Erkek olmadıkları gerekçesiyle dünyaya getirilmemiş bütün kız çocukları, birleşin…


İnsan nedir? Hayvan ve insan arasındaki çizgi nerede, nasıl çizilmektedir? Prune Nourry’nin sanat projelerinin arkasındaki temel sorular bunlar. Nourry, farklı coğrafyalardaki sosyolojik olguları yaptığı işlerle tartışmaya açmayı umuyor. Son yıllarda özellikle Hindistan ve Çin üzerine yaptığı çalışmalar doğacak çocukların cinsiyetlerinin seçilmesine odaklanıyor. Çünkü Hindistan ve Çin’in nüfusu, dünya nüfusunun üçte birine tekabül ediyor ve bu birçok aile tercihini kız çocuğu dünyaya getirmek yerine erkek çocuğu dünyaya getirmekten yana kullanıyor. Nourry’nin “Terracotta Daughters” olarak adlandırdığı projesiyle Çin’de ilk imparator Qin Shi Huang’ın mezarında bulunmuş olan, MÖ 210 yılında yapılmış, dünyanın sekizinci harikası sayılan Terrakotta Ordusu heykellerini, tercih edilmediklerinden ötürü dünyaya getirilmemiş olan kız çocukları formunda yeniden yapmasının arkasındaki fikir bu. Nourry’nin oradaki heykeltıraşlarla ortak çalışarak dünyaya getirdiği –gerçek boyuttaki– kız çocuklarından meydana gelen 116 kişilik bir ordu… Yakın dönemde Hindistan’da yaptığı projelerden biri olan “Holy Daughters” da aynı motivasyonla ortaya çıkmış; Nourry, Yeni Delhi sokaklarına yarı inek yarı kız çocuğu formunda heykeller çıkarmış.

Sanatçıya “Terracotta Daughters” projesiyle Paris’te olduğu sırada bir telefon açtık ve kafayı taktıklarını, meselelerini, yöntemlerini soruşturduk.

Biyoetiğe dair konular üzerinde çalışmaya nasıl başladın?
Yapmış olduğum bütün projeler insanın tanımıyla ilgili. Şimdiye kadar gelmiş geçmiş bütün sanatçılar bu konu üzerine kafa yormuştur. Nereden geliyoruz? Nereye gidiyoruz? Biz kimiz? Ben de insan tanımının ne olduğunu araştırıyorum yaptığım tüm projelerle. Her şey “Les Bebes Domestiques” isimli ilk projemle başladı. O projeyle toplumda evcil hayvanların insanlara benzetilmesi üzerine çalışmıştım. Bir yüzyıldan ötekine ve bir ülkeden diğerine insanlar ve hayvanlar arasındaki çizginin sürekli hareket ediyor olduğunu düşünüyordum. Örneğin Nazilerin Übermensch ve Untermensch gibi kavramlarla üstün insan tanımı yapması, insanların doktorlar ve araştırmacılar tarafından kobay faresi olarak kullanılmaları… “Les Bebes Domestiques” ile göstermek istediğim şey bu aradaki çizginin ne kadar bulanık olmasıydı. Kendi zamanıma geldiğimde sokaklara baktığımda hayvanların sokaklarda evcil hayvan olarak kabul edildiği, evcil hayvanların da insan olarak kabul edildiğini gözlemliyordum. Tokyo, Los Angeles ya da Yeni Delhi, gittiğim birçok yerde bunun örnekleri vardı. Giydirilen hayvanlar, hayvanlar için yoga salonları… Bundan yola çıkarak çizginin sürekli hareket ettiğini vurgulamak için insan ve hayvanı bir arada bulunduran melez bir heykel yaptım. Bu proje beni Londra’ya götürdü ve orada gerçek anlamda melez embryolar üzerine çalışan çok acayip bir bilim adamıyla tanıştım ve onunla röportaj yaptım. Gazetelerde her yerde büyük bir tartışma yaratıyordu bu konu ve benim de çok ilgimi çekti. Artık insan evrimi doğal yollarla değil suni yollarla gerçekleşiyordu. İnsanlar çocuklarının cinsiyetlerini seçiyordu. Yapmış olduğum son üç proje, “Holy Daughters”, “Holy River” ve “Terracotta Daughters”, bu nedenle cinsiyet seçimi konusuna dayalı.

Image

Prune Nourry, Terracotta Daughters, Magda Danysz Gallery, Şangay, 14 Eylül – 26 Ekim 2013, fotoğraf: Prune Nourry

Bu projelerden bahsetmişken, aslında yaptığın şey gittiğin yerlerdeki var olan semboller ve kültürel kodları alıp onları çevirerek yeni bir şey üretmek. Neden bu yöntemi kullanıyorsun?
Bence insanlarla bir şey yapmak onlara ulaşmak istiyorsanız onları kışkırtmak kötü bir fikir. Tanıdık bir sembolden yola çıkmak iş ve insanlar arasında doğru bir köprü yaratabiliyor. Yabancı bir sanatçı olarak bir ülkeye gidebilirim, ama gerçekten işlerin geçmişine, sembollere, metaforlara ve kültüre dair çok şeyi öğrenip anlamam gerekiyor. Tanıdık olan bir şeyden farklı bir şey üretmek bir tartışma yaratmak isteğine dayanıyor.

Farklı kültürler üzerine çalışıp ve araştırma yaparken dışlanmamak ve “içeri giremeyen yabancı bir sanatçı” olarak algılanmamayı nasıl başarıyorsun? Bu eleştiriye yönelik bir eğilim olur genellikle çünkü.
Bu iyi bir soru ve riskli bir durum. Ama bu riskin kendisi de ilgi çekici. Benim durumumda ben zaten kendi kendime çalışıyor olmuyorum. Sosyologlar, nüfusbilimciler, kadın gruplarıyla uzun görüşmeler ve çalışmalar yapıyor, fikirlerimin bir anlamı olup olmayacağını anlamaya ve onları keskinleştirmeye uğraşıyorum. Yani araştırma ve görüşme evresi her şeyden önemli. İkinci evre ise oranın zanaatkârlarıyla çalışmak. Onlar gelenekler ve sembollerin formlarına aşina oluyor. Hindistan ve Çin’de bu şekilde çalıştım. Zanaatkârlarla ortak çalışarak onların tekniklerinden birçok şey öğreniyor ve onlara öneriler getirerek kendi yorumlarıyla işi şekillendirmelerini sağlıyorum. Herhangi bir dayatmada bulunmuyorum anlayacağın, sadece bir şey öneriyorum. Ve iyi iş çıkaramadığım bir yerden atılmaya da her zaman hazırım!

Image

Prune Nourry, Terracotta Daughters, Xi’an, Çin, 2013, fotoğraf: Zachary Bako 

Aynı zamanda “Process” isimli ve çeşitli zanaatkârlarla çalışmalarından ilham alan bir projen var. Zanaatkârlığa, el emeğine dair ne gibi konularda endişelerin var?
Ülkeden ülkeye değişiyor. Bazen yeni teknolojilerin yanında modası geçmiş bir şey gibi algılanıyor. Benim el emeğinin yok olacağına dair bir endişem yok. Malzemelerle, somut şeylerle ve ellerle bağlantı kuran bir alan. Teknolojik anlamda ne gelişme olursa olsun bu bağlantıyı koparmamamız lazım. Tek endişelendiğim şey ulaşılabilirliğinin azalması. Yalnızca üst sınıfın erişebildiği bir lüks hâlini alması. Eskiden zanaatkârlar her yerdeydi, bugünkü gibi değil elbet. Bugün onları bulabilmek için aramak gerekiyor ve çoğunlukla onları bulduğunuz yerlerde genç nesille karşılaşmıyorsunuz.

Projelerin büyük nüfuslarla ilgili projeler. Onları aynı oranda görünür kılmak, mümkün olduğunca çok kişiye ulaştırmak önceliğin mi? Projelerinin sokakla ilişkisi hakkında neler söyleyebilirsin?
Performanslarım söz konusu olduğunda sokak benim için çok önemli. İnsanların verdiği tepkiler ve benim bu tepkileri nasıl belgeleyeceğim en önemli şey, çünkü bu reaksiyonlar benim için çok öğretici oluyor. Kendimi arkada tutuyorum, geriye çekiliyorum, bir gazeteci gibi davranıyorum. Bir şeyleri başlatan ben olmuyorum. İnsanların gerçekten de kendiliğinden tepki vermesini bekliyorum. Bu nedenle sokak zaten yapmış olduğun projenin olup olmadığını gözlemlediğin yer. Etkileşimleri belgelemek sana bu konuları yayma imkânı sunuyor. Sosyolojik konular üzerinde çalışırken zaten yapmak istediğin bu oluyor. Bu nedenle bu ilk evreyi bir gazetecinin çalışmasına benzetiyorum. Ardından bir form yaratma işi devreye giriyor. Burada yaratıcılık işin içine katılıyor. En son olarak da belgelemek ve arşivlemekten bahsedebiliriz. Bu kısım yine antropoloji, gazetecilikle ilgili. İş hep devam ediyor aslında. Şu an bu röportajı verirken bile…

Image

Prune Nourry, Terracotta Daughters, Xi’an, Çin, 2013, fotoğraf: Zachary Bako 

“Terracotta Daughters”ı Çin’de ve Fransa’da sunmak ne anlamlarda farklı? Sana ne ifade ediyor?
Bu iyi bir soru. Bu projeyi Çin’den önce gidip Fransa’da sunmazdım örneğin. Benim için orada sunmak çok önemliydi. Orada karşılaştığım tepki o kadar yoğun ve anlamlıydı ki bunun üzerine heykellerle bir turne yapma fikrine ulaştım. Normalde heykelleri orada, Çin’de gömecektim ama sonradan Fransa’ya, New York’a, Meksiko’ya doğru bir yolculuk planı ortaya çıktı. Bu yolculukların ardından gömme işlemini gerçekleştireceğim. Her ülkede birbirinden farklı olacağı çok aşikâr. Örneğin Meksiko’da, çok kuvvetli bir arkeolojik tarihe sahip ve bu yüzden bu iki yeri bu anlamda karşılaştırmak benim için çok anlamlı. New York ise çok canlı bir şehir ve Çinli diasporası çok yoğun olan bir yer. Bu yüzden orada diasporanın projeyle olan etkileşimini gözlemlemek bana çok şey ifade ediyor. Çinli diasporası dünyadaki en büyük diasporalardan biri ve bu projeyle beraber turneye çıkmak bana bu sebeple çok anlamlı geliyor. Doğacak bebeklerin cinsiyetinin belirlenmesi dünya çapında Hint diasporasının içinde de olan bir durum. Bu nedenle “Holy Daughters” projesini İngiltere’de de sunmak istiyorum örneğin, çünkü İngiltere’de büyük bir Hint diasporası var. Her yer farklı açılardan farklı anlamlar ifade ediyor ve bunun en temelinde diaspora yer alıyor.

Dergilerde bu projelerin kadın perspektifinden tasarlanıyor olduğunu okumak sana ne ifade ediyor?
Evet ben bir kadınım, bu konuda sıkıntı yok! Kadın projeleri ama, feminist projeler değiller. Onların sonuna “ist” eki eklemeye çalışıyorum. Yaptıklarım politik bir duruşun ifadeleri değil. Benim sanatçı olarak vizyonumla ilgili. Aynı şekilde doğru ve haklı olduğumu da savunamam. Bir şeyi eleştiriyor ya da fikir beyan ediyor değilim. Birşeyleri yansıtarak mümkün olduğunca çok insanın belli konular üzerinde beyin fırtınası yapmasına ön ayak olmak amacım. Sanatsal yaklaşımın sosyolojik tartışmaları başka bir boyuta taşıdığına inanıyorum. Yoksa gazeteyi açar bir haber okursunuz, sonra başka bir haber okursunuz, sonra başka bir haber okursunuz ve ilk ne okuduğunuzu unutursunuz. Oysa hayalgücü aklınızda kendine daha uzun bir süre yer bulabilir, çünkü duygularınıza da daha derinden dokunabilir. Özellikle yaptığım son üç projede cinsiyet seçimi ve kadınlar üzerine yoğunlaştım çünkü elbette bir kadın olarak benim için son derece önemli bir konu. Ama bir sonraki projem bu konuyla ilgili olmayabilir. Olabilir de. Bilmiyorum. Ama cinsiyet tek odak noktam değil. Ben insanı tanımlamaya çalışıyorum. 10 yıl ya da 20 yıl sonra ne yapacağımı bilmiyor olduğum için mutluyum. Şu an her şey bana çok anlamlı geliyor.

Image

Prune Nourry, Li Yuan Terracotta Fabrikası, Xi’an, Çin, 2013, fotoğraf: Zachary Bako 

Sonraki projeler demişken… Aklında belli konular, alanlar ve yeni rotalar var mı?
Çok fazla var. Bir sonraki rota büyük ihtimalle Amerika ya da Güney Amerika olacak çünkü şu an zaten o tarafta yaşıyorum. Son üç yıldır New York’tayım ve bu süre içinde projelerimi Hindistan ve Çin’de gerçekleştirdim. Dünyanın tam öteki ucunda! Bu yüzden bir sonraki projeyi olduğum yere yakın gerçekleştirmem hem akıllıca hem de çevresel faktörler hesaba katıldığında faydalı olabilir. Dünya üzerinde yarattığım ekolojik etkiler üzerine çalışmaya karar verdim anlayacağın! Bir gün umarım Türkiye’ye de gelebilirim. Ya da Afrika, Azerbaycan, Ermenistan… Kafamda çok fazla yapmak istediğim şey var! Bakalım neler olacak…

Image

Prune Nourry, Terracotta Daughter #1, 2013, terracotta, 150 cm, fotoğraf: Zachary Bako 

  1. Fıtratında var

    Soma cinayetinin ardından, yeni taşeron yasalarıyla işçi güvenliğinin daha da geriletilmesi söz konusuyken, bu sayıda sizlerle bir işçi ölümü hikâyesi

  2. Prune Nourry: Nereden geliyoruz? Nereye gidiyoruz? Biz kimiz?

    Erkek olmadıkları gerekçesiyle dünyaya getirilmemiş bütün kız çocukları, birleşin… İnsan nedir? Hayvan ve insan arasındaki çizgi nerede, nasıl çizilmektedir? Prune

  3. Şevval Kılıç röportajı: Trans cinayetleri politiktir

    Trans cinayetleri basında tek tek örneklerle şahit olduğumuz ve ölümü normalleştirmiş günümüz toplumlarında ciddiyetine tam olarak varamadığımız vakalar. İntiharları ve

  4. 22. LGBTİ Onur Haftası nerdeen nereye sergisiyle başlıyor

    İstanbul LGBTİ (lezbiyen, gey, biseksüel, trans ve interseks) Onur Haftası bu yıl 22. yılını kutluyor. 23-29 Haziran tarihleri arasında “temas” temasıyla gerçekleşecek hafta, tüm İstanbul’u LGBTİ’lerin sanat, eğlence ve politikası, kısacası tüm alt-kültürüyle temas etmeye davet ediyor.

  5. 84 yaşında bir dominatrix: Catherine Robbe Grillet

    Fransa’nın en ünlü dominatrixi ve partneriyle İstanbul’u; katılması Schengen vizesi almaktan zor S&M seremonilerini; 84 yaşında bir dominatrix olma.nın peşisıra tampona takılan teneke kutular gibi takırdayan önyargıları ve eşi benzeri olmayan hayatlarını konuştuk.

  6. Art Label Project: Senin Yeteneğin Senin Etiketin

    Bant Mag olarak 2012’de ilki gerçekleştiğinden bu yana takibe aldığımız Art Label yarışması üçüncü kez düzenleniyor. Art Label Project, bağımsız düşünen

  7. Manu Chao der ki…

    Çok da fazla röportaj vermeyen Manu Chao'dan ilham niyetine alıntılar toparladık.

  8. Ekşi Fest 2014

    21 Haziran’da gerçekleşecek Ekşi Fest’in kadrosunda yer alan yerli isimler, festivaldeki STK’lar ve gruplara dair notlarımız burada.

  9. ‘’Müzikle ilişkim biraz kinetik’’: Colin Stetson

    Bir orkestraya bedel saksafon çalışıyla Tom Waits’ten Arcade Fire’a, Bon Iver’a eşlikçi olan Stetson ile Montreal’deyken bir pazartesi sabahı telefonda konuştuk.

  10. Şarkı şarkı 123 ve “Anja” albümü

    123 grubu, 2010'daki "Arve"nin ardından üçleme şeklinde anlattığı öyküsünün son durağı olan "Anja" ile karşımızda. Hikâyeyi bilenler bilir ki, Aksel çocuğunun trende rastladığı Arve'yle birlikte Anja'yla buluşma çabası sonunda gerçek oldu. Şarkı şarkı bu serüvenin bir parçası olmaktan kaçamazdık.

  11. TSU!: Hayatın ta kendisi!

    J. Hakan Dedeoğlu ile, yalnızlığı seven projesi TSU!’nun yeni albümü HMS Angora’nın şerefine, daldık koyu bir muhabbete...

  12. Trip hopun 20 yılı

    Bu yıl şimdiden 90’lar müzik ve kültürü bolca hatırlandı, üzerine düşünüldü. Ancak bu yıl 20. yaşına giren tek hareket Britpop değil. Simon Tucker’ın Louder Than War için kaleme aldığı bu yazıda birçok insanın daha progresif ve önemli olduğunu onaylayacağı bir türü anımsıyor: trip hop.

  13. Hamburger, burritto, sushi üçgeninde Ivan Knight

    Brazzavılle davulcusu, 50’sini devirmiş sörfçü gönül insanı ıvan knıght ilk albümü roaches to cavıar ile feth edecek gönül arıyor.

  14. Teftiş: Bu ay ne dinlesem?

    Yeni müziğe dair mesaimiz, artısıyla eksisiyle, burada.

  15. Müziğe dair kısalar

    Yakın dönemden şarkıyla bütünlük kurabilen klipler Yazı: Cem Kayıran Artık müzisyenlerin sahne performanslarından, akıllı telefon uygulamalarına; grup tişörtlerinden, web sitesi

  16. Geleceğin Kusurlu Yetişkinleri: TEENAGE

    İlk günahın sorumlusu olarak görülen “kusurlu yetişkinler”in hikâyesini 20. yüzyıldan alan belgesel Teenage’in yaratıcısı Matt Wolf’la konuştuk.

  17. Beyaz perdenin tek mekâna sıkışmış filmleri

    Bu ay gösterime giren ve tamamı bir arabanın içinde geçen Locke’den aldığımız ilhamla, beyazperdede tek bir mekâna sıkışmış filmler arasında kısa bir gezintiye çıktık.

  18. Tribeca Film Festivali’nden Amerikan Erkek Portreleri

    Geçtiğimiz Tribeca Film Festivali’ni takip eden Merve Kayan, festival programında yer alan üç film üzerinden, Amerikalı erkek kimliğine yapılan vurguya dikkat çekti.

  19. Bu ay ne izlesem?

    Yazın gelmesiyle birlikte salonlarda büyük bütçeli Hollywood yapımları ve yıl boyu festival gezmiş bağımsız filmlerin at koşturduğu vizyonda nefes açıcı bazı filmler bulmak mümkün.

  20. Pegasus’la Daha Çok Yaz İçin 5 Tatil Kaçamağı!

    #yazdeyince aklınıza ne geliyor?

  21. Kızlarımız PepsiCo ile Okuyor!

    Geçtiğimiz Nisan ayında PepsiCo Kurumsal Müdürü Direktörü Didem Sinik ile GAP bölgesinde gerçekleştirdikleri Cheetos Gelişim Merkezleri üzerine bir sohbet gerçekleştirmiştik. O dönem öğrendik ki CGM ile eğitim-öğretim süreçlerine başlayan kız çocukları, bu merkezlerin bir devamı niteliğinde olan "Kızlarımız Okuyor" projesi ile eğitimlerine devam etme şansını yakalıyor. Didem Sisnik bizi kırmadı, bu sayı için de "Kızlarımız Okuyor" projesi ile ilgili sorularımızı yanıtladı.

  22. Künye

    yayın imtiyaz sahiplerive etkinlik direktörleri Aylin Güngö[email protected] J. Hakan Dedeoğ[email protected] yazı işleri müdürleri J. Hakan Dedeoğ[email protected] Ekin Sanaç[email protected] kreatif direktör