Bu ay gösterime giren ve tamamı bir arabanın içinde geçen Locke’den aldığımız ilhamla, beyazperdede tek bir mekâna sıkışmış filmler arasında kısa bir gezintiye çıktık.


Lars Von Trier, henüz bu kadar delirmemişken De fem benspænd / The Five Obstructions adlı bir belgesel projeye imza atmıştı. Çok sevdiği yönetmen Jørgen Leth’in Det perfekte menneske / The Perfect Human adlı kısa belgeselini, adama defalarca çektirmiş ve her seferinde yeni bir engel koyarak onu kendince daha yaratıcı olmaya zorlamıştı. Zavallı yönetmen, tatminsiz Trier’i memnun etmek için kendini paraladı ve en sonunda Trier’in hemen her film setinden yayılan dedikodular gibi bu yönetmeni de bunalımlara, kaosa ve gözyaşlarına sürükledi.

Neyse ki sinema, Trier kadar acımasız ve insanı delirtmeye programlı bir şey değil. Olağanüstü mekânlardan, milyonlarca zıtlıktan, olmayacak düşlerden, bazen de minicik bir zamanda geçen küçücük bir hikâyeden etkilenerek sonsuz varyasyonla izleyicisini sarsabilecek bir güce sahip. Yaratıcılık denen kavram (nasıl tüketilmiş bir kavramsa artık, söylerken bile anlamsız bir utanç duyuyorum), her ne kadar uçsuz bucaksız bir uçuş alanı olsa da bazen koyduğunuz bir engel, yaratıcılığı bambaşka bir boyuta da taşıyabiliyor. Zaman ve mekân mefhumunu ortadan kaldırarak filmi hikâye ve oyunculuğa emanet eden yönetmenlerin ellerinden çıkma tek mekân filmleri buna iyi bir örnek.

Kamerayı, yönetmen beyninin gözleri olarak kabul edersek, bazı yönetmenlerin detaylara gözünün takıldığını ve iğne deliğinden kocaman sorular sorduğu tek mekân filmlerine bu ay bir yenisi daha eklendi: Locke. Hazır konusu açılmışken, düşük bütçeli gişe dostu tek mekân filmlerine şöyle bir bakabilir, klostrofobiye olan yatkınlığınızı test edebilirsiniz.

Image

LOCKE (2013)

Mekân:
BMW sponsorluğundaki bir arabanın içi.

Mekâna sıkışan:
Tom Hardy’nin hayat verdiği inşaat mühendisi Ivan Locke.

Neden orada?
Başarılı bir kariyeri, mutlu bir evliliği ve iki çocuğu olmasına rağmen tek gecelik bir ilişki yaşayan, bu ilişkiden de bir çocuğu doğacak olan Locke’nin, doğuma yetişmesi gerekiyor. Bu sırada işindeki âni bir sorunu halletmesi ve gerçekleri öğrenen eşine kendini affettirmesi de lazım.

Filmekimi’nde son anda izleme şansı bulduğumuz Locke, tek mekânda ve tek oyuncuyla bizi sürükleyici bir hikâyenin içine çekiyor. Film, Dirty Pretty Things senaryosuyla 2002’de Oscar’a aday olan Steven Knight’ın ilk yönetmenlik denemesi… “Durup dururken başınıza olmayacak şeyler gelebilir ve ömrünüzden ömür gider” demenin âdeta görsel karşılığı gibi bir filmle oldukça zor bir işin içine giren Knight, 90 dakikalık klostrofobi şöleninden alnının akıyla çıkıyor.

Image

VENUS IN THE FUR (2013)

Mekân:
Bir tiyatro salonu.

Mekâna sıkışanlar:
Vanda (Polanski’nin değerli eşi Emmanuelle Seigner) ve Thomas (Mathieu Amalric).

Neden oradalar?
Thomas’ın yöneteceği yeni oyunun başrolünde muhakkak yer alması gerektiğini düşünen Vanda’nın, seçmeleri kaçırdığı gerçeğini reddederek mekânı terk etmemesi nedeniyle…

Geçen sene Cannes Film Festivali’nde Altın Palmiye için yarışan, 80 yaşındaki usta yönetmen Roman Polanski’nin son filmi Venus in Fur, aynı adlı romanı sahnelemek isteyen bir yönetmen ve başrolü almaya çalışan kadın oyuncu arasında geçen abartılı flörtü konu alıyor. Kadın ve erkek arasındaki yüzyıllık meseleyi tek tek özetleyerek insan olma durumuyla bir kez daha izleyicisini tokatlayan Polanski, ayrıca filminde kendine yaptığı göndermeler ve benzerliklerle de dikkat çekiyor.

Image

BURIED (2010)

Mekân:
Irak topraklarında neresi olduğu bilinmeyen yerde gömülü bir tabut.

Mekâna sıkışan:
Amerikan askeri Paul Conroy (Ryan Reynolds).

Neden orada?
Amerika, Irak’a müdahale ettiği için.

Barcelona’da bir stüdyoda 17 günde çektiği filmiyle Rodrigo Cortés, henüz ikinci yönetmenliğinde zor bir sınavı geçerek seyircisine benzersiz bir seyir zevki yaşatıyor. Hafakanların kol gezdiği daracık bir tabutta, gerçeklik hissini kaybetmeden, heyecanı düşürmeden, yer yer politik göndermeler yaparak 90 dakikada anlattığı kurtuluş (?) hikâyesiyle film, gösterime girdiği yıl oldukça beğenilmişti.

Image

THE MAN FROM EARTH (2007)

Mekân:
Tarih profesörü John Oldman’nın evi.

Mekâna sıkışanlar:
John Oldman (David Lee Smith), Dan (Tony Todd), Harry (john Billingsley), Edith (Ellen Crawford), Sandy (Annika Peterson) Art (William Katt), Linda Murphy (Alexis Thorpe), Dr. Will Gruber (Richard Riehle).

Neden oradalar?
Âniden işinden ayrılan meslektaşa veda etmek ve bu durumun ardında yatanları öğrenmek istedikleri için.

Gayet sıradan bir “işten ayrılma” durumunun ardına saklanan akıl almaz hayat hikayesini konu alan The Man From Earth, 14 bin yaşında olduğunu iddia eden bir profesörün, insanlık tarihinin neredeyse tamamına şahit olduğu hayatını deşifre edişini konu alıyor. Sordukları sorularla Oldman’ı köşeye sıkıştıran meslektaşları, anlatılanlara inanmakla inanmamak arasında bir yerlerde gezinirken, tarihin tozlu raflarından bilgiler de film boyunca etrafta uçuşuyor.

Image

ASANSÖR (1999)

Mekân:
Bir apartmanın eski püskü asansörü.

Mekâna sıkışanlar:
Televizyon yapımcısı Can Şarman (Mustafa Uğurlu).

Neden orada?
Asansör bozulduğu için.

Her ne kadar Fransız yazar Henri-Frédéric Blanc‘ın Yırtıcıların Alacakaranlıkta Savaşı adlı romanından uyarlama bir film olsa da Fransız yönetmen Benoit Lamy’nin Combat de fauves filminin âdeta bir kopyası olmaktan kurtulamayan film, bir savcı tarafından işkence edilen televizyon yapımcısının asansördeki esaret ve korku dolu dört gününü anlatıyor.

Image

CUBE (1997)

Mekân:
Hiperküp.

Mekâna sıkışanlar:
Üniversite öğrencisi Joan Leaven (Nicole de Boer), Doktor Helen Holloway (Nicky Guadagni), Mimar David Worth (David Hewlett), Otistik Kazên (Andrew Miller), İlk kurban Alderson (Julian Richings), Kaçak (Wayne Robson), Polis Quentin (Maurice Dean Wint). Bu arada küçük bir not, karakterlerin hepsi adlarını hapishane isimlerinden alıyor.

Neden oradalar?
İnanın, bu sorunun cevabını onlar da bilmiyor.

365 bin Kanada Doları gibi bir bütçeyle çekilen ve yaptığı gişeyle yapımcılarının yüzünü güldüren gerilim-bilim kurgu türündeki Cube, içinden çıkılması neredeyse imkânsız ve korkutucu derecede tehlikeli bir küpe sıkışan yedi karakterin kaçış çabasını anlatıyor. Gerçeküstü, simgesel anlatımlı, bol kapılı filmiyle ilk sinema filmine imza atan Vincenzo Natali, gerilim, bilim kurgu, korku türünde filmler, arada bir de dizi yönetmeye devam ediyor.

Image

THE BREAKFAST CLUB (1985)

Mekân:
Illinois’teki Shermer Lisesi.

Mekâna sıkışanlar:
Suçlu Nelson (John Bender), Atlet Estevez (Andrew Clark), Beyin Hall (Brian Johnson), Akıl hastası Sheedy (Allison Reynolds) ve Prenses Ringwald (Claire Standish).

Neden oradalar?
İşledikleri suçlar nedeniyle haftasonu okulda cezaya kaldıkları için.

Yönetmen koltuğunda John Huges’un yer aldığı ve senaryosunu sadece iki günde kendi yazdığı, pek çok insan için özel bir yere sahip dünyalar tatlısı liseli filmi The Breakfast Club, her biri liseli prototipi beş farklı karakterin bir cumartesi gününü okulun kütüphanesine kapatılı şekilde geçirmesini ve buradaki sekiz saatini konu alıyor.

Image

12 ANGRY MEN (1957)

Mekân:
Mahkeme binası.

Mekâna sıkışanlar:
1. Juri (Martin Balsam), 2. Jüri (John Fiedler), 3. Juri (Lee J. Cobb), 4. Juri (E.G. Marshall), 5. Juri (Jack Klugman), 6. Juri (Edward Binns), 7. Juri (Jack Warden), 8. Juri (Henry Fonda), 9. Juri (Joseph Sweeney), 10. Juri (Ed Begley), 11. Juri (George Voskovec), 12. Juri (Robert Webber),

Neden oradalar?
12 jüri üyesi, şehrin fakir bölgesinde yaşayan bir çocuk zanlının babasını öldürüp öldürmediğine karar vermek zorunda.

Reginald Rose‘un aynı adlı oyunundan uyarlanan, Sidney Lumet’nin yönettiği bu ilk film, başında ve sonundaki birkaç dakika dışında nerdeyse bir jüri odasında geçiyor. Bir jüri üyesinin diğer on bir jüri üyesini, çocuğun suçsuz olduğuna ikna etme çabasını konu alan film, üç dalda Oscar’a olmasına rağmen eli boş dönse de, yönetmen Lumet’in kullandığı özel lenslerle ciddi bir klostrofobi yaratmayı başarıyor.

  1. Fıtratında var

    Soma cinayetinin ardından, yeni taşeron yasalarıyla işçi güvenliğinin daha da geriletilmesi söz konusuyken, bu sayıda sizlerle bir işçi ölümü hikâyesi

  2. Prune Nourry: Nereden geliyoruz? Nereye gidiyoruz? Biz kimiz?

    Erkek olmadıkları gerekçesiyle dünyaya getirilmemiş bütün kız çocukları, birleşin… İnsan nedir? Hayvan ve insan arasındaki çizgi nerede, nasıl çizilmektedir? Prune

  3. Şevval Kılıç röportajı: Trans cinayetleri politiktir

    Trans cinayetleri basında tek tek örneklerle şahit olduğumuz ve ölümü normalleştirmiş günümüz toplumlarında ciddiyetine tam olarak varamadığımız vakalar. İntiharları ve

  4. 22. LGBTİ Onur Haftası nerdeen nereye sergisiyle başlıyor

    İstanbul LGBTİ (lezbiyen, gey, biseksüel, trans ve interseks) Onur Haftası bu yıl 22. yılını kutluyor. 23-29 Haziran tarihleri arasında “temas” temasıyla gerçekleşecek hafta, tüm İstanbul’u LGBTİ’lerin sanat, eğlence ve politikası, kısacası tüm alt-kültürüyle temas etmeye davet ediyor.

  5. 84 yaşında bir dominatrix: Catherine Robbe Grillet

    Fransa’nın en ünlü dominatrixi ve partneriyle İstanbul’u; katılması Schengen vizesi almaktan zor S&M seremonilerini; 84 yaşında bir dominatrix olma.nın peşisıra tampona takılan teneke kutular gibi takırdayan önyargıları ve eşi benzeri olmayan hayatlarını konuştuk.

  6. Art Label Project: Senin Yeteneğin Senin Etiketin

    Bant Mag olarak 2012’de ilki gerçekleştiğinden bu yana takibe aldığımız Art Label yarışması üçüncü kez düzenleniyor. Art Label Project, bağımsız düşünen

  7. Manu Chao der ki…

    Çok da fazla röportaj vermeyen Manu Chao'dan ilham niyetine alıntılar toparladık.

  8. Ekşi Fest 2014

    21 Haziran’da gerçekleşecek Ekşi Fest’in kadrosunda yer alan yerli isimler, festivaldeki STK’lar ve gruplara dair notlarımız burada.

  9. ‘’Müzikle ilişkim biraz kinetik’’: Colin Stetson

    Bir orkestraya bedel saksafon çalışıyla Tom Waits’ten Arcade Fire’a, Bon Iver’a eşlikçi olan Stetson ile Montreal’deyken bir pazartesi sabahı telefonda konuştuk.

  10. Şarkı şarkı 123 ve “Anja” albümü

    123 grubu, 2010'daki "Arve"nin ardından üçleme şeklinde anlattığı öyküsünün son durağı olan "Anja" ile karşımızda. Hikâyeyi bilenler bilir ki, Aksel çocuğunun trende rastladığı Arve'yle birlikte Anja'yla buluşma çabası sonunda gerçek oldu. Şarkı şarkı bu serüvenin bir parçası olmaktan kaçamazdık.

  11. TSU!: Hayatın ta kendisi!

    J. Hakan Dedeoğlu ile, yalnızlığı seven projesi TSU!’nun yeni albümü HMS Angora’nın şerefine, daldık koyu bir muhabbete...

  12. Trip hopun 20 yılı

    Bu yıl şimdiden 90’lar müzik ve kültürü bolca hatırlandı, üzerine düşünüldü. Ancak bu yıl 20. yaşına giren tek hareket Britpop değil. Simon Tucker’ın Louder Than War için kaleme aldığı bu yazıda birçok insanın daha progresif ve önemli olduğunu onaylayacağı bir türü anımsıyor: trip hop.

  13. Hamburger, burritto, sushi üçgeninde Ivan Knight

    Brazzavılle davulcusu, 50’sini devirmiş sörfçü gönül insanı ıvan knıght ilk albümü roaches to cavıar ile feth edecek gönül arıyor.

  14. Teftiş: Bu ay ne dinlesem?

    Yeni müziğe dair mesaimiz, artısıyla eksisiyle, burada.

  15. Müziğe dair kısalar

    Yakın dönemden şarkıyla bütünlük kurabilen klipler Yazı: Cem Kayıran Artık müzisyenlerin sahne performanslarından, akıllı telefon uygulamalarına; grup tişörtlerinden, web sitesi

  16. Geleceğin Kusurlu Yetişkinleri: TEENAGE

    İlk günahın sorumlusu olarak görülen “kusurlu yetişkinler”in hikâyesini 20. yüzyıldan alan belgesel Teenage’in yaratıcısı Matt Wolf’la konuştuk.

  17. Beyaz perdenin tek mekâna sıkışmış filmleri

    Bu ay gösterime giren ve tamamı bir arabanın içinde geçen Locke’den aldığımız ilhamla, beyazperdede tek bir mekâna sıkışmış filmler arasında kısa bir gezintiye çıktık.

  18. Tribeca Film Festivali’nden Amerikan Erkek Portreleri

    Geçtiğimiz Tribeca Film Festivali’ni takip eden Merve Kayan, festival programında yer alan üç film üzerinden, Amerikalı erkek kimliğine yapılan vurguya dikkat çekti.

  19. Bu ay ne izlesem?

    Yazın gelmesiyle birlikte salonlarda büyük bütçeli Hollywood yapımları ve yıl boyu festival gezmiş bağımsız filmlerin at koşturduğu vizyonda nefes açıcı bazı filmler bulmak mümkün.

  20. Pegasus’la Daha Çok Yaz İçin 5 Tatil Kaçamağı!

    #yazdeyince aklınıza ne geliyor?

  21. Kızlarımız PepsiCo ile Okuyor!

    Geçtiğimiz Nisan ayında PepsiCo Kurumsal Müdürü Direktörü Didem Sinik ile GAP bölgesinde gerçekleştirdikleri Cheetos Gelişim Merkezleri üzerine bir sohbet gerçekleştirmiştik. O dönem öğrendik ki CGM ile eğitim-öğretim süreçlerine başlayan kız çocukları, bu merkezlerin bir devamı niteliğinde olan "Kızlarımız Okuyor" projesi ile eğitimlerine devam etme şansını yakalıyor. Didem Sisnik bizi kırmadı, bu sayı için de "Kızlarımız Okuyor" projesi ile ilgili sorularımızı yanıtladı.

  22. Künye

    yayın imtiyaz sahiplerive etkinlik direktörleri Aylin Güngö[email protected] J. Hakan Dedeoğ[email protected] yazı işleri müdürleri J. Hakan Dedeoğ[email protected] Ekin Sanaç[email protected] kreatif direktör