En çok “sivri dilli gay yazar” tamlamasıyla beraber karşımıza çıkan gazeteci yazar Yiğit Karaahmet her ne kadar iki sıfatı da gururla kabul etse de, bugüne kadar çeşitli gazetelerde yazdığı yazıların derlemesi olan ikinci kitabı “Heralde Kız!” sivri dilden ve homoseksüellikten daha fazlasını da barındırıyor. Kitabı biz de ele geçirip göz gezdirdikten sonra zaten bildiğimiz bir şeyi tekrar keşfettik: Karaahmet’in kalemi oldukça zeki, komik ve asla sözünü sakınmıyor. Bizim favorilerimiz çok, ancak sözü Karaahmet’in dostlarına bıraktık ve bizim için kitaptan en sevdikleri pasajları seçmelerini istedik.


Barbaros Altuğ  
“Kitap okumak çok acayip bir eylem bence. Bir kere tek başınıza gerçekleştiriyorsunuz, başka biriyle aynı kitabı aynı hızla okumak mümkün değil. Yalnızca siz, bir kitap ve cümleler. Oradan çıkıp hayal gücünüzle birlikte bir evren oluşturmaya başlıyorsunuz. Yazarın tasvirleriyle karakterleri canlandırıyorsunuz, belki minicik bir detayla o anı yaşıyorsunuz. Zaman yok. 19. yüzyılda da olabilirsiniz, siber gelecekte de. Bir ajanın hikayesini de takip edebilirsiniz, bir cinayet romanında katilin kim olduğunu da araştırabilirsiniz. İyi yazar da böyle bir şey bence. O anı yaşamanız için cümlelerini en iyi kullanabilen insan. Tüm karakterlerini size en iyi anlatabilen insan. Hiç bilmediğiniz bir coğrafyada, aylar boyunca kendi odasında oturup romanıyla uğraştıktan sonra, çok uzaklarda, tanımadığı bir ergenin dünyasına girip hayalgücünü uyandırarak sıkıntısını engellemeyi başarabilen insan…” 

Mehmet Murat Somer
Kitabın bütününde gayet sevdiğim, tespitlerine bayıldığım – mesela uçaktaki çocuklar ve peşinden gelen yazı – bazılarına katılarak güldüğüm yerler çok.

Giriş yazısında genelde Türkiye, özelde İstanbul için yazdığı bir cümleyi, belki de hemen başta okuduğum için, çok güzel bulmuş, hemen bir kaç dostumla paylaşmıştım:

“İçinde yaşayan her şeyiyle; tüm karakterleri, idarecileri, vatandaşları, gece hayatı, delileri, ünlüleri, sokakları, yer altı ve üstüyle eşi benzeri olmayan bir sirkin gönülsüz çalışanları gibiyiz…”

Armağan Çağlayan
“Şu anda tüm bloğa enine yayılarak mitoz bölünmeyle çoğalıp tüm Cihangir ve Taksim Meydanı’nı ele geçirecek gibi görünen Park Hotel o eski ve izbe halindeyken (keşke o haliyle kalsaydı) şehrimizin yerel sanatçıları, müzisyenlerinden bazıları orada birtakım işler yapmak istediler. Devasa çirkinlikte bir bina, otopark olarak kullanılıyor ve alternatif sanat anlayışı için çok uygun. Ama mahkemeleri ve tartışması senelerce süren ve kültürel olarak defalarca ırzımıza geçen (Neyse ki Demirören AVM geldi de başka tecavüz edenimiz oldu) o hilkat garibesi için kim ne kadar başvurduysa hep geri püskürtüldü. Park Otel’e bizden kimseyi sokmadılar bile. Ta ki günlerden bir gün, boğaz hattından Eminönü ya da Karaköy’e seyahat edenler Park Otel’e enine yanan bir ışık görene kadar…

Bienal kapsamında Fransız sanatçı  Bertrand Ivanoff’un “Eğik Ufuk Çizgisi” adlı işi olanca sakinliğiyle vapurları selamlıyordu. Bir sanat kritiği değilim ama gördüğüm en saçma şeylerden biriydi. Yine tipik bir boşa harcanan fikir ve emek gösterisi. Bizim kendi şahsi kirli çamaşırhanemiz, kendi çöplüğümüz olan Park Otel’de bir Türk sanatçı İstanbul ve o otelin ilişkisi hakkında harika bir iş çıkartabilecekken, onu sadece yorumlamak isteyen bir Fransız gidip dahiyane ışık kılıcı kılıcıyla fikriyle ezip geçiyordu.Çünkü bizim ülkemiz böyle bir yerdir. Yabancı hayranlığı ve sarışına tutku yüzyıllardır memleket gen haritasında kendine yer bulmayı başarmıştır. Sarışın, beyaz tenli ve dilimizi kırık bir Türkçeyle konuşuyorsan artı birle başlıyorsun burada. (O zaman da çok merak etmiştim bu Bertrand Ivanoff kimdir ve bu ilişki ağını nasıl kurmayı başardı diye?) Osmanlı zamanında da yabancılar şehrin altını üstüne getirip burada fink atıyordu, yüzyıl sonra da değişen bir şey yok. En hip davetlerde, en havalı yemeklerde, en sıkıcı kulüplerde bile onlar hep baş köşedeler.

Peki kim bu Jack’ler, John’lar, Betty’ler, Daryl’lar, Augistien’ler…

Türkiye’ye gelip, Blue Mosque’u gezip, en az üç taksi tarafından dolandırılıp, Hamdi’de kebap yiyip ülkesine dönmesi gereken ama buraya bayılıp bizimle birlikte bu kaotik klastrofobik kent deneyimini bilinçli olarak yaşamak isteyen aklı evvel turistler mi sadece?Ya da Kansas’ın bir köyünden asla tam anlamıyla bir yabancı dil öğrenemeyecek insanlara yabancı dil öğretmek için 21 yaşında, üç tarafı denizlerle çevrili bir ülkeye yolu düşmüş ve içten içe burdan nefret eden ama kaderimdir deyip yoluna devam eden şanssız dünyalılar mı?”

Oray Eğin
“Fakat bir gün şehre demokrasi gelir ve Taksim Gezi Parkı artık öyle bir yer olmaktan çıkar. Çünkü demorkrasiye göre Gezi Parkı ahlaksızlık ve fuhuş yuvasıdır. Çok tehlikelidir ve oraya takılanların ayağını oradan kesmek gerekir. Demokrası önce çalıları keserek ve parkı dümdüz yaparak işe başlar. Artık sote yer kalmamıştır. Parkın o eksantirik ve gizemli havası belediyenin bahçıvanları tarafından budanır. Demokrasi sadece gizli odaları budamakla kalmaz. Normalde görev yapan polis sayısının yaklaşık dört katı görevlendirilir. Banklarda oturanlardan, sadece parktan geçenlerden bile kimlik sorulmaya başlanır. Sürekli gizlenmek zorunda kalanlar için bu korkunç bir durumdur. Çünkü polisler o parkın nasıl bir yer olduğunu bilir ve zaten kimliklere bakarken insanları bu amaçla kontrol etmektedir. Herkesi bir damgalanma korkusu sarmaya başlar. Parkın esas hit saatleri olan hava karardıktan sonraki bölümde ise sivil polislerin şovu başlar. Neredeyse kişi başına iki sivil düşmektedir. Tabii kimin sivil, kimin normal olduğunu anlamak biraz zaman alır. O yüzden pek çok eşcinsel yanlış insana toslar. Demokrasiye göre tüm bunların tek bir sebebi vardır. Her şey bizim iyiliğimiz ve güvenliğimiz içindir. “

Pink Freud
“Ya da onuruma verilen bir kutlama partisinde, tüm gece deliler gibi eğlenip gecenin en sonunda Nişantaşı’nda pahalı bir otelde orji esnasında uyuyakalmam mı daha acıklıydı? Üstelik teknik olarak uyuyakalmanın çok zor olduğu bir pozisyonda. Devam edelim isterseniz.

25. yaş günüme giyecek kıyafetim olmadığını düşünerek gitmedim ve tüm arkadaşlarım beni beklerken, evde saatlerce ağladım. 26. doğum günüme gitmeyi çok istiyordum ama o kadar sarhoş oldum ki evden çıkamadım ve evden çıkamayan diğer bir insanla, arkadaşımın sevgilisiyle yattım.” 

  1. Ortadoğu’dan Uzak Doğu’ya: Monira Al Qadiri

    Körfez Savaşı'yla ve Japon animeleriyle geçen bir çocukluk sonrasında her iki kültüre de birer kök salan Monira Al Qadiri, bu uzak diyarlarda aynı anda varolabilme özgürlüğünü bu kültürlere uzaktan bakabilme yeteneğiyle beraber elde etmiş. Bu zamanlarda bizim yaşadağımız coğrafyada da iyiden iyiye görünürlük kazanan toplumsal cinsiyet, hüznün estetiği ve yolsuzluk kültürleri gibi konular üzerine çok çeşitli formatlarda işler üreten Al Qadiri ile gerçekleştirdiğimiz sohbet bu konuların bizdeki izdüşümlerine de yeni ve farklı bir perspektif kazandırdı.

  2. Biz insanların son yüzbin senesi

    Arkeoloji, “biz insanları” anlamak için kuşkusuz bir derya. Sanat tarihinden, mimarlığa, biyolojiden nörolojiye, genetikten etnolojiye, hattâ dendrokronolojiye uzanan onlarca bilim

  3. “Onurlu bir yaşam sürdürebilmek”: Türkiye’deki Suriyeli göçmenler üzerine

    Türkiye’deki kamplar ve sokaklarda güvencesiz ve hak yoksunu hayatlar süren Suriyeli göçmenler üzerine konuşmak için 13Melek, Şenay Özden’in kapısını çaldı.

  4. “Sonbaharda çorbanızı karıştırırken mırıldanacaksınız”: Can Güngör

    Ceylan Ertem sordu, Can Güngör cevapladı! Sonbaharda gelecek, melankoliye sarmalanmış yeni Can Güngör albümü için geri sayım başlamışken Güngör’e Bant Mag. için Ceylan Ertem soruları sordu.

  5. Bant Mag. Sun Club sunar: Elijah Wood – Zach Cowie – DJ Fitz

    Kışın kaldığımız yerden devam ediyoruz... Şubat ayında bize yerleri yalatan ekibi tekrar bir araya getirdik, yazlık moda geçtik, bir değil iki olsun dedik... Bant Mag. Sun Club ile sizleri Wooden Wisdom, DJ Fitz ve Grup Ses ile ikinci randevuya davet ediyoruz. İlk randevu 15 Ağustos’ta İstanbul Topless’da... İkincisi 16 Ağustos’ta İzmir/Çeşme Babylon’da...

  6. Video röportaj: Elijah Wood, Turquoise Wisdom, Fitz

    Elijah Wood, Turquoise Wisdom ve Fitz ile geçtiğimiz şubat ayında gerçekleştirdiğimiz video röportaj burada.

  7. Bütün bilinmeyenleriyle birlikte Gevende’den oyun müziği: Monochroma

    Gevende, başkarakterinin sembolik bir kapital devi yıkmak üzere yola çıktığı distopik, atmosferik ve epey de karanlık bilgisayar oyunu Monochroma’nın müziklerini hazırladı. Grubun bu yeni soundtrack albümüne dair Ahmet Bilgiç’le konuştuk.

  8. Şarkı şarkı Yerçekimi albümü

    Yerçekimi’nin ilk albümünü grupla şarkı şarkı irdeledik, Vardal Caniş Su’nun çizgileriyle yorumladık.

  9. İçgüdüsel ve zaman ötesi bir müzik: Perera Elsewhere

    Kendi sınırları içinde her şarkıda farklı bir tat yakalamayı başaran Berlin’de yerleşik Perera Elsewhere ile Everlast albümünü konuştuk.

  10. Dizüstü bilgisayarda bilim kurgusal deneyler: Dream Koala

    Genç, yetenekli ve yaratıcı bir müzisyen olan Yndi Ferreira, dizüstü bilgisayarında müzikal ve bilim kurgusal deneyler yapıyor. Kendine has yollarla yaptığı bu deneyler sonucunda ortaya çıkan müziğini bir kez dinlediğimizde hem fiziksel hem ruhsal olarak kontrol altına alınıyoruz. Peki bu iyi bir şey mi, yoksa kötü mü? Siz karar verin…

  11. Kimdir bu Odd Future?

    Son yılların en üretken hip hop kolektifini mercek altına alıyoruz.

  12. Teftiş: Bu ay ne dinlesem?

    Yeni müziğe dair mesaimiz, artısıyla eksisiyle, burada.

  13. Müziğe dair kısalar

    DÜNYA KUPASI BLUES’U“Eve geliyor, eve geliyor, futbol eve geliyor…”“Three Lions” – The Lightning Seeds feat. Baddiel and Skinner Yazı: Alex

  14. Oregon’da bir mit bükücü: Kelly Reichardt

    Bu ay gösterime giren yeni filmi Night Moves vesilesiyle Amerikan bağımsız sinemasının sevilen yönetmenlerinden Kelly Reichardt’ın kariyerinde gezintiye çıktık.

  15. 15 maddede Jesse Eisenberg

    Bu ay iki filmle birden (The Double ve Night Moves) vizyonda karşımıza çıkan Jesse Eisenberg’in aşırı utangaçlık, yanaklara hücum eden alyuvarlar, asosyallik ve taramalı tüfek gibi konuşarak anlaşılamamayla mücadele ettiği hayatını ve bu hayatın perdeye yansıyan oyunculuğunu nasıl etkilediğini 15 maddede sizler için özetledik.

  16. En yakın festivale beklediğimiz 10 Amerikan bağımsızı

    Ağustos ayında, Garden State sonrası uzun süredir yeni bir filmini beklediğimiz Zach Braff’in Wish I Was Here’ı gösterime giriyor. Bu önemli kavuşmanın verdiği ilhamla yolunu gözlemeye devam ettiğimiz diğer Amerikan bağımsız sineması yenilerini sizler için sıraladık.

  17. Bu iki ay ne izlesem?

    Yaz rehavetinin sinema salonlarına hepten çöktüğü temmuz ve ağustos aylarında büyük bütçeli Hollywood aksiyonları ile uzun süredir beklediğimiz bağımsız yapımlar vizyona akın ediyor.

  18. Memleketin yeni tiyatro oyunları

    Geçtiğimiz Mayıs ayında 19. kez düzenlenen İstanbul Tiyatro Festivali, 2014-2015 sezonunda sahne alacak pek çok oyunun da prömiyerine ev sahipliği yapmış oldu. Festival sırasında dikkatimizi çeken ve yeni sezonda sahnede görme şansını tekrar yakalayacağımız Tatyana, Aşk ve Faşizm ve İstenmeyen oyunlarının yönetmenleriyle iştah açıcı soru-cevaplar burada.

  19. Yiğit Karaahmet’in İnci Kolyesinden Taneler: Heralde Kız!

    En çok "sivri dilli gay yazar" tamlamasıyla beraber karşımıza çıkan gazeteci yazar Yiğit Karaahmet her ne kadar iki sıfatı da gururla kabul etse de, bugüne kadar çeşitli gazete ve dergilerde yazdığı yazıların derlemesi olan ikinci kitabı "Heralde Kız!" sivri dilden ve homoseksüellikten daha fazlasını da barındırıyor. Kitabı biz de ele geçirip göz gezdirdikten sonra zaten bildiğimiz bir şeyi tekrar keşfettik: Karaahmet'in kalemi oldukça zeki, komik ve asla sözünü sakınmıyor. Bizim favorilerimiz çok, ancak sözü Karaahmet'in dostlarına bıraktık ve bizim için kitaptan en sevdikleri pasajları seçmelerini istedik.

  20. Künye

    yayın imtiyaz sahiplerive etkinlik direktörleri Aylin Güngö[email protected] J. Hakan Dedeoğ[email protected] yazı işleri müdürleri J. Hakan Dedeoğ[email protected] Ekin Sanaç[email protected] kreatif direktör