Başka Dilde Aşk’tan bu yana beraber ürettikleri işlerle Türkiye sinemasının dikkat çeken isimlerinden olan yönetmen İlksen Başarır ve oyuncu/senarist Mert Fırat’la bir araya geldik ve bu ay gösterime giren son filmleri Bir Varmış Bir Yokmuş’u konuştuk…


İşitme engelli Onur ve bir çağrı merkezinde çalışan Zeynep’in “konuşmadan anlaşmak” üzerine kurulu hikâyesiyle başladı her şey… Çok az salonda vizyona girse de hatırı sayılır bir gişe başarısı elde eden Başka Dilde Aşk, jenerasyonumuzun en bilinen ve beğenilen yönetmen–oyuncu ilişkisini de seyirciye sundu aynı zamanda.

Ensest meselesine sert ve dolaysız yaklaşımıyla dikkat çeken Atlıkarınca ve erkeğin şiddet diline odaklanan Erkek Tarafı Testosteron sonrası bu defa doğrudan kadın erkek ilişkisine dokunuyor İlksen Başarır ve Mert Fırat. Bir rock solisti olan Ozan ile anaokulu öğretmeni Nehir’in korkularıyla ve kendileriyle yüzleşme hikâyeleri, Bir Varmış Bir Yokmuş.

6 Mart’ta vizyona girecek olan film, fragmanı ve Bubituzak’ın yazıp Mert Fırat’ın seslendirdiği şarkılarıyla bir “aşk filmi”nden fazlası olduğunu şimdiden ortaya koymuş durumda. Biz de hem filmin ortaya çıkış sürecini anlamak hem de hikâyenin yaşadığımız hayata paralel yönlerini konuşmak üzere bir araya geldik Mert Fırat ve İlksen Başarır’la. Onlar anlattı, biz dinledik!

Image

Mert Fırat: Buyurun hocam.

İlksen Başarır: Şarkıları siz söylediğiniz için siz de başlayabilirsiniz..

MF: Estağfurullah!

İB: Filmimizde baş karakter bir rock grubunun solisti ve film boyu karakterin beste yapma sürecinden canlı performanslarına kadar şahit oluyoruz. Filmde kullandığımız, filme yaydığımız bir “masal” teması var ve şarkılar bu temaya uygun olarak Bubituzak tarafından yazıldı. Bu yönüyle müziğin biraz daha baskın olduğu diğer filmlerden ayrılıyor.

MF: İlksen’in de söylediği gibi filmin teması “masal”, Melisa’nın canlandırdığı Nehir de bir ana okulu öğretmeni ve masal anlatıcısı. Türkiye sinemasında şu sıralar “masal” teması çok etkin ama biz bu hikâyeyi iki yıl önce yazdık. Kızın bir anaokulu öğretmeni olması ve masal anlatması; benim canlandırdığım karakterin ikinci albümünün temasının masal üzerine olması ikisinin kesişmesine sebep oluyor ancak ikisi de masala farklı yönlerden bakıyor. Nehir masalları iyileştirici özellikte bulurken, Ozan masalı daha vahşi bir şey olarak görüyor: “Hayat aslında sizin düşündüğünüz kadar yumuşak ve güzel değil; olabildiğine sert ve acı verici.”

İB: Sonunda masal Nehir’in de söylediği gibi karakterleri iyileştiriyor mu bilmiyoruz ama, orası muamma…

Image

“Özellikle hayata dokunma gibi bir çabamız da yok aslında!

MF: Film bir terk edilme ya da iyileştirme hikâyesi değil. Sokaktan geçen adamla, barı işleten kişiyi ya da köşede simit satan adamı buluşturabilecek gerçekliğe sahip, teması öyle. Hattâ filmi izleyen insanların “Birebir replikler, ne kadar gerçek, ne kadar doğal diyaloglar” demesinin sebebi bu sanırım. Biz fena diyalog yazmıyoruz, İlksen gerçekten bu konuda çok iyi.

İB: Bakalım, göreceğiz!

MF: Ama olay iyi diyalog yazmakta değil bence, olay herkesi yakalayan bir durum bulmakta. Söylediğim gibi bir banka memuruyla simit satan adamın arasında da yaşanabilir.

İB: Çiftin arasındaki meseleler çok günlük konular, hepimizin her gün yaşadığı çatışmalar… Biz anlatım tarzıyla bunu biraz daha farklı hâle getiriyoruz yalnızca.

MF: “Sinema nasıl yapılmalı ya da bir senaryo nasıl yazılmalı” konusunda ikimiz de şu anlamda muhafazakârız: bunun bir yöntemi yok, bu konuda çok tutucuyuz. Yani aslında muhafazakâr değiliz! Çünkü bir şeyin tek bir yöntemi olamaz.

İB: Özellikle hayata dokunma gibi bir çabamız da yok aslında! Senaryo yazarken birkaç tane hikâye oluyor aklımızda ve o anda hangisini en hızlı şekilde geliştirip, çalışmaya müsaitsek onu önümüze alıp, onun üzerinden yürüyoruz. Bir aşk hikâyesi yazmak istiyorduk biz, senaryonun ilk adı Tersine Aşk’tı ve bambaşka bir şekilde başlamıştı. Filmler biraz da yazıldıkça şekillendiği için şimdi baktığımızda bambaşka bir film var karşımızda ancak başlangıçta anlatmak istediğimiz o temel duygu aynı.

MF: Kendi yöntemini öneriyor aslında. Mesela filmin içinde göreceğiniz video kısımlarını biz daha farklı bir şekilde hayal etmiştik, filmi çekerken yeni bir şey düşündük ve bambaşka bir hâle dönüştü. Yazmakla bitmiyor hikâye, yazdıktan sonra da bir süreci var her işin…

Image

“Çok hızlı geçen bir film, seyirciyi sıkmıyor.

İB: Başka Dilde Aşk hariç, çektiğimiz filmler içinde en aydınlık olanı bu galiba.

MF: Başka Dilde Aşk daha karanlık!

İB: Yok, değil bence…

MF: Değil mi diyorsun?

İB: Karanlığını bilmem ama etrafımızdaki insanlara filmi izlettiriyoruz ve çok güldükleri sahneler de var filmde. Filmin karanlığını karakterden, şarkılardan ya da karakterin bir rock sanatçısı olması sebebiyle hissediyor bence insanlar.

MF: Bir de karakter depresif bir insan; neşeli olduğunu söylemek mümkün değil ancak buna rağmen karanlık bir teması olduğunu söylemek doğru olmaz. Çok hızlı geçen bir film, seyirciyi sıkmıyor.

İB: Filmdeki olayların genel olarak gece yaşandığını söyleyebiliriz ama…

MF: Daha çok gece yaşayan insanlar oldukları için çok fazla gün sahnesi yok.

Image

“Türkiye’de her şey olabilirsin, bir tek rezil olmazsın.”

İB: Filmlerimizde muhakkak bir alt metin olsun diye uğraşmıyoruz, kendiliğinden oluşan bir durum bu. Mesela bu filmi karakterleri çok sevdiğimiz için yaptık.

MF: Bizim özellikle sanat sineması yapalım diye bir kaygımız da yok zaten. Her projenin kendini anlatma tarzı olduğuna inanıyoruz. Erkek Tarafında hardcore vardı mesela, erkek şiddetinin diline dokunuyordu hikâye. Son dönemlerde yaşanan şiddet vakaları ortada, filmde de artık bunun olağan hâle gelme meselesi vardı. Ancak filmi eleştiren arkadaşların yanlış yönlendirmeleri oldu ve film istediğimizden farklı bir yöne götürüldü. Bir Varmış Bir Yokmuş‘ta da kadın erkek ilişkilerine ve bu ilişkideki dürüstlüğe dair bir alt metin var. Bu alt metin küçük gibi görünse de değerli bir alt metin.

İB: Bence kadın erkek ilişkilerine dair her şeyin farkındayız zaten fakat farkında olmak işimize gelmiyor. Sosyal medyayı bu yüzden çok fazla seviyorum, her şeyden çok hızlı haberimiz oluyor ve bunun tepkisini rahatlıkla doğurabiliyoruz. Bundan beş sene önce hiçbir olay karşısında bu kadar çabuk bir araya gelemezdik!

MF: Hükümeti, iktidarı, bakanı, muhalefeti sürekli maruz kaldığımız çevre şiddetin dilini hâkim kılıyorsa, kısasa kısas kültürünü ön plana çıkartıyorsa, şiddet ister istemez bu boyutta olur. Eğer bir adalet duygusunu zedeliyorsa, bu sebeple içeri giren insanların yüzde dördü yeniden çıkacağını biliyorsa ve zaten çıkıyorsa “yapılan hiçbir suç cezasız kalmaz” diye bir şey yok demektir. Murathan Mungan’ın dediği gibi; “Türkiye’de her şey olabilirsin, bir tek rezil olmazsın.” Bir cinayetin haberini verirken kişinin hafifletici bütün sebeplerini sıralayan, akabinde de bundan neredeyse özür dileme boyutunda olan bir habercilik yapısıyla karşı karşıyayız. Sen “Ananı da al git” dersen, “Karı mıdır kız mıdır orasını bilmem ama” diye girersen cümleye vatandaş da benimkiler zaten arkamda der ve kadın erkek ilişkisini temel alan yüz tane film de çeksen şiddetle ilgili bu sorun çözülemez. Bizim çekeceğimiz filmlerin gücü yetmez.

İB: Ona derman olamaz!

Image

Kavga etmeden çalışmak imkânsız.

MF: Kadın erkek ilişkisini yalnızca kadın erkek ilişkisi olarak indirgemememiz lâzım aslında. Hayat duruşunu belirleyen şeyler bunlar. İnsanın bir başkasına nasıl davrandığı, kendisini nasıl ifade ettiği çok önemli. Bizde sanatçı kişiliği ve normal hayattaki kişilik birbirinden ayrı düşünülüyor ve bu bana şizofrenik bir durum gibi geliyor. Bunları ayrı ayrı değerlendirmemek gerekiyor.

İB: Mert’le ortak projede yer almak benim çalışmam açısından çok büyük bir avantaj. Beraber çalışmak çok zor bir şey ve birbirimizin çalışma sistemine alışmışken, başka bir kişiyle ben baştan başlayamam. Tabii ki çalışırım ama bu konfordan da vazgeçmek istemem.

MF: Ama yapıyoruz tabii..

İB: Biz sürekli kavga ederiz bir proje üzerinde çalışırken mesela, kavga etmeden çalışmak imkânsız. Kendi fikrini sonuna kadar savunuyorsun, sonunda ya karşı fikri kabul ediyorsun ya da kendi fikrini kabul ettiriyorsun, bu güzel bir şey. Bu bir dezavantaj olarak bana hiçbir zaman dönmez ama yaza çekmek istediğimiz bir film var mesela, Mert onda yok!

MF: Belki küçük bir rol çıkar hocam!

İB: Belki de…

Sette çekim yaparken yardımcı oyuncular ikinci çalışta ezberlediler şarkıları…”

MF: Bubituzak’la birlikte hep planladığımız bir şeydi önden şarkıları yazma meselesi ve filmden önce şarkıları söyleyeceğimiz bir lansman gecesi düzenledik.

İB: Biz ses bandının çıkışını biraz daha erken düşünüyorduk, sonra o programdan vazgeçtik. Filmin vizyona girdiği gün çıkacak ses bandı ve filmden önce albümle ilgili bir lansman yapacağız kendi aramızda. Çekimlerde herkes çok yoruldu ve böylelikle biraz olsun bu yorgunluk sonrası hep beraber eğlenmiş olacağız. Fragman dışında şarkılar henüz duyulmamışken bile oldukça olumlu tepkiler aldık şimdiden..

MF: Daha da fazla ön plana çıkacak galiba.

İB: Çünkü şarkılar çok iyi oldu.

MF: Çok iyi, çok memnunuz bu durumdan.

İB: Sette çekim yaparken yardımcı oyuncular ikinci çalışta ezberlediler şarkıları, hattâ çekimde “Bu şarkıları şu an ilk defa duyuyorsunuz, siz söylemeyin” şeklinde müdahale etmek zorunda kaldık.

Bu filme yalnızca bir aşk filmi demek her iki karaktere de haksızlık olur.

İB: Bir filmin hangi sınıfa girdiğini filmi izleyen insanlar karar veriyor. Biz baştan oturup belli kategorileri esas alarak bir proje oluşturmuyoruz, bunu hesaplamıyoruz. Whiplash bir gişe filmi değil bence ama çok iyi gişesi var, bizim filmin de iyi bir gişe yapmasını ve çok seyredilmesini isterim.

MF: Film en temelde korkularından kaçan ve kendileriyle yüzleşememiş iki karakterin hikâyesi ve buna yalnızca bir aşk filmi demek her iki karaktere de haksızlık olur. Fragmana baktığımda, dönen hikâyeye baktığımda, şu anda sinemalardan gelen talebe baktığımda ben şimdiye kadar yaptığımız filmlerin gişesinin toplamını geçmesini bekliyorum!

İB: Bana da öyle geliyor… Film senaryoda düşündüğümüzden çok daha iyi oldu. Melisa’nın olması da çok iyi oldu. Mert ve Melisa hem çok iyi oynadılar hem de çok iyi bir uyum yakaladılar. Perdede çok iyi bir çift göreceğiz!

  1. İdealize edilen çekiciliğe ulaşmanın gerilimleri: Erik Mark Sandberg

    Sandberg’in tüylü, göz alıcı ve hüzünlü sanatının asıl meseleleri, evrimi ve yaratım süreci...

  2. Görmeyi bilene güzellik bedava: Göksu Gül

    13 Mart'ta BLOK Artspace'de açılacak olan ilk solo sergisi Bedelsiz öncesi Göksu Gül’le bir sohbet.

  3. “Kadınlar savaştan özgün biçimlerde de etkilenir” – Barış İçin Kadın Girişimi

    Kobanê ve Şengal’le dayanışma amacıyla “Paylaşmaya Ben De Varım” kampanyasını başlatan Barış İçin Kadın Girişimi’nden Ayşe Toksöz’le 8 Mart Dünya

  4. Tabiatın gereği birazcık garipsen: Baby Dee

    Bir zamanlar ağaçlara fısıldayan Baby Dee'nin hayat boyu sürdürdüğü farklı kariyerler gibi "değişim"den ilham alan müziği...

  5. Her şey döngüsünü tamamlar: Earth

    Earth'ün acımasızca yükselen sesi ve çok sevdiği döngüleri.

  6. Surf ve rock’n’roll’un İspanya’ya göçü!

    Son yıllarda sayısı iyice artan İspanya merkezli gitar gruplarını bir tanıyalım.

  7. El emeği göz nuru, İleri Fantezi: Levni & Sloth Pallas

    Tektosag'ın bastığı ilk plak ve ona eşlik eden ileri fantastik klip, Levni & Sloth Pallas'ın apartman avlusundaki kimya deneylerinin ardından bizle buluştu.

  8. Şarkı şarkı Ağaçkakan ve Fernweh RX albümü

    Ankara sokaklarına dadanan bir Godzilla ya da masa tenisinde tek kutuplu bir müsabaka... Ağaçkakan'ın Fernweh RX'inin gizemi çözüldü diyebiliriz.

  9. Atmosferik sineması ve akıcı sohbetiyle Guy Maddin ile bir buluşma

    Geçtiğimiz ay !f İstanbul kapsamında Türkiye’deki hayranlarıyla buluşan Guy Maddin’le, atmosferik sinemasının kapılarını aralamaya çalıştığımız bir sohbet gerçekleştirdik...

  10. Mert Fırat ve İlksen Başarır ile: Bir Varmış Bir Yokmuş üzerine

    "Başka Dilde Aşk"tan bu yana beraber ürettikleri işlerle Türkiye sinemasının dikkat çeken isimlerinden olan yönetmen İlksen Başarır ve oyuncu/senarist Mert Fırat'tan bu ay gösterime giren "Bir Varmış Bir Yokmuş" üzerine.

  11. Çiçek Kahraman’la Bütün Mahalleli Duysun

    Bu sene 14. Uluslararası !f İstanbul Bağımsız Filmler Festivali’nde Sanat Hayat İçindir! etkinliği kapsamında kurgu yaptığı filmlerden tanıdığımız Çiçek Kahraman’ın Bütün Mahalleli Duysun isimli video yerleştirmesi Salt Beyoğlu’nda ilk seyircileri ile buluştu.

  12. Birdman’in hatırlattığı 20 filmle beyazperdede oyuncu buhranları

    Geçtiğimiz ay en iyi film dahil dört dalda birden Oscar’ı kucaklayan Birdman, !f İstanbul’daki prömiyerinin ardından nihayet vizyona girdi. Bunu fırsat bilip, beyazperdede arızalı oyuncu karakterleri merkez alan filmlere odaklanmak ise boynumuzun borcuydu.

  13. Istırap, kentsel dönüşüm ve bizim çocuklar: Çekmeköy Underground

    Belgesel filmleriyle tanıdığımız yönetmen Aysim Türkmen’in ilk uzun metrajlı filmi Çekmeköy Underground’un bu ay gösterime girmesini bahane ederek, Türkmen’e filme dair merak ettiklerimizi sorduk…

  14. En iyi usûl eski usûl: Popolo Press

    Seyahatler sırasında keşdefilen "o dükkân"lardan biri olan, Montreal'deki Popolo'nun yaratıcısı, sahibi ve çalışanı Kiva Tanya Stimac ve baskı atölyesinde hangi yöntemleri neden kullanmayı tercih ettiği...

  15. Künye

    yayın imtiyaz sahiplerive etkinlik direktörleri Aylin Güngö[email protected] J. Hakan Dedeoğ[email protected] yazı işleri müdürü Ekin Sanaç[email protected] kreatif direktör Aylin Güngö[email protected] editörler