“Her filme farklı yaklaşmaya çalışıyorum. O filmin ortaya koyduğu veya koyması gereken reklamı nedir ona bakıyorum. Biraz da içgüdüsel…”


Pek çok illüstratör hayal ediyor, Berkay Dağlar yapıyor. Biraz siyaset dili oldu galiba ama doğru mu? Evet doğru. HBO, 20th Century Fox gibi sinema ve televizyon sektörünün devleri için posterler tasarlayan Dağlar, bugün sadece yerel pazara değil, dünya pazarına iş üreten bir illüstratör / grafik tasarımcı olarak memleketin poster sanatı alanındaki en önde gelen ismi desek, sanırız abartmış olmayız.

Captain America: Civil War, Westworld, Deadpool gibi tüm dünyanın ilgiyle takip ettiği yapımların yanı sıra Arif V 216 gibi büyük yerli yapımlar için de alternatif posterler üreten Dağlar ile 8 Eylül’de Bant Mag. Havuz’da açılan ilk solo sergisi Holivud vesilesiyle uluslararası platforma açılan kariyer yolculuğunu, poster sanatını ve gelecek planlarını konuştuk.

Bant Mag. takipçileri seni yakından tanıyorlar, ancak son dönemdeki başarılı işlerinle ismini ilk kez duyanlar için illüstrasyon geçmişini bir kez daha senden dinlesek: nasıl ve ne zaman çizmeye başladın, seni bu alana çeken ne oldu?
İllüstrasyon benim için güzel sanatlara hazırlanırken başladı. Resim bölümü için fazla popüler kültür hayranıydım. Popüler sinemayı çok seviyordum. Bu alana çizim nasıl girmiştir diye bakınırken zaten 70’ler ve 80’lerde film posterlerinin çizildiğini gördüm. Zaten içgüdüsel olarak hep severek bakmışım ama bir meslek olabilir mantığıyla hiçbir zaman bakmamıştım. Bir hikayeyi görselleştirmek yani illüstrasyon sevdası burada başladı. O yüzden grafik tasarım bölümünü seçtim. Çünkü poster çizerliğinin yarısı grafik tasarımdır.

Biraz sergiye ismini veren ve son dönemlerde ismini okyanus ötesine taşıyan poster işlerinden de bahseder misin? Film ve dizi piyasasına, özellikle WestworldDeadpool gibi tüm dünyanın takip ettiği devasa yapımlara farklı posterler hazırlama fikri nasıl ortaya çıktı?
Holivud ismini koymam zaten kaçınılmazdı. “Kutsal Tahta” da koyabilirdim. On senedir hep Hollywood filmlerine çizdim. Orada alternatif film posteri dedikleri çok etkili bir pazar var. Son on senede katlanarak arttı. Bu mecrayı burada oluşturmaya, buradaki para babalarına anlatmak için çok çabaladım. Anlamadıkları için bende okunduğu gibi yazalım dedim ismi, belki o zaman anlarlar: “Holivud”.

WestworldDeadpool gibi resmi işlere çizim yapılması da oradakilerin fikridir. Bende halihazırda zaten böyle bir aşk hep vardı. Onlarda da talep olunca tadından yenmedi.

Senin poster estetiğinde dikkat ettiğin detaylar ve kurallar neler? Bir posterin bilgi ile görsel estetik arasında ne gibi dengeler kurması, çarpıcılığı ve farklılığı nerelerden yakalaması gerekiyor?
Belli bir tarzım var. Olması gerek zaten. Ama iki ana yolum var. İlki, her filme farklı yaklaşmaya çalışıyorum. O filmin ortaya koyduğu veya koyması gereken reklamı nedir ona bakıyorum. Biraz da içgüdüsel… Merak uyandıran, gizemli bir senaryo ise posterin de öyle olması gerekiyor örneğin… İkincisi, eğer zaten çok popülerse, fazla bir karakteri yoksa, o zaman o filmin posteri daha özgün, avangart olabiliyor. Mesela Dark City (1998) bir konsept filmidir. Renkleri, kadrajları kendisine hastır. Onun posteri filmin renklerinde olmalı. Ama süper kahraman filmi zaten belli. Mesela Iron Man’i pembe yaparsan poster özgün olur.

En önemsediğim şey, tabii ki bir fikri olmalı posterin. O filmin ana fikrini yüceltecek bir fikir. Akıllıca tasarlanması lazım. Sadece kafaları koyup altına ismini yazmakla olmuyor. Hikâyesini bir posterde anlatmak en zevkli ama en zor iş.

Westworld dizisi için yaptığın çalışmalarla Hollywood sektörüne de ayak atmış oldun. Türkiye’de yaptığın işlerden ve aldığın geri dönüşlerden farklı olarak, Hollywood’da nelere dikkat ediliyor, sanatçı ile prodüksiyon arasındaki ilişkide ne gibi farklı detaylar var?
Westworld ilk Hollywood işim değil aslında. İlk resmi işim 2014’te X-Men Days of Future Past filmine çizdiğim karakter posteridir. ‘’Magneto’’ Ama tabii Westworld ilk defa arada bir başka ajans olmadan direkt stüdyo ile birlikte yaptığım ilk ve en büyük iş.

Hollywood da tabii buradakiler gibi acımasız olabiliyor, ama hiçbir zaman iş bilmemezlikten dolayı işi daha zora sokan bir olay yaşamadım. Biraz da çalıştığın ekibe bağlı… 20th Century Fox hiç revizyon vermez mesela. Beni severler. Ama revizyon verenler de çok özür dileyerek veriyorlar. Onlar da dramatik revizyonlar değil. Sonuçta seni seçmelerinin sebebi senin tarzın. O tarzı/bakış açısını bekliyorlar. O yüzden genelde sıkıntı olmuyor. İş ne kadar ticaret ve reklam olsa da, özünde sanattır. Sanatçıyı serbest bırakma anlayışı var.

Geçmişten veya günümüzden poster sanatı konusunda ilham aldığın isimler var mı?
Çok var aslında ama benim için iki isim vardır. Eskilerden Drew Struzan. Yenilerden Martin Ansin.

Senden son dönemlerde çıkan ve en sevdiğin üç poster işini paylaşmanı istesek?
Looper – Martin Ansin

The Invisible Man – Jonathan Burton

Drive – Rory Kurtz

Son dönemde verdiğin röportajlarda çok çalışarak ve inanarak hayalini gerçekleştirdiğinden bahsediyorsun. Gene de sormak istiyoruz, sırada ne gibi hayaller var? İçinde yer almak istediğin güncel projeler söz konusu mu?
Ben her röportajda Cem Yılmaz, Cem Yılmaz diye söyledim. Böyle söyleyince oluyor.

Bakalım daha bir şey belli değil ama benim en büyük hayalim bu işi Türkiye’de de yaymak. Poster sanatçılığını geri getirmek. Bunu seven insanları cesaretlendirip, bu alana dair daha çok işin ortaya koyulması… Rakibim olsunlar, yeter ki çizsinler yani…

Hedefim aslında yine aynı, daha çok daha büyük filmlere çizmek istiyorum Hollywood ve burası için. Birde alternatif posteri değil de gerçekten o filmin ana posteri olması hedeflerimden biri. Sinema salonlarında asılsın. Ve Netflix’i de tanımak isterim. Buradan, merhaba Netflix!

*Holivud sergisi, 27 Eylül’e dek Bant Mag. Havuz’da görülebilir.

  1. Kuzey Afrika’nın yeraltı müzik sahnesinde yeni şifa seremonileri: “Contemporary Ceremonies”

    Fransız fotoğrafçı Celine Meunier’in Kuzey Afrika ülkelerindeki yeraltı müzik sahnesini, bu sahnede kendi arayışlarını ve sorgulamalarını müziksel üretimleri üzerinden gerçekleştiren müzisyenleri fotoğrafladığı serisi Contemporary Ceremonies, bize yabancı olduğu kadar benzerlikler de yakalayabileceğimiz bir alt kültüre pencere açıyor.

  2. Alternatif poster aslından daha güzel: Berkay Dağlar

    “Her filme farklı yaklaşmaya çalışıyorum. O filmin ortaya koyduğu veya koyması gereken reklamı nedir ona bakıyorum. Biraz da içgüdüsel…”

  3. 80’lerin asi gençliğinden ikinci baharındaki “gerçek” kadınlara: Visible Girls Revisited

    Anita Corbin’le geçmişin alt kültürlerinden bugünün toplumsal cinsiyet baskılarına uzanan sohbetimize hoşgeldiniz.

  4. Aklımdakiler: Mabel Matiz

    Türkçe pop müziğinin sınırlarını geniş bir ilham ağından çıkardığı yeni sesler ve orijinal stiliyle genişleten, bu yazı ise dördüncü stüdyo albümü Maya ile açan Mabel Matiz hem albüme hem de hayatına dokunan eş, dost ve iş arkadaşlarının aklındakileri soruları cevaplıyor.

  5. Aklımdakiler: Hazal Yılmaz (@anlamarama)

    Hazal Yılmaz’ın hikâyeleri ve denemelerinden bir araya gelen ilk kitabı "Anlam Arama" Mayıs 2018’de Karakarga Yayınları aracılığıyla ilk baskısını yaptı ve geride bıraktığımız yaza damgasını vuranlardan oldu. Kitap, ilk haftanın sonunda 4. baskıya girmişti. İkinci kitabının hazırlıklarını tamamlamak üzere olan Hazal Yılmaz’la konuşacak tabii ki çok şey var ve bu defa ona soruları gezgin yazarın ailesi ilan ettiği arkadaşları, sevdikleri, ilham kaynakları ve dokundukları soruyor.

  6. “Artık biz gazeteciler, iş insanı olmak durumdayız.”: NEVŞİN MENGÜ ve ÖZGÜR MUMCU

    Televizyon haberciliğine getirdiği yenilikçi ve kendine has üslubuyla tanıdığımız Nevşin Mengü, kariyerinin çarpıcı anları, 2009 yılında düzenlenen İran Cumhurbaşkanlığı seçimlerini takip ettiği son kitabı "İnsanın Düşünmekten Canı Yanar mı?"nın macerası ve haberciliğin yanı sıra sporcu ve vegan kimliğiyle Özgür Mumcu’nun karşısında.

  7. A’dan Z’ye: Spider-Man

    Foto muhabirliğinden holding yönetimine, Green Goblin’den Venom’a; Spider-Man’e dair her şey.

  8. Şehre geniş bir ses skalası yayılıyor: Red Bull Music Festival İstanbul

    Beş gün sürecek ve farklı ufukları kesiştirecek Red Bull Music Festival İstanbul yaklaşıyor...

  9. Bir kabusun sabahında: Özgün Semerci

    Lu Records etiketiyle yayınlanan “A Nightmare on Clawhammer Banjo” üzerine...

  10. Lagos – Londra treni son hızda: Afrobeat’in bugüne yansımaları

    28. Akbank Caz Festivali, zengin programında geniş bir modern Afrobeat seçkisine de yer veriyor. Karl Hector & the Malcouns, Nubya Garcia ve Bixiga 70 gibi isimleri dinleyeceğimiz festival öncesinde, Afrobeat’in uzun soluklu yolculuğunun bugünkü yansımalarına bir bakıyoruz.

  11. Yunan Yeni Dalgası’nın süperstarı: Yorgos Lanthimos

    Yorgos Lanthimos, huzurumuzu kaçırmak üzere geri dönüyor. Yönetmenin son filmi The Favourite, Ağustos sonunda Venedik Film Festivali’nde dünya prömiyerini yaparken Yunan yönetmeni dünya sinemasına tanıtan Kyonotodas, Türkiye’de ilk kez 17 Ağustos’ta vizyona girdi ve 23 Eylül’e kadar izlenebilecek. Lanthimos’un satirik, donuk ve provokatif filmografisini hatırlamak için ideal günlerden geçiyoruz sonuç olarak.

  12. Görünür olma zamanı: Sinema ve televizyon tarihinde trans karakterler ve trans oyuncular

    Scarlett Johansson’un trans bir erkeği canlandıracağı duyurulduktan sonra yoğun bir tepkiyle karşılaşması da gösteriyor ki, artık trans bireylerin sözde görünür olduğu bir sinema ve televizyon dünyasına razı değiliz. Trans karakterlerin transfobik bir bakış açısıyla yazılmadığı ve trans oyuncular tarafından canlandırıldığı filmler ve diziler beklentisindeyiz.

  13. A yüzü B yüzü: Javier Bardem

    En son Temmuz ayında Türkiye sinemalarına da uğrayan Escobar ile karşımıza çıkan Javier Bardem’in kariyeri ve kişisel özellikleri, münazara bağımlısı ikili Binnaz Saktanber ve Melikşah Altuntaş’ı A Yüzü B Yüzü’nde bir kez daha karşı karşıya getirdi.

  14. “Yaralı bir ruhla yaşadığımız kısa bir yolculuk”: Gürcan Keltek ve “Gulyabani”

    Yeni filmi "Gulyabani"nin dünya prömiyerini Ağustos ayında, geçtiğimiz sene "Meteorlar" filmiyle iki ödülle birden döndüğü Locarno Film Festivali’nde yapan Gürcan Keltek'in, yöntemleri, fikirleri ve duygularına yönelik anlattıklarına kulak vermek de fazlaca kafa açıcı ve ilham verici.

  15. Puslu travmalar atlası: “Sharp Objects”

    Geçtiğimiz yılın en önemli televizyon olaylarından Big Little Lies’a imza attıktan sonra bir kez daha çarpıcı bir mini dizi ile karşımıza çıkan Jean-Marc Vallee’nin kapkara ve vurucu televizyon tecrübesi Sharp Objects, tüyleri diken diken eden sekiz bölümle akılları baştan aldı.

  16. Alternatif kimlikler: Kült ve komünler üzerine belgeseller

    2018 yapımı belgesel Wild Wild Country, Osho öğretilerini takip eden bir grup müridin karıştığı politik skandalları ele almasıyla büyük ses getirdi. Kült ve komünlerin, ortak bir yaşam ülküsünün ötesinde tarihsel ve siyasi süreçlerle organik bir ilişki içinde olduğunu bize hatırlatması sebebiyle bu belgeselden ilham alarak farklı zaman dilimlerinde farklı amaçlarla ortaya çıkan komün ve kültleri, tarihsel bağlamıyla birlikte inceleyen belgesellerden bir derleme hazırladık.

  17. İştah kabartan emsalsiz serüven: Pir-i Lezzet

    Lezzet duyusunun tasvirine bu kadar kafa yoran, yer ayıran ve bunu layıkıyla yapan çok az roman vardır. 2017’nin Ekim ayında April Yayınları etiketiyle yayınlanan "Pir’i Lezzet", sıfır pişmanlık ve tam takır zevkten ibaret.

  18. Künye

    yayın imtiyaz sahiplerive etkinlik direktörleri Aylin Güngö[email protected] J. Hakan Dedeoğ[email protected] genel yayın yönetmeni Ekin Sanaç[email protected] kreatif direktör Aylin Güngö[email protected] editörler