimliğini siliyordu. Vinçler umursamaz bir şekilde her yerde daha fazla beton ve daha fazla bina olacağının sözünü veriyor gibiydi; oradaki savaş sonrasında bu savaşa tanıklık yapmış onlarca binayı hiçe sayarak. Orada neler olup bittiğinin hikâyesini binalar anlatıyormuş gibi hissettim, inşaat seslerinin ritmi eşliğinde şehrin kimliğini ortaya koyuyorlardı.

Elbette inşaat teması aynı zamanda yıkıma da işaret ediyor. Sadece fiziksel olarak da değil, kolektif hafızaları yok etmeye yönelik girişimlere… Şehirlerin ve insanlarının kimliği, tarihi ve hafızası gibi temalar işlerinde nasıl yerini buluyor? Endişelerin ve hislerin neler?

Beyrut gibi bir ucundan diğer ucuna bir saate yürüyebildiğiniz ufak bir şehir içerisinde, insan karakterini çok net olarak görebiliyordunuz. Öte yandan binalar ise sürekli bir inşaat hâliyle üstü hızla örtülebilen parmak izleri gibiydi. Bu şehre özel kimliği anlayabilmenin temel unsurları, binalar ve insanların yüzlerinde gizliydi. Beyrut’ta eski yapılaşmanın simgesi olan 100-150 yıllık binaların yanı sıra Fenikeliler ve Osmanlığı İmparatorluğu’na dair tek tük izler var. İstanbul’da ise farklı çağlardan farklı yapılaşmaları gözlemleyebildiğiniz çok daha geniş bir düzlem söz konusu ve geçtiğimiz 10 yıl içinde yapılmış yeni gökdelenler şehir totemi kavramını yeniden kuruyor.

Image
Image

“Medeniyetler, yaşam için duyulan sevgi ve her küçük değişikliğin yansımasını güneş ışığının sesiyle kaydeden sularla büyür.” İnternet sitende okuduğum bu cümle bana senin işlerine bakarken neredeyse seslerin duyulabildiğini bir kez daha gösteriyor. Şehir sesleri, inşaat makineleri, insanlar ve onların hikâyeleri… Seslerin sana nasıl ilham verdiğini biraz açabilir misin?

Binalar ve araziden meydana gelen bir şehrin akustik kimliğini verenin boşlukları olduğunu hissediyorum. Yani, nasıl odanda oturup bir şarkı çaldığında sesler o odada bir yankı yaratıyorsa, bir müzik enstrümanı olarak şehirde de aynı şey oluyor. Şehirdeki türlü farklı dokunun, suyun, yüksekliğin, etrafındaki her şeyin bir arada oluşturduğu bir şey.

Suluboya, mürekkep, yağlıboya gibi çok farklı malzemelerle, farklı estetikler içinde çalışıyorsun. Bu farklı teknik ve ifadeleri keşfetmeye seni iten temel unsurların neler olduğunu söyleyebilirsin?

Farklı malzemeler tıpkı farklı diller gibi yaratım sürecinde farklı boyutlar açıyor. Farklı işlerin anlamı ve değerini belirleyen de onlar.

Mevsimler – Fasıl I sergisi, Beyrut ve İstanbul’da ürettiğin işlerini bir araya getiriyor. Şam’ı ne zaman terk etmek zorunda kaldın? Beyrut’ta ne kadar süre kaldın? Ve İstanbul’a gelmeye ne zaman ve nasıl karar verdin?

2012 yılında Şam’dan Beyrut’a geçtim. Orada geçirdiğim üç yıl benim için birçok açıdan çok özel bir deneyimdi. Sonrasında kısa bir süreliğine İstanbul’u ziyaret ettim ve beni çok etkiledi. 2015’in mart ayında da buraya gelmeye karar verdim.

Image

İstanbul’da seni özel olarak etkileyen şeyler neler?

Çatılara bayılıyorum. Büyük bir şehirde yaşarken etrafımızı okuyabilmenin yolunu bulmadığımız sürece kaybolmuş hissetmemiz çok kolay. Ayrıca gün içinde farklı saatlerde güneşin tadını çıkarmayı hiçbir şeye değişmem.

“Hareket etmek” sana ne ifade ediyor? Senin sanatsal üretimi nasıl etkiliyor?

Almak istediğim bir karar. Bilmenin sınırlarını silen bir şey. Seyahat etmek beni canlı hissettiriyor ve bana insanlık adına güzel deneyimler yaşama imkânı tanıyor.

Sanat ve yaratıcılığın insanlık üzerinde iyileştirici etkisini hissettiğimiz ve buna çok ihtiyaç duyduğumuz günler yaşıyoruz. Yaratmak, yaşam demek. Bu anlamda yaratıma yaklaşımın nedir? İşlerinde Suriye’deki savaş ve getirdiği travmaları yansıtmayı bir ihtiyaç ya da bir zorunluluk olarak hissettiğin oluyor mu?

Benim için sanatsal üretim, insanlar olarak yaşamı yansıtabilme kapasitemizi kavrayabilmek adına kişisel ve bir günlük ihtiyaç.

  1. Emek ve içtenlik: Mateusz Urbanowicz

    “Değeri sadece kazandığı para olmayan ve yalnızca eğlenceyle sınırlı olmayan hikâyeler anlatmak istiyorum.”

  2. Bant Mag. sunar: Mevsimler – Fasıl I

    Yıl boyunca Suriye’den ve Türkiye’den sanatçıları bir araya getirecek dört sergiden oluşan sergi serisi "Mevsimler"in ilk ayağı "Fasıl I", 30 Nisan Cumartesi günü Bant Mag. Mekân’da açılıyor. "Mevsimler - Fasıl I", bir yıl önce İstanbul’a gelen ve burada yaşamaya başlayan sanatçı Imad Habbab’ın karışık teknikle ürettiği desenlerini, oyuncu Hare Sürel’in ilk kez izleyiciyle buluşacak resimleriyle bir araya getiriyor.

  3. Savaşa ve politik çekişmelere üstün gelen sanat aşkına: ArtHere

    2016 yılı boyunca Bant Mag. Mekân’da izlenebilecek Mevsimler sergi serisindeki yol arkadaşımız, komşu mekân ArtHere’ın kurucusu Suriyeli sanatçı Omar Berakdar’a göre, “sanat ve insanlık, milletlerin, ülkelerin ve sınırların çok ötesinde”...

  4. Şehirlerin hikâyelerini insanlarından ve binalardan dinleyin: Imad Habbab

    30 Nisan’da Bant Mag. Mekân’da açılacak Mevsimler – Fasıl I sergisinde işlerini izleyeceğimiz sanatçı Imad Habbab’la ona ilham veren unsurlar ve günlük düzeydeki sanatsal üretim ihtiyacı üzerine konuştuk.

  5. Kendiliğinden oluşan bütün: Hare Sürel

    30 Nisan’da Bant Mag. Mekân’da başlayacak Mevsimler - Fasıl I sergisinde çalışmalarını göreceğimiz sanatçı ve oyuncu Hare Sürel’le resimle yenice başlayan yolculuğu ve kâğıtlara taşıdığı dünya.

  6. A’dan Z’ye: John Carpenter

    İkinci albümü öncesinde, filmlerinden video oyunu tutkusuna her şeyiyle John Carpenter karşınızda.

  7. Her şeye rağmen turne: Ucuz atlatma hikâyeleri

    Çeşitli doğal afetler, kazalar ya da hırsızlıklar sonucunda ekipmanlarından olmuş ama yine de turnesine devam edebilmiş; bir başka deyişle “ucuz atlatmış” 10 ismin hikâyelerine buyurun.

  8. Aklına değil hislerine güvenen topluluk: Liima

    Casper Clausen’le, dört farklı şehirde ortaya çıkan ilk Liima albümü üzerine...

  9. “Tüm kapılar Bob’a çıkıyor”: Xiu Xiu’yla Twin Peaks üstüne

    "En karanlık karanlığı, tuhaflık ve garip bir şefkatle" birleştirmek...

  10. Güneşten en uzakta: İpek Görgün’den Aphelion

    Müziğin yanı sıra, şiir ve fotoğraf alanında da çalışmalar yapan İpek Görgün’le disiplinlerarası sanatı, ses ve sessizliği, gürültünün cazibesini ve yeni albümü Aphelion’u konuştuk.

  11. Teftiş: Bu ay ne dinlesem?

    Yakın zamanda keşfettiğimiz, etkilendiğimiz ve paylaşmak istediğimiz müziklerden bir seçki.

  12. 35 maddede 35. İstanbul Film Festivali

    Her yıl nisan ayının ortasına muazzam bir sinema coşkusuyla gelip yerleşen İstanbul Film Festivali, kısalan süresi ve çoğalan salon sayısıyla 200’ü aşkın filmi 7-17 Nisan tarihleri arasında 35. kez İstanbullu sinemaseverlerin önüne seriyor.

  13. Animasyon dehlizlerinden: Kaçırmanız muhtemel beş Japon animesi

    İstanbul Film Festivali’nde gösterilecek Belladonna of Sadness ilhamıyla yola çıkılmış bir mini seçki.

  14. Brooklyn’i mesken tutan 10 film

    Nick Hornby’nin İrlanda ve Brooklyn arasında mekik dokuduğu senaryosuyla yürekleri burktuğu Brooklyn bu ay gösterime girerken, yolu bu yerden geçmiş tüm film kahramanlarının kapısını çalmak boynumuzun borcuydu.

  15. Affetmenin Bedeli: A Girl in the River

    Pakistanlı yönetmen Sharmeen Obaid-Chenoy’un Oscarlarda 2015 En İyi Kısa Belgesel Ödülü alan filmi A Girl in the River: The Price of Forgiveness, “bağzı” şeylerin hâlâ iyiye gidebileceği umudunu veriyor.

  16. Nisan ayı vizyonu: Iskalanmaması gereken filmler

    İstanbul Film Festivali’nde bir bombardıman şeklinde iyi filme doyacağımız bir gerçek ama nisan ayı vizyonu da uzun zamandır yolunu gözlediğimiz çok sayıda filme ev sahipliği ediyor, kaçırmamak lazım.

  17. Kara Şövalye (sonunda) dönüyor: Batman v Superman

    “Hatırlamanı istiyorum, Clark. İleride, gelecek yıllarda, en özel anlarında. Elimi senin gırtlağında hatırlamanı istiyorum. Seni yenmeyi başaran tek adamı hatırlamanı istiyorum...”

  18. Künye

    yayın imtiyaz sahiplerive etkinlik direktörleri Aylin Güngö[email protected] J. Hakan Dedeoğ[email protected] genel yayın yönetmeni Ekin Sanaç[email protected] kreatif direktör Aylin Güngö[email protected] editörler