Geçtiğimiz mayıs ayında Cannes Film Festivali’nin ana yarışmasında son filmleri Good Time’la fırtına gibi esen New Yorklu yönetmen kardeşler Josh ve Benny Safdie, beyaz perdede yoksunluğun resmini çizmeye devam ediyor. 


Geçtiğimiz Cannes Film Festivali’nde, yarışmada yer almasına rağmen vizyona girmeden doğrudan online platform üzerinden yayınlanacak olan iki Netflix filmi (Okja ve The Meyerowitz Stories) üzerinden başlayan tartışmalar tüm festivali ele geçirmiş ve tarafları kutuplaştırmıştı. Bir taraf Netflix’in sinemayı bitireceğini savunan dağıtımcıların tarafını tutarken, diğer taraftaysa Netflix ve benzeri platformların özgün hikâyeleri izleyicilerle buluşturma konusundaki marifetlerini dillendirmişti.

Tüm bu tartışmaların ortasında, konuyla ilgili fikri sorulan Safdie Kardeşler’den Josh Safdie, bana göre meseleyi en naif ve derinlikli bir biçimde özetleyen yorumu yaptı: “Ben feci şekilde romantik biriyim ve film izlemek için de daima sinema salonlarını tercih ederim. Bununla beraber, son on yılımın en unutulmaz izleme deneyimi de Heaven Knows What için araştırma yaparken, sokakta evsiz bir çocukla oturup cep telefonu ekranımdan koca bir filmi beraber izlememizdi… Hangisini tercih ederseniz edin, romantizm her platformda mümkün.”

Image

METROPOLÜN YUTTUKLARI: THE PLEASURE OF BEING ROBBED

Safdie Kardeşler’in sineması tam da Josh Safdie’nin bu açıklamasındaki samimiyet ve sahicilik hissinden aldığı güçle sağlamlaşıyor. Onların filmlerindeki ana karakterler, kocaman şehirlerde karmaşık hayatlar sürdüren metropol insanlarından ziyade o insanların sokakta yanından geçip gittiği, kameranın dahi netlemediği, görünmez, bulanık ve kayıp sokak insanları oldu daima. Başka sinemacıların hikâyelerini anlatmaya değer görmediği kayıp ruhlar, Safdie Kardeşler’in sinemasında her zaman kendilerine özgü parantezler içine alınarak, mevcudiyetlerindeki derinlik üzerine kafa yoruldu. Henüz on sekiz yaşlarında çektikleri ilk kısa filmlerinden, bu yıl Cannes’ı sallayan son uzun metrajlarına kadar bu her zaman böyle oldu.

Çocuklukları Queens ve Manhattan’da geçmiş olan Josh ve Benny Safdie’nin filmlere merakı, babalarının kamerasının karşısında sıkça yer almalarıyla başladı. Aslen sinemacı olmayan babalarıyla sinema üzerinden kurdukları ilişkinin izleri, yıllar sonra birlikte çektikleri ilk uzun metrajlı film olan Daddy Longlegs (Go Get Some Rosemary)’de geniş kitlelerce de görülecekti. Çoğunlukla 16 ya da 35 mm çektikleri filmlerinde kendilerine özgü nostaljik ve zaman ötesi bir dil benimseyen Safdie’ler, düşük bütçeli, bol eş dost destekli samimi filmler çekmeye de küçük yaşta başladı. Üniversite eğitimlerine paralel şekilde çekmeye başladıkları kısa filmleriyle birbiri ardına festival turu yapan ikiliden Josh Safdie, ilk uzun metrajı The Pleasure of Being Robbed’u kendi başına yazıp yönettiğinde henüz yirmi dört yaşındaydı.

Yetmiş dakikalık hap gibi süresinde ufak tefek hırsızlıklar ve anlık mutluluklarla hayatta kalmayı başaran, başına açtığı belalar bitmek bilmese de her defasında bir şekilde kendi yolunu bulmayı beceren yirmili yaşlarındaki Eleonore’u merkeze alan The Pleasure of Being Robbed (2008), ufacık bütçesi, çoğunlukla Josh Safdie’nin kendisinin kullandığı hareketli kamerası, nefis 16 mm hissi ve belgesel gerçekçiliğindeki oyunculuklarıyla tadından yenmez bir ilk filmdi. Safdie’lerin de büyük hayranlık duyduğu, Amerikan bağımsız sinemasının yapı taşlarını oluşturan usta yönetmen John Cassevetes’in ilk dönem filmlerini andıran lirik hissiyata sahip ve kimsenin umurunda olmayacak bir gölge karakterden muazzam bir kahraman çıkaran film, dünya prömiyerini Cannes Film Festivali’nin Yönetmenlerin On Beş Günü bölümünde yaptı ve Altın Kamera adayı oldu.

Image

AİLE MESELELERİ: DADDY LONGLEGS

Josh Safdie’nin ilk uzun metrajlı filmiyle yaptığı çıkışın hemen ardından ikinci uzun metraj için hiç vakit kaybedilmedi ve iki kardeş bu kez güçleri birleştirip, beraberce yazıp yönettikleri ve kendi çocukluklarından da izler taşıyan uzun metrajlı filmleri Daddy Longlegs (Go Get Some Rosemary)’e (2009) imza attı. İlkokul çağındaki iki erkek çocuğunu, yılda yalnızca birkaç haftalığına yanına alabilen bekâr ve iki ayağı bir pabuçta baba Lenny’nin çocuklarıyla geçirdiği iki haftalık bir hayli sarsak süreci anlatan hikâyesini muazzam bir sinemasal hisle çevreleyen Safdie Kardeşler, The Pleasure of Being Robbed’dan hemen sonraki yıl bir kez daha Cannes’da Yönetmenlerin On Beş Günü’ne seçildi ve dünya prömiyerini yaptığı festivalden epey olumlu eleştiriler topladı.

İlk filmde olduğu gibi burada da kısa bir rolde görünen Josh Safdie’yle kardeşi Benny Safdie tüm filmlerinde kahramanlarına rüya gördürmeyi de gelenek haline getirmiş durumda. Birlikte yönettikleri Daddy Longlegs’de de ikilinin bu alışılageldik senaryo yönelimi, Lenny’nin gördüğü bir rüya üzerinden yeniden tezahür ediyordu. Yönetmenlerin her filmlerinde imzaları haline gelen bu rüya sekansları, filmin ruhunu ve dünyasını nefis şekilde tamamlamaları dışında, kahramanlarının alternatif bir varoluş içindeki durumlarının da egzajere edilmemesiyle sinema tarihinin efsanevi rüya sahnelerinin yanında yerlerini alıyordu.

Safdie’lere Bağımsız Ruh Ödülleri’nde John Cassevetes Ödülü gibi son derece anlamlı bir armağan kazandıran Daddy Longlegs, Lenny rolünde mükemmel bir performans veren Ronald Bronstein’a da En İyi Erkek Oyuncu adaylığı getirmişti. Yıl boyu çok sayıda ödül ve övgü toplayan filmi takip eden seneler içinde ikili beraber ve ayrı ayrı çok sayıda kısa film ve belgesel çekmeyi sürdürürken, bir yandan da üzerinde uzun süre çalıştıkları yeni uzun metrajlı projelerinin hazırlığı içine girdi.

Image

UYUŞTURUCU İLE GÖRÜNENLER: HEAVEN KNOWS WHAT

Yaklaşık on yıllık bir araştırma, yorucu bir ön hazırlık ve zorlu bir oyuncu kadrosu seçiminin ardından Josh ve Benny Safdie, onları geniş kitlelerce görünür kılan büyük çıkışları Heaven Knows What’ı nihayet tamamladı ve film dünya prömiyerini 2014’te Venedik Film Festivali’nin Ufuklar bölümünde gerçekleştirdi. Safdie’lerin kendilerine özgü tarzlarını bir kez daha konuşturdukları Heaven Knows What, New York’ta sokaklarda ve izbe evlerde yaşayan, sevdiği için her şeyi göze alan, morfin bağımlısı bir düşkün olan Harley’yi merkeze taşıyarak, sancılı bir hikâye anlatıyordu.

Ariel Pink, Isao Tomita, Tangerine Dream gibi isimlerin parçalarının yer aldığı muazzam bir ses bandıyla sürükleyici olduğu kadar harap da edici bir öyküyü birleştiren Heaven Knows What’ın ünü kısa sürede kulaktan kulağa yayıldı ve film Amerika’da gizli bir hite dönüştü. AFI ve Stockholm’de yarışan, Tokyo, Seville ve Lizbon’daki önemli film festivallerinden ödüllerle ayrılan ve Bağımsız Ruh ve Gotham Ödülleri’nde çeşitli adaylıklar kazanan film, yönetmenlerin de bir sonraki işi konusunda ciddi anlamda merak duygusu yarattı.

Image

PAÇAYI YIRTMA İHTİMALİ: GOOD TIME

Üç yıllık bir film yolculuğunun sonunda tamamlanan ve başroldeki Robert Pattinson’ın aynı zamanda yapımcılığını da üstlenerek bir tutku projesine dönüştürdüğü Good Time için ise Safdie’lerin gerçek anlamda rüştünü ispat ettiği film denebilir. Geçtiğimiz Cannes Film Festivali’nin ana yarışmasına seçilen ve festivalden hem seyircilerin hem eleştirmenlerin, hem de sektörün övgü dolu sözleriyle ayrılan film, bir kez daha ikilinin ezbere bildiği belalı New York sokaklarını mesken tutan bir suç ve nedamet aksiyonu.

Mental sorunları olan erkek kardeşini ters giden bir soygun operasyonuna zorlayan evsiz bir serserinin kardeşini polisin elinden kaçırma çabasını takip eden Good Time, Oneohtrix Point Never’ın filmin ruhunu muazzam şekilde tamamlayan atmosferik müzikleriyle hepten soluksuz bir sinema tecrübesine dönüşürken, Safdie’lerin ana akım sinemaya da ilk kez bu denli göz kırptıkları senaryo ve reji başarısıyla da kendine hayran bırakıyor. Festivalin resmi jürisinden ödülsüz dönse de Sinefiller Birliği’nin Cannes değerlendirmesinde Jüri Büyük Ödülü ve Robert Pattinson’a En İyi Erkek Oyuncu ödülüne layık görülen Good Time, doğru bir kampanya yapıldığı takdirde Bağımsız Ruh Ödülleri’ni süpürmekle başlayacağı ödül sezonu döneminde başta Pattinson olmak üzere çeşitli özellikleriyle Oscar’a kadar yürüyebilir gibi görünüyor.

Safdie Kardeşler’in sıcak ve samimi anlatım dilinden kolay kolay bir şey kaybetmeyecek gibi görünen sinema macerası, şimdilerde yapımcıları arasında Scott Rudin ve Martin Scorsese gibi isimlerin yer aldığı ve başrolüne Jonah Hill’in yerleştiği Uncut Gems ile devam ediyor. Cannes’da ön satış görüşmeleri başlamış olan filmin senaryosu da son üç filmlerinde olduğu gibi bir kez daha Safdie Kardeşler ve Daddy Longlegs’in Lenny’si Ronald Bronstein’den oluşan üçlüye ait. Heyecanla beklemekten başka elimizden gelen bir şey yok şimdilik.

Image
  1. Geçmiş ve geleneğin modern gerçeklikle imtihanı: Awazu Kiyoshi

    Los Angeles County Museum of Art’da geçtiğimiz 2016-2017 mayıs arasında gerçekleşen Awazu Kiyoshi, Graphic Design: Summoning the Outdated sergisinden yola çıkarak Japon grafik tasarım tarihinin önemli figürlerinden olan Awazu Kiyoshi’nin hayatına göz atıyoruz.

  2. Parıldayan dünya ve onun büyülü mensupları: Jonah Samson

    Kanadalı fotoğraf sanatçısı ve yazar Jonah Samson’la traji-komik yaşamdan, favori yazarı Beckett’tan ve geçmişin hazinelerinden bahsettik.

  3. Davul, hafıza ve doğaçlama: Cevdet Erek ve Murat Ertel

    Cevdet Erek ve Murat Ertel’den, Subtext etiketiyle yayınlanan Davul albümünden yola çıkarak enstrümana, geleneğe ve özgür çalıma dair nefis bir sohbet.

  4. A’dan Z’ye: Chris Cornell

    Bir başka efsanenin ardından...

  5. Takibe alın: Yakın ve uzak diyarlardan etkileyici plak şirketleri

    Kahire’den Buenos Aires’e, Bant Mag. ekibinin favori plak şirketlerinden bir seçki.

  6. Görkemli bir ses bahçesi ve onun usta bahçıvanları: Nik Bärtsch’s Ronin

    13 Temmuz’da İstanbul Caz Festivali kapsamında Zorlu PSM sahnesinde izleme fırsatı yakalayacağımız Ronin’in kurucu üyesi Nik Bärtsch’la zen-funk, empatik müzik üretimi ve yaklaşan İstanbul konseri üzerine sohbet ettik.

  7. “İstanbul’a âşık olmayacak bir sanatçı düşünemiyorum bile!”: Christian McBride

    24. İstanbul Caz Festivali kapsamında 10 Temmuz’da yeni projesi New Jawn Quartet’la Sultan Park’ta, 11 Temmuz’daysa Joshua Redman, Kandace Springs ve TRT Hafif Müzik ve Caz Orkestrası’yla aynı sahneyi paylaşarak Zorlu PSM’de izleyeceğimiz usta caz basçısıyla, İstanbul ziyareti öncesi ufak bir sohbet ettik.

  8. Yaratıcı riskler almak: Bill Laurance

    Snarky Puppy klavyecisi Bill Laurance, 24. İstanbul Caz Festivali öncesinde sorularımızı yanıtladı.

  9. Pişmanlıklar, deneyimler, hikâyeler: Talihsiz grup isimleri

    Anlam ya da yazılışlarıyla müzisyenlerin başlarını ağrıtmış isim tercihleri...

  10. Eskiye özlem: Altın Gün

    3 Hürel, Barış Manço, Zafer Dilek ve nicesinin şarkılarını yorumlayarak “Altın Gün’leştiren” Hollandalı grupla tanışın.

  11. Teftiş: Bu ay ne dinlesem?

    Yakın zamanda keşfettiğimiz, etkilendiğimiz ve paylaşmak istediğimiz müziklerden bir seçki.

  12. 70. Cannes Film Festivali’nden yıl boyu konuşulacak 40 film (40-21)

    Karşınızda en zayıftan en iyiye, bu yılki Cannes’ın tüm yarışma filmleri ve yan bölümlerden seçmece lezzetler.

  13. 70. Cannes Film Festivali’nden yıl boyu konuşulacak 40 film (20-1)

    Karşınızda en zayıftan en iyiye, bu yılki Cannes’ın tüm yarışma filmleri ve yan bölümlerden seçmece lezzetler.

  14. Kameranın netlemediği kahramanların sineması: Josh ve Benny Safdie kardeşler

    Geçtiğimiz mayıs ayında Cannes Film Festivali’nin ana yarışmasında son filmleri Good Time’la fırtına gibi esen New Yorklu yönetmen kardeşler Josh ve Benny Safdie, beyaz perdede yoksunluğun resmini çizmeye devam ediyor.

  15. Duyan duymayana anlatsın: Hangi podcaste nereden başlamalı?

    Radyo programının dijital kardeşi podcast 2000’li yılların ortalarından bu yana giderek artan bir kitle tarafından hem tüketiliyor hem üretiliyor. Çoğu yayın internet okyanusunda akıntılara kapılıp hızla kaybolsa da bazıları kısa sürede kült efsaneler haline geliyor. Son yılların öne çıkan podcastlerinden bir seçki karşınızda.

  16. Müzik, aşk ve cinayete bandırılmış bir roman: Kan ve Gül

    Alper Canıgüz ile beşinci kitabı Kan ve Gül, 1990’lar, Nirvana ve romanın detayları üzerine.

  17. Futbol sahası karaborsalarından global kültür kalesine: Rusya Streetwear

    Streetwear kültürünün en başından, şu anda kazanmış olduğu popülerliğe kadar uzanan bir yol haritası.

  18. Sporun tasarım kupasını gururla kaldırmak: Tiempo Legend 7

    Rusya'nın başkenti Moskova'da lansmanı yapılan Tiempo Legend 7, hem sporcu ihtiyaçlarına getirdiği yenilikçi bakış hem de gündelik hayatımıza kazandıracağı yenilikler bakımından fazlasıyla heyecan ve merak uyandırdı.

  19. Künye

    yayın imtiyaz sahiplerive etkinlik direktörleri Aylin Güngö[email protected] J. Hakan Dedeoğ[email protected] genel yayın yönetmeni Ekin Sanaç[email protected] kreatif direktör Aylin Güngö[email protected] editörler