Geçtiğimiz Tribeca Film Festivali’ni takip eden Merve Kayan, festival programında yer alan üç film üzerinden, Amerikalı erkek kimliğine yapılan vurguya dikkat çekti


Image

ART and CRAFT
Ünlü tabloların taklitlerini üretmekte olan usta ressam Mark Landis’i ve onun geçtiğimiz yıllar içinde yaptığı birbirinden büyük çaplı sanat kalpazanlıklarını anlatan belgesel Art and Craft ilk defa nisan ayında Tribeca Film Festivali’nde gösterildi.

Çocukluğunda, annesi ve Amerikan ordusunda görevli babası Avrupa’nın çeşitli kentlerini gezerken, otel odasında yalnız başına müze kataloglarındaki resimleri kopyalayarak bolca vakit geçiren Landis, ilerleyen yıllarda çeşitli kurumlarda sanat eğitimi alır. Babasının ölümüyle derinden sarsılır ve annesine gitgide bağlanarak oldukça içine kapalı bir hayat yaşamaya başlar. Hobi malzemeleri satan dükkânlardan aldığı sıradan malzemelerle hızlıca ürettiği taklit tablolarından birini California’daki bir müzenin koleksiyonuna bağışlayıp annesinin takdir ve onayını kazandıktan sonra bunu bir yaşam tarzı hâline getirir. Oklahoma Şehir Müzesi’nde kayıt memuru olarak çalışan Matthew Leininger adlı adam bir gün farklı müzelerde kayıtlı olan iki özdeş Paul Signac tablosunu fark ederek, foyasını ortaya çıkardığı Landis’in peşine düşer.

Genelde klasik belgesel anlatımına bağlı kalan Art and Craft’in en ilginç katmanı da bu iki ana karakterin saplantıları. Bir yanda Landis, artık hayatta olmayan annesine gurur vermek için taklit eserler üretmeye ve onları farklı kurumlara bağışlamaya devam eder, diğer yanda Landis’in peşine düştükten sonra işinden atılan ve sıradan hayatı daha da sıkıcı hâle gelen Leininger, saplantılı bir şekilde Landis’e “doğru yol”u göstermeye kararlıdır. Film, biri toplum dışında yaşayan ve kendi kapalı dünyasında harikalar yaratan, diğeri sorumlu vatandaşlık bahanesiyle aslında kahraman olmak isteyen bu iki adamı Landis’in yıllar boyunca ürettiği eserlerinin gösterildiği retrospektif sergide buluşturuyor. Böylece eşine ender rastlanan, birbirine olabildiğince zıt ve bir o kadar da Amerikalı iki erkek portresini karşımızda sergiliyor.

Image

BALLET 422
Ballet 422’nin yaratıcısı belgesel yönetmeni Jody Lee Lipes, Lena Dunham’ın ilk uzun metrajlısı Tiny Furniture ve ilgi çeken bağımsız Martha Macy May Marlene gibi filmlerin yanısıra birçok video klibin de görüntü yönetmeni.

Limes, yönettiği yeni belgeselinde kameranın arkasına geçerek, 25 yaşındaki balet Justin Peck’i takip ediyor. Peck, filme de adını veren, New York Şehir Balesi’nin sergileyeceği 422. orijinal eseri yaratmak gibi zor bir görevle onurlandırılmış yıldızı yeni parlayan bir koreograf fakat bir yandan kurumun en sabit ve geniş katmanı olan ve figürana denk gelebilecek dansçılardan oluşan “corps de balet” bölümünde dans ediyor.

Ballet 422Paz de la Jolla adlı eserin fikir hâlinden başlayarak sonunda sahnelendiği yaklaşık iki aylık yapım sürecini ince detaylarıyla perdeye yansıtıyor. Kamera, kendine dikkat çekmeden kostüm departmanından makyaj odasına, provalardan orkestra çukuruna koştururken Peck’in peşinden ayrılmıyor. Geçen zaman ve prodüksiyonun farklı aşamaları filme eşit biçimde dağıtıldığı için anlatım kimi zaman enerjisini kaybetse de, New York Şehir Balesi’nin katlarında dolanmak, esere verilen emeğin farklı yönlerini görmek ve Peck’in hem dansçı hem de koreograf olarak işe yaklaşımını izlemek başlı başına oldukça enteresan.

Image

POINT and SHOOT
Her sene uluslararası film seçkisinin yanısıra özellikle Amerika’nın her köşesinden çeşitli hikâyeler anlatan belgesellerle dolu Tribeca’dan bir başka erkek hikâyesi de Marshall Curry’nin Point and Shoot adlı belgeseli. İlk filmi Street Fight ve 2012 yılında If! İstanbul’un açılış filmi de olan If a Tree Falls: A Story of the Earth Liberation Front ile iki kez en iyi belgesel Oscar’ına aday gösterilen Curry, bu kez bir başka belgesel filmciyi kendi filmine konu ediyor.

Üniversiteden mezun olduktan sonra, arzuladığı bağımsız hayatı kuramamaktan, hâlâ bir çocuk gibi annesine muhtaç olmaktan yakınan Matthew VanDyke, erginliğini ve erkekliğini ispat etmek için motosikletiyle kuzey Afrika ve Ortadoğu’nun farklı ülkelerine uzun yolculuklar yapar. Batılı alışkanlıkları ve obsesif-kompulsif bozukluğu onu zorlasa da, inatla tekrar tekrar yollara düşer ve tüm bu süreçte kendisini ve deneyimlerini kamerayla kaydeder. VanDyke, yolu Irak’a düştüğünde Amerikan askerlerini savaşın ortasında kamerasıyla görüntüler hattâ onlardan silah kullanmayı öğrenir. Yolda tanıştığı Libyalı bir dostundan ve onun iç savaştaki ülkesinden gelen yardım çağrısını duyduğundaysa, “hızlandırılmış erkeklik kursu” olarak tanımladığı macera arzusu artık onu sadece yaşayıp gözlemlemeye değil bizzat savaşmaya çağırmaktadır. Kaddafi’ye karşı savaşan isyan güçlerine katılıp, daha sonra esir düşerek altı ay hücre hapsi yatan Van Dyke vakit buldukça hep kamerasını kendine doğrultup yaptıklarını sorgulayacak ama seçim yapma zamanı geldiğinde yeniden yollara ve savaşmaya geri dönecektir.

Van Dyke’ın uzak diyarlara gidip savaşma sebebi, belki de birçok Amerikan askeriyle ortaklık gösteriyor. O da erkekliğini kanıtlarken bir yandan da heyecan yaşamak istiyor fakat beklenenden çok farklı bir ordunun ve mücadelenin içinde yer alıyor. Van Dyke çıktığı kişisel yolculukta kendini daha iyi tanımaya çalışırken Point and Shoot da bu hikâyeyle ilgili yorumunu oldukça hafif bir şekilde geçiriyor seyirciye. Hikâyeyi “olduğu gibi” seyirciye aktarması filmin anlatımının büyük bir kısmının Van Dyke’ın kendi çekimlerinden oluşmasıyla da ilgili. Ancak filmin yönetmeni ve kurgucusu Curry, karakterini yargılamamak için uğraşırken, bu hassasiyet zaman zaman derinlere inememesine de yol açıyor. Gözlem yapıp kameraya çekmek yetersiz kalınca kendini bir savaşın ortasında bulan Van Dyke’a bakıp, kaydetme sırası bu kez yönetmen Curry’e düşüyor.

  1. Fıtratında var

    Soma cinayetinin ardından, yeni taşeron yasalarıyla işçi güvenliğinin daha da geriletilmesi söz konusuyken, bu sayıda sizlerle bir işçi ölümü hikâyesi

  2. Prune Nourry: Nereden geliyoruz? Nereye gidiyoruz? Biz kimiz?

    Erkek olmadıkları gerekçesiyle dünyaya getirilmemiş bütün kız çocukları, birleşin… İnsan nedir? Hayvan ve insan arasındaki çizgi nerede, nasıl çizilmektedir? Prune

  3. Şevval Kılıç röportajı: Trans cinayetleri politiktir

    Trans cinayetleri basında tek tek örneklerle şahit olduğumuz ve ölümü normalleştirmiş günümüz toplumlarında ciddiyetine tam olarak varamadığımız vakalar. İntiharları ve

  4. 22. LGBTİ Onur Haftası nerdeen nereye sergisiyle başlıyor

    İstanbul LGBTİ (lezbiyen, gey, biseksüel, trans ve interseks) Onur Haftası bu yıl 22. yılını kutluyor. 23-29 Haziran tarihleri arasında “temas” temasıyla gerçekleşecek hafta, tüm İstanbul’u LGBTİ’lerin sanat, eğlence ve politikası, kısacası tüm alt-kültürüyle temas etmeye davet ediyor.

  5. 84 yaşında bir dominatrix: Catherine Robbe Grillet

    Fransa’nın en ünlü dominatrixi ve partneriyle İstanbul’u; katılması Schengen vizesi almaktan zor S&M seremonilerini; 84 yaşında bir dominatrix olma.nın peşisıra tampona takılan teneke kutular gibi takırdayan önyargıları ve eşi benzeri olmayan hayatlarını konuştuk.

  6. Art Label Project: Senin Yeteneğin Senin Etiketin

    Bant Mag olarak 2012’de ilki gerçekleştiğinden bu yana takibe aldığımız Art Label yarışması üçüncü kez düzenleniyor. Art Label Project, bağımsız düşünen

  7. Manu Chao der ki…

    Çok da fazla röportaj vermeyen Manu Chao'dan ilham niyetine alıntılar toparladık.

  8. Ekşi Fest 2014

    21 Haziran’da gerçekleşecek Ekşi Fest’in kadrosunda yer alan yerli isimler, festivaldeki STK’lar ve gruplara dair notlarımız burada.

  9. ‘’Müzikle ilişkim biraz kinetik’’: Colin Stetson

    Bir orkestraya bedel saksafon çalışıyla Tom Waits’ten Arcade Fire’a, Bon Iver’a eşlikçi olan Stetson ile Montreal’deyken bir pazartesi sabahı telefonda konuştuk.

  10. Şarkı şarkı 123 ve “Anja” albümü

    123 grubu, 2010'daki "Arve"nin ardından üçleme şeklinde anlattığı öyküsünün son durağı olan "Anja" ile karşımızda. Hikâyeyi bilenler bilir ki, Aksel çocuğunun trende rastladığı Arve'yle birlikte Anja'yla buluşma çabası sonunda gerçek oldu. Şarkı şarkı bu serüvenin bir parçası olmaktan kaçamazdık.

  11. TSU!: Hayatın ta kendisi!

    J. Hakan Dedeoğlu ile, yalnızlığı seven projesi TSU!’nun yeni albümü HMS Angora’nın şerefine, daldık koyu bir muhabbete...

  12. Trip hopun 20 yılı

    Bu yıl şimdiden 90’lar müzik ve kültürü bolca hatırlandı, üzerine düşünüldü. Ancak bu yıl 20. yaşına giren tek hareket Britpop değil. Simon Tucker’ın Louder Than War için kaleme aldığı bu yazıda birçok insanın daha progresif ve önemli olduğunu onaylayacağı bir türü anımsıyor: trip hop.

  13. Hamburger, burritto, sushi üçgeninde Ivan Knight

    Brazzavılle davulcusu, 50’sini devirmiş sörfçü gönül insanı ıvan knıght ilk albümü roaches to cavıar ile feth edecek gönül arıyor.

  14. Teftiş: Bu ay ne dinlesem?

    Yeni müziğe dair mesaimiz, artısıyla eksisiyle, burada.

  15. Müziğe dair kısalar

    Yakın dönemden şarkıyla bütünlük kurabilen klipler Yazı: Cem Kayıran Artık müzisyenlerin sahne performanslarından, akıllı telefon uygulamalarına; grup tişörtlerinden, web sitesi

  16. Geleceğin Kusurlu Yetişkinleri: TEENAGE

    İlk günahın sorumlusu olarak görülen “kusurlu yetişkinler”in hikâyesini 20. yüzyıldan alan belgesel Teenage’in yaratıcısı Matt Wolf’la konuştuk.

  17. Beyaz perdenin tek mekâna sıkışmış filmleri

    Bu ay gösterime giren ve tamamı bir arabanın içinde geçen Locke’den aldığımız ilhamla, beyazperdede tek bir mekâna sıkışmış filmler arasında kısa bir gezintiye çıktık.

  18. Tribeca Film Festivali’nden Amerikan Erkek Portreleri

    Geçtiğimiz Tribeca Film Festivali’ni takip eden Merve Kayan, festival programında yer alan üç film üzerinden, Amerikalı erkek kimliğine yapılan vurguya dikkat çekti.

  19. Bu ay ne izlesem?

    Yazın gelmesiyle birlikte salonlarda büyük bütçeli Hollywood yapımları ve yıl boyu festival gezmiş bağımsız filmlerin at koşturduğu vizyonda nefes açıcı bazı filmler bulmak mümkün.

  20. Pegasus’la Daha Çok Yaz İçin 5 Tatil Kaçamağı!

    #yazdeyince aklınıza ne geliyor?

  21. Kızlarımız PepsiCo ile Okuyor!

    Geçtiğimiz Nisan ayında PepsiCo Kurumsal Müdürü Direktörü Didem Sinik ile GAP bölgesinde gerçekleştirdikleri Cheetos Gelişim Merkezleri üzerine bir sohbet gerçekleştirmiştik. O dönem öğrendik ki CGM ile eğitim-öğretim süreçlerine başlayan kız çocukları, bu merkezlerin bir devamı niteliğinde olan "Kızlarımız Okuyor" projesi ile eğitimlerine devam etme şansını yakalıyor. Didem Sisnik bizi kırmadı, bu sayı için de "Kızlarımız Okuyor" projesi ile ilgili sorularımızı yanıtladı.

  22. Künye

    yayın imtiyaz sahiplerive etkinlik direktörleri Aylin Güngö[email protected] J. Hakan Dedeoğ[email protected] yazı işleri müdürleri J. Hakan Dedeoğ[email protected] Ekin Sanaç[email protected] kreatif direktör