Asuman Tanyaş’ın çocukluk ve yuvaya dair temsil ve anlatıların etrafa saçılmış parçaları arasında dolaştığı ilk kişisel sergisi Kalıntı Kutusu – Bir Tekinsizlik Arkeolojisi, 9-25 Mayıs’ta Bant Mag. Havuz / Bina’daydı. Sergide yer alan işlerin hazırlık aşamalarını ve uyandırdığı duygu durumlarını Asuman Tanyaş ile konuştuk.
“Çoçukluk hikâyelerimizdeki doğaüstü varlıkların doğaya karışmaları, içinde yuvalanmaları, her an rahatsız edebilmeleri bana cazip geldi.”

Kalıntı Kutusu sergisinin yaratım süreci nasıl başladı? Bu sergiye dair ilk fikir kıvılcımı neydi?
Birkaç sene önce pandemi zamanı başladı sanırım. Hepimizin yaşadığını düşündüğüm korku ve kaygı duygularıyla oluşan ortamın tekinsizlik hâlini, anılarımla özleştirme çabasıyla başladı diyebilirim. Korku hâlimin nesnesini belirleyebilirken, kaygıda böyle bir bilinçlilik hâline izin yoktu. Bastırılmış anlar ve anılar devreye girmeye başlıyordu. Dönemin üretim için uygun şartları sağlaması hâli de beni tekrar tuval resmi yapmaya başlattı. Atölyede bulduğum eski objeler ve aile evindeki eski fotoğraflara eskici gezip yenilerini eklemeye başladım. Ama sergi için son iki senedir akıcı bir şekilde çalışıyorum diyebilirim.
“Tekinsiz” olanın cazibesi nereden gelir sence?
Tekinsiz modern bir kavram tabii; halk kültürü anlatılarındaki unsurlardan olan musallat olma hâllerinin nedenleri ve yeniden yorumlanması, musallat olanın uğursuz bir varlık olması, onun insanı baştan çıkartma hikâyeleri, saflığın ve günahsızlığın kirletilmesi gibi durumları kapsaması ile asıl en güvenli olduğumuz durumda karşılaşılması tekinsizliğin sahip olduğu çekiciliğin sebebi bence. Aslında “bu” belirli mekân, alan ve objelerle özdeşleşmiş bir duygu. Terk edilmiş evler, eski fotoğraflar ve eskici dükkânlarının bizde zaman zaman uyandırdığı bir his.
Sergide kendi yaşantından ne gibi izdüşümleri var? Çocukluk ve yuvaya dair anıların işlerine nasıl şekillerde sızdı?
Kullandığım bazı fotoğraflar aile evinde bulduğum eski fotoğraflar. Ürkütücü ve tanımadığımız uzak akrabalarımız. Bu kalıntıları toplarken, farkında olarak ya da olmayarak elbette kendi çocukluğumdan çağrışım bulduklarımı seçtim. Çoçukluk hikâyelerimizdeki doğaüstü varlıkların doğaya karışmaları, içinde yuvalanmaları, her an rahatsız edebilmeleri bana cazip geldi.
Çeşitlenen malzeme seçimlerinin, işlerindeki tematik bütünlüğü nasıl etkilediğini düşünüyorsun?
Malzemenin çeşitlenmesinin işler ile kavram (tekinsiz / kalıntı) arasındaki ilişkiyi güçlendirdiğini düşünüyorum. Suluboya ve akrilik zaten hep kullandığım, aşina olduğum malzemeler. Bunlara porselen de eklenince kendi deneyimimi ifade etmem daha rahat oldu. Umarım izleyiciye de bu şekilde geçmiştir. 🙂


Sergi metni, “rahatsızlık ile rahatlama birbirini çağırıyor.” sözleriyle bitiyor. Serginin temasıyla bu denli haşır neşir olmak, o dünyada uzun süreler geçirmek senin için nasıl bir deneyimdi? Üretim aşamasında rahatsızlık ve rahatlama arasında nasıl bir dinamik vardı?
Tekinsizlik gibi bireyin kendine veya çevresine yabancılaştığı durumlar, öznel deneyimin sonucunda oluşuyor. Bir zamanlar deneyimlediğim fakat unutulmuş olanı tekrar deneyimlemem sonucunda sınırlarının belirsizleşip güvensiz bir alana dönüşmesinin, algılama biçimim üzerinde yeni etkileri oldu tabii. Hem duygu durumum, hem de çevremle olan ilişkim yeniden belirlendi. Geçmişimdeki nesnelerin duygu pratiklerini ve bu pratiklerin nasıl öznel bir deneyim alanına dönüştüğünü belirleyebilmek için bağlar aradığım anda “rahatsızlık ile rahatlama” sınırlarında olduğumu hissettim.
Kalıntı Kutusu’nun hazırlık sürecinde pratiklerine ve sanatsal yaklaşımına dair ne gibi çıkarımların ya da keşiflerin oldu?
Bu benim ilk kişisel sergim, baştan sona bir yolculuk kurgulayıp sonra da izleyiciye sunmak hem cesaret istiyormuş hem de çok özel bir deneyimmiş. Benim gibi utangaç birinin işlerini sergileyecek cesaret bulması bile bir yenilik.
İşler ve kavramlar arasında karşılıklı bir etkileşimi ifade etme yöntemi ile geçmişteki hislerimin yansımalarını sorgulamak önemliydi. Bu nedenle, benim için yalnızca bir görsel üretim değil; aynı zamanda bir düşünme yöntemi ve deneyimi oldu.
Bir de biraz komik ama hiçbir şeyi aceleye getirip yapamadığımı bir kez daha fark etmiş oldum. 🙂


Kalıntı Kutusu’ndaki işler “anımsama”yı olduğu kadar “geride bırakma”yı, “unutma”yı da çağrıştırıyor. Bu, üzerine düşündüğün bir perspektif miydi? Nostalji ve zaman gibi kavramları hangi açılardan ele almaktan heyecan duyuyorsun?
Sahipsiz kalmış, tozlanmış, tedavülden kalkmış kalıntıların hüzünlü “nostaljik” bir tarafı var elbette. İşlerin çoğu unutulmuş olan bu “şeylerin” tekrar biçimlenmesi gibi geliyor bana. Dolayısıyla unutulup tekrar hatırlanmanın devam eden bir tekrarı gibiler.
Anılarımızda bu şekilde işliyor. Bize tanıdık gelen bir mekân, koku ya da tat hafızamızda bir şeyler tetikliyor, bir duygu uyandıran ipuçları bırakıyor. Tabii ki zaman işledikçe anılarımızı seçiyoruz, nostaljinin de tatlı kısmı bu sanki. Bu anı parçalarının hüzünlü ve pek de tatlı olmayan kısımları daha çok ilgimi çekiyor.
Hatıralarımda hangi mekânlarda kendime ve etrafıma yabancılaşmış olduğum anları düşünmek, o an bulunduğum mekân ve onun niteliğini belirleyen özellikleri belirlemek heyecan verici oluyor.
moda 217 adını verdiğiniz atölyede, eşin Özeren Gökçe ile birlikte yıllardır resim öğretmenliği de yapıyorsun. İşin eğitmenlik tarafında olmak sanatına neler kattı?
Eğitmen – öğrenci ilişkisini öznel deneyim üzerinden kurma çabasındayız ve sanatsal süreçleri de dünyayla olan bağı yeniden kurma biçimi olarak tanımlıyoruz. Öğrenmeyi yönlendiren, öğrenciyle birlikte öğrenen konumda olmak istiyoruz. Dolayısıyla da benim için düşünsel, duygusal ve estetik gelişimimin bir parçası oluyor diyebilirim.
Korku sineması sevdalısı birisin, izlemediğin korku filmi yoktur. Serginin de son derece tekinsiz, yer yer ürkütücü bir havası var. Korku sineması ve işler arasında nasıl bir bağ görüyorsun?
Evet, korku sinemasını ve korku kültürünü çok seviyorum. Küçüklüğümden beri benim hobim gibi bir şey. Böyle bir tema seçmemin sebebi de bu konuya olan merakım bence. Bu deneyimi işlerime taşıyarak izleyici ile hem duygusal hem bilişsel bir ilişki kurmayı; geriye dönüşü görselleştirerek de biraz ürkütücü bir deneyim paylaşmak istedim. Bazı işleri daha rahatsız edici yaparım diye düşünmüştüm aslında ama başlayınca değişti.


