Dataların bloklardan oluşan dijital bir strüktürde saklandığı veritabanı blokzincir (blockchain), bundan 14 yıl önce yayımlanan “Bitcoin: A Peer-to-Peer Electronic Cash System” makalesiyle büyük sansasyon yaratmış, devamında kripto dünyasının ve web 3.0 devrine giden yolun kapısını ardına kadar açmıştı. Zamanla bu veritabanı devasa boyutlara ulaşmış olan bir ekonomiyle hayatımızın merkezindeki tartışmaların da esas başlığı hâline geldi. Sistem büyüdükçe ve kullanıcı sayısı genişleyip uluslararası pazara sahip oldukça, internet çağının güncellenmiş vaatleri yayılmakta gecikmedi. NFT’lerin doğuşuyla birlikte anlaşıldı ki dijital sanatçılar için üretimlerinin dilinden konuşabilen bir medyum artık mümkündü. Dijital içerikler, dijital koleksiyonlarda yer alabiliyor, dijital mal varlığı olarak “değerine” paha biçilebiliyordu.

Web 3.0 dünyasını kurcaladığımız sayımızın bu bölümünde sizleri NFT dünyasına dair bir soru-cevap dizisi beklemekte. Farklı disiplinlerden NFT’lere dair işler çıkarmış, dijital içerikler, eserler üreten bir dizi isme NFT konusunda merak ettiklerimizi soruyoruz.

Dosyada animasyon sanatçısı ve akademisyen Prof. Nazlı Eda Noyan, NFT’lere deneyimleyici olmanın anlamları, potansiyelleri üzerinden bir bakış sunuyor; prodüktör ve müzisyen Sintra Beatz nam-ı diğer Ezgi Özkan, müzik sektöründe vermiş olduğu telif hakları mücadelesinde girilen yeni döneme dair gözlemlerini paylaşıyor; heykeltıraş Hande Şekerciler ve yeni medya sanatçısı Arda Yalkın’ın ortak projesi ha:ar sahip oldukları dualitenin dinamizmi ışığında NFT ve sanat dünyasına dair çıkarımlarını sunuyor; çizer-tasarımcı Meltem Şahin içinde yer aldığı, Muğla ilinde geçtiğimiz yıl yaşanan ve büyük tahribata yol açan orman yangınlarının yaralarını sarmayı amaçlayan sosyal sorumluluk projesi “Beeing Hope” ile NFT’lere bambaşka bir yerden bakmamızı sağlıyor; NFT dijital komünitesini kurarak olarak önemli ilk adımlardan birini atan Pill NFT‘yi ekibinden dinliyor, ardından ortak çalıştıkları yaratıcı isimlerden ikisi olan Figen Yıldız ve Fulya Müftüoğlu sorularımızı yanıtlıyor. Son olarak Türkiye özelinde açtığımız NFT soru-cevap parantezi New York’a uzanıyor. Dijital sanatçı ve dövme sanatçısı Okan Uçkun, dijital devrimin merkezindeki şehirlerden birinde ikamet eden bir sanatçı olarak yaratıcı kariyerinin NFT’lerle açtığı yeni bölümünden detayları bizlere aktarıyor. 

Bu dosyayı okurken unutulmamalı ki, soru-cevaplar NFT dünyasına farklı disiplinlerden farklı bakışları bir araya toplamak derdindedir. Keyifle okumanız dileğiyle… 


Bölüm 1: NFT’lerin gündeme oturduğu son bir yıla bakış…

ha:ar yanıtlıyor: “Tıpkı şehirlerin soylulaştırılmak istenen bölgelerinde sanatın kullanılması gibi, blokzincir teknolojisinin tanıtımında da sanat kullanıldı ve gerisi geldi.”

Heykeltıraş Hande Şekerciler ve yeni medya sanatçısı Arda Yalkın’ın ortak projesi olan ha:ar fiziksel ve dijital dünyayı birleştirerek aradaki sınırı muğlaklaştırıyor. Şu sıralar Londra’daki JD Malat Gallery’de “Pulse: Electric Mannerism” başlıklı seçkileri sergilenen ikilinin üretim dinamiklerini daha detaylı incelemek isteyenler buradan kısa süre önce yaptığımız röportaja ulaşabilir. Bu sefer “Impossible Sculptures” serilerini NFT olarak yayınlayan ha:ar’ı, dijital dünyada olan bitenler hakkında merak ettiklerimizi sormak için ağırlıyoruz.

Tokenlarla geride kalan bir yıllık döneme bir bakış atalım istiyorum. Tabii ki büyük bir fırsatlar dünyası olarak sunuluyor oluşu, satılan eserlerin ederleri üzerinden yapılan tartışmaların daha ön plana çıktığı bir süreci beraberinde getirdi. Ardından NFT olarak üretilmiş bir işin sanat olup olmayacağı tartışmaları başladı. Bu konuda (ya da herhangi bir konuda) karar verici bir medyum olmasa da internetin en bilinen açık kaynaklarından Wikipedia’nın altı kişiden oluşan değerlendirme ekibi “Hayattaki Sanatçıların En Pahalı Sanat Eserleri” listesine Pak (her ne kadar kendini sanatçı değil kripto üreticisi olarak tanımlasa da) ve Beeple’ın (Mike Winkelmann) çalışmalarını almadı mesela. Bir diğer yandan dijital sanatın tanınması, kendi ekonomisini kurabilmesi bakımından önemli ve kaotik bir süreç bu; sadece ekonomiden değil büyük bir ekosistemden bahsediyoruz. Siz sanat dünyasından NFT dünyasına bakışları nasıl değerlendirirsiniz?

Arda: Kripto ekonomide kullanılan araçların (kripto para birimleri diyelim daraltarak)  konvansiyonel olanlara göre çok fazla işlevi var ve -teoride- kripto ekonomi, konvansiyonel ekonomiye göre çok daha şeffaf. NFT’ler, yani benzersiz, değiştirilemez dijital varlıklar, Blokzincir teknolojisinin önerdiği geleneksel olmayan araçlardan birisi. NFT, aslında çok basit ama önemli bir sorunu çözmek için üretilen bir araç.

Sanat özelinden açıklamaya çalışayım, bir dijital sanat eserini gerçek matematiksel özellikleri ile (çözünürlük, dosya formatı vb.) çoğalttığınızda, orijinal kopyayı ya da sanatçı tarafından sertifikalandıran kopyayı diğerlerinden ayırmanın bir yolu yoktur. Bu durum, dijital sanatın ekonomik değerinin bazı tutucu koleksiyonerler gözünde sorgulanmasına yol açar. Tipik koleksiyonerler bir USB hafıza kartında teslim edilen ve diledikleri gibi kopyalayıp dağıtabilecekleri bir eserin maddi değerini koruyacağına inanmazlar. NFT, bu sorunu kökten çözen, devrimsel bir teknoloji. Artık herhangi bir dijital veriyi sertifikalandırıp benzersizliğini merkeziyetsiz bir ağ üzerinde kayıt altına alabiliyoruz. Aslında bu NFT’nin en basit formu tabii. Dijital dosyaları sertifikalandırmak için kullandığımız akıllı kontratların şu anda bildiğimiz ya da ileride keşfedilecek başka birçok fonksiyonu olabilir. Mesela NFT’lerin telif hakları da akıllı kontratlarla kontrol edilebiliyor.

NFT’lerin bir anda popüler olmasına ve “NFT Sanatçısı” ya da “Kripto Sanat” gibi saçma kavramların bir anda hayatımıza girmesine neden olan olaylar dizini bir pazarlama stratejisi

olarak düşünmek yanlış olmaz bence. Kripto para tüccarları, borsa yöneticiler/sahipleri, yatırımcılar ve blokzincir teknolojisinden çok yüksek miktarlarda gelir elde eden diğer sermaye sahipleri için kripto paraların konvansiyonel paralar karşısındaki avantajlarını ve farklı işlevlerini öne çıkartmak önemliydi. Bunun sebebi, hem daha çok insanın blokzinciree yatırım yapmasını sağlamak hem de paraya yeni yeni işlevler kazandırarak hükümetlerin bu teknolojiye karşı çıkmalarının önünü kesmeyi istemeleriydi. Dünyada hiçbir reklam kampanyası 69 Milyon dolara satılan Beeple işi kadar büyük etki yaratamazdı. Tıpkı şehirlerin soylulaştırılmak istenen bölgelerinde sanatın kullanılması gibi, blokzincir teknolojisinin tanıtımında da sanat kullanıldı ve gerisi geldi. NFT’ler daha çok “kreatif” kesime yönelik bir ürün olduğu için de çok çabuk evrildi. Belki de onu yaratanların bile hayal edemedikleri işlevler bulundu.

Hande: Fiziksel dünyada sanatçı olarak kabul görmek uzun yıllara yayılan, kişinin üretim ve birikimleriyle olduğu kadar, kimlerle ilintide olduğuyla ve kimlerin, hangi kurumların onu sanatçı olarak işaret ettiğiyle ilgili bir durum. Yani aslında “ben sanatçıyım” deyince sanatçı olmuş olmuyorsunuz, ürettiğiniz resim/heykel/video da sanat eseri olmuyor. NFT platformları bu birikimi yapamamış tasarımcıların, grafik/hareketli grafik tasarımcılarının, illüstratörlerin fiziksel sanat dünyasında yer bulamayıp kendilerine bir alan açmasıyla ortaya çıktı. Böyle bir “sanat piyasası”nın oluşması da kripto borsacıların paralarına değer/işlev kazandırması açısından son derece akılcı, hızla yayılacak bir reklam malzemesi edinmelerini sağladı. Sonuçta Beeple, Pak gibi tasarımcılar, illüstratörler çok daha geniş kitlelerin hemen kavrayıp, sevebileceği güzel, renkli, ilgi çekici ve zamanın ruhunu taşıyan işleri çok hızlıca üretebiliyorlar. Bunları sanat eseri olarak işaret etmek tabii ki her iki tarafın da çok işine gelen bir durum oldu. Borsacılar para birimlerini “sanat” gibi müstesna bir amaç kullanarak daha anlamlı hâle getirirken, bu “eser”lerin üreticileri de “sanatçı” oldu. Dolayısıyla Wikipedia’nın konuya bu bağlamdan bakıp onları listeye almaması normal.

Geldiğimiz noktada ise fiziksel dünyadaki tanınan sanatçıların, sanatçı kolektiflerinin NFT piyasasına girmesiyle durum daha ciddiyeti olan ve ayakları yere basan bir hâle gelmeye başladı. Galeri, müze, sanat fuarları gibi kurumların da bu piyasayı iş akışlarına, sergileme ve satış kanallarına entegre etmesiyle NFT piyasasında fiziksel dünyaya doğru genişleyen bir yapı oluşmaya başladı. Kişisel olarak bunu sanat camiasını oluşturan herkes için çok faydalı, yenilikçi bir hareket olarak görüyorum.

NFT, dijital mal varlığı anlayışını getirerek ağ (network) dediğimiz ilişkiler bütününe bambaşka bir bakış sundu. Bu da sanatçının üretiminde daha fazla hak ve söz sahibi olduğu anlamına gelmekte. Sanatçı – sanat galerisi ilişkisinin gerilimli tarihinde apayrı bir sayfa açıldı desek yeridir. Sizce NFT’ler galeri – sanatçı iletişiminde hangi açılardan farklılaşan bir dönemi beraberinde getirebilir?

Arda: Aslında bence kripto sanat piyasasının oluşumunun en büyük sebebi, arkaik sanat piyasası. Sermayeyi ve yönetimi elinde tutan konvansiyonel sanat piyasası yeni medya sanatı ile yarım asırdan fazladır süren ilişkisinden bir değişim çıkartamadı. Ancak teknoloji hayatımızı o kadar radikal şekilde değiştiriyor ki artık Medicilerden beri değişmemiş sanat piyasası kurallarıyla ilerleyemezdik. Büyük bir birikim vardı ve sistem evrilemediği için devrim oldu.

Diğer taraftan, sermaye de konvansiyonel alanlardan, mesela araba jantı toptancısından büyük veri analizi yapan şirket sahiplerine aktı. Bu da artistik beğeniyi evrilttiği gibi eser sahipliğinin alternatif yollarının da kabullenilmesini kolaylaştırdı. Ben çoğu zaman günümün 10 saatini bilgisayar ekranına bakarak geçiriyorum, neden sanat koleksiyonum bilgisayarımda ya da benim ikinci evim olan sosyal medyada olmasın? Her koleksiyoner eninde sonunda evine doldurduğu eserleri bir yere götürüp sergilemek, övgü almak, tartışma yaratmak, ilgi odağı olmak ister, neden aldığım eserler ânında bu reaksiyonu oluşturmasın? Konvansiyonel sanat piyasası bunu ıskaladı maalesef.

Sanılanın aksine, NFT aracıları (Galerileri) ortadan kaldırmıyor. NFT üretmek ve koleksiyonerlere ulaştırmak için bir altyapı kullanmak zorundasınız ve bu da aslında bir galeriye kabul edilmekten çok farklı değil. Sadece bütün altyapı sayısal ve çok büyük oranda otomasyon ile işlediği için konvansiyonel bir galeriden çok daha fazla sanatçıya hizmet verebiliyor. NFT benim çok sevdiğim bir sanatçı olan Mario Klingemann’ın tanımıyla bir tür “Attention Economy”. Dolayısıyla tanınırlığında, çevrenize, rütbenize göre bir platforma girebiliyorsunuz. Bulunduğunuz altyapının reklam, koleksiyonerlere ulaşma gücü ve satış hacmine göre de bu sistemlere girmek zorlaşıyor ya da kolaylaşıyor. Bir platforma seçilirken sizde ilk baktıkları şey takipçi sayınız oluyor. Bu da her zaman ne kadar iyi bir sanatçı olduğunuzla doğrudan ilişkili değil.

Burada bazı rakamlar vermek istiyorum. Önce cinsiyet eşitsizliği. Coindesk’e göre NFT’den elde edilen gelirin yüzde 77’si erkek yaratıcılara, yüzde 5’i kadınlara gidiyor. yüzde 18’in ise cinsiyeti bilinmiyor. Artnet’e göre birincil satışların (Doğrudan sanatçıdan koleksiyonere) sadece yüzde 2,5’i 700 dolar ve üzerinde. yüzde 33,6’sı 100 dolar ve altında. Kalan tüm satışlar aradaki rakamlara yapılıyor. Bu demektir ki, satışların çoğundan sanatçılara anlamlı bir şey kalmıyor. İkiden fazla NFT satışı yapabilen sanatçılar tüm marketin sadece yüzde 2’sini oluşturuyor.

Burada (çok çok yüksek hacimli satış rakamları ve medya ilgisi çeken sanatçılar dışında) tek başınızasınız. Metinlerinizi yazan, hangi iletişimi hangi zamanda yapacağınıza sizin yerinize karar veren, bu iletişim için gerekli materyalleri üreten ve bunları olası koleksiyonerlere ulaştıran, satış için gereken diyalogları sizin yerinize kuran bir ekip yok. Özellikle tek edisyonlu ve görece yüksek fiyatlı eserler satmak hiç kolay değil. Kariyerinizin, iletişim becerinizin, yeteneğinizin olması gerekiyor. Bunlar herkesin ulaşabileceği özellikler değil; dolayısıyla “NFT, sanata demokrasi getirdi” demek çok iddialı olur. Sosyal medyada kendisini “NFT Artist” ya da “Crypto Artist” (ben ne anlama geldiğini hâlâ çözemedim) diye tanımlayan çok kalabalık bir grubun umudunu kırmak istemem ama benim düşüncem bu.

Serbest piyasa ekonomisinin kendisine meşruiyet kazanmak için kullandığı bir yoldur; kalabalık içinden bireysel başarı öyküleri cımbızlayıp onu bütün sistemin başarısı olarak anlatmayı pek severler. Burada size tanıdığım genç bir sanatçının NFT satışından cebine bir kaç milyon koyup ABD’ye eğitime gittiğini, bir gün İsviçre ulusal televizyonunun etiketlemesiyle orada NFT eserlerimiz hakkında bir program yapıldığını öğrendiğimizi anlatıp bu dünyayı övebilirim ama herkesin bizim kadar şanslı ve donanımlı olmadığını biliyorum. Sizin duyduğunuz öyküler hep bunlar ama yukarıda yazdıklarım matematiksel gerçekler. Eğri oturup doğru konuşalım, NFT dünyası Greater Fool Theory’nin yaşayan en büyük örneği. Büyük çoğunluk bir gün elindekini kendisinden daha büyük bir aptala satma umuduyla NFT alıyor.

Hande’nin de belirttiği gibi Motion Designer ya da grafikerler kadar sanatçılar da bu dünyaya dâhil oldukça, işin rengi değişmeye başlayacak. 90’larda onlarca, yüzlerce internet şirketi milyarlarca dolar yatırım aldı ve neredeyse hepsi iflas etti ama internet teknolojisi hayatımızı değiştirdi. Şahsen, şu anda NFT formatında satılan verinin yüzde 99’unun birkaç sene içinde hiçbir değer ifade etmeyeceğini düşünüyorum ama blokzincir ve NFT’ler, özellikle Web 3.0, Metaverse, biyoteknoloji alanındaki gelişmelere paralel olarak daha da önem kazanacak. Bunun sanatçı ve sanat kurumları arasındaki ilişkiyi kökten değiştireceğine inanıyorum.


Sintra Beatz (Ezgi Özkan) yanıtlıyor: “Blokzincire bağlandığımızda ve oradan çıkmak istemediğimizde ne olacak? Ya bu dünyada zevk alacak bir şey bulamazsak ne olacak? Bunlar bende kaygı yaratıyor, sanat değil.”
Fotoğraf: Cem Çelik

Ezgi Özkan, nam-ı diğer Sintra Beatz bağımsız bir müzisyen ve prodüktör. Yaklaşık bir yıl önce “WEREWOLF” teklisini NFT olarak da yayımlayarak bu dünyaya adım atan isimler arasındaydı. Kendisini dosyada asıl ağırlama sebebimiz ise müzik alanında etik ve telif hakları gibi konularda vermekte olduğu mücadele. Sintra Beatz hesabından yaptığı paylaşımlarla müzisyenlerin hakları konusunda attığı adımları ve öğrendiği detayları takip edebileceğinizi, bilgi sahibi olabileceğinizi eklemeden geçmeyelim. Tam da bu yüzden kendisinin kapısını çaldık.

“WEREWOLF” teklini NFT olarak da yayımlamanın üzerinden neredeyse bir yıl geçti. Bu dünyaya adım atma motivasyonuna telif hakları konusunda yaptığın araştırmaların ön ayak olduğunu biliyoruz. Arka planına biraz daha ışık tutmanı da isteyerek, hem kişisel NFT projenin bir yıllık serüvenine hem de müzik endüstrisinin bu yeni dijital ihtimaller dünyası konusundaki gidişatına yönelik gözlemlerini paylaşabilir misin?

Bir gün sesle iletişim kurulan bir aplikasyonda prodüktörlerin dâhil olduğu bir konuyu dinliyordum. 3LAU geldi; NFT’sini yeni çıkarmış, hem mutluluğunu paylaşıyor hem de avantajlarını dezavantajlarını bizimle paylaşıyordu. Telif hakkı mevzusunu açtı. “Ne kadar yasal?” ayrıntısı vardı. Hak dağıtma kısmına kafa yoruyordu, hoşuma gitti. Diğer Grammy ödüllü yapımcılar da “Endüstri değişiyor, bu muhteşem bir şey” demeye başladılar. Hemen aklıma, “Şu koskoca endüstriyi alaşağı edecek kadar güçlü bir şey mi bu?” diye bir soru geldi. İçi boş da çıkabilirdi. Nedir bu kadar değişmesini istedikleri şeyler diye araştırmalara başladım ama bilgi çok yoktu. Ben de NFT yaratarak öğrenmeye çalıştım.

Bir müzisyeni düşünün, odasında müziğini yapıyor, onun müziğini insanlara ulaştırabilmek için verdiği çabayı; bağımsız olduğunu varsayarsak şarkısı yayınlanmadan önce eserini kayıt tescilini alabiliyor sonra meslek birliklerine kaydettiriyor, dijital streaming platformlarına yüklüyor, Metadata’yı hazırlıyor, yayıncısına, edisyon şirketine bildiriyor, başka yerlere de kaydettiriyor, reklam için hedef kitle belirliyor, buna bir bütçe ayırıyor, çalma listelerine girmek isteyen umut dolu bir heyecanın içindeyken bundan çıkar sağlamak isteyen editoryal çalma listesi vaadiyle gelir toplamaya çalışan insanlarla karşılaşabiliyor, vs… Böyle çok fazla ayrıntı var.

Şimdi bu NFT dünyası diyor ki bu aradaki herkes sen müziği hayranlarına ulaştırabil ve müziğinden gelir elde edebil diye var. Ben sana hayranlarınla senin arana giren beyaz yakalılardan, şirketlerden kurtulacak bir yol sunuyorum: “Hayranlarınla direkt bağlantı kurmanı sağlayacağım, gücü onlardan alıp sana geri vereceğim ve dinlendiğin anda gelir kazanmanı sağlayacağım. Bu aradaki şirketlerin sana gelirini ödemesi zaman alabiliyor, ben sana hemen saniyesinde ödenmesini sağlayabilirim” diyor; “Gelirleriniz, şirketlerin operasyonel çalışmalarına göre azalmayacak. Sen de hayranlarına ulaşmak için bu kadar çaba sarf etmeyecek, yaratıcılar hariç kimseye yüzde vermek zorunda kalmayacaksın” diyor. Evet baya bir başkaldırı ve değişimin başlangıcı gibi görünüyordu. Çünkü bu aradaki şirketler zenginleşirken yaratıcılar gerektiği değeri alamıyorlar ve gittikçe fakirleşiyorlardı.

Şimdi bu o kadar hassas bir konu ki yaşadığımız ülkenin güzelleşmesi için devlet kurumlarının kazanması önemli ve diğer şirketlerin, organizasyonların… Bazı şirketlerin oyunda kalabilmeleri için ilgi alakaya göre kendilerini yenilemeleri, adaptasyon sağlamaları gerekebilir, bunu bilemiyorum. Müzik alanındaki iş insanlarının, eserlerin yaratıcıları sayesinde o koltuklarda oturduklarını hatırlamaları gerekiyor. Kurye olmayı düşünen müzisyen duyunca çok üzülüyorum mesela, belki o beyaz yakalı insan kurye olmayı düşünmüyor olabilir.

Teknolojiye hayran biri olarak NFT satmayı, bunu ticarete dökmeyi tercih etmiyorum. “WEREWOLF” diye ararsanız ‘’Never Sold’’ görürsünüz. Yani satışta değil. Bunu ticarete dökmek mantıklı gelmiyor. Yüzeydeki bilgilerlerle değil de bütüne bakarak görmek istiyorum. A yüzüne bakarken B yüzündeki gerçeklerini düşündüğümde ne kadar ilgi çekici olsa da biraz geri çekilmeyi istiyorum. Bunu açıklayacağım.

Daha önce Tuğçe Hakarar ile yaptığınız, müzik endüstrisinde emek verenler, üretim yapanlar için aydınlatıcı ve kapsamlı söyleşi adaletsizliklerle dolu mevcut sistemde çıkar yol bulma denemelerinin toplamı niteliğinde. NFT projesi de üretmiş biri olarak yeni dijital önermelerin tüm şeffaflık ve demokratikleşme vaatlerini ne kadar gerçekçi buluyorsun? NFT neden umut verici, neleri daha iyiye dönüştürebilir?

Tuğçe ile yüz yüze tanışamadık ama kendimi çok şanslı hissediyorum. Onunla röportaj yaptığım için mutluyum, Hollanda’dan buradaki müzik endüstrisine katkıda bulunuyor ve işini çok iyi yapıyor. Müteşekkirim kendisine.

NFT’yi blokzincir teknolojisinin parçası gibi görüp, büyük değişimin küçük bir aracısı gibi ele almak benim için daha doğru geliyor.

Web sitelerinin değişimlerinden örnek vereceğim; NFT olarak web alanları var artık. Bunlara Web 3.0 diyoruz. Şu an kullandığımız Web 2.0, yani .com gibi alan adları yerine başka seçenekler çıktı, hem de daha gelişmiş. Evet bunu biliyoruz. Ama bilmeyenler için basitçe şöyle anlatmaya çalışabilirim:

Bu dünyanın nasıl çalıştığını az çok hepimiz biliyoruz. Tüketiciler ve şirketler diye ikiye ayıralım. Tüketicinin ilgisi nereye kayarsa şirketler orda olmak durumunda. Reklamcılar çokça NFT duymaya başlayacaklardır ya da başlamışlardır bile. Ama şirketlerin maalesef web 2.0’daki reklam stratejilerinin Web 3.0’da çalışmama olasılığı çok fazla. Web 2.0 bizi kategorize etti: Kimsin?, Nesin?, Alışkanlıkların, cinsel yönelimin nedir?, Evli misin, bekar mısın?, Hangi müzikleri dinlersin? vs. Demografiler yaratılabildi ve hepimizin kitaplar kadar datası bir-iki büyük şirketin elinde. Reklam, servis sağlayıcıları da onlar. Şimdi Web 3.0 diyor ki BİLGİ paylaşılamıyor, sen o bilgiyi toplayamaz ve satamazsın. Kişisel veri sadece kişide kalıyor ve şirketlerin kâbusu da bilgisiz kalma ihtimalleri. Ne seversin? vs. bilmezlerse sana ürün pazarlamaları zorlaşabilir. Belki de şirketler batabilir. Reklam verme şekilleri tamamen değişecektir diye öngörüyorum.

Yeni NFT reklam modelleri de çok ilgi çekiciydi, geçen sene gördüm etkilendim ama ne olduğunu yazamam buradan, kimseye öneriler sunamam, herkes kendi araştırmasını yapsın. Bu tüketici için özgürleştirici, güzel bir şeye benziyor. Ne ilginçtir ki bilgiye sahip şirketlerden biri adını buna göre değiştirdi. Ama o şirketlere açık yollar sınırlı olabilir. Metaverse denilen paralel dünyadan bilgi toplanmaya çalışılacak. Yine insanlığın kendi elleriyle bu bilgileri verme olasılığı vardır maalesef. Umarım bu sefer öyle olmaz. Ne kadar çok bilgi verirseniz o kadar popüler oluyor ve maddi açıdan ödüllendiriliyorsunuz. Bunu sorgulamanın vakti gelmedi mi?

NFT konusunda uyanık kalmak mantıklı olabilir. Blokzincirin ne olduğunu bilmek ya da tanımlayabilmek beni rahatlatmıyor. O var olduğundan beri insanlık yavaş yavaş değişiyor ve yaratıcısının gerçek kimliği hâlâ bilinmiyor. Aynı tanımlamaları yaparak herkes, herkesi bir yerde toplamaya çalışıyor. Sanki bir nevi düşünce eşlemesi gibi. Bazı insanlar doğaya, gerçek vücudunu istemeyenler de blokzincire mi gidecek? İstediğimiz kişi gibi görünebileceğimiz için NFT bedenimizi doktorlara değil de sanatçılara mı tasarlatacağız? NFT neleri iyiye dönüştürebilir, şu anki bilgilerimle bunu ayrıntılı şekilde yazamıyorum.

NFT’nin potansiyellerle dolu ekosisteminin içinde geçirdiğimiz süreçte projelerin kendisinden çok hangi konuda bir ilke imza attığı veya ederi üzerinden dönen tartışmaların daha ağırlıklı bir yer tuttuğunu, estetik kaygı ve sanatsal değer gibi konuların yine ikinci planda kaldığını görüyoruz. Peki bu durum bir prodüktör olarak sende bir kaygı yaratıyor mu?

Daha yukarıdan geniş bakarsak eğer, Metaverse şimdilik biz telefonlardan kurtulalım diye var gibi geliyor. Şu an ne saçma diyecek olabilirsiniz. Ama hissediyorsunuzdur. 10 sene sonra biz ne yaptık, neyi destekledik de diyebiliriz. Elon Musk’ın çalışmalarından da geleceği az çok öngörebiyoruz. NFT giyilebilir teknoloji geldiğinde bu dünyada olmak istemeyebiliriz ve artık telefon bağımlılığından kurtulmuş, huzuru hiç gitmediğimiz, olmayan bir ülkede sevdiğimiz, hayran olduğumuz biriyle kayak yaparken bulabiliriz.

Her şey olmasını istediğin gibi, olmasını istediğin şekilde. Kulağınızda istediğiniz müzik, sevdiğiniz sanatçıların işleri etrafınızda; istediğin konsere, sergiye gidebiliyorsun; istediğin sanatçıyla, tanımadığın insanlarla da konuşabiliyorsun, tanışabiliyorsun. Gerçek hayattaki stresten kaçıyorsun. Buna kim hayır diyebilir? AR, VR teknolojisinin potansiyeli çok fazla ama olumlu yönde mi? Bilemiyorum. Selfie’ler bitecek olabilir. Hadi gözümüz aydın ama bu dünyayı fiziksel olarak bırakmak için daha çok erken. Ve bir şeye doğru sürükleniyoruz gibi geliyor. Blokzincire bağlandığımızda ve oradan çıkmak istemediğimizde ne olacak? Ya bu dünyada zevk alacak bir şey bulamazsak ne olacak? Bunlar bende kaygı yaratıyor, sanat değil. Bir müzik prodüktörü kimliğiyle değil de insanlık için endişelenebiliyorum.


Nazlı Eda Noyan yanıtlıyor: “Bizi içine alan “immersive” anlatılar empatiyi artırarak özdeşlik kurmayı besler ve yeni bir anlatı oluşturur mu? Göreceğiz. Asla olmaz dediğimiz şeylerin olduğu bir dünyadayız.”

Bahçeşehir Üniversitesi Çizgi Film ve Animasyon Bölümü’nün kurucu başkanı Nazlı Eda Noyan, ARTE ve CNC destekli “Bir Fincan Türk Kahvesi” ve “Başka Diyarların Çocukları”  gibi ödüllü animasyon projelerinin yazarı ve yönetmeni, 13 çocuk kitabının yazarı ve tasarımcısı, Animasyon Platformu ve Festivali ANİM.İST’in direktörü, Türkiye’de animasyon sektöründen kadınlara dair bir arşiv projesi olan animasyonunkadinlari.org‘un ve “Girl Saw The Sea Yapım”ın da sahibi. Uzun metraj animasyon filmi “Kız Kardeşlerin Masalı“ üzerinde çalışıyor.

Animasyonların, gerçeklik kavramına bakış yeniden şekillenirken çok önemli bir konuma yerleştiği gerçeğinden hareketle, dijital devrim ve NFT sorgulamalarına animasyon kanadından bakmak istiyoruz. Sorularımız Nazlı Eda Noyan’a…

NFT dünyası hakkında bir programda değerlendirme yaparken mevcut NFT tartışmalarının şimdilik daha çok piyasa ekseninde yapıldığını belirtmiş ve bu ilk dönemden sonra daha yaratıcı bir döneme girileceğini öngörmüştün. İlerleyen süreçte tasarımcıların, çizerlerin, hikâye anlatıcılarının ön plana çıkacağına yönelik bir gelecek öngörün var. Bunu biraz daha açabilir misin? Tasarımcıların böylesi bir ekosistemde daha aktif bir rol oynaması ne anlam ifade ediyor?

Tasarım en temel tanımıyla değişkenlere ve farklı özelliklere sahip sınırlar dâhilinde, belirli bir amaç için olasılıkları değerlendirmek, karar vermek, planlama yapmak ve uygulamaktır. Bu günlük rutinimizde sürekli yaşadığımız ve yapmak zorunda olduğumuz bir aktivite. Ancak bu elbette hepimizi “bilinçli” ve “iyi” tasarımcı yapmıyor. Zira tasarım düşüncesi, farkındalığı ve yaratıcılık hepimizde gelişmiş değil. Bunu ancak deneyim ve eğitim ile sağlayabiliriz. Deneyim, eğitim ve yaratıcılığa en özel katkıyı “hikâye anlatıcılığı” verebilir diye düşünüyorum. Zira insanları diğer canlılardan ayıran ve bir arada tutan şey hikâye dinlemeye, anlatmaya, yaymaya ve onlara inanmaya olan derin tutkumuz. Bize göre duygusal, mantıklı ve etik sahiciliği olan evrenler için tasarımların da hikâyesi sağlam olanlarına yöneliyoruz. Öyle ya da böyle hikâyesi olan tasarımlar çekici ve kalıcı oluyor. Koşullarımız nedeniyle iyi tasarımcıların ve hikâye anlatıcılarının hayatta kalabileceği ya da zayıf düşmeyeceğini düşünüyorum. Tasarımı etkileyen bir diğer faktör de kullandığımız araçlar ve ortam. Günümüzde iyi tasarımcı ve hikâye anlatıcısı olmak için teknoloji okur yazarı olmalıyız. Şimdi, konuyu NFT’ye getirirsek şu anda sadece fiyatı ile konuşulan bir tasarım ürünüyle karşı karşıyayız. Tasarım gibi sanatın da bir piyasasının olduğu ve ekonominin bu işin lokomotifi olduğu gerçeğini yadsıyamayız. Ancak bu ürünün tasarımcısı açısından “Neden?” sorusuna bir yanıtı olduğunu düşünmüyorum. Para kazanmak ya da isim olmak gayesiyle piyasa için yapılmış, seyirlik, yüzeysel işler çoğu. Kimi de bir girip bakıp yoklamak için meraktan yapıyor. İncelikli ve bu mecranın olanaklarını duyumsayarak yapılan, hikâyesi olan, sadece “wauuw” yani hayranlık taşıyan hayret duygusunun peşinde koşmayan işler elbette olacaktır. Bunun için de iyi tasarımcılara ihtiyaç var işte…

Metaverse’deki VR, AR çalışmalarıyla deneyimleyicinin daha aktif bir konumda, gerçeklik/hikâye akışını yönetebilir ve değiştirebilir oluşu heyecan verici bir konu. Nitekim alıcıyı pasif ve edilgen konumda tutan iletişim diyagramlarında alışkın olduğumuz tek yöne akan gönderici-mesaj-alıcı diziliminde önemli bir farkındalık; alıcının ve hatta bağlamın da mesajın ne ve nasıl olacağı konusunda aktif bir role sahip olduğunu fark edebilmekle oluştu. Benzer bir farkındalığın bu yeni dijital dünyada hayata geçebileceğine dair tartışmalar fazla. Deneyimleyenin şekillendirebildiği bir animasyon – simülasyon pratiğin için ne gibi değişimleri beraberinde getiriyor sence?

Her yenilik imkânlarını kavradıkça, tanıdıkça serpilip derinleşir. Sanat tarihine baktığınızda özellikle yeni teknolojilere bağlı ilklerin hep yadırgandıklarını, küçümsendiklerini, reddedildiklerini görüyoruz. Ortaçağı bitiren matbaa; 19. yüzyıl sonu yeni görme ve ifade biçimi fotoğraf; son yarım yüzyılda dijital sanat ve iletişim çağının kraliçesi İnternet; konfor, kontrol, deneyim ve etkileşimin dili dijital oyun ve VR… Animasyonun ilk zamanları tamamıyla denemeler ve hayret duygusunu tetiklerken anlatı sonradan serpiliyor. Özdeşlik kuracak karakterler, incelikli olaylar dizisi, hayretin yerini alan merak ve izleme arzusu ve uzayan süreler birbiri ardına geliyor. İzleyici için kendini bırakıp bir hikâyenin içine edilgen olarak dalma, sinemasal anlatıyı sanat olarak takdir etme köklerini çok sağlam şekilde çok derinlere salıyor. Bu süreçte ticaret ve bu sanatı bir ürün olarak algılama elbette var. Ve bir grup tarafından sinemanın / animasyonun bir ticari ürün olması çokça eleştiriliyor.

Günümüzde karanlık bir salonda kendini salıp hikâyenin akışına edilgen şekilde bırakma yerini hikâyeye etki eden, akışını değiştiren aktif oyunculuğa bıraktı – mı acaba?; Dijital oyunun popülerliği ve etkileşim sinemayı hatta en eski sanatlardan biri olan tiyatroyu ve onu izleme şeklimizi, ona ihtiyacımızı değiştirir mi, yok eder mi?; Bizi içine alan “immersive” anlatılar empatiyi artırarak özdeşlik kurmayı besler ve yeni bir anlatı oluşturur mu? Göreceğiz. Asla olmaz dediğimiz şeylerin olduğu bir dünyadayız.

Glen Keane gibi geleneksel bir altyapıdan gelip yeni olanaklara açık bir zihinle bundan beslenen anlatılar sunan ustalar var örneğin. Google Spotlight Stories: The Duet’de (2014) olduğu gibi tiltbrush kullanarak 24 kare yerine 60 kare “heykelsi desenler”le etkileşimli akıllı telefon ekranı için film yapmanın şahane bir deneyim olduğunu anlatıyor. Ya da Patrick Osborne, 360 Google Spotlight Stories: Pearl, (2016); Randal Kleiser, Defrost (2019); Alejondro G. Innaratu ve Emanuel Kubezki, Carne Yarena (2018) gibi empati duygusunu, duygulara dokunan kuvvetli bir sinemasal hikâye ve VR teknolojisi ile veren sanatçılar var.

İnternet sanatı, yeni medya sanatı, dijital sanat, network sanatı, yazılım sanatı, veri sanatı… Artık içine bu denli girmişken sayısal teknolojinin geleneksel formlarda sanat eserleri üretmek için kullanıldığı çalışmalar yerine sayısal teknolojiyi kullanarak ortaya çıkarılan yeni sanat biçimlerinden bahsetmeliyiz. Sanat üretiminin motivasyonu, nedeni, idealizmi, dürtüsü, tanımı organik ve tartışmaya hep açık. Bunları sanat kurumları belirliyor ve NFT sanal evrenin önemli “kurumu” Wikipedia nezdinde hâlâ sanat kabul edilmese de dijital sanatın çoğulluğuna tezat sayı ile sınırlama ve teklik, orijinallik vadediyor.

“NFT sanat mı” sorusu yerine “NFT yeni sanat biçimi sunuyor mu?; Önermesi nedir?; Yeni ifade biçimlerine, ihtiyaçlara, tüketim, arşivleme, paylaşma biçimlerine nasıl karşılık geliyor?” sorusunu sorabiliriz. Tüm hikâye anlatımı formalarında izleyicinin pasifliği tercih derecesi kadar sanatçının ağırlığını ve varlığını hissetme derecesi de önemli. Hâlâ kalem, fırça, parmak, keser izi, tuval ve kaide takıntısı ya da eserle karşılaşma anında “duende” arayışı devam ediyor mu? Pek çoğumuz için evet. Alberto Milego animasyonlarından ürettiği NFT’lerin alıcıları için hâlâ şık “gerçek” kutular tasarlıyor, kent çizeri Tarık Tolunay İstanbul üzerine olan NFT’lerinden vapur maketleri üretiyor. NFT sanal evren için üretilse de “dokunulabilir” bir parçası ile Metaverse’ten çıkıp evimize giriyor. Animasyonlarda da, tüm teknolojik ilerleme, simülasyon sahiciliği ve mantığa uygunluğa rağmen teknik olarak mükemmel olmasa da duygusal samimiyet taşıyan ve etik bağ kurabilen hikâyesi iyi olan işleri görmeyi umuyorum.

Biraz da işin diğer tarafından bakalım istiyorum. Deneyimleyicinin her hareketinin kayıt altına alındığı karanlık web 2.0 döneminden sonra artık ne tür harcamalar yapacağı, vaktini ne şekilde geçireceği, kısacası gizemi çoktan çözülmüş bir deneyimleyiciyi kendi konfor alanları içine hapsedeceği gibi komplo teorilerine ve çok da iyi bildiğimiz distopik senaryolara uzanan tepkiler de var, haklı ekolojik kaygılar taşıyanlar da. Sen bu geleceğe dönük kaygıları nasıl değerlendiriyorsun?

Yaratıcı insanların zihninin ve emeğinin ürünü distopik ya da ütopik tasarımlar aslında gelecek vizyonumuzu da oluşturuyor (David Cronenberg, Videodrome, 1983; Existenz, 1999; Ari Forman, The Congress, 2013). NFT’lerde de yoğunlukla – aynen dijital oyunlarda olduğu gibi – bu evrenleri görüyoruz. Bu daha ziyade henüz başka bir canlının sorumluluğunu almayan bir neslin evreni. Bebek bezine ya da süte ihtiyaç duyan bir bebeğin, sokağa çıkmak için bekleyen bir köpeğin, sulanması gereken çiçeğin olduğunda Metaverse evreni çok da işlevsel ve içine dalıp kaybolacağın sorumsuz bir dünya vaadini gerçek kılmıyor. Çocuklar ve gençler zaten bu dünyanın içine doğduklarından ve dijital oyun dünyasına ve işleyişine aşina olduklarından buradaki “önerilere” daha sıcak ve şüphelenmeden yaklaşabiliyorlar. Ancak orta yaşı geçenler için “fizikselleştirilmiş internet” nam-ı diğer Metaverse hâlâ biraz yeni ve sorularla yüklü: AR, VR, gif, webtoon, visual novel, NFT, … sırada neler var? Tüm bunlar toplum ve birey olarak anlam arayışımıza karşılık verebilecek mi? Toplumsal bağımızı kuvvetlendirebilecek mi? Kapıyı kapalı tutanları, galerileri, menajerleri, ara birimleri, emekten pay alanları, haksız kazancı, camdan tavanları, ayrımcılığı, adaletsizliği ortadan kaldırabilecek mi? Kitlesel fonlamayı, tasarımcıyı doğrudan seyirci ve alıcı ile buluşturarak bağımsız üretimi ve ruhu destekleyip yaratıcı sektörleri demokratikleştirebilecek mi? Yaratıcı insanların birbirleriyle daha rahat buluşmasını, paylaşımı, kolektif üretimi kolaylaştıracak mı? Kamu kurumlarının da artık yer aldığı Metaverse evrenindeki büyük markalama girişimleriyle NFT elbette heyecan uyandıran, gelişmekte olan bir ekonomi. Ancak tek derdin ya da değerin güç ve para olduğu bir dünya umut vermiyor. Empatinin, hoşgörünün, etiğin, hukukun ve duyguların olduğu bir evreni umut ediyorum.


Bölüm 2: Sanatçılar gelecek NFT projelerini Anlatıyor, değerlendiriyor

Meltem Şahin yanıtlıyor: “Beeing Hope projesiyle küresel iklim kriziyle ilgili farkındalık yaratıp, bununla ilgili aksiyon alıp, ekosisteme katkı sağlayabildiğimiz zaman aslında çok çok daha büyük bir çözümün parçası olabileceğiz.”
meltem şahin beeing hope

Meltem Şahin çalışmalarında beden olumlamanın, cinsiyet eşitliğinin, queer’in üzerinde duran bir sanatçı. AR üretimleriyle illüstrasyonun sınırlarını teknolojiyle genişlettiği çalışmalarının yanı sıra AI sayesinde de “Ataerkil olmayan, önyargısız, cinsiyet sonrası sanal bir dünya yaratabilir miyiz?” sorusunun cevabını arıyor. Farklı disiplinlerden sanatçıların üretim dinamiklerine odaklandığımız “Nasıl Yapılır?” serimizin ilk konuğu olarak da Meltem’i dinlemiştik. Bu dosyamızdaysa içinde yer aldığı bir sosyal sorumluluk projesi sebebiyle tekrar aramızda. Sorularımız, memleketi Marmaris’in geçtiğimiz yaz yaşadığı büyük çaplı orman yangınlarının bölgedeki arıcılık faaliyetlerinde açtığı yaraları sarmak üzerine geliştirilmiş; çok disiplinli, çok katılımcılı bir NFT projesi olan “Beeing Hope” hakkında.

Geçtiğimiz yaz aylarında büyük bir travmaya dönüşen orman yangınları iklim krizi karşısındaki acizliğimizin korkutan bir tablosunu ortaya koydu. Çaresizlik dolu günler, haftalar birbirini kovalar ve hektarlar göz göre göre yok olurken dayanışma ortamı kurabilmekle mücadele edilebildiğinin (acı) bir örneğiydi aynı zamanda. Meltem, sen de yangınlarda doğduğun yer olan Marmaris için aktif olan yüzlerce insanın arasındaydın ve bu aktif rolünü hâlâ devam ettirmektesin. Zarar gören arı ekosistemi için “Beeing Hope” isimli bir çok disiplinli sosyal sorumluluk projesi var şu an gündeminde. Bize daha fazla detay verebilir misin?

Geçtiğimiz yaz yangınlar yaşadığım eve kadar geldi, bahçemize sıçrayan yangını ânında görüp söndürebildik. Sonrasında da üç gün boyunca gece gündüz nöbet tuttuk. Nöbet tutmak, hareketsizce saatlerce yanan ormanlara bakarak beklemek gerçekten çok zordu. Üç gün sonunda artık etrafımızda yanacak yer kalmayınca, nöbeti bırakıp sahalara inip insanlara ve hayvanlara yardım edebilmek benim için çok önemliydi. İki hafta boyunca hiç durmadan arkadaşlarım, ailem hep birlikte çalıştık. Hepimiz için çok zor zamanlardı. O dönemlerde yangınlarla ilgili çizimler yapmak istedim fakat yaşadığım duygu yoğunluğundan dolayı asla yapamadım.

Aylar sonra “Beeing Hope” projesi ile bana ulaşıldığında inanılmaz sevindim ama bir yandan da korktum acaba bu konuya yoğunlaşabilecek, işler üretebilecek gücüm var mıydı? Kasım ayında illüstratörler, grafik tasarımcılar, fotoğrafçılar, heykeltıraşlar, animasyon ve ses sanatçılarından oluşan 30’u aşkın sanatçı ve proje ekibi ile Akyaka Muğla’da buluştuk. Hem arıların ekosistem için önemi üzerine eğitimler aldık, hem de Marmaris ve Ören’deki yanan bölgelere saha gezileri yaptık. Böyle güzel insanlarla böylesine önemli bir projede bulunmak tüm bu yangınlara ve genel olarak iklim krizine karşı olan karamsar tarafımda bir umut doğurdu.

Bu proje hem korumaya çalıştığımız arılar ve onlara bağlı ekosistem için, hem de NFT dünyasının yaratabileceği sosyal faydaya örnek teşkil etmesinden dolayı çok değerli. Bir yandan da, Türkiye’de NFT alanında multidisipliner bir yaklaşımla oluşturulmuş ilk proje olması açısından da çok önemli. Bu projede 30’u aşkın sanatçının oluşturduğu yaklaşık 10 bin dijital eser, NFT’ye dönüştürülerek doğaya destek vermek isteyenlerle buluşturulacak.

İllüstrasyonlarımda yanmış, kararmış görsellerden ziyade, bitkiler ve arıların ilişkisini konu aldığım daha neşeli bir dünya yaratmak istedim. Her illüstratör bu proje için kod ile üretilmiş (generated) 360 iş hazırladı. Bu proje için her çizdiğim karakteri parçalara böldüm. Mesela çiçek kafalı bir karaktere 5 farklı çiçek kafası çalıştım ki tüm bu karakterlerin ve arka planların varyasyonlarından toplamda 360 iş çıkabilsin. Bu süreç benim için çok farklı, keyif verici ve öğreticiydi. Özellikle NFT dünyasında çok karşılaştığımız, generated işleri üretmeyi de bu proje sayesinde deneyimleyebilmiş oldum.

beeing hope

En başından beri bir topluluk yaratma mesajının verildiği NFT dünyasının “Beeing Hope” gibi sosyal sorumluluk projeleriyle daha anlamlı hâle gelebileceği açık. Sorum ise ilk akla gelen NFT sorularından birine göz kırpıyor. Tokenların karbon salınımı ve harcadığı enerji miktarları bu dijital ekosisteme karşı haklı tepkiler doğuruyor bildiğin gibi. Meselenin başka bir yüzünde ise NFT’nin dijital üretimlerde bulunan bir sanatçı için belki de ilk defa sürdürülebilir medyum yaratmış olması var. Michael Kutsche’den alıntı yapmam gerekirse “başarılı bir NFT satışı gerçekleştirmiş dijital sanatçıyı gezegeni öldürmekle suçlamak, bir yönetmenin kısa animasyon filmi için kazandığı bir adaylığa sevinirken ona ne kadar enerjiyi ‘boşa’ harcadığını söylemekle benzeşiyor” diyor. Hazır kendi üretim pratiğinin de gündem maddelerinden biri olmuşken, NFT’nin oluşturduğu bu iki kutup hakkındaki fikirlerini merak ediyorum. Bir yandan da şu soru ister istemez aklı kurcalıyor; büyük zarar görmüş olan bir ekosistemi için yürütülen bir projenin, doğaya faturası tartışmalı olan dijital bir ekosistemde yer alması kararını nasıl aldınız? Arka planında nasıl tartışmalar döndü?

Bu proje için de sizin sorduğunuz sorular hem benim, hem de tüm proje grubunun üzerine kafa patlattığı, hassaslıkla yaklaştığı sorulardı.

Yeni teknolojileri yakından takip eden biri olarak 2021 ocak ayından beri aslında bireysel olarak “NFT dünyasına girip girmemeliyim?” diye düşünüyordum. O dönemlerde sanatçı ve akademisyen Memo Akten’in sonradan kapatılan http://cryptoart.wtf/ sitesiyle karşılaştım. Bu siteyi her açtığında Etherium altyapılı https://superrare.com/ sitesinden rastgele bir eser seçerek, o eserin NFT’ye dönüştürülürken ne kadar karbon salınımı yapıldığını, bir Avrupa Birliği vatandaşının ne kadarlık elektrik tüketimine karşılık geldiğini gösteriyor. Bu site ve takip ettiğim başka sanatçıların ve akademisyenlerin yazılarını da okudukça o dönem NFT’ye girmeme kararı aldım. Ve geçtiğimiz ekim ayına kadar da bu dünyaya hiç girmedim.

Fakat bu proje benim için tamamen farklı bir yerde duruyor. Birincisi bu proje nispeten daha az enerji tüketen Avax altyapısı üstünden çıkıyor. İkincisi bu proje ile küresel iklim kriziyle ilgili farkındalık yaratıp, bununla ilgili aksiyon alıp, ekosisteme katkı sağlayabildiğimiz zaman aslında çok çok daha büyük bir çözümün parçası olabileceğiz. Proje için harcadığımız enerji, elde edeceğimiz kazanç karşında gerçekten de hatırı sayılır şekilde düşük olacaktır diye düşünüyorum. Umudumuz bu proje ile yüz binlerce arının hayatlarını kurtarıp, onların bağlı olduğu bal ormanlarının devamlılığını sağlayabilmek.


Okan Uçkun yanıtlıyor: “Dövme de aslında bir medyum ve insanlıkla birlikte bir gün yok olmak zorunda. Tam da bu noktada, blokzincir bunun en azından bir parçasını sonsuza kadar saklayabilir mi?’ diye heyecanlandığım için ilk üretimlerimi gerçekleştirmiştim.”

Okan Uçkun, dövme sanatçısı olarak pek çoğumuzun radarına 2010’larda takılmış bir sanatçı. Yıllar içinde kendine özgü üslubunu ve üretimlerini daha yakından tanıdıkça, çok disiplinli tasarım maharetine ve dijital dünyadaki üretimlerine tanıklık ettikçe çalışmalarına daha bütünsel bakabilmeye başlar olduk. Kodlama, Okan Uçkun’un araçlarından biri ve şimdilerde AI projeleri çıkarmaya da başlamış durumda. Dijital devrimin kalbindeki şehirlerden New York’ta ikamet eden Uçkun’a uzanıp bu dosya için iletişime geçtiğimizde, o NFT projelerinde, başı çeken dijital komünitelerde çoktan yer almıştı bile…

Dövmelerindeki üslubunun dijital sanatçı kimliğinle bütünlük içinde olduğunu ve bu bütünlüğün çok farklı alanlara yayılan yaratıcı ve üretken kariyerinin tümünde kolaylıkla takip edilebildiğini düşünüyorum. Geçtiğimiz yıl da NFT dünyasına resmen adım atmış oldun. Dövmenin kanvası olan kişinin derisiyle eğer mümkünse ömür boyu bir yolculuğu var ve bu çok özel kişisel ilişkinin biricikliğiyle NFT olarak dijital ortamda bulduğu yer oturup uzun uzun düşündürtecek bir ikilik yaratıyor, dövmeye özgü bir durum olduğu da çok açık. Bu konuda sen neler düşünüyorsun? Seni NFT dünyasına çeken ne oldu?

Tasarım ve mimarlık geçmişinden geliyorum. Tasarımlarımda dövmeye başladığım ilk günden bu yana dijital bir üretim süreci kullandım. Bu zaman içerisinde tarzım bana birçok medyumda üretme şansı tanıdı: mücevher, fashion, branding, generative art, müzik ve daha birçok alanda tasarım üretme şansım oldu. Benim kripto ile olan ilişkim de 2013 yılında Alman bir müşterimin ödemesini Bitcoin ile yapmak istemesiyle başlamıştı. 2013 yılından bugüne kadar Kripto ile bazen yakın bazen ise nefret dolu bir ilişkimiz oldu. Bir yandan tasarımlarımda kullandığım kodlama ve biraz da nerd unsurlar benim yeni gelişen teknolojilere karşı hep yakın hissetmemi sağladı.

2019 yılında, NFTNOW’un sahibi Matt Medved’in bana, “NFT ve NFT artistleri takip ediyor musun?” sorusunu sormasıyla başladı. CryptoPunks’lar kısa bir süre önce dağıtılmıştı ve o dönem hype olan bazı fikirler ve projeler vardı. Söylediğim gibi CryptoPunks’lar Larva Labs tarafından satılmamış, dağıtılmıştı ve o zamanlar NFT şu anda olduğu gibi para kazandıran ya da alım-satım yapılan bir şey olarak tanımlanamazdı. ETH o zamanlar şu anki Tezos Blockchain gibi çok küçük fiyatlarla NFT’lerin alınıp satıldığı ve toplandığı bir dönemdi. Küçük bir komünite vardı ve anonim hesaplarla eğleniyorduk. İlk NFT üretimlerimi o dönem birkaç anonim isimle eğlenmek için yapmıştım. Sonrasında ise bir süre uzak durdum ve 2020 yılının  sonunda tekrar NFT üretmeye başladım. Aslında ilk başlarda, aynı Bitcoin için 2014-2015 yıllarında çok erken bir dönem olduğunu düşünmem gibi bir his vardı içimde. Hem bu erken dönemin parçası olmayı istiyordum hem de blokzincir ve sonsuzluk teması hoşuma gidiyordu. Tüm bu ürettiklerimin yanında ben kendimi tek bir iş ile tanımlamak zorunda kalsam dövmeciyi kullanırdım. Her ne kadar insanlar dövmenin bir sanat olduğu konusunda konuşsa da dövme de aslında bir medyum ve insanlıkla birlikte bir gün yok olmak zorunda. Tam da bu noktada, “Blokzincir bunun en azından bir parçasını sonsuza kadar saklayabilir mi?” diye heyecanlandığım için ilk üretimlerimi gerçekleştirmiştim.

Kendi ismimle ürettiğim ilk NFT ise beyaz arka plan üzerine 5cm’lik dikey bir çizgiydi. Ben hayatım boyunca çizgi attım, kendi ismimle yapacağım ilk işin de sadece bir çizgi olmasını istiyordum.

NFT’nin gündemimizde öncelikli bir yere oturduğu son bir yıllık süreci, New York’ta ikamet eden bir sanatçı olarak nasıl yorumlarsın? Türkiye’deki ortama nasıl bakarsın? Ne tür gözlemlerin oldu?

NFT son bir yılda hayatımızı ele geçirdi, cidden bir zehir gibi. Özellike Türkiye gibi dövizin çok değerli olduğu ülkelerde sanatçılar için bir kurtuluş olarak tanımlanıyor: sanatçının özgürleşip işlerini daha hızlı yayması konusunda inanılmaz bir araç ve bu daha sadece bir başlangıç… Zaman içerisinde bunu hayatın her alanında göreceğiz. Konu şu anda her ne kadar sadece sanat üzerinden tanımlansa da aslında öyle değil; sanat bu işin sadece yüzde 5’i bence. New York’ta olmanın bana faydası ise tüm bu hikâyenin ortasında olmak oldu. Türkiye’de ilk NFT üreten artistlerinden birisi olmamı sağladı ve sonrasında da Türkiye’deki birçok sanatçıya bu dünyayı anlatma ve onları çağırma fırsatım oldu. Burada olmamın diğer artıları ise CryptoPunks, Bored Ape, Cool Cats gibi bu dünyanın OG komünitelerinin içinde olmam, bu NFT’leri zaman zaman koleksiyonuma eklemem, alış-satışını yapmam, IRL etkinliklerinde yer almam ve daha nice OG ve yeni projenin kalbinde olmam oldu.

Senin izini taşıyan dövme koleksiyonerlerine yaptığın bir açık çağrın var. Bunun bir NFT projesi olduğunu belirtmişsin. Farklı bir tür arşivleme şekli denediğine dair de bir önsezi oluşuyor ister istemez. Bu projen hakkında eğer mümkünse daha fazla detay paylaşabilir misin? NFT olarak üretmek istediğin ve bizimle paylaşabileceğin neler var?

Şu anda “okanuckun” markası olarak hazırladığım “drop” kod tabanlı generative ve aynı zamanda dinamik on-chain (zincir-içi)  bir proje. Projenin ana parçası olacak olan tasarım şu ana kadar dövme yaptığım tüm insanlara free drop (ücretsiz) olarak verilecek olması. Ama bu sadece başlangıç. Sonrasında açık artırmada tasarımın iki parçası satışa çıkacak ve dövme yaparak free drop yaptığım dövme ‘collector’um ile açık artırmadan satın alan NFT ‘collector’um oyunu başlatmak için bu iki parçayı birleştirmek zorunda olacak. Sonrasında ise oyun başlıyor. Oyun bir süre devam edecek ve sonunda ise insanları bir sürpriz bekliyor olacak.

Şu ana kadar 4 bin 200 dövme yapmışım ve hepsinin fotoğraflarını AI ile train ettim (eğittim).  Sonra ise AI’dan benim için 4 bin 200 tasarım hazırlamasını istedim. Oyunu tamamlayan her bir collector, okanuckun x AI işbirliği olan NFT’lerden birisini koleksiyonuna ekleyebilecek.

Bunun yanı sıra şirketim “imnotminimal” için Murat Pak’ın yaratıcısı olduğu “$ASH Blockchain” üzerinde bir “drop” hazırlıyorum. Sadece ash sahipleri için yapılacak ve generative bir çalışma. Projenin adı CORE ve ASH to ASH teması üzerinden üretiliyor. Şimdiden paylaşımlarını yapmaya başladım.

Bunların yanı sıra harika bir ekiple birlikte Coniun.io adında bir NFT aracı geliştirdik. Projenin kurucu ortaklarından birisiyim ve geliştirdiğimiz şey ile gurur duyuyorum. Dünyadaki insanlara NFT’leri anlamaları ve doğru alış-satış yapmaları konusunda eşsiz araçlar sunuyoruz. Aynı zamanda Coniun pass adında bir NFT üretiyoruz. Bununla da komünite  bilinci oluşturarak ileride yapmak istediğimiz çok güzel planlarımız var.

Son olarak da ismini henüz paylaşmak istemediğim bir proje geliştiriyoruz. Tüm geçmişim çocukluğum ve ait olduğum punk ve street culture temalarından beslenen bir PFP NFT projesi. Birkaç hafta içerisinde ise onun da paylaşımları etrafta gezmeye başlayacak.

Hayatımda hiçbir zaman bu kadar çalışmamıştım. Dediğim gibi bu bir zehir gibi; eğlenceli ama zor bir dönem. Fakat biliyorum ki ne kadar yorulursam yorulayım bir zaman sonra tüm bu yaptıklarım için ve olayın tam içinde olduğum için kendimle gurur duyacağım.


Pill NFT yanıtlıyor: “Pill fikrini ilk masaya yatırdığımızda tüm ekibi heyecanlandıran duygu, bu topluluğa dâhil olacak insanların kendileri olmaktan başka bir şey yapmamaları gerektiğiydi.

Pill NFT, dijital dünyada yeni bir komünite kurmayı amaçlayan, blokzincir teknolojisi temelli bir web 3.0 projesi. Altı farklı “faydası” olan (Simplex, Bivalent, Distinct, Ace, Esoteric ve Shapeshifter) toplamda 10.001 Pill, NFT olarak burada yer alıyor. Sözü edilen dijital varlıkları üreten ve deneyimleyen kullanıcılar da Pill komünitesini oluşturuyor ve dijital ortamda bir araya geliyor. Böylelikle hem iş birliklerinin kurulduğu hem de komünite içinde yer alan sanatçılarla bireysel ya da ortak projelerin üretildiği bir dijital ilişkiler ağı örülmüş oluyor. Tüm bunlar beş adımdan oluşan, komünitenin kurulmasından başlayıp farklı deneyimlere doğru ilerleyen bir süreç tasarımına sahip.

Pill Lab takımında ise tanıdık isimler var; Koray Birand, Bartu Küçükçağlayan, Halkekmag, Efe Uygaç gibi… Pill NFT konusunda daha ayrıntılı bilgilere ekibin Twitter hesabından ya da Discord kanalına katılarak ulaşabilirsiniz. Biz de merak ettiğimiz dijital topluluk yaratma meselesi hakkındaki sorularımızı, kollarını tam da bunu gerçekleştirebilmek için sıvamış olan Pill NFT ekibine yönelttik. Ayrıca toplumsal cinsiyet eşitliği meselesinde sınıfta kalan NFT dünyasında kadın sanatçılarla ortaklaşan projeler yapmaya yönelen Pill ekibinin “Esoteric” için beraber çalıştığı çizerler Figen Yıldız ve Fulya Müftüoğlu’na da bu ortamdaki işleri ve genel anlamda görüşleri hakkında sorular yönelttik.

NFT’nin gündemimizde iyiden iyiye yer etmesinin üzerinden neredeyse bir yıl geçti.  Kim ne üretti? Dijital varlık nedir? Token nasıl yapılır-alınır gibi sorulara kafa yorarken NFT topluluk projesi olan Pill NFT ile karşılaştık. Bize biraz bu yeni projenin nasıl bir kurguya sahip olduğundan, nasıl işlediğinden, hangi kanallara sahip olduğundan söz edebilir misiniz?

Pill, en kısa tabiriyle odağına topluluk ve deneyimi alan, en büyük amacı da bu topluluğa maksimum faydayı sağlamak olan bir NFT projesi. Bu projenin varlığı da Pill NFT. Pill’i gerçekliğe portal açan bir araç gibi düşünebilirsiniz. Pill sahipleri satış sonrası sunulacak olan deneyimlerden yararlanabilecek, bu deneyimlerin yaratacağı değer sayesinde de ellerinde olan NFT’ye hem maddi hem de işlevsel olarak değer katabilecek. Sadece deneyimlerle de sınırlı kalmayacak. Gelirden ayrılan yüzde 7’lik bir bütçeyle de, fikirlerine finansman, danışman ve marketing desteği bulabilecekler. Oluşan komünite sayesinde de bu projeler emekleme süresinden ayaklanma süresine hızlı bir şekilde geçebilecekler.

Tanıtım metniniz âdeta bir manifesto niteliğinde. “Bastırılmış ve sahte gerçekliği kırmak”, “4. duvarı yıkmak”, “hiçbir yerin huzuru”, “bir toplulukla yeni bir gerçeklik yaratmak” gibi projenin senaryosunu/kurgusunu/temasını bizlere açık eden dikkat çekici ifadeler yer alıyor. Bu temalar nasıl oluştu?

Pill fikrini ilk masaya yatırdığımızda tüm ekibi heyecanlandıran duygu, bu topluluğa dâhil olacak insanların kendileri olmaktan başka bir şey yapmamaları gerektiğiydi. Kaç takipçisi olduğu, ne iş yaptığı, fiziksel özelliklerinin ne olduğu sorgulanmadan bir komünite oluşturmaktı. Aynı zamanda kazanımları hiçbir çıkar kaygısı gözetmeden bu topluluğa geri vermekti. Günümüzde yaşadığımız gerçeklikte ne yazık ki bu olguları yıkarak bir yapı inşa etmek imkânsıza yakın bir yerlerde duruyor. Biz de bu durumu değiştirmenin yolunu aslında bu gerçekliği değiştirmekte bulduk. Projenin kimliği de bu şekilde kendi kendine gelişmiş oldu.

Gelecek planlarınız nedir? Hangi sanatçılarla iş birlikleri göreceğiz? Pill NFT’nin dijital ağındakileri neler bekliyor?

Projenin gelecek şeması dizayn edilecek deneyimlerle sürekli yükselen bir ivmede ilerleyecek. Pillcubation’a gelen projelerle de komünite sürekli desteklenecek. Sadece projelerle değil, katılacak sanatçılarla da proje yoluna devam edecek. İlk etapta projenin nadir eserlerini tasarlayan dört kadın sanatçımız; Figen Yıldız, Fulya Müftüoğlu, Hande Koçhan ve Aybüke Türkmen ile “Esoteric” adını verdiğimiz sanatçı edisyonları üzerinde çalıştık. Geçtiğimiz günlerde sonuçlanan bir de “fan – art” dediğimiz, komünitedeki sanatçıların oluşturmuş olduğu Pill tasarımlarımız oldu. Bunlar da Discord yayın kanalımızda oylamaya sunularak projeye dâhil edilecekler. İlerleyen süreçte daha fazla sanatçıyı bu projeye dâhil etmek, bu iş birliklerinden özel koleksiyonlar çıkarmak önem verdiğimiz bir konu.


Figen Yıldız yanıtlıyor: “Şu anki çılgınlık durulduğunda, üreten ve üretmeye devam eden sanatçıların bir platformu olması öngörüsüne daha yakın hissediyorum.”

Pill NFT hakkında yaptığın ilk duyurunda Pill NFT’nin farklı gerçekliğin kapısını açtığından, bir “Ol”ma hâlinden söz ediyorsun. Bunu biraz daha açabilir misin?

Fiziksel Dünya’da geçirdiğimiz zamanı, deneyimlerimiz ve bu deneyimlerimiz sonucu edindiğimiz yargılar çerçevesinde tanımlıyoruz. Bunun ötesini idrak edebilmek için yüksek bilincimizle bağlantıya geçmemiz gereken mental bir çağdayız. Bilinçli olduğumuz konuları bir üst seviyeye taşıyarak ve ruhumuzun isteklerini terbiye ederek “Ol”ma hâlini deneyimleyeceğimiz bir dönem olarak anlamlandırıyorum bu süreci. Bu hâli deneyimleyebilmem için neye ihtiyacım olduğunu sorduğumda yargıdan ve varsayımsal düşüncelerden uzak, sadece var olarak, üreterek ve paylaşma ekseninde kalmak istediğimi fark ettim. Fazlaca detaylara takılan, kendi kendimi sabote eden, çalışma hayatım boyunca ürettiğim işler olsun, bireysel olarak üretmek ve kendimi ifade etmek istediğim işler olsun, uzun uzadıya üstünde düşünen bir yapım vardı. Hâlâ var 🙂 Bu sebepten ötürü epeydir görünür olmaktan kaçtığım ve kendime sakladığım çok fazla işim oldu. Fakat “Bu gölge tarafımdan nasıl fayda sağlarım?” sorusunu sorduğumdan beri, zaten severek yaptığım işleri daha eğlenceli ve keyif aldığım bir boyuta taşıdım. Sadece benim ve birlikte çalıştığım insanların bildiğinden öteye geçsin, paylaşayım ve ifade şeklim uzay-zamanda bir yerlerde gitmesi/kalması/olması gereken bir yerlere varsın istedim. Pill NFT ile yolumuzun bu esnada kesişmesi de tesadüf olmadı. Epeydir üzerine çalıştığım bir konu ile çıkageldi ve bunu çağırdığımı çok iyi biliyorum! Bu yolda, çok düşünmekten eyleme geçiremediğim konuları/işleri, bana ait olan/olmayan yargıları ve düşünceleri, “Ol”ma hâlinin bana deneyimleteceklerine bırakmayı seçiyorum.

Merkeziyetsiz NFT dünyasının keşfedilmeyi bekleyen potansiyelleri ve özellikle dijital sanat dünyasındakiler için üretimlerinin keşfedilip satılabilmesi bakımından daha önce sunulmamış vaatleri var. Sen bu bakımdan NFT’yi nasıl değerlendiriyorsun?

NFT dünyasına dair izlenimlerim henüz çok yeni fakat Pill NFT’nin bu merkeziyetsiz değişime katkıda bulunup, farkındalık kazandıran bir rol üstlenmekten çekinmemesi hoşuma gitti. Kripto paralar, merkeziyetsiz finans derken Web 3.0 ile birlikte NFT’ye adaptasyon sağlamaya çalışıyoruz. Bu senaryolar zamanla çeşitlenecektir. NFT’nin bu adaptasyon sürecinin yeni bir parçası olduğunu düşünüyorum. Bunun daha Metaverse’ü var, henüz orada kayboluyorum 🙂 Ruhsal olarak beslendiğim konuların çok dışında, oldukça maddeye dayalı bir sistem. O yüzden al-sat kovalamak çok yorucu geliyor. Balon diye tabir edilen işler yerini nasıl projelere ve çalışmalara bırakacak? Meraktayım. Bu yüzden şu anki çılgınlık durulduğunda, üreten ve üretmeye devam eden sanatçıların bir platformu olması öngörüsüne daha yakın hissediyorum.


Fulya Müftüoğlu yanıtlıyor: “Benim hayalim, konuştuğumuz bağlam adına merkeziyetsiz dediğimiz geleceğin aynı zamanda cinsiyetsiz de olması.”

Pill NFT projenden söz ederken bağlantıda olma ve birlikte hareket edebilmenin senin için iyileştirici bir gücü olduğundan söz etmişsin. Farklı bir dijital döneme girdiğimiz su götürmez bir gerçek olduğu gibi NFT ekosistemindeki bağlantıların ve iletişimin de yer ve hatta zamandan bağımsız kurulabilmesi, daha şeffaf ve merkeziyetsiz olabilmesi bakımından da ayrı bir konuma sahip. Sen neler düşünüyorsun?

Bağlantıda olmak ve birlikte hareket etmek aslında varlığını hep inkâr ettiğimiz iki olgu gibi gelmiştir bana. Çünkü tek bir amaca (sadece var olmak) hizmet eden büyük bir sistemin içinde bu sistemin bir parçası olarak var olduğumuzu hep inkâr ederiz ve yaptığımız her hareketin bize özgü bireysel bir hareket olduğunu zannederiz. Aslında, bence, ne kadar inkâr edersek edelim hep bağlantıdayızdır ve her zaman birlikte hareket ederiz.

Günümüzde üstün bireyler olmak, insan türü olarak dünyaya hükmetmek, bağımsız olmak, başarılı olmak, en birinci olmak, vb. konular o kadar baskın ki öbür türlüsünü artık hayal bile edemiyoruz ya da artık sadece naifçe hayal edebiliyoruz. Çünkü, birlikte var olmak ancak, iktidar kaygısından uzak durmak ve birbirimize karşı maksimum şeffaf olabilmekle mümkün.

NFT’nin de dâhil olduğu bu yeni ekosistemde bize bağlantıda olmanın bir yolunu daha önerdikleri için, bu yeni durum benim için çok heyecan verici. Bir bakıma “Ya bakın şimdiye kadar olmadı; ama bir de böyle deneyelim!” diyorlar aslında bize. Ben denemeye hazırım. Ya tutarsa? 🙂

İç açıcı olmayan istatistiklerden biri, kadınların NFT dünyasında yer alma oranının yüzde 16 kadar düşüklüğü. Pill NFT proje ekibinde bu oranın yüzde 40 olduğunu (hedef yüzde 50), iş birliği yapılan sanatçılarda yüzde 100 olduğunu ekip bizlerle paylaştı. Sanırım merkeziyetsizleşmenin ve bir topluluk yaratmanın ne demek olabileceğine dair de bir şeyler söylüyor bu. Sen sürecin içindeki isimlerden biri olarak nasıl değerlendirirsin?

Bunu Pill NFT ekibiyle yaptığımız bir sohbet esnasında da bu şekilde dile getirmiştim. Benim hayalim, konuştuğumuz bağlam adına merkeziyetsiz dediğimiz geleceğin aynı zamanda cinsiyetsiz de olması. Çünkü,  bu kadar evrim geçirdik, dönüştük, medeniyetler kurduk, yıktık, bir daha kurduk, elimizden her iş geldi ama dürtüsel olarak hâlâ her konuyu cinsiyet üzerinden geçirmeden bir rahat edemiyoruz. Halbuki biz bugünlere cinsiyetçi yaklaşımımız sayesinde değil; kolektif yaratıcılık bilincimiz sayesinde geldik. Sanatsal yaratıcılıktan bahsetmiyorum. Hayatta kalmak için verdiğimiz mücadelede geliştirdiğimiz yaratıcı çözümlerden bahsediyorum. Varoluşumuzun bir kısmı cinsiyetlerimiz üzerinden tanımlanıyor olabilir ama yaşayışımız aslında, biz bunu özellikle zorlamadığımız sürece, artık pek de öyle değil. O yüzden böyle tatlı bir hedefe giden yolda bu popülasyonun kadın bir bireyi olarak desteklenmekten tabii ki çok mutluyum ama bir yanım da buna sürekli güceniyor.

Ama tabii ki bu çaba merkeziyetsiz bir topluluk yaratma adına çok güzel şeyler söylüyor. Bana en etkileyici gelen tarafı Pill NFT’nin bu konuda sadece söylemiyor, aynı zamanda da proaktif olarak yapıyor olması. Sanatı iletişim dillerinden biri olarak seçmesinin altında da bu dürtünün yattığını düşünüyorum. Çünkü sanatçı genelde söyleyen değil yapandır. Söylenen değil çözüm üretendir. Hayata karşı yaratıcı yaklaşım da bunu gerektirir. Kolektif yaratıcılığa örnek olmak adına en büyük adımı da bu konuda bir şey yaparak Pill NFT’nin attığını düşünüyorum.

  1. Batı’nın alıştığından farklı: Deadly Prey Gallery

    80’lerden bugüne; göz alıcı, abartılı imgeler ve capcanlı renkleriyle büyülü Gana film posteri geleneği.

  2. Rajab Eryiğit’in öz vatanı olarak Amerika

    “Amerika’ya gitsem bile Amerika’da olduğumu hissetmem.”

  3. Aklımdakiler: mor ve ötesi

    Merve Dizdar, Can Öz, Mabel Matiz, Simge Pınar, Can Karadoğan, Nisan Ak, Kanat Atkaya ve Cem Kayıran’dan mor ve ötesi’ne sorular var.

  4. Bir zorunluluk olarak yaratmak: Planningtorock ve dünyasını anlama biçimleri

    Planningtorock ile üretim motivasyonundan bedeniyle kurduğu ilişkiye, aidiyet özleminden turne planlarına varan bir sohbet.

  5. Mahzuni’yle her seferinde yeniden tanışma: Anlat bize Kaan Tangöze

    “Mahzuni, ‘Haşlayın Beni’nin sonunda ‘işleyin beni’ der. Bu bir vasiyet bence. Aldım, yürütüyorum.”

  6. Modern Japon müziğinin mimarı Makoto Kubota neler neler anlatıyor

    Bir yaşayan efsane, yeniden canlanan kayıtlar ve onlarca hatıra.

  7. 8 yazarın zihnini kurcaladık

    2020’nin son çeyreği ve 2021 içerisinde kimi ilk kimi yeni kitabını yayımlamış sekiz yazar, heyecan duyduğumuz yaratım dünyalarına dair merakımızı cömertçe giderdi. Burçin Tetik, Deniz Poyraz, Derya Sönmez, Emirhan Burak Aydın, Hande Ortaç, M. Özgür Mutlu, Sinem Sal ve Yiğit Karaahmet’e sorduk.

  8. İyi dost her şeydir: Bora Akkaş ve Emir Çubukçu sohbeti

    Tiyatro, diziler, halı saha WhatsApp grupları, öykü yazarlığı ve dahası.

  9. İnternetin geleceği ve Web 3.0: Umut mu, hayal mi, zırvalık mı?

    Okuduklarımız, gördüklerimiz, duyduklarımızdan derlediğimiz bir beraber düşünme pratiği.

  10. Sorularla, cevaplarla NFT âleminde geçen bir yılın ardından

    Türkiye parantezinde farklı disiplinlerden isimler, NFT’ye dair aklımızda dolananları cevaplıyor, deneyimlerini paylaşıyor.

  11. Butik olsun, küçük olsun ve keyif alınsın: Esra Muslu ve Selim Cenkel sohbeti

    Zahter London ve Marsel Lokumları’nın yaratıcıları, geleneksel lezzetleri korumak ve farklı şekillerde ortaya çıkarmak üzerine zihin açıcı bir muhabbete oturdu.

  12. Michel Franco seyirciyle diyalog kurabilmeye inanıyor

    Meksikalı yönetmen Michel Franco ile geçtiğimiz aylarda vizyona giren filmi “Nuevo orden”, ödül sistemine dair hisleri ve daha fazlası üzerine konuştuk.

  13. Ingvar Sigurðsson için her şeyin başı senaryo

    Ingvar Sigurðsson ile ödüllü “A White, White Day” performansının hazırlık sürecinden, konuk oyuncu olarak rol aldığı “Succession”a dair hislerine uzanan bir sohbet.

  14. Yakın dönemde radarımıza girmiş 16 yerli tasarımcı ve üretici

    Geçtiğimiz sene yola çıkan ya da yeni takibe aldığımız; kimi bireysel kimi ise ekip hâlinde çalışan yerli tasarımcı ve üreticilerle konuştuk.

  15. 2021: En iyi 100 yabancı albüm

    Yıl sonu albüm listelerini hazırlamak zevkli olduğu kadar her zaman zorlu bir süreç. 2021 de bereketli bir katalogla bu işi hiiiç kolaylaştırmadı doğrusu.

  16. 2021: Yerli sahneden 65 kayıt

    Uzunçalarlar ve EP’lerden karışık 65 kayıtla, 2021’de yerli sahneden neler dinledik, hatırlayalım.

  17. 2021: En iyi 10 toplama albümü

    Meksika'dan Güney Afrika'ya, Hollanda'dan Kolombiya'ya, 2021’den favori toplama albümlerimiz burada.

  18. 2021: En iyi soundtrack albümler

    Mark Mothersbaugh, Hans Zimmer gibi soundtrack denince akla gelen ilk isimler ile Mica Levi, Dan Deacon gibi kalıplar ötesi üretenler...

  19. 2021: En iyi 75 film

    Geniş havuzdan seçim yapmak hiç kolay olmasa da bir o kadar geniş jürimizle güçleri birleştirdik, 75 filmlik bir kayıt tuttuk.

  20. 2021: Türkiye sinemasından 15 film

    Özellikle ilk uzun metrajını çekmiş yönetmenlerin ve çıtayı yükselten belgesellerin iz bıraktığı bir senenin ardından.

  21. 2021: En iyi 40 yabancı belgesel / belgesel serisi

    Farklı coğrafyalara kamerayı çevirirken sorgulatan, ilham veren, gündem belirleyen veya sadece iyi vakit geçirten 40 belgesel.

  22. 2021: En iyi 10 dram dizisi

    Seyir zevki yüksek, sarsıcı, içerik ve biçimiyle çıtayı yükseğe çıkaran hangi yapımlar gündemimizdeydi? İşte 2021’in bizce en iyi 10 dram dizisi.

  23. 2021: En iyi 10 suç dizisi

    İlkeleri ve sevdikleri arasında kalan dedektifler, ne olursa olsun izini kaybettiren seri katiller, adalet düzenindeki sistematik ırkçılığın kurbanları ve dahası. İşte 2021’den favori suç dizilerimiz!

  24. 2021’in en iyi 10 komedi dizisi

    Dikkat! Yine sadece ekran macerasına 2021’de başlamış komedi dizilerinden bir seçki yaptık.

  25. 2021: En iyi 10 bilim kurgu / fantastik dizi

    Bilim kurgu ve fantastik dizi seçkimize edebiyat klasikleri ağırlığını koydu, animasyonlar yine eksik kalmadı.

  26. 2021: Türkiye yapımı 10 dizi

    Psikolojik gerilimden dönem hikâyesine, absürt komediden seri katil anlatısına 2021'den Türkiye yapımı diziler.

  27. 2021: Gündemimizden 50 kitap

    Gündemimizden 50 kitap seçkimiz 2021’de Türkçede basılmış kitaplardan oluşuyor. Kurmacalar ve kurmaca olmayanlar bir arada.

  28. 2021: En iyi 10 tiyatro oyunu

    2021'in en iyi tiyatro oyunları seçkimiz, prömiyerini 2021'de yapmış işlerden oluşuyor ama bir de bonus var.

  29. 2021: En iyi 30 podcast

    Bu sefer Ne Dinlesek? sorunuza podcastlerle cevap veriyoruz. İlk bölümü 2021’de yayımlanmış podcastlerden Türkçe ve İngilizce karışık, 30’luk bir seçki yaptık.

  30. Künye