Ceylan Ertem, diskografisinin altıncı durağında uzun soluklu bir deneyim yaşatacak. Nitekim tam 20 parçadan oluşan albüm, iki bölüm hâlinde yayımlanıyor. Geçmişle geleceği, gelenekle yeniliği aynı potada eriten koleksiyonun ilk yarısı, Ceylan Ertem’in müzikal kimliğini sürekli yeniden inşa eden ve sınırlarını genişleten bir sanatçı olduğunu bir kez daha kanıtlıyor. Beste ya da icralarıyla albüme katkıda bulunan isimler arasında Sena Şener, Mabel Matiz, Ediz Hafızoğlu, Duygu Soylu, Cihan Mürtezaoğlu ve Sezen Aksu da var.
Sana Rağmen albümünün 7 Şubat’ta yayımlanan ilk kısmının his haritasını çıkardık.
Sana Rağmen, yaklaşık bir dakika süren bir “İntro” ile başlıyor. Bu tarz açılışlar, Ceylan Ertem’in ilk iki albümünde, Soluk ve Ütopyalar Güzeldir’de yer alıyordu. Şimdi, yıllar sonra tekrar karşılaşıyoruz. Albümü bir bütün olarak deneyimlemeyi tercih edenlerdenseniz “İntro”, elektronik alt yapısıyla merak uyandırabilir. Albüm hakkında bir genel intiba verip vermediği ise tartışılır.
Ardından dinleyeceğimiz ilk şarkı, “Bıraktım Sen”. Söz ve müziği Sena Şener’e ait; sakin bir şekilde başlayan, fazla bekletmeden yükselişe geçen bir aşk şarkısı. Klibi, şarkının hem anlattıklarıyla hem de dinamiğiyle uyumlu. Ceylan Ertem’i karanlık bir odada görüyoruz. Arkasında buğulu bir cam. Şarkı yükselişe geçerken gözüm camda, fırtınayla birlikte hızlı bir yağmur başlıyor.
Sevgiliye serzenişin bünyede yarattığı acıya “Reçete” yazılıyor sonra. Çare, sevgi; ilaç, inanmak. “Sadece inan vazgeçmeyen gönlüme / Sadece inan gülümseyen yüzüme”. Duyduğumuz ilk sesle, akordiyonun o tılsımlı sesiyle iyileşmeye başlıyoruz. Belki biraz geçmişin, belki bazılarımızın göremediği ama özlediği zamanların havasını soluyoruz bu şarkıyla. Sevgiyi, o günlerle bağdaştırıyoruz. Siyah lekeli aynada göz göze geldiğimiz Ceylan Ertem, yalnız olmadığımızı hissettiriyor. Kristal kadehleri, sürahileri gördüğümüz vitrinin önünde sıktığı parfümün kokusunu alıyoruz.
Bu sevgi dolu hâlimizden sonra, kadının varoluş kavgasında buluyoruz kendimizi. Her birimizin içinde bazen saklanan bazen coşan o güç, o isyan Sezen Aksu’nun söz ve müziğiyle âdeta bir manifesto şarkısına dönüşüyor: “Sen önce evrimi hâllet / Bendeki devrimi fark et”. Sözleri Sezen Aksu’nun 90’larını anımsatan “Tanrıçalar Memleketi – Yenge”, Ertem’in sakınmadan, çekinmeden sözünü söyleyenüslubuyla özdeşleşmiş, belli ki dillerden düşmeyecek. Sadece konser mekânlarında değil; meydanlarda da seslendirelecek bence.
Beni en çok düşündüren, her cümlesinde durduran “Ne Değil Nasıl”, adından da müsemma… Cihan Mürtezaoğlu kaleminden çıkması cabası. Huzur arzusuyla başlayan sözlere, aynı şekilde huzurlu bir müzik eşlik ediyor. Eş zamanlı yavaş yavaş vuruculuk artıyor, şarkı titretiyor insanı. Gerçekle yüzleştiriyor, insanı anlatıyor aslında: “Marifet ya batıyor huzur / Feleğin çarkı nasır”.
Daha geleneksel tınılar duyduğumuz “Bir Feda Daha”, beni en çok heyecanlandıran şarkılardan. Bir yandan Sezen Aksu esintisi duymak, diğer yandan Mabel Matiz müziğini ve sözlerini anımsamak boşa değil. Şarkı, “bir çay demiyle” başlamasıyla kuşatıyor beni. Çay, üzgün olduğumuzda hemen koyulan, karar vermemiz gerektiğinde hızla demlenen, acelemiz varken bile mutlaka içilen bir içecek. Memleket tarihinde çok eskilere dayanmasa da öyle bir benimsemişiz ki sanki yüzyıllardır bu topraklarda. Ve sonunda bir şarkının sözü; hem de dertli bir şarkının. Bir değil bin derdin, dev yaraların, vazgeçişin hüküm sürdüğü bir şarkının.
“De Gari”, enerji yükselten, neşe artıran bir başka Sezen Aksu bestesi. Sevdiğine kavuşmak için yakınan bir kadını içimiz kıpır kıpır dinliyoruz. Şarkıyı iki türlü okumak mümkün. İlkini söyledim, sevdiğine bir çağrı görüyoruz sözlerde. Öte yandan aşka âşık olan bir kadın da satır arasında gizlenmiş sanki. Sadece sevdiğine değil; dünyaya da bir serzeniş var. Bir kısır döngüde isyanını aşkla ve ısrarla dile getiren bir kadın. Bu döngünün klipte de oldukça sade, bir o kadar da dokunaklı gösterilmesi etkileyici. (Söylemeden geçemeyeceğim, dantel detaylarının benim ruhuma ayna tutması da büyük bir incelik.)
“Bir Tek Seni”, elektronik unsurlarını biraz fazla bulduğum bir şarkı oldu; sözleri de bir o kadar beşeri, bir o kadar doğal ve bizden. İlk dinlediğimde söz ettiğim elektronik yapısına adapte olamasam da dinledikçe bu zıtlık hoşuma gidiyor.
Sanki bin yıldır dinliyormuşum hissi veren “Yitirdim Yolumu” da bir Sezen Aksu şarkısı. Belki de bu yüzden çok tanıdık bana… Sezen Aksu şarkılarını başka bir perspektiften okurum hep. Bu şarkı da aşkı, kalp kırıklığını göz ardı edemeyiz belki ama bana başka bir yalnızlığı, bocalayışı anlatıyor. “Yitirdim Yolumu”, kendimi keşfetme, farklı bir yola sapma ve bu yolda bocalama, yalnız hissetme sürecimin bir dışavurumuna benziyor.
“Yoktunuz” ise albümde en içselleştirdiğim, bağ kurduğum şarkı. Birkaç saniye önceki kayboluşum küçüklüğüme, en derinime döndürüyor beni bu şarkı eşliğinde. İçim her sıkıldığında sarılıyorum topraklara. Aynen müzisyen gibi sesleniyorum beni vuranlara, yok olanlara. Sonra plak sesi… Sezen, Ortaçgil… Ve sesin ardından ne güzel söylemiş Ceylan Ertem: “Gözlerim öyle her şeyi daha iyi görüyordu.” Şarkı, sözleri okunduğunda karamsar gibi görünmesin. Zorluğun ardında hayatta kalmayı, büyümeyi anlatıyor. Müzik, özellikle Ceylan Ertem’in sesinin eşlikçisi piyano öyle yumuşak, öyle sade ve umut dolu ki o çok sevdiğimiz dağlarda çiçekler açıyor.
Albüme ismini veren “Sana Rağmen”, dinleyeceğimiz son şarkı. İlk başta duyduğumuz caz esintileri yerini çok geçmeden daha hareketli ve elektronik bir müziğe bırakıyor. Doyamadan farklı bir stile evrilen şarkı son çeyreğinde yine bir sürpriz yapıyor ve caz unsurlarıyla tekrar harmanlanıyor müzik. Yaşama tutunmayı, iyiyi, doğruyu seçmeyi coşkuyla anlatan bir şarkı. Yaşanan karanlığa göğüs germenin, kötülüğün karşısında durmanın en güzel hâli.