21 Haziran’da La Ventura turnesi kapsamında EkşiFest sahnesinde izleyeceğimiz Manu Chao özellikle 2000’lerin ilk on senesinde müziği ve politik duruşu ile hepimizin bağrına bastığımız bir müzisyen. Ve eminiz mikrofon eline geçtiğinde Gezi Parkı olaylarından bu yana Türkiye’de olan bitenle ilgili söyleyecek birşeyleri olacak. Aslına bakarsanız Manu Chao hepimizin kulağına küpe veya hislerine tercüman olacak sözleri, sesini duyurmaya başlayalı beri söylüyor. Çok da fazla röportaj vermeyen müzisyenden sahneyi Baba Zula, Sattas ve Hakan Vreskala gibi isimlerle paylaşacağı EkşiFest öncesinde ilham niyetine alıntılar toparladık.


Rock & Roll ve müzik endüstrisi üzerine: [Mano Negra grubunun Amerika turnesinde] Sevmediğim çok şey vardı.  Örneğin rock and roll endüstrisinde işlerin nasıl yapıldığı…. Nasıl söylesem… [Amerika’da] Çalışan insanların iş alışkanlıkları bize çok garip gelmişti. Bize müzik dünyasında nasıl çalışmamız gerektiğini öğretmek istediler ama biz kesinlikle öğrenmek istemiyorduk. Belki onlarınki profesyonel bir bakış açısıydı ama benim sevdiğim bir bakış açısı değildi. Çok fazla hiyerarşi vardı bir kere, gruplar arasında bile. [Amerika’da] Teknisyenlerin nasıl çalıştığını ve onlara nasıl davranıldığını gördük. Tamam grup gruptur, ancak teknisyen de şovun bir parçasıdır… Gruplar arasında inanılmaz bir yarış var. Bizim için çok garip bu, bizim üretim anlayışımızdan çok uzak.  Avrupa’da diğer gruplarla beraber çalıştığımız zaman bu bir arkadaşlığa dönüşüyor, bir yarışa değil, anlatabiliyor muyum? [Amerika’da] Kulüpler çok erken kapanıyor. Nasıl anlatsam, bence bu hiç  rock and roll değil mesela… Çok soğuk bir yaklaşım: “Saat 23:30, kapatıyoruz.” Ön grup var ve büyük grup var, arada sahnede olup biten pek bir şey yok… Tüm bunlar bizim için yeni, garip kavramlar.
LA Weekly – 2007

Müzik ve politika üzerine: [Biz, müzisyenlerin] sorumlukları var. En başta, bir mikrofona erişimimiz var ve pek çok insanın yok. Bu yüzden belki de sorumluluğumuz bu mikrofonu insanlara uzatıp pek çok insanın yüksek sesle söylemeye fırsat bulamadığı şeyleri söylemelerine aracı olmak. Ama şu da doğru: bir sanatçı olmanın 1000 farklı yolu var.
Pitchfork – 2007

Ün, şöhret ve güç üzerine: Şöhret şöhrettir ve tehlikelidir. Şöhretin en büyük tehlikelerinden biri de ünlü insanların sokağa çıkmak ve normal bir hayat yaşamak konusunda çektikleri sıkıntı. Benim böyle bir problemim yok. Paris, Madrid veya Barcelona’da istediğim gibi dolaşabiliyorum, sokakta yaşıyorum, metroya biniyorum. Kimse beni tanımıyor.
LA Weekly – 2007

Milliyetçilik, neoliberalizm ve göç üzerine: Ben hiç bir zaman bayraklara ısınamadım. Ben Fransa’da Fransız bayrağının pek sevilmediği bir kültürde büyüdüm. Bayrakları hiç bir zaman sevmedim, bu yüzden de bir ülkenin ne olduğunu tam olarak hiç bir zaman anlayamadım. Ben içeriye sınırlar koymaktansa dışarıya sınırlar koymaya çalışıyorum. Dünyanın gidiş biçimi de bu bence. Örneğin bu durum Bask için önemli…. Pais Basco kültürünü korumak için savaşmak… Yeni bir ülke? Umurumda değil. Ama kültür dersen, evet o önemli.
LA Weekly – 2007

Ben bu gezegenden olmaktan memnunum. Onu seçmedim, ama gezegen gezegendir. Fransa’da doğdum, ama Senegal’de, Romanya’da veya Japonya’da doğmuş olmaktan da eşit derecede memnun olurdum. Açıkçası önemsemiyorum. bu gezegen aynı anda hem çok küçük hem de çok büyük ve ben onun bir parçasıyım.
Pitchfork – 2007

Amerika’da olanlar üzerine çok bilgi sahibi değilim ancak durum Avrupa’da da hemen hemen aynı. Çok ilginç, bütün Batı devletleri göç ile savaştıklarını söylüyor ve Birinci Dünya’nın etrafına büyük duvarlar örüyorlar. Ancak işin bir diğer ilginç tarafı ise bütün büyük ekonomilerin çalışma prensipleri bu “clandestinos” (kaçak işçi) kesimine dayanıyor. Bu büyük iki yüzlülük: yasal olmayan bir göçmen topluma entegre olamıyor, işinden mutlu olup olmadığını söyleyemiyor, herkesten daha az para kazanıyor ve bu ekonomi için en uygun durum!
Washington Post – 2007

Küresel Isınma ve doğa üzerine: Birşeylerin değiştiğini düşünüyorum. Bu sistemin çılgınlığı ve insanın diyaloğa olan inancı arasında garip bir yarış. Geçtiğimiz bir kaç sene içerisinde insanların korkmaya başladıklarını gördüm. İklim değişiklikleri ile ilgili çok konuşma var. Temmuzda yağmur yağıyor. Aralıkta güneşli bir gün. Birşeyler çok yanlış gidiyor. Ve bu konuda politik bilince sahip olmayan insanlar değişmeye başlıyorlar.
Red Pepper – 2008

Şimdi politik açıdan çok da doğru olmayan bir şey söyleyeceğim: ben doğa adına korkmuyorum. Evet doğaya çok zarar veriyoruz, bu korkunç. Fakat doğa, bir gün bize bir karşılık verecek ve bum! Hepimiz bu gezegenden defolup gideceğiz. […] Evet doğa için çok fazla sorun yaratıyoruz. Bizden sonra kendisini ancak bir milyon yılda toparlayabilecek belki. Ancak doğa için bir milyomn yıl demek bizim için bir gün demek. O yüzden aslında doğaya zarar verdiğimizde kendimize zarar vermekten başka bir şey yapmıyoruz. Doğa bizden çok daha güçlü… bu savaşı biz kazanmayacağız, doğa kazanacak.”
Red Pepper – 2008

Dünyanın gidişatı ve umut üzerine: Durum ne kadar zorlaşırsa, o kadar çok umut sahibi olmak gerekiyor. Tüm insanlar umut sahibi olmalı. Biz Birinci Dünya’da umudun ne olduğunu bazen unutuyoruz. Üçüncü Dünya’da insanlar asla unutmuyorlar çünkü her sabah uyandıklarında çocuklarını doyurmak için umuda ihtiyaçları var.”
High Times – 2007

Nereye gidersen git, özellikle Üçüncü Dünya ülkelerinde, dünyanın ne kadar korkunç bir yer olduğunu deneyimliyorsun. Kendini saklayabileceğin bir yer yok. Kendimden alıntılamam gerekirse: “Boyun eğmek kalıcı bir intihardır.” Dünyada kolaylıkla durdurulabilecek çok fazla ıstırap var ve durdurulmuyor. Her gittiğin yerde sosyal bir sorunla karşılaşıyorsun. Umut verici olan kısım ise insanların artık politikacılara inanmıyor olması.
Socialist Worker – 2002

[2001 G8 Zirvesi öncesince protestocular için neden konser verdiği sorulduğunda] Çünkü daha iyi bir dünya istiyorum. Birbirinden farklı düşünen pek çok insanla bir araya geldim, ama hepimiz işlerin bu şekilde devam edemeyeceği konusunda hemfikiriz. Bir demokrasi içinde yaşamıyoruz. Paranın diktatörlüğü altında yaşıyoruz. Çocuğum için daha iyi bir gelecek istiyorum. […] Eğer onların istediklerini yapmalarına izin verirsek, bu kolektif bir intihardan farksız.
Socialist Worker – 2002

Anti-kapitalist hareket, değişim ve devrim üzerine: “[Politik] aktivizim üzerine konuşmadan önce, dünyada herkes dürüst davransaydı, bunun iyi bir başlangıç olacağına inanıyorum. Bu benim dedemden öğrendiğim bir şey: dürüstlük. Bu nedenle ona müteşekkirim. Fakat dürüstlük sizi sadece bir yere kadar götürebilir. Günümüzdeki durum o kadar problemli ki, dürüstlük yeterli değil. İnsanlar daha fazlasını da yapmalı. […] buradaki büyük problem para. Ekonomik güç politik güçten daha etkili. Tamam oy veriyoruz, ancak politikacılar, onlar bir kukladan başka bir şey değil. Bizim yaşadığımız gerçek bir demokrasi değil.
The Independent – 2007

Gitgide daha fazla insan demokrasiye inanmamaya başlıyor. Ve bu çok tehlikeli. Ben kendimi bir demokrat olarak tanımlıyorum, beraber yaşamak için bulduğumuz yollar arasında en az kötüsü demokrasi. Ancak günümüzün politikacıları bu kavramı ve anlamını tamamen çarpıtmış durumdalar. 
Red Pepper – 2008

Gitgide daha fazla insan, özellikle gençler, çarenin şiddette yattığını düşünüyorlar. Başkaları ise başka yollar üzerine konuşmak istiyor. Kimse herkesin beraber yürüyebileceği bir yön çizmiyor. Aslında aciliyetle olan bitene dur demeliyiz, bu nedenle hepimiz bir arada olmalıyız. Bu benim politik duruşum.
Socialist Worker – 2002

Barcelona’da benzer bir sorun vardı; farklı gruplar farklı şeyleri protesto etmek istiyorlar. Biz hepimiz aynı flamanın veya bayrağın arkasında durmak zorunda değiliz. Ancak bütün flamalar aynı yöne doğru yürümeli, çünkü beraberken oluşturdukları güç muazzam. Gerçekten en iyi silah kitlelerin kendisi. Gerçekten tek lider kitlenin kendisi. Onların yenemeyeceği tek lider kitle.
Socialist Worker – 2002

Benim inandığım tek devrim mahallede gerçekleşen devrim. Mahalle bir şeyleri değiştirebileceğimiz tek yer. Devlet düzleminde istediğimiz kadar protesto yapın, çok büyük ölçeklere ulaşmadığı sürece birşeyleri değiştirme şansımız yok. Ancak mahallelerde insanların düşüncelerini değiştirebilir, farklı kültürleri bir araya getirebiliriz. Ben buna inanıyorum.
Socialist Worker – 2002

Liderlere inanmıyorum. Onlar artık tekerlekleri hareket ettirecek veya frene basacak güce sahip değiller. Kapitalist sistem kontrolden çıkmış durumda. Bence herkes kendi lideri olmalı. Kendi hayatlarımızda, ailelerimizle ve mahallemizde, beraber daha ruhanî ve düzgün bir yaşam için çözümler üretebiliriz. Bunu herkes yapabilir. Ben bunu kendi mahallemde yapmaya çalışıyorum.
The Independent – 2007

Sen dünyayı değiştiremezsin, ben dünyayı değiştiremem. Ben kendi ülkemi değiştiremiyor olabilirim (eğer kendi ülkemin hangisi olduğunu bilebilirsem) fakat herkes kendi mahallesini değiştirebilir. Ben deniyorum. Bu herkesin sorumluluğu. Ve umuyorum ki çözüm de orada yatıyor. Ben artık her şeyi değiştirecek tek büyük bir devrime inanmıyorum. Ben binlerce ve binlerce mahalle devrimine inanıyorum. Benim umudum bu.
Red Pepper – 2008

  1. Fıtratında var

    Soma cinayetinin ardından, yeni taşeron yasalarıyla işçi güvenliğinin daha da geriletilmesi söz konusuyken, bu sayıda sizlerle bir işçi ölümü hikâyesi

  2. Prune Nourry: Nereden geliyoruz? Nereye gidiyoruz? Biz kimiz?

    Erkek olmadıkları gerekçesiyle dünyaya getirilmemiş bütün kız çocukları, birleşin… İnsan nedir? Hayvan ve insan arasındaki çizgi nerede, nasıl çizilmektedir? Prune

  3. Şevval Kılıç röportajı: Trans cinayetleri politiktir

    Trans cinayetleri basında tek tek örneklerle şahit olduğumuz ve ölümü normalleştirmiş günümüz toplumlarında ciddiyetine tam olarak varamadığımız vakalar. İntiharları ve

  4. 22. LGBTİ Onur Haftası nerdeen nereye sergisiyle başlıyor

    İstanbul LGBTİ (lezbiyen, gey, biseksüel, trans ve interseks) Onur Haftası bu yıl 22. yılını kutluyor. 23-29 Haziran tarihleri arasında “temas” temasıyla gerçekleşecek hafta, tüm İstanbul’u LGBTİ’lerin sanat, eğlence ve politikası, kısacası tüm alt-kültürüyle temas etmeye davet ediyor.

  5. 84 yaşında bir dominatrix: Catherine Robbe Grillet

    Fransa’nın en ünlü dominatrixi ve partneriyle İstanbul’u; katılması Schengen vizesi almaktan zor S&M seremonilerini; 84 yaşında bir dominatrix olma.nın peşisıra tampona takılan teneke kutular gibi takırdayan önyargıları ve eşi benzeri olmayan hayatlarını konuştuk.

  6. Art Label Project: Senin Yeteneğin Senin Etiketin

    Bant Mag olarak 2012’de ilki gerçekleştiğinden bu yana takibe aldığımız Art Label yarışması üçüncü kez düzenleniyor. Art Label Project, bağımsız düşünen

  7. Manu Chao der ki…

    Çok da fazla röportaj vermeyen Manu Chao'dan ilham niyetine alıntılar toparladık.

  8. Ekşi Fest 2014

    21 Haziran’da gerçekleşecek Ekşi Fest’in kadrosunda yer alan yerli isimler, festivaldeki STK’lar ve gruplara dair notlarımız burada.

  9. ‘’Müzikle ilişkim biraz kinetik’’: Colin Stetson

    Bir orkestraya bedel saksafon çalışıyla Tom Waits’ten Arcade Fire’a, Bon Iver’a eşlikçi olan Stetson ile Montreal’deyken bir pazartesi sabahı telefonda konuştuk.

  10. Şarkı şarkı 123 ve “Anja” albümü

    123 grubu, 2010'daki "Arve"nin ardından üçleme şeklinde anlattığı öyküsünün son durağı olan "Anja" ile karşımızda. Hikâyeyi bilenler bilir ki, Aksel çocuğunun trende rastladığı Arve'yle birlikte Anja'yla buluşma çabası sonunda gerçek oldu. Şarkı şarkı bu serüvenin bir parçası olmaktan kaçamazdık.

  11. TSU!: Hayatın ta kendisi!

    J. Hakan Dedeoğlu ile, yalnızlığı seven projesi TSU!’nun yeni albümü HMS Angora’nın şerefine, daldık koyu bir muhabbete...

  12. Trip hopun 20 yılı

    Bu yıl şimdiden 90’lar müzik ve kültürü bolca hatırlandı, üzerine düşünüldü. Ancak bu yıl 20. yaşına giren tek hareket Britpop değil. Simon Tucker’ın Louder Than War için kaleme aldığı bu yazıda birçok insanın daha progresif ve önemli olduğunu onaylayacağı bir türü anımsıyor: trip hop.

  13. Hamburger, burritto, sushi üçgeninde Ivan Knight

    Brazzavılle davulcusu, 50’sini devirmiş sörfçü gönül insanı ıvan knıght ilk albümü roaches to cavıar ile feth edecek gönül arıyor.

  14. Teftiş: Bu ay ne dinlesem?

    Yeni müziğe dair mesaimiz, artısıyla eksisiyle, burada.

  15. Müziğe dair kısalar

    Yakın dönemden şarkıyla bütünlük kurabilen klipler Yazı: Cem Kayıran Artık müzisyenlerin sahne performanslarından, akıllı telefon uygulamalarına; grup tişörtlerinden, web sitesi

  16. Geleceğin Kusurlu Yetişkinleri: TEENAGE

    İlk günahın sorumlusu olarak görülen “kusurlu yetişkinler”in hikâyesini 20. yüzyıldan alan belgesel Teenage’in yaratıcısı Matt Wolf’la konuştuk.

  17. Beyaz perdenin tek mekâna sıkışmış filmleri

    Bu ay gösterime giren ve tamamı bir arabanın içinde geçen Locke’den aldığımız ilhamla, beyazperdede tek bir mekâna sıkışmış filmler arasında kısa bir gezintiye çıktık.

  18. Tribeca Film Festivali’nden Amerikan Erkek Portreleri

    Geçtiğimiz Tribeca Film Festivali’ni takip eden Merve Kayan, festival programında yer alan üç film üzerinden, Amerikalı erkek kimliğine yapılan vurguya dikkat çekti.

  19. Bu ay ne izlesem?

    Yazın gelmesiyle birlikte salonlarda büyük bütçeli Hollywood yapımları ve yıl boyu festival gezmiş bağımsız filmlerin at koşturduğu vizyonda nefes açıcı bazı filmler bulmak mümkün.

  20. Pegasus’la Daha Çok Yaz İçin 5 Tatil Kaçamağı!

    #yazdeyince aklınıza ne geliyor?

  21. Kızlarımız PepsiCo ile Okuyor!

    Geçtiğimiz Nisan ayında PepsiCo Kurumsal Müdürü Direktörü Didem Sinik ile GAP bölgesinde gerçekleştirdikleri Cheetos Gelişim Merkezleri üzerine bir sohbet gerçekleştirmiştik. O dönem öğrendik ki CGM ile eğitim-öğretim süreçlerine başlayan kız çocukları, bu merkezlerin bir devamı niteliğinde olan "Kızlarımız Okuyor" projesi ile eğitimlerine devam etme şansını yakalıyor. Didem Sisnik bizi kırmadı, bu sayı için de "Kızlarımız Okuyor" projesi ile ilgili sorularımızı yanıtladı.

  22. Künye

    yayın imtiyaz sahiplerive etkinlik direktörleri Aylin Güngö[email protected] J. Hakan Dedeoğ[email protected] yazı işleri müdürleri J. Hakan Dedeoğ[email protected] Ekin Sanaç[email protected] kreatif direktör