19. yüzyıl Polonya poster estetiğinden ilham alan grafik dili ve yeniden hayal ettiği film afişleri ile Jay Shaw tek bir imge ile merak uyandırmanın sırrını çözmüş nadir ve takdir edilesi tasarımcılardan biri. 


Yaratıcılığını aktarmanın sınırsız yollarının arasından, film afişlerini tekrar imgelemeye nasıl karar verdin? Bu formatın senin için çekiciliği nedir?
Yaklaşık altı yıl önce, Mondo adındaki bir şirket Tyler Stout’un The Thing’inin serigrafik afişini çıkarmıştı. Ben de o dönemlerde bir sayfayı arıyordum ve bir web araması beni o afişe yönlendirdi. Bir haftadır satın alınabilir durumdaydı, bir tane aldım ve elime ulaşır ulaşmaz anında âşık oldum. Daha önce de serigrafi işleri görmüştüm ancak bunun kalitesi çok iyiydi. İllüstrasyonu idrak ettim ve konu beni heyecanlandırdı. Bu o “kıvılcım”dı diyebiliriz.

İşlerinde çok zengin ve büyüleyici bir kalite var, bu –bence– güçlü bir indirgeme yeteneği gerektiriyor. Bir film çekersin ve bir afiş hayal edersin, genellikle o filmin özünü yansıtan âna bir imge üzerinde odaklanır, hem filmi izleyenler hem de izlemeyenler için. Ürettiğin imgelerin düşünce sürecini anlatabilir misin biraz?
Güzel anlattın. Bir filmin ana elementlerine damıtılması çoğu işimin amacı. Filmin izleyicisiyle iletişime geçmenin en etkili yolu olduğunu hissediyorum. Sanat onların ilgisini bir ya da iki saniyeliğine çekebilir o yüzden açık konuşmak zorundadır. Benim dikkatimi en çok çeken afişler bunu mükemmel bir şekilde yapabilenler. Orijinal Get Carter’ın Bill Gold posteri var. Yapılmamış bir yatağın karyola başına yaslanmış bir keskin nişancı tüfeğinin fotoğrafıdır. “İki şeyi herkesten daha iyi yapabilir” sloganı yazar. O afişin ne kadar şahane olduğu beni delirtiyor. Onun kadar harika bir şeyi asla yapamayacağım ama öyle bir amacımın olması güzel.

Peki ya teknik tarafı, fikrin oluştuktan sonra afişi yapma süreci nasıl gelişiyor?
Konsept işin gerçekten de büyük bir kısmı. Memnun olduğum bir fikir buldum mu ve alıcıyla kaba taslağı paylaştım mı geri kalanı sadece nasıl en iyi şekilde betimleyeceğimi bulmak. Her iş farklı. Bazısı serigrafi gerektiriyor bu yüzden renk paletim sınırlı oluyor, diğerlerinin bir tiyatro salonunda büyük sergilenmesi gerekiyor. Tamamen işlevsiz değilse herhangi bir parçayı çıkarmaktan hoşlanmıyorum. Fotoğrafçılığa biraz daha girmeyi isterim. Aşırı iyi değilim ama yakın zamanlarda fotoğrafçılıktan yararlanabileceğimi düşündüğüm birkaç projem oldu. Bu konuda dersler alabilirim.

19. yüzyıl sonları Polonya afiş dizaynından ilham aldığını okudum, bunun işlerinde de etkisi açıkça görülüyor. Bu sanat ekolünün özel bulduğun şeyi nedir? 
O posterlerde güzel bulduğum bir enerji ve hamlık var. Biri “film sanatı” dediğinde hep Polonya afişleri aklıma gelir. Pazarlamayla daha az ilgili ve hikâyelere dayalı ilginç imgelemler yaratmaya daha önem veriyor gibi gözüküyorlar. Polonya’da ya o ya da pazarlama tamamen çılgın ve harika.

İşlerinin arkasında başka bir ilham kaynağı var mı?
Benim işim saf olarak diğerlerinden ilham alıyor. Emebildiğim kadar sanat emmeye çalışıyorum. Yüzyıl ortası ticarî baskı olsun, modern ev dizaynı olsun. Her şey bakılmak için o ya da bu şekilde eğlenceli. İnternet gerçekten de her disiplin için sonsuz bir ilham galerisi olabilir. Yapmayı en çok sevdiğim şeylerden biri iPad’imle kanepeye oturmak ve daha önce hiç görmediğim sanat sayfalarında gezinmek. Bunu saatlerce yapabilirim.

80 ve 90’larda Gana’da yapılmış film afişlerini biliyor musun? Sanırım yakın zamanlarda ortaya çıktılar ve popüler oldular, birkaç yıl önce Berlin’de bir kitapçıda bulmuştum. Yerel sanat kültüründen beslenen bu tarz yeniden imgeleme hakkında ne düşündüğünü merak ediyorum.
Açıkçası bu afişlerin tutkunu değilim. Birkaçını yakından gördüm ve sadece emin değilim. Çok başarısızca betimlenmişler! Bunları toplayan bazı insanlar tanıyorum ve birini çerçevede gördüğüm zaman kıkırdamadan edemiyorum. Büyük ihtimalle dehasını anlamak için çok budalayım.

Bu sıralar sinema endüstrisinin çıkardığı afişler hakkında ne düşünüyorsun?
Afiş ve filmine bağlı. Her film bir sanatçının dâhil olmasına ve filmin ruhunu afiş formatında betimlemesine ihtiyaç duymuyor. Bazen Adam Sandler’ın dev şapşal kafası filme mükemmel uyuyor. Gene de stüdyoların filmlerin pazarlamasına daha büyük önem verdiğini daha sık görüyorum. Özellikle orta seviyedeki ve bağımsız stüdyolar. Ayrıca bu günlerde risk alan filmler için daha çok yer olduğunu düşünüyorum. Henüz rönesansta değiliz ama o döneme geleceğimizi düşünüyorum. O noktada film sanatının tekrar önemli olacağını görebiliyorum.

Film afişlerinin büyük bir kısmının kült klasikler ve/veya korku filmleri olduğunu fark ettim. İçindeki film ineğinin tutku ve saplantılarının sırrını verebilir misin?
Doğrusu genellikle onlar için siparişler alıyorum. Çeşitli filmler seviyorum ama favorilerim romantik komediler ve belgeseller. Romancing the Stone’u Cannibal Ferox’a bir haftanın herhangi bir gününde tercih ederim.

Yaptıklarının büyük çoğunluğunu film afişleri oluşturuyor olabilir ama diğer alanlarda da tasarımlar yaptığını biliyorum. Mesela Divine Fits gibi müzik grupları için. Müzik için tasarım yapmanın film için yapmaktan ne gibi farkları var?
Film için tasarım yaptığın zaman yapabileceğin şeyler daha kısıtlı. Bir filmin çoktan bir hikâyesi ve tematik şablonu oluyor. Afiş sanatçısı araya girmeden çok önce görselleri ve bir tonu var. Sanatçının görevi başkasının yaratısını yorumlamak ve kitle tüketimine sunmak. Konu gruplar olunca, genellikle kendi görsel anlatımını oluşturmak konusunda serbest bırakılıyorsun. Bazı gruplar işi yönlendirmeyi seviyor ama birçoğu sanatçının özgür egemenliğine sahip olmasını tercih ediyor. Esasen müzik için tasarlayanların filmler için tasarlamadığını (aynı şekilde tersine de) fark ettim. Bu bir sürü sanatçının ayağına çelme takan garip bir geçiş. Müzik grubu için bir şey üretmem film için üretmemden daha çok vaktimi alıyor. 

Sinema ve müzik dışında tasarımcı duygularını hareketlendiren başka konular/ alanlar var mı?
Herhangi bir ticarî sanat tarzı beni heyecanlandırıyor. Paket dizaynı ve baskısı, yön işaretleri ve renk teorisini seviyorum. 70’lerden bir deterjan kutusuna bakmayı ve tasarımcı onu yaparken ne düşünüyordu diye hayal etmeyi seviyorum. Televizyon reklamlarını izlemeyi ve mesajı daha iyi nasıl iletebileceklerini değerlendirmeyi seviyorum. Pazarlanmayı içten seviyorum.    

Bu günlerde ne üzerine çalışıyorsun? Yakınlarda sergi ya da proje var mı?
Şu anda düzinelerce projeyle uğraşıyorum. Maalesef ayrıntıları her zaman gizli. Bir sürü afiş, albüm kapakları ve blu-ray sanat. Daha çok sergiye katılmak isterdim ama hiç zaman bulamıyorum. Bu sene izne çıkmayı ve çocuğumla her gün kayak yapmayı umuyorum ama büyük ihtimale yapamayacağım. Birisinin garip bir şey üretilmesine ihtiyacı olacak ve ben hayır diyemeyeceğim.

  1. Film Okuma 101: Jay Shaw

    19. yüzyıl Polonya poster estetiğinden ilham alan grafik dili ve yeniden hayal ettiği film afişleri ile Jay Shaw tek bir imge ile merak uyandırmanın sırrını çözmüş nadir ve takdir edilesi tasarımcılardan biri.  Yaratıcılığını aktarmanın sınırsız yollarının arasından, film afişlerini tekrar imgelemeye nasıl karar verdin? Bu formatın senin için çekiciliği nedir?Yaklaşık altı yıl önce, Mondo adındaki bir şirket Tyler Stout’un The Thing’inin serigrafik afişini çıkarmıştı. Ben de o dönemlerde bir sayfayı arıyordum ve bir web araması beni o afişe yönlendirdi. Bir haftadır satın alınabilir durumdaydı, bir tane aldım ve elime ulaşır ulaşmaz anında âşık oldum. Daha önce de serigrafi işleri görmüştüm ancak

  2. Yerel, adil, temiz, sağlıklı gıda: Bükoop

    Boğaziçi Üniversitesi bünyesinde kurulan Boğaziçi Mensupları Tüketim Kooperatifi (Bükoop) tüketicinin sağlıklı gıdaya ulaşmasını sağlamanın yanında üreticiyi desteklemeyi amaçlıyor. Üretici ve tüketicinin karşılıklı güven ilkesiyle alışverişine aracı olan Bükoop küçük çiftçi ve kentliler arasında bir bağ kuruyor. Doç. Dr. Ferit Öztürk, Asya Saydam ve Serkan Kaptan Bükoop’un işleyişi, kooperatifçilik ve sağlıklı gıda üzerine sorularımızı yanıtladı. Bükoop adında bir kooperatif kurma fikri nasıl ortaya çıktı? Hayata geçiş sürecini biraz anlatır mısınız?Ferit: Kentlilerin Çiftçilerle Dayanışma İnsiyatifi (KEÇİ) diye bir oluşum vardı. Başta Çiftçi-sen olmak üzere, akademik personel ve kampüs çalışanı, bir miktar da dışarıdan aktivist ile kampüste buluştuk. “Kentlilerin tarım için yapabilecekleri neler var?” fikrinden ziyade; yok olan

  3. Alternatif bir iktisat ders kitabı: Mim Savaşları

    Adbusters ekolünün elinden çıkma Mim Savaşları: Neoklasik İktisadın Yaratıcı İmhası kitabı, Metis yayınevi ve Express dergisi işbirliğiyle Türkçeye kazandırıldı. Kitabın çevirisine el atanlardan 13Melek, kitabın işaret ettiği fikirleri özetledi. Metis yayınevi ve Express dergisinin işbirliği ile küresel İşgal Et hareketlerinin fikri ilham kaynaklarından olan Adbusters ekolünün imza attığı Mim Savaşları: Neoklasik İktisadın Yaratıcı İmhası adlı kitap Türkçeye kazandırıldı.  Bu yazıda, Haziran 2013 Gezi Direnişi’nde kaybettiğimiz canlara ithaf edilen çeviriye el atanlardan biri olarak kitabın işaret ettiği belli başlı fikirleri özetlemeye çalışacağım. Mim Savaşları kendini alternatif bir iktisat ders kitabı olarak konumlandırıyor. Zira kapitalizm bugün bir krizden geçmekte. İktisatçıların modelleri aciz, türlerin soyunun tükenişini, kaynakların yok oluşunu, iklim değişikliğini

  4. Müzikte sokak hafızası

    Moondog'dan Space Lady'e, Space Lady'den Siya Siyabend'e efsaneler ve saklı hazinelerle müziğin sokaklardaki özgürleştirici hafızası...

  5. Kaşlar Fatima Al Qadiri için kalkıyor

    Kıtaları aşan bir hayat hikâyesi ve beklentileri bozan bir bakış...

  6. #C2CISTONIGHT 18-19 Nisan’da İstanbul’da!

    Bu seneki #C2CISTONIGHT kapsamında izleme fırsatı bulacağımız sanatçıları “kim, ne zaman, niçin” gibi sorularla tanıttık.

  7. Daha bilinçli ama hâlâ keyifli: Chet Faker

    Albümün çıkışının ardından Avrupa’da turne yapacak olan Chet Faker’a, New York’ta bir taksideyken yeni albümü, konserleri ve esprili ismiyle ilgili merak ettiklerimizi sorduk.

  8. Yeniden yaratılan elementler: Pregnant Head

    Pregnant Head adını verdiği projesiyle içindeki duygusal yükü müziğine yansıtarak özgün çalışmalar ortaya koyan Cem Bayramçavuş’a merak ettiklerimizi sorduk.

  9. Video röportaj: Can Khan Oral

    Bant Mag. sordu, 4 Nisan’da yeni albümünü yayınlayacak olan Can Khan Oral, Mexico City’den cevapladı.

  10. Teftiş: Bu ay ne dinlesem?

    Yeni müziğe dair bu ayki mesaimiz, artısıyla eksisiyle, burada.

  11. Müziğe dair kısalar

    Frankie Goes to Hollywood ve Ada'nın homofobiyle imtihanı, Savai & Gökalp K.'ın ilk uzunçaları, "entel arkadaşların kırılganlığı"na dair kısa kısa...

  12. Oynamaktan yorulanları yönetmen koltuğuna alalım: John Turturro

    İster oyuncu olun ister senarist ya da yönetmen, fark etmez. Sinemada taze bir şey söylemenin ayırt edici özelliği hiç şüphesiz karakter yaratmak... Benzersiz, ilham verici, merak uyandırıcı, rahatsız edici, mide bulandırıcı… Sizin gibi olmayan herhangi birilerini, benzersiz karakterlere dönüştürdüğü filmlerin unutulmaz oyuncusu John Turturro’yu bu ay yönetmen koltuğunda ağırlıyoruz.

  13. 33. Istanbul Film Festivali'ne Özel Festival Günlüğü

    Bu yıl 5-20 Nisan tarihleri arasında gerçekleştirilecek festivalde hangi gün ne yapmalı, nereden nereye koşturmalı?

  14. İstanbul Film Festivali’nden Her Ruh Hâline Uygun Listeler

    Bu yılki İstanbul Film Festivali’nin 200’ü aşkın filmden oluşan programı içerisinde kaybolanlara yol gösterecek dev bir hizmet…

  15. Bu ay ne izlesem?

    Sinemaseverlerin İstanbul Film Festivali coşkusuna kapılacağı nisan ayında, vizyon son aylardaki heyecanın bir tık gerisinde kalsa da, sevilen yönetmenlerin merakla beklenen son filmleri vizyonda yerini alıyor.

  16. Radikal demokrasi için kamera başına!

    “Demokrasi” kavramının gündemimizi bir hayli meşgul ettiği bu günlerde Doc Next Network “radikal demokrasi” üzerine bir video yarışması düzenlemekte. Yarışmanın

  17. “Artık tamam, zamanı geldi. Bir çıkmam lâzım”: Merve Morkoç

    İstanbul’un genç sanatçılarından Merve Morkoç hem sokaklara çiziyor hem de kâğıtlara. 17 Nisan’daki kişisel sergisi 2+1’den önce Merve’yi yakalayıp birkaç soru sorduk.

  18. Avrupa’dan Moğolistan yönünde eşine az rastlanır bir macera: Mongol Rally

    16 bin kilometre ve bir ay süren Mongol Rally, yardım amaçlı düzenlenen en garip etkinliklerden biri. Herhangi bir destek ekibi olmadan, zorlu parkuru mümkün olan en düşük bütçeyle ve en basit araçla bitirmenin amaçlandığı Mongol Rally’i geçtiğimiz senelerde tamamlayan iki katılımcıya sorduk!

  19. Cheetos Gelişim Merkezleri ile Yarına Hazırlanan bir Nesil

    PepsiCo Türkiye'nin GAP Bölge Kalkınma İdaresi Başkanlığı ile yürüttüğü sosyal sorumluluk projesi Cheetos Gelişim Merkezleri, 2014 yılına girmemizle beraber 10 seneyi doldurmuş oldu. Cheetos Gelişim Merkezleri’nin geçtiğimiz 10 senesi, geleceği ve sosyal sorumluluk üzerine PepsiCo Kurumsal İletişim Müdürü Didem Sinik ile bir sohbet gerçekleştirdik.

  20. Künye

    yayın imtiyaz sahiplerive etkinlik direktörleri Aylin Güngö[email protected] J. Hakan Dedeoğ[email protected] yazı işleri müdürleri J. Hakan Dedeoğ[email protected] Ekin Sanaç[email protected] kreatif direktör