Fransız fotoğrafçı Celine Meunier’in Kuzey Afrika ülkelerindeki yeraltı müzik sahnesini, bu sahnede kendi arayışlarını ve sorgulamalarını müziksel üretimleri üzerinden gerçekleştiren müzisyenleri fotoğrafladığı serisi Contemporary Ceremonies, bize yabancı olduğu kadar benzerlikler de yakalayabileceğimiz bir alt kültüre pencere açıyor.


Hem kendi ülkelerinin kültüründeki tüm detayları ve farklılıkları tektipleşmeye sürükleyen “Arap” algısının hegemonyasına hem de Batı’nın tüm bölgeye yönelik oryantalist bakış açısına bir başkaldırı olarak gelişen bu müzik sahnesi, kimileri için yeni yerel müzik türleri arayışına, kimileri içinse tüm Kuzey Afrika ülkelerinde karşımıza çıkan şifa seremonilerinin müzisyen ve dans eden kitle arasında yeniden yaratıldığı, yerel enstrümanların elektronik seslerle birleştiği bir ortama işaret eden bu alt kültüre dair merak ettiklerimizi Meunier’den dinledik.

Image

“Doğunun herhangi bir yere kıyasla daha heyecan verici olduğunu düşünmüyorum.”


Contemporary Ceremonies isimli serini tanımlarken fotoğrafladığın yeraltı sahnesine farklı müzisyen ve grupların getirdiği farklı yaklaşımların çok katmanlı bir alt kültür oluşturduğunu belirtiyorsun. Bu sahnedeki farklı yaklaşımları ne şekilde gözlemliyorsun?
Bu seri üzerine birkaç yıldır çalıştığım için zaman içinde sanatçılarla sıkı bağlar kurdum ve bazılarıyla çalışmayı sürdürdüm. Bu nedenle tarzlarının gelişim sürecini gözlemelemek adına ayrıcalıklı bir konuma sahip oldum. Yaptıkları seçimlere ön koltuktan tanıklık ediyorum ve bu durum bence projenin şekillenmesine de katkı sunuyor. Çünkü bu sayede yaptığım gözlemlerin global çerçevesini kavramanın yanı sıra sanatçıların ayrı ayrı geliştirdiği mesajları da ayrıntılı bir şekilde algılayabiliyorum.

Zaten fotoğraflarda göstermek istediğim de tam olarak bu. Onlarla çok vakit geçirdiğim için konserlere gittiğimde neyi neden yaptıklarını biliyor oluyorum. Dolayısıyla sahnelediklerini çekmenin ötesinde kafamda şekillenen başka fikirler de oluyor. Sık sık birlikte takıldığımız için benim fotoğraf çekmem onlar için konserin bir parçası oluyor. Bu da işimi çok kolaylaştırıyor.

Image
Image

Senin doğrudan erişiminin olmadığı bir kimliğe yöneltilmiş, kendine yönelik tarihsel ve kültürel bir sorgulamaya sahip olan bu alt kültürü belgeleyen bir fotoğrafçı olarak kendini nasıl konumlandırıyorsun?
Bu seri üzerine çalışmaya başladığımdan beri bu sık sık düşündüğüm bir konu. Kafa yordukları fikirlerin evrensel bir boyutu olmasına rağmen üretimleri kendi kültürlerine odaklanıyor. Bu durumla ilişki kurabilmemin sebebi, anaakım olmayan kimliklerin neredeyse yok sayıldığı ve toplumsal cinsiyet temelli mesellelerin yeterince önemsenmediği, merkezî ve oldukça patriyarkal bir ülkeden gelmem. Ama senin de belirttiğin gibi tarihsel ve kültürel anlamda ciddi bir sorgulama söz konusu. Bir Avrupa vatandaşı olduğum için özellikle kolonileşmenin bugünkü dünya dengelerine etkisini göz ardı etmek mümkün değil.

Entellektüel bakış açısından baktığımızda biraz sorunlu bir durum çünkü fotoğrafın özü ava dayanır ve tarihsel olarak bir egemenlik kurma aracıdır. Yine de ortaya koyduğum işin bir tür doğu fantezisi ürettiğini düşünmüyorum. Bir gözlemci-fotoğrafçı rolünü benimsemek yerine fotoğraflarımı benim onları belgelememi isteyen sanatçılara ve işlerine dair bildiklerim etrafında şekillendirmeye çalışıyorum. Onlar da benimle aktif bir iş birliği içindeler. Ayrıca doğunun herhangi bir yere kıyasla daha heyecan verici olduğunu düşünmüyorum.

Image
Image
Image
Image

Serinin gösterdiği konser mekânları ve bu mekânlardaki insanlar adına çok doğal bir görsel karakteri var. Farklı konseptlere göre estetik kararların nasıl şekilleniyor?
Karanlık kulüplerde filmle çekim yapmanın oldukça zorlayıcı olduğunu söylemeliyim! Bu seri sayesinde teknik açılardan fotoğrafçılıkla daha ciddi bir ilişki kurdum. Fotoğraf dilmleri, makineleri ve lenslerle birçok farklı şey denemem gerekti. Bir amacım olmasının ötesinde, “benim” olduğunu söyleyebileceğim bir estetik yaratmayı ve iyi görünmesini de istiyordum. Bir noktada içime sinen bir teknik keşfettim ve ona bağlı kaldım. Böylece anlatmak istediğim hikâyeyi özgürce derinleştirip onu görsel olarak ifade edebildim.

Teknik yaklaşımından biraz bahsedebilir misin?
Bu projede kullandığım ekipmanlar birden çok teknik unsur tarafından belirlendi. Fotoğrafçılık, teknik anlamda ışığı kaydetmekle ilgilidir. Ancak bu projede ben karanlıkta çalışmak durumundayım. Bu nedenle de en fazla ışığı yakalayabilmemi sağlayacak ekipmanı bulmam gerekliydi. Her ne kadar orta format bir kamera kullanmak istediysem de (artık lütfen bir marka ekstra keskin özelliğe sahip lensleri olan bir orta format geliştirsin!) şu anda kullandığım 35 milimetre en iyi sonuç veren oldu.

Ama genel anlamda her türlü fotoğraf makinesiyle elle tutulur bir iş çıkarabileceğime inanıyorum. İyi resimler çekmek için asla pahalı ekipmanlar kullamanız şart değil. İş daha ziyade amaçlarınız ve elinizin altındaki ekipmanı kullanma konusunda kendinizi geliştirmenizle ilgili.

Image
Image
Image
Image

Fotoğraflarının çoğundan doğal, içgüdüsel ve dokunulmamış bir his geçiyor. Fotoğrafçılık anlayışında editleme ve deneyselcilik ne kadar yer tutuyor?
Bu projede editleme yapmıyorum. Yapsam oldukça zor olurdu çünkü bu fotoğrafları çekme ve film yıkama sürecim editlemeyi çetrefilli kılıyor. Bu anlamda şanslı bir fotoğrafçıyım. Yalnızca hangi fotoğrafların seriye gireceğine hangilerinin girmeyeceğine karar veriyorum.

Bir süreliğine İstanbul’da yaşadığını biliyoruz ve o dönem fotoğrafçılığı daha ciddi ele almaya karar vermene tekabül etmiş. İstanbul seni ve fotoğrafçılığa olan yaklaşımını etkiledi mi?
Bir seneliğine İstanbul’da yaşadım ve çok daha uzun bir süre oraya gidip geldim. Çok sevdiğim bir şehir. Kişisel fotoğrafçılık hafızamın ilk oluşmaya başladığı yer. İlk filmli makineme İstanbul’a taşındığımda sahip olmuştum. Sürekli yeni fikirler ürettiğim bir dönemdi. Her gün yeni bir şeyler öğreniyor, keşfediyor ve yeni bir şeylerden etkileniyordum. Yeni insanlarla tanışıyordum ve her an yeni şeyler çekme fırsatı buluyordum. O zamanlar fotoğrafçılık hakkında çok şey bilmiyordum ve fotoğraf makinesini gerçek anlamda tanımıyordum. Tasasızdım ve eğlenmeye çalışıyordum. O zamanlardan beri fotoğraf çekerken tutunduğum bir his var; her ne kadar eskisine göre çok daha planlı çeksem de baktığımda havai fişek görmüş gibi bir duygu veriyorsa o fotoğrafta özel bir şeyler olduğunu anlıyorum.

Senin tarzını etkilemiş olan fotoğrafçılardan, sanatçılardan ve stillerden bazı örnekler paylaşabilir misin?
Bu seriyle birlikte belgesel fotoğrafçılığına yeni açılardan yaklaşmaya başladım. Bu noktada Nan Goldin ve Larry Clark’ın adını vermeliyim. Bruce Davidson’ın işlerinden ve genel anlamda foto muhabirlerin bilgiyi aktarım biçimlerinden de fazlasıyla etkileniyorum. Bu alanda James Natchwey’in işlerini çok beğeniyorum. Son olarak, Philip-Lorca diCorcia’nın farklı fotoğrafçılık yaklaşımlarını bir arada kullanmasıyla çok özel bir yeri var. Böylece tek tip bir fotoğrafçılık yaklaşımına bağlı kalmak zorunda olmadığınızı anlıyor ve daha girift yapıya sahip fikirlerin yer bulduğu yeni olasılıklara açılabiliyorsunuz. Eğer manzara fotoğrafçılığına ilgi duyuyorsanız Özkan Önal’ın işlerine mutlaka bakın! 

Başka neler üzerinde çalışıyorsun? Hayata geçirmeyi planladığın, üzerinde çalıştığın başka projeler ya da seriler var mı?
Şu anda bu seriyi kitaplaştırmak üzerine çalışmaktayım. Aklım onda. Bir yandan da anaglif bir seri tamamlamak üzereyim. Amaç, farklı bakış açıları üzerine derinlemesine düşünmek ve farklı kültürlerin onlara nasıl baktığımıza göre ne şekillerde değiştiğini irdelemek. Bir de endometriyosiz hastalığı üzerine bir seriye başlıyorum. Ama onun hakkında konuşmak için henüz biraz erken.

Image
Image
  1. Kuzey Afrika’nın yeraltı müzik sahnesinde yeni şifa seremonileri: “Contemporary Ceremonies”

    Fransız fotoğrafçı Celine Meunier’in Kuzey Afrika ülkelerindeki yeraltı müzik sahnesini, bu sahnede kendi arayışlarını ve sorgulamalarını müziksel üretimleri üzerinden gerçekleştiren müzisyenleri fotoğrafladığı serisi Contemporary Ceremonies, bize yabancı olduğu kadar benzerlikler de yakalayabileceğimiz bir alt kültüre pencere açıyor.

  2. Alternatif poster aslından daha güzel: Berkay Dağlar

    “Her filme farklı yaklaşmaya çalışıyorum. O filmin ortaya koyduğu veya koyması gereken reklamı nedir ona bakıyorum. Biraz da içgüdüsel…”

  3. 80’lerin asi gençliğinden ikinci baharındaki “gerçek” kadınlara: Visible Girls Revisited

    Anita Corbin’le geçmişin alt kültürlerinden bugünün toplumsal cinsiyet baskılarına uzanan sohbetimize hoşgeldiniz.

  4. Aklımdakiler: Mabel Matiz

    Türkçe pop müziğinin sınırlarını geniş bir ilham ağından çıkardığı yeni sesler ve orijinal stiliyle genişleten, bu yazı ise dördüncü stüdyo albümü Maya ile açan Mabel Matiz hem albüme hem de hayatına dokunan eş, dost ve iş arkadaşlarının aklındakileri soruları cevaplıyor.

  5. Aklımdakiler: Hazal Yılmaz (@anlamarama)

    Hazal Yılmaz’ın hikâyeleri ve denemelerinden bir araya gelen ilk kitabı "Anlam Arama" Mayıs 2018’de Karakarga Yayınları aracılığıyla ilk baskısını yaptı ve geride bıraktığımız yaza damgasını vuranlardan oldu. Kitap, ilk haftanın sonunda 4. baskıya girmişti. İkinci kitabının hazırlıklarını tamamlamak üzere olan Hazal Yılmaz’la konuşacak tabii ki çok şey var ve bu defa ona soruları gezgin yazarın ailesi ilan ettiği arkadaşları, sevdikleri, ilham kaynakları ve dokundukları soruyor.

  6. “Artık biz gazeteciler, iş insanı olmak durumdayız.”: NEVŞİN MENGÜ ve ÖZGÜR MUMCU

    Televizyon haberciliğine getirdiği yenilikçi ve kendine has üslubuyla tanıdığımız Nevşin Mengü, kariyerinin çarpıcı anları, 2009 yılında düzenlenen İran Cumhurbaşkanlığı seçimlerini takip ettiği son kitabı "İnsanın Düşünmekten Canı Yanar mı?"nın macerası ve haberciliğin yanı sıra sporcu ve vegan kimliğiyle Özgür Mumcu’nun karşısında.

  7. A’dan Z’ye: Spider-Man

    Foto muhabirliğinden holding yönetimine, Green Goblin’den Venom’a; Spider-Man’e dair her şey.

  8. Şehre geniş bir ses skalası yayılıyor: Red Bull Music Festival İstanbul

    Beş gün sürecek ve farklı ufukları kesiştirecek Red Bull Music Festival İstanbul yaklaşıyor...

  9. Bir kabusun sabahında: Özgün Semerci

    Lu Records etiketiyle yayınlanan “A Nightmare on Clawhammer Banjo” üzerine...

  10. Lagos – Londra treni son hızda: Afrobeat’in bugüne yansımaları

    28. Akbank Caz Festivali, zengin programında geniş bir modern Afrobeat seçkisine de yer veriyor. Karl Hector & the Malcouns, Nubya Garcia ve Bixiga 70 gibi isimleri dinleyeceğimiz festival öncesinde, Afrobeat’in uzun soluklu yolculuğunun bugünkü yansımalarına bir bakıyoruz.

  11. Yunan Yeni Dalgası’nın süperstarı: Yorgos Lanthimos

    Yorgos Lanthimos, huzurumuzu kaçırmak üzere geri dönüyor. Yönetmenin son filmi The Favourite, Ağustos sonunda Venedik Film Festivali’nde dünya prömiyerini yaparken Yunan yönetmeni dünya sinemasına tanıtan Kyonotodas, Türkiye’de ilk kez 17 Ağustos’ta vizyona girdi ve 23 Eylül’e kadar izlenebilecek. Lanthimos’un satirik, donuk ve provokatif filmografisini hatırlamak için ideal günlerden geçiyoruz sonuç olarak.

  12. Görünür olma zamanı: Sinema ve televizyon tarihinde trans karakterler ve trans oyuncular

    Scarlett Johansson’un trans bir erkeği canlandıracağı duyurulduktan sonra yoğun bir tepkiyle karşılaşması da gösteriyor ki, artık trans bireylerin sözde görünür olduğu bir sinema ve televizyon dünyasına razı değiliz. Trans karakterlerin transfobik bir bakış açısıyla yazılmadığı ve trans oyuncular tarafından canlandırıldığı filmler ve diziler beklentisindeyiz.

  13. A yüzü B yüzü: Javier Bardem

    En son Temmuz ayında Türkiye sinemalarına da uğrayan Escobar ile karşımıza çıkan Javier Bardem’in kariyeri ve kişisel özellikleri, münazara bağımlısı ikili Binnaz Saktanber ve Melikşah Altuntaş’ı A Yüzü B Yüzü’nde bir kez daha karşı karşıya getirdi.

  14. “Yaralı bir ruhla yaşadığımız kısa bir yolculuk”: Gürcan Keltek ve “Gulyabani”

    Yeni filmi "Gulyabani"nin dünya prömiyerini Ağustos ayında, geçtiğimiz sene "Meteorlar" filmiyle iki ödülle birden döndüğü Locarno Film Festivali’nde yapan Gürcan Keltek'in, yöntemleri, fikirleri ve duygularına yönelik anlattıklarına kulak vermek de fazlaca kafa açıcı ve ilham verici.

  15. Puslu travmalar atlası: “Sharp Objects”

    Geçtiğimiz yılın en önemli televizyon olaylarından Big Little Lies’a imza attıktan sonra bir kez daha çarpıcı bir mini dizi ile karşımıza çıkan Jean-Marc Vallee’nin kapkara ve vurucu televizyon tecrübesi Sharp Objects, tüyleri diken diken eden sekiz bölümle akılları baştan aldı.

  16. Alternatif kimlikler: Kült ve komünler üzerine belgeseller

    2018 yapımı belgesel Wild Wild Country, Osho öğretilerini takip eden bir grup müridin karıştığı politik skandalları ele almasıyla büyük ses getirdi. Kült ve komünlerin, ortak bir yaşam ülküsünün ötesinde tarihsel ve siyasi süreçlerle organik bir ilişki içinde olduğunu bize hatırlatması sebebiyle bu belgeselden ilham alarak farklı zaman dilimlerinde farklı amaçlarla ortaya çıkan komün ve kültleri, tarihsel bağlamıyla birlikte inceleyen belgesellerden bir derleme hazırladık.

  17. İştah kabartan emsalsiz serüven: Pir-i Lezzet

    Lezzet duyusunun tasvirine bu kadar kafa yoran, yer ayıran ve bunu layıkıyla yapan çok az roman vardır. 2017’nin Ekim ayında April Yayınları etiketiyle yayınlanan "Pir’i Lezzet", sıfır pişmanlık ve tam takır zevkten ibaret.

  18. Künye

    yayın imtiyaz sahiplerive etkinlik direktörleri Aylin Güngö[email protected] J. Hakan Dedeoğ[email protected] genel yayın yönetmeni Ekin Sanaç[email protected] kreatif direktör Aylin Güngö[email protected] editörler