Kendi sınırları içinde her şarkıda farklı bir tat yakalamayı başaran Berlin’de yerleşik Perera Elsewhere ile Everlast albümünü konuştuk.


Sri Lanka kökenli bir ailenin çocuğu olarak Londra’da dünyaya gelen, hayatını Berlin’de sürdüren ve burada müzik yapmaya başlayan Sasha Perera’nın solo projesi Perera Elsewhere, ilk meyvesini geçtiğimiz yılın sonlarında Everlast isimli albümle vermişti. Kendi içinde belirli sınırları olmasına rağmen, her şarkısında farklı bir tat yakalamayı başarabilmiş, yer yer karanlık, yer yer hipnotik bir albüm Everlast.

Sasha Perera’ya hem albümün hazırlık aşamalarını hem de Perera Elsewhere fikrinin nasıl ortaya çıktığını sorduk.

Bize biraz Perera Elsewhere projesinin nasıl ortaya çıktığından bahseder misin?
Kendi müziğimi yapmaya 2010’un kışında başladım ve yaparken çok küçük beklentilerim vardı. Bu müziği grubum Jahcoozi’nin bir anti-tezi gibi hissediyordum ve sadece eğlenmek için Berlin’deki dairemde inzivaya çekiliyordum. (Berlin’de kış olduğu zaman bu tür yalnız takılma havasına girebiliyorsunuz) Hiçbir zaman bir ‘’solo’’ proje yapmak niyetinde değildim, o yüzden 2013 yılında albüm bitene kadar da aklımda bir isim yoktu. Nijerya ve Sri Lanka’da birtakım müzik projelerinde yer almıştım. Oradaki bazı çalışmalardan, orada kaydedip prodüksiyonunu yaptığım bazı şarkılar da albümde yer aldı. Ama o şarkıların Everlast’a uygun olması çok küçük bir şanstı.

Albüm yayınlanalı altı aydan fazla oldu. Everlast hakkında şimdilerde nasıl hissediyorsun?
Bence zamansız bir albüm ve her dinlemenizde üstünüze büyüyor. Çok gösterişli bir albüm değil… Ağır ağır pişen ve her geçen gün daha fazla sevebileceğin türden bir albüm. Albümü yaparken bir acelem yoktu, o yüzden insanların da dinlemek için bir acelesi yok. Tahminimce 50 yıl sonra dinleyince de iyi tınlayacak.

Everlast’ı ilk dinlediğimde, kendine ait bir anlatım dili oluşturabildiğin hissine kapılmıştım. Şarkılar daha çok minimal fikirler üzerine kurulu ama hepsinin farklı bir hissiyatı ve hikâyesi var gibi tınlıyor. Biraz şarkı yazım biçimlerinden bahseder misin?
Perera Elsewhere şarkılarında, kayıtları kendi başıma yaptığım için, genellikle akustik bir enstrümanla yaptığım bir tür melodik bir loop’la ya da kaydettiğim garip seslerle çalışmaya başlıyorum. Bana yeteri kadar ilham verecek atmosfere sahip bir loop yaptıktan sonra, herhangi bir yazılmış söz olmadan; yalnızca melodik fikirlerle mikrofonu elime alıyorum. Genellikle vokallerde doğaçlama olarak gelişiyor ve ben sevdiğim yerleri tutup, sevmediklerimi kesip atıyorum. Bu bana çok samimi geliyor ve sanırım dinleyiciler de bunu duyabiliyor.

Bazı şarkılar, örneğin‘’Bizarre’’, biraz daha farklı. Çünkü erkek arkadaşım mutfakta akustik basıyla bir şeyler çalarken ben onun üstüne şarkı söylemeye başladım. Ona hemen küçük bir stüdyo ortamının hazır olduğu oturma odasına geçmesini söyledim ve o bas yürüyüşünü kaydettim. Sonrasında da vokalleri ekledim.

‘’Bongoloid’’ gibi şarkılar da daha çok benim conga ve mutfaktaki bir bardak müsliyle yaptığım kayıtlar üzerine gelişiyor. İlk kayıt benim yıllara meydan okuyan dandik Samsung telefonumla yapılmıştı. Yine bu atmosfer beni etkiledi ve bu garip vokalleri yapmama, trompet çalışımı kaydedip, ses perdesiyle oynayarak çok anlaşılmaz bir tür kuş gibi tınlamasına sebep oldu.

Şarkılarında Cocteau Twins, Massive Attack, Flying Lotus gibi çok farklı dönem ve akımlardan etkileşimler hissetmek mümkün. Everlast’ın hazırlık aşamasında sana en çok ilham veren müzisyenler kimlerdi?
Tek bir isim söylemek zor. Moondog ve Muslim Gauze dinlemeyi seviyorum. İkisi de biraz deneysel, hiçbir janra ait olmayan müzisyenler. Onların önemli bir rol taşıdığı kesin. Çocukluğumda Massive Attack ve Mazzy Star çok dinlerdim. Yaptığın şeyleri nelerin etkilediğini kesin olarak söyleyebilmek zor. King Tubby gibi çok fazla dub ya da Rhythm & Sound gibi çok fazla dub-varî tekno dinledim. Hepsi hipnotik, tekrara dayalı, loop bazlı ve uzay boşluğunda gibi tınlayan müzikler. Ben de boşlukları ve sesin işlenmesini seviyorum. Çok fazla indie gitar müziği dinlemedim ama bir şekilde Everlast, o tür şeyler de dinlemişim gibi tınlıyor. Ayrıca her zaman dengesiyle oynanmış vokalleri sevmişimdir, Quasimoto’da olduğu gibi.

Maalesef henüz bir konserini izleme şansım olmadı. Şarkıları sahnede tek başına mı çalıyorsun? Solo albümünden önce bir grubun olduğunu biliyorum, sahnede tek başına performansı taşımak nasıl hissettiriyor?
Şu an Everlast’ı bir davulcu ve bir basçı eşliğinde çalıyorum. Müzik çok kulüp müziği gibi olmadığı zaman davullar ve gitarların laptoptan gelmesi garip oluyor. Şarkılarda gitar, klavye ve trompet çalıyorum kimi zaman. Perera Elsewhere konserlerinde her zamankinden daha konsantre olmam gerekiyormuş gibi hissediyorum. Jahcoozi ile çalarken hemen sarhoş olup, şarkı söyleyip, rap yapıp biraz da trompet çalardım. Şu an kesinlikle daha fazla konsantre olmam gereken şey var. Ve kesinlikle daha fazla çalışmalıyız çünkü Jahcoozi’de olduğu gibi önceden hazırlanmış beat’ler kullanmak yerine gerçek bir davulcuyla çalıyoruz.

Jahcoozi ile çalarken de performansı ben taşıyordum, çünkü basit bir laptop grubu olan projenin öne çıkan ismi bendim. Ama onu da bangır bangır beat’ler eşliğinde, subbaslarla dolu bir kulüpte yapmak da ayrı bir deneyim.

Everlast’ı yayınladıktan sonra Prefuse 73, Planingtorock ve Shlohmo gibi isimlerin şarkılarına yaptığı remiksleri yayınladın. Bir dinleyici olarak çok doğru tercihler olduğunu söyleyebilirim. Bu miksleri dinledikten sonra nasıl hissettin?
Remikslerin çoğundaki deneysel yaklaşımı çok sevdim ve çok saygı uyduğum bu müzisyenlerle birlikte çalışmak harika bir histi. Anti Pop Consortium, Prefuse 73, Planingtorock gibi eski Fis ya da Paula Temple gibi yeni sanatçılar ve tabii ki benim FoF Music’ten kankam Shlohmo mesela. Rroxymore gibi arkadaşlarımın da bu işte yer alması ve üç adet remiksin kadınlar tarafından yapılmış olması da benim için önemliydi.

Berlin uzun süredir dünya çapında en üretken müzik sahnelerinden birine sahip. Londra’dan Berlin’e taşınmaya nasıl karar verdin ve Berlin’de müzik yapmak senin için nasıl?
Bu aslında şans eseri gerçekleşmiş bir durum. Üniversitede Avupa Politikaları ve Almanca okuyordum. 1999 yılında Berlin’e gittim. İnsanların ne kadar rahatlamış bir şekilde yaşadıklarını görünce orada yaşamak istediğime karar verdim. O zamanlar şehirde daha az yabancı nüfus ve etrafında daha az dikkat çeken şey vardı. Çok özel hissettiriyordu ve orada yaşadığım için çok şanslı hissediyordum. Çok doğal hissettirmişti ve Almanca konuştuğum için de çok mutluydum. Böylece expatlarla başka bir paralel evrende yaşamak zorunda kalmadım. Berlin’de müzik yapmaktan çok keyif alıyorum ve 2000 yılında buraya yerleştiğimden beri çok fazla iyi arkadaşım oldu. Burayı artık evim olarak görüyorum.

Albüm kapak görselin ve ‘’Bizarre’’, ‘’Giddy’’ gibi şarkılar için çekilen kliplerdeki görselliğin müziğine çok uygun olduğunu düşünüyorum. Basit kusurlar ve görsel olarak da boşluklar bırakmak beni çok etkiliyor. Perera Elsewhere’in görsel boyutunda ne kadar rol alıyorsun?
Kapak tasarımını, klipleri ve kolajları yapan Hugo Holger Schneider en yakın arkadaşlarımdan biri. 2002’den beri arkadaşız ve müziğimi en başından beri biliyordu. Birlikte müzik, moda ve sanat üzerine vakit geçirirken çok eğleniyoruz. Aslında bu adam 2002’den beri benim saçımı kesiyor/yapıyor, o yüzden birlikte çalışmak çok doğal olarak gelişti. Beni tanımayan insanların benim işlerim için çalışmasını pek hayal edemiyorum. Hugo, ‘’Elsewhere’’ fikrinin hayata geçişini izledi ve beni insan olarak da tanıyor. İkimiz de biraz kaotik yapıdayız ama ona bir arkadaş ve sanatçı olarak fazlasıyla güveniyorum.

Müzikteki hem eski hem de fazla modern ve sürreal elementleri görsel olarak da bir araya getirmeyi başardı. O tür işleri ortaya çıkarabilmek gerçekten çok eğlenceli. ‘’Bizarre’’ klibindeki kolajların hepsini o yaptı. ‘’The Drunk Man’’ klibindeki görüntüler, ikimizin kendi Macbooklarımızın webkameralarıyla çektiğimiz görüntülerdi. Yani fazlasıyla DIY. (Do it yourself) Bir gün birisi bize çok büyük bir bütçe verirse neler yapabileceğimizi görmek isterdim.

Perera Elsewhere için sırada ne var? Yakın gelecekte yeni bir şeyler duyacak mıyız?
Teen Daze için, içinde bana ait orijinal materyallerin de bulunduğu sekiz dakikalık bir remiks yaptım. Yakında yayınlanacak. Onun dışında sürekli yeni şeyler yapmaya devam ediyorum. Şu sıralar birçok analog synthle vakit  geçiriyorum ve bir sonraki albümümdeki ses estetiği epey farklı olacak. Bunun iyi bir şey olduğunu düşünüyorum. Aynı şeyi tekrar tekrar yapmak sıkıcı olurdu. Yakında birçok farklı müzisyenle çalışmam olacak, onların arasında albüme uygun şeyler çıkacak mı merak ediyorum. Yıl sonunda Asya’ya gidip albümü orada bitirmek istiyorum. İyi şeyler zaman alıyor ve kendini küçük bir kayıt formatına alıştırıp garip yerlere gidip müzik yapmak çok eğlenceli oluyor. 

  1. Ortadoğu’dan Uzak Doğu’ya: Monira Al Qadiri

    Körfez Savaşı'yla ve Japon animeleriyle geçen bir çocukluk sonrasında her iki kültüre de birer kök salan Monira Al Qadiri, bu uzak diyarlarda aynı anda varolabilme özgürlüğünü bu kültürlere uzaktan bakabilme yeteneğiyle beraber elde etmiş. Bu zamanlarda bizim yaşadağımız coğrafyada da iyiden iyiye görünürlük kazanan toplumsal cinsiyet, hüznün estetiği ve yolsuzluk kültürleri gibi konular üzerine çok çeşitli formatlarda işler üreten Al Qadiri ile gerçekleştirdiğimiz sohbet bu konuların bizdeki izdüşümlerine de yeni ve farklı bir perspektif kazandırdı.

  2. Biz insanların son yüzbin senesi

    Arkeoloji, “biz insanları” anlamak için kuşkusuz bir derya. Sanat tarihinden, mimarlığa, biyolojiden nörolojiye, genetikten etnolojiye, hattâ dendrokronolojiye uzanan onlarca bilim

  3. “Onurlu bir yaşam sürdürebilmek”: Türkiye’deki Suriyeli göçmenler üzerine

    Türkiye’deki kamplar ve sokaklarda güvencesiz ve hak yoksunu hayatlar süren Suriyeli göçmenler üzerine konuşmak için 13Melek, Şenay Özden’in kapısını çaldı.

  4. “Sonbaharda çorbanızı karıştırırken mırıldanacaksınız”: Can Güngör

    Ceylan Ertem sordu, Can Güngör cevapladı! Sonbaharda gelecek, melankoliye sarmalanmış yeni Can Güngör albümü için geri sayım başlamışken Güngör’e Bant Mag. için Ceylan Ertem soruları sordu.

  5. Bant Mag. Sun Club sunar: Elijah Wood – Zach Cowie – DJ Fitz

    Kışın kaldığımız yerden devam ediyoruz... Şubat ayında bize yerleri yalatan ekibi tekrar bir araya getirdik, yazlık moda geçtik, bir değil iki olsun dedik... Bant Mag. Sun Club ile sizleri Wooden Wisdom, DJ Fitz ve Grup Ses ile ikinci randevuya davet ediyoruz. İlk randevu 15 Ağustos’ta İstanbul Topless’da... İkincisi 16 Ağustos’ta İzmir/Çeşme Babylon’da...

  6. Video röportaj: Elijah Wood, Turquoise Wisdom, Fitz

    Elijah Wood, Turquoise Wisdom ve Fitz ile geçtiğimiz şubat ayında gerçekleştirdiğimiz video röportaj burada.

  7. Bütün bilinmeyenleriyle birlikte Gevende’den oyun müziği: Monochroma

    Gevende, başkarakterinin sembolik bir kapital devi yıkmak üzere yola çıktığı distopik, atmosferik ve epey de karanlık bilgisayar oyunu Monochroma’nın müziklerini hazırladı. Grubun bu yeni soundtrack albümüne dair Ahmet Bilgiç’le konuştuk.

  8. Şarkı şarkı Yerçekimi albümü

    Yerçekimi’nin ilk albümünü grupla şarkı şarkı irdeledik, Vardal Caniş Su’nun çizgileriyle yorumladık.

  9. İçgüdüsel ve zaman ötesi bir müzik: Perera Elsewhere

    Kendi sınırları içinde her şarkıda farklı bir tat yakalamayı başaran Berlin’de yerleşik Perera Elsewhere ile Everlast albümünü konuştuk.

  10. Dizüstü bilgisayarda bilim kurgusal deneyler: Dream Koala

    Genç, yetenekli ve yaratıcı bir müzisyen olan Yndi Ferreira, dizüstü bilgisayarında müzikal ve bilim kurgusal deneyler yapıyor. Kendine has yollarla yaptığı bu deneyler sonucunda ortaya çıkan müziğini bir kez dinlediğimizde hem fiziksel hem ruhsal olarak kontrol altına alınıyoruz. Peki bu iyi bir şey mi, yoksa kötü mü? Siz karar verin…

  11. Kimdir bu Odd Future?

    Son yılların en üretken hip hop kolektifini mercek altına alıyoruz.

  12. Teftiş: Bu ay ne dinlesem?

    Yeni müziğe dair mesaimiz, artısıyla eksisiyle, burada.

  13. Müziğe dair kısalar

    DÜNYA KUPASI BLUES’U“Eve geliyor, eve geliyor, futbol eve geliyor…”“Three Lions” – The Lightning Seeds feat. Baddiel and Skinner Yazı: Alex

  14. Oregon’da bir mit bükücü: Kelly Reichardt

    Bu ay gösterime giren yeni filmi Night Moves vesilesiyle Amerikan bağımsız sinemasının sevilen yönetmenlerinden Kelly Reichardt’ın kariyerinde gezintiye çıktık.

  15. 15 maddede Jesse Eisenberg

    Bu ay iki filmle birden (The Double ve Night Moves) vizyonda karşımıza çıkan Jesse Eisenberg’in aşırı utangaçlık, yanaklara hücum eden alyuvarlar, asosyallik ve taramalı tüfek gibi konuşarak anlaşılamamayla mücadele ettiği hayatını ve bu hayatın perdeye yansıyan oyunculuğunu nasıl etkilediğini 15 maddede sizler için özetledik.

  16. En yakın festivale beklediğimiz 10 Amerikan bağımsızı

    Ağustos ayında, Garden State sonrası uzun süredir yeni bir filmini beklediğimiz Zach Braff’in Wish I Was Here’ı gösterime giriyor. Bu önemli kavuşmanın verdiği ilhamla yolunu gözlemeye devam ettiğimiz diğer Amerikan bağımsız sineması yenilerini sizler için sıraladık.

  17. Bu iki ay ne izlesem?

    Yaz rehavetinin sinema salonlarına hepten çöktüğü temmuz ve ağustos aylarında büyük bütçeli Hollywood aksiyonları ile uzun süredir beklediğimiz bağımsız yapımlar vizyona akın ediyor.

  18. Memleketin yeni tiyatro oyunları

    Geçtiğimiz Mayıs ayında 19. kez düzenlenen İstanbul Tiyatro Festivali, 2014-2015 sezonunda sahne alacak pek çok oyunun da prömiyerine ev sahipliği yapmış oldu. Festival sırasında dikkatimizi çeken ve yeni sezonda sahnede görme şansını tekrar yakalayacağımız Tatyana, Aşk ve Faşizm ve İstenmeyen oyunlarının yönetmenleriyle iştah açıcı soru-cevaplar burada.

  19. Yiğit Karaahmet’in İnci Kolyesinden Taneler: Heralde Kız!

    En çok "sivri dilli gay yazar" tamlamasıyla beraber karşımıza çıkan gazeteci yazar Yiğit Karaahmet her ne kadar iki sıfatı da gururla kabul etse de, bugüne kadar çeşitli gazete ve dergilerde yazdığı yazıların derlemesi olan ikinci kitabı "Heralde Kız!" sivri dilden ve homoseksüellikten daha fazlasını da barındırıyor. Kitabı biz de ele geçirip göz gezdirdikten sonra zaten bildiğimiz bir şeyi tekrar keşfettik: Karaahmet'in kalemi oldukça zeki, komik ve asla sözünü sakınmıyor. Bizim favorilerimiz çok, ancak sözü Karaahmet'in dostlarına bıraktık ve bizim için kitaptan en sevdikleri pasajları seçmelerini istedik.

  20. Künye

    yayın imtiyaz sahiplerive etkinlik direktörleri Aylin Güngö[email protected] J. Hakan Dedeoğ[email protected] yazı işleri müdürleri J. Hakan Dedeoğ[email protected] Ekin Sanaç[email protected] kreatif direktör