Annika Henderson’ın Beak> üyeleriyle kaydettiği ilk Anika albümü üzerinden 11 yıl geçti. Exploded View projesiyle iki albümün ardından içgüdüsel Anika şarkılarını derleyen ikinci koleksiyon Change artık aramızda. 

Döneminin kolektif hafızasına işlemiş duygu durumlarını, soru işaretlerini ve umut noktalarını kapsamına alabilmesi, Change’in en büyük sihri. Hem edebi hem sonik üslubuyla duyarlı ve her birimizle konuşmaya çalışan, beraber sorgulamaya çağıran Change albümünü irdelemek üzere Anika’ya bağlandık. 

Anika ve “harici beyni” sunar

Yeni albümünün filizlenmesi için rutininden kendini kurtarması gerekmiş Anika’nın. Pandeminin başlarında yaşadığı kalabalık evin, üretmek için ihtiyaç duyduğu alanı kendisine sunmadığını; bu sebeple de Berlin’de bir stüdyo kiralayarak kendini şarkı yazımına bıraktığını anlatıyor. “Albümün nefes almasına izin vermeyecek kimi ruhsal ve fiziksel engeller”den böylelikle sıyrılmayı başarmış. 

Mayıs 2020’de, önceden yazılmış pek bir materyal olmadan, kurcalamak istediği synthlerle bezeli bir stüdyoda tek başına işe koyulmuş. Yanına enstrüman olarak aldığı tek şey “harici beyni”. Akıllara Ninja Turtles’ın Krang’ı geliebilir ama Anika’nın “harici beyni”; günlükleri, notları, 12 yıl boyunca biriktirdiği gözlemleri, çıkarımları ve Covid’de yazıp çizdiklerini sıkıştırdığı bir kutu. Kendine şarkı yazımı rotası olarak çizdiği bu kişisel yolu takip ettiğinde her gün farklı bir duygu hissetmiş. Şarkıların ateşini de bu değişken duyguların yaktığı görüşünde. Tempoları belirlemek ya da spesifik bir cümleyi bağırarak veya fısıldayarak söylemek gibi kararlarında, bu tür içsel dürtüler rol oynamış. Müziğe olan bağlılığı ve tutkusunun ardında, duyguları bu denli filtresiz bir şekilde geçirebilmesi olduğunu bu süreçte bir kez daha anladığını söylüyor: “Nihayetinde serbest ve sansürlenmemiş fikirlerim için bir alanım vardı!”

Bu pratik birçoklarına yaratıcı anlamda elverişli gelebilir. Ama bunu daha önce deneyimlememiş ya da hamlamış bünyeler için, kendi bohçasına dalıp sıfırdan bir şey yaratmaya girişmek küçümsenmeyecek bir meydan okuma. Nitekim Anika için de durum aşağı yukarı böyle olmuş. 2010’dan bu yana ikinci albüm dönem dönem gündemine gelmiş olsa da kendini hiçbir zaman hazır hissetmemiş. Bu hissedemeyişlerin her birinde kendini farklı yolculuklara adamış: Yeni bir yetenek edinmek üzere hobiler geliştirmiş, başka disiplinlerde üreten arkadaşlarıyla iş birlikleri yapmış, hiç gitmediği yerleri ziyaret etmiş. “Kendimi bir uçurumdan atıp nereye süzüleceğimi görmek istiyordum” cümlesiyle bu alışkanlığını detaylandırıyor. Yeni şarkılar yazma motivasyonu 2019’un son haftalarında belirmiş ve Mart 2020’ye kadar sürekli bir şeyler yazmış. Sonrası malum, salgın-bilinmezlik-endişe-iptal edilen programlar… 

Yine de o kapı açılmıştı artık. Ayakta kalmak adına içindekileri akıtması gerekiyordu. Şöyle anlatıyor:

“Yeni bir enerjim vardı ama hayatın içinde kapana kısılmış, boğulmuş hissediyordum. Bir anlamda nefes alabilmek, suyun içinde batmamak için yazmaya yönelik bir dürtü söz konusuydu. Yalnızca Covid de değil, süregelen tüm çılgın feveranlardan kaynaklanıyordu: Orman yangınları ile iklim değişikliğinin farkına varmak, #metoo hareketi, Black Lives Matter hareketi… Konuşmak, bağırmak ve anlamak zorundaydım. Bu nasıl olabilir? Bu hayat nedir? Planlanmamış olsa da muhtemelen çoktan belirlenmiş doğru zamandı benim için.” 

2010 tarihli ilk albümünü Beak>’in o dönemki kadrosuyla kaydetmişti Anika. Sonik dünyası da Beak> albümlerine benzer nüanslar taşıyordu hâliyle. Aradaki 11 yılda yeni bir Anika albümü dinlememiş olsak da Exploded View projesiyle farklı denemeler yaptığı iki albüm Sacred Bones etiketiyle yayımlandı. Yeni Anika kaydı için yola çıktığında, Exploded View’da da birlikte çaldığı Martin Thulin’i sürece dâhil etmek en baştan beri aklındaymış. “Harika bir müzisyen olduğu gibi çılgınca güvendiğim çok iyi bir arkadaş” diyerek ondan bahsediyor. Thulin’in özellikle şarkıların istediği yumuşak synth partisyonları ve canlı davullardaki katkısı, albümün ses haritasını hayalini kurduğu yönde genişletmiş. Grup hâlindeki ortaklıklarında fikirler, anlatılmak istenenler, hatta kişiliklerden ödün verildiğini; bu kez geminin kaptanının kendisi olduğunu da vurguluyor Anika.

Change’e çok fazla kişisel duygu damlattığı için bir “kulaklık albümü” olarak kurgulamak önemli bir kriter olmuş. Bu şarkıların bir gün canlı çalınıp çalınmayacağı konusu da uzun süre belirsizliğini koruduğundan, prodüksiyon ve şarkı yazımında böyle bir yaklaşım benimsemişler. Ortaya çıkan iş de derinlikli ve düşsel ses manzaralarıyla dolu. İlk albüme hâkim olan “grup hemen yanı başınızda takılıyor” hissi yer yer belirse de her güne başka hissederek uyanan birinin zihninden çıktığı apaçık ortada. 

Şarkılara dair

Narin synth arpejleri ve bir mantra gibi sayıklanan “bence değişebiliriz” mesajıyla “Change”, yeni albümün tematik pusulasının merkezinde. Nitekim albüme de ismini veriyor. Anika albüm genelinde pozitif bir mesaj yansıtmak istediğini, bu şarkının misyonunun da iyi gelecek bir düşünce pratiği yaratmak olduğunun altını çiziyor. Tünelin sonundaki ışığı işaret eden, direkt, umutlu, şifa dolu, ninni gibi bir parça. Bir şeylerin değişeceğine kendini inandırabilmek, hafife alınacak bir meziyet değil. İlhamını şöyle özetliyor:

“Hayattaki her şey sıkıştığımızı, engellendiğimizi hissettirse de bir şeyler değişecek, bu da geçecek. İnsanların da değişebileceğine inanıyorum. Başkalarını değiştiremeyiz ama kendimizi değiştirerek başkalarına ilham olabilir ya da kötü davranışlara tahammül etmeyi durdurabilirz. Şimdi bu şeylerin değişeceği umuduna tutunmam gerekiyor. Büyük bir değişim zamanındayız; güç değişiyor. Bu dönüşüm zamanlarında aktif olmak önemli. Böylece bizden sonrakilere; geleceği yazarak ve şimdimizi belirleyerek ilham verebiliriz.”

Albüme kraut-dub dalgalarıyla çarpıcı bir açılış yapan “Finger Pies”, albümün belki de tipik Anika sound’una en yakın yerde duran parçası. Beyninizin kıvrımlarında uzun süre yankılanacak bir bas yürüyüşü üstüne kurulu. Anika iyi bir ruh hâlinde, stüdyoda tek başına olduğu bir gece yazmış şarkıyı. Karantina günlerinde yaptığı “ev diskosu” deneyiminden ve dans etmenin özgürleştirici gücünden ilham almış. Bu süreçte kendini evinde, hayatında ve küresel salgında hapsedilmiş hissetmesi üzerinden bu eylemle bir bağ kurmuş. 

İlk saniyesiyle dinleyiciyi avucunun içine alan şarkının nakaratında “Kimileri yalnızca bir şeyle ilgilendiğini söylüyor. O da istediğini yaptırabilmek.” diyor. Genel olarak Anika şarkıları metaforlar ya da gizli mesajlara yer vermeden, niyetini doğrudan belli eder. Bunun bilinçli olup olmadığını sorduğumda da bu cümle üzerinden, kişisel çıkarımları paylaşmanın önemine vurgu yapıyor:

“Bu sözler özel hayatımdaki kişiler hakkında olduğu kadar yüksek mertebelerdeki karakterlere de ithaf ediliyor. Ayrıca kendime de bir ayna tutuyor. Sözler genellikle böyledir. Genellikle başkalarında hor gördüğümüz şeyler, kendimizde görmeye korktuğumuz şeyler oluyor. Bu sebeple bir şekilde kişisel yansımalara da yer açmakta fayda var.” 

Dinleyicinin de bu aynayı kendine tutması için konforlu bir ortam inşa ediyor bir anlamda Change. Kendinden yola çıksa da bu hesaplaşma ya da nasihat seanslarını, kendini soyutlamadan yapıyor. Dilindeki yalın ve direkt tavır, bu açıdan çok değerli. Birilerini suçlama hatasına düşmeden, tekrar eden ve kabuk bağlamış döngüleri kırmak için bir arayış içinde. Gazetecilik geçmişinin de söz oyunlarından kaçınıp niyetini gizlemeyen bir dil oluşturmasında etkisi olduğuna şüphe yok. 

“Sand Wiches”, albümün değişim temasını farklı bir açıdan ele alıyor. Barındırdığı ruh hâline uygun olacak şekilde işitsel olarak da klostrofobik bir hava estiren parça; yaşadığın, içinde büyüdüğün yerin artık sana hiç de tanıdık gelmemesi hakkında bir duygu dökümü. Belki de albümün en mecazlı anlatımıyla, “Geçmişin güzel nehirlerinde kan ve gözyaşları akmazdı” diyerek İngiltere’nin geçirdiği dönüşümleri betimliyor. Aidiyeti mesele eden parçayı, kaybolduğunu ifade ederek sonlandırıyor. 

Anika’nın kendi atmosferinde vuku bulan olumsuz ilişkilenmeyle, buralarda da ne kadar rahat empati kurabileceğimizi uzun uzun yazmaya gerek yok sanıyorum. Hem Almanya hem İngiltere vatandaşı bir sanatçı olarak, aidiyet hissinin müzikal dışavurumuyla nasıl bir bağı olduğunu sorduğumda, kendini hiçbir zaman bir yere ait hissetmediğini söylüyor ve devam ediyor: 

“Aidiyet ve milliyet, ayrıcalık ve erişime bandırılmış garip bağlamlar. Nerede ve hangi ebeveynlere doğmuş olmamın bana başkalarında olmayan ayrıcalık ve erişimi verdiğini kavrayabiliyorum. Kimi dünyalarda hoş karşılanmayacağımı da. İnsanların korkuları ve aidiyet ihtiyacı, devletlerin ırkçı politikalarıyla sömürülüyor. Üzücü bir zaman. Ayrıca senin ‘ev’ dediğin bir yer ya da eskiden güvendiğin birinin değiştiğine ve artık ilişki kuramadığın bir şeye dönüştüğüne tanık olmak da çok üzücü. Ama dünyanın doğasında değişim var. Müziği, sınırlar ve uluslar ötesi birleştirici gücünden dolayı seviyorum.”

Bir sonraki Anika albümü için 11 yıl beklemeyeceğiz gibi görünüyor. Solo sanatçı olarak özgüven aşılayan bir adım attığına şüphe yok. Beste yapmak için sabırsızlandığını; Change turnesi için yeni bir grup kurulduğunu ve bu ekiple yeni şarkılar yazmak için çok hevesli olduğunu da söylemekte. Değişimlerini, günlüğünden kopup şarkılara dönüşecek yeni sayfaları merakla beklemeye devam edeceğiz. Change’in damakta bıraktığı sıcak tatlarla.

  1. Peter Kennard 50 yıldır fotoğraf bozuyor ve liderlerin tadını kaçırıyor

    Fotomontajlarıyla 50 küsur yıldır hem müzelerde hem eylemlerde olan meşhur sanatçı Peter Kennard’ın hâlâ üretmesi önemli olabilir. Ama kendini genç kuşağın yanında konumlandırması çok daha önemli. BM iklim zirvesi COP26 ile eş zamanlı göstereceği yeni enstalasyonuna hazırlanırken Kennard’la çevrimiçi ortamda karşılıklı bir çay içtik.

  2. 6 derece uzak teorisinden ilhamla 8 fotoğraf sanatçısı

    Cansu Yıldıran, Cemre Yeşil Gönenli, Devin Yalkın, Aino Väänänen, Civan Özkanoğlu, Ekaterina Solovieva, Ege Kanar ve Cemil Batur Gökçeer, görsel hikâyeleştirme diyarlarından bildiriyor.

  3. Deviantart’ın altın günlerinden hipertüketici algoritmalar devrine

    Meme’lere sadece mizah aracı olarak değil minik dijital bilgi paketçikleri olarak bakabilir miyiz? Şitposting sadece bir trollük yöntemi değil de neredeyse Dadaist bir post-internet tepkisi olabilir mi? Sanatçı Bora Akıncıtürk’le Mehmet Ekinci, internete özgü kültürel formlar ve akımlar üzerine bir muhabbete oturdu.

  4. Canlı müzik geri dönerken ekolojik kriz ve COVID bize neler söylüyor?

    Devasa miktarda karbon salımıyla küresel ısınmaya çanak tutan müzik sektörünü yeni normalimiz çerçevesinde nasıl iyileştirebiliriz? Venüler, festivaller ve turneler kapsamında “canlı” müziğin sürdürülebilir dönüşümü için yapılabileceklere bakıyoruz.

  5. Playlistlere yeniden kulak vermek ve dinlemeyi geri kazanmak

    Reklamcılık ve pazarlama stratejilerinin dışında kalan, dinleyicisini ve elbette sanatçıları pasifize etmeyen kataloglama/listeleme yöntemleri bulma hayali çok mu naif?

  6. Hissettirdikleri ve öğrettikleriyle The Velvet Underground

    Yeni Todd Haynes belgeseli sağ olsun, 2021 sonbaharına The Velvet Underground nostaljisi hâkim... Bugünlerde yeni albümlerini yayımlamış üç müzisyenden, grubun kendileri için ne ifade ettiğini kelimelere dökmelerini istedik. İşte Vanishing Twin, Anika ve Shannon Lay’den The Velvet Underground mektupları.

  7. Aklımdakiler: Islandman

    “Bizden önceki ve sonraki nesil arasında köprü görevindeyiz. Y kuşağı olarak görevimiz.”

  8. Anika’nın kendine tuttuğu aynada hepimizden yansımalar var

    Hem edebi hem sonik üslubuyla duyarlı ve her birimizle konuşmaya çalışan, beraber sorgulamaya çağıran “Change” albümünü irdelemek üzere Anika’ya bağlandık.

  9. Nene H hedonizmin değil, dürüstlüğün peşinde

    “Partilemeyi sadece hedonizm olarak görmeyen, bu ortamı kendileri için güvenli ve kendilerini ifade edebilecekleri bir alan olarak gören insanlar var. Ben de buna hizmet etmeye çalışıyorum açıkçası.”

  10. Bir piyanistin galaksi rehberi

    Ardı ardına yayınlar, tarzlar ötesi yaklaşım, rengârenk bir palet. Bize biraz anlatsana Çağrı Sertel.

  11. Müzik sayesinde yeniden bağ kuran iki kardeş ve Hermanos Gutiérrez ruhu

    Hermanos Gutiérrez şarkılarının; kronik uykusuzluğa deva olan çarkıfelek çiçeği çayından sıkı bir bardak içmişsiniz gibi bir etkisi var. Üretim pratikleri ve müzikal geçmişlerinin detaylarını Gutiérrez kardeşlerden dinleyelim.

  12. Fink ile “her ihtimale karşı” bir alternatif nostalji seansı

    Fink’in esas kişisi Fin Greenall, “IIUII” isimli nostalji atılımının ortaya çıkışını anlatıyor: “Ne zaman sahnede şarkı söylesem, şarkıyı söylediğim o orijinal yere gitmek zorunda kalıyorum. Bu yüzden derinlerde gezinen sanatçılar, seyirciyle hiç konuşmuyorlar veya onlara şakalar yapmıyorlar.”

  13. Tekel müziği

    Bugünün egemen sınıfları kültürün bütününe ya meta ya da eğlence muamelesinde bulunuyor. Bizler iki tanımlamayı da kabul etmemeliyiz.

  14. 8 görüntü yönetmeniyle konuştuk

    Üretim süreçleri nasıl işliyor? Yönetmen ile verimli bir iletişim süreci nasıl yürütülüyor? Ne gibi durumlarda inisiyatif kullanıyorlar? Teorik eğitimin gerekli olduğunu düşünüyorlar mı? Kalpleri pelikül mü dijital için mi atıyor?

  15. Céline Sciamma ile çocukluğun duygusal yoğunluğu ve “Petite Maman” üzerine

    “Ortaya çıkan işin çocukluk deneyimiyle uyumlu olduğunu umuyorum.” Hattın öbür ucunda, son filmi “Petite Maman”a dair sorularımızı yanıtlamak üzere Céline Sciamma var.

  16. A’dan Z’ye The Sopranos

    “The Many Saints of Newark” gündeminden hareketle: Katı senaryo kurallarından Emmy karnesine, “Sıkı Dostlar” ile görünmez bağlarından kendine has jargonuna, bir “The Sopranos” sözlüğü.

  17. Ozan Açıktan’ın 90’ları ve “Geçen Yaz” ile “Neyi unutmak istemezdin?” seansı

    Ozan Açıktan’la çok da bir şeyini özlemediğini söylediği 90’larda geçen son filmi “Geçen Yaz”ı konuştuk. Filmden 90’lara dair detayları sorduk ve bize kişisel tarihindeki yerlerinden bahsetmesini istedik.

  18. Nefretin büyüsü ve “hate-watching” dedikleri

    Seyir deneyiminizin aniden nefret duygusuyla yoğrulduğu, izlediklerinden kopamadığınız gibi duyduğunuz nefretten de istemsizce zevk almaya başladığınız oluyor mu? Evet, muhtemelen hate-watching’in büyüsü altındaydınız.

  19. 80’lerden bugüne video nasty: Neydi, ne oldu, ne olacak?

    Prano Bailey-Bond'un ses getiren “Censor”ını vizyonda izlemişken dünü, bugünü ve yarınıyla “Video nasty 101” dersi.

  20. Sinema alanında HIV anlatılarının seyri

    İhmalkârlık politikalarından ortak mücadelelere ve umutta kenetlenmelere.

  21. Sınırları belirsiz karakter müzesi “Cryptozoo”, artık “bizlerin”

    MUBI kataloğuna eklenen “Cryptozoo”nun yaratıcısı Dash Shaw’la, prodüksiyon süreci, karakterlerin ardındakiler ve güncel bağımsız animasyon sektörüne dair bir sohbet.

  22. “Dune” evreni hakkında sıkça sorulmayan sorular, bölüm 1

    Başlangıç noktamız Frank Herbert'ı bu kült uzay sagasını yazmaya iten motivasyonlar: Uzay operası nedir? “Dune”, kahraman figürüne nasıl yaklaşıyor? Bir bilim kurgu sagası için ekoloji neden önemli? Arapça terminoloji nereden geliyor?

  23. “Dune” evreni hakkında sıkça sorulmayan sorular, bölüm 2

    “Dune”un zaman çizelgesini anlamak için bir beyin fırtınası. Matematik dehası, zırh tasarımcısı Holtzman kimdir? Butleryan Cihadı neden önemli? Yapay zekâ olmayan bir evrende galaksiler arası yolculuk nasıl mümkün?

  24. “Dune” evreni hakkında sıkça sorulmayan sorular, bölüm 3

    “Dune”un politik yapısı evrende nasıl bir düzen yaratıyor? 3 büyük aile ne zaman kuruldu? Bene Gesseritler nasıl yeteneklere sahipler? Çöl solucanlarının baharat Melange ile alakaları ne?

  25. Künye

    yayın imtiyaz sahipleri ve etkinlik direktörleri Aylin Güngör [email protected] J. Hakan Dedeoğlu [email protected] yayın ve proje danışmanı Ekin Sanaç [email protected]