Tüm zamanların en başarılı video oyunu uyarlamalarından kabul edilen, Neil Druckmann ve Craig Mazin imzalı, 8 Emmy ödüllü bilim kurgu draması The Last of Us’ın 2. sezonu; yarattığı fırtınanın ardından 25 Mayıs’ta HBO / Max’te final yaptı. Travmalar, hesaplaşmalar ve insan doğasına dair kaçınılmaz gri alanlara dönüş yapan fenomen dizi, hikâyeye farklı bir yön çizen yeni sezonuyla da sosyal medyanın gündeminden hiç düşmedi.
The Last of Us evrenine birlikte adım atan oyuncular Kaitlyn Dever (Abby), Isabela Merced (Dina) ve Young Mazino (Jesse) ile dizinin medya günü kapsamında Zoom’da buluştuk; hem karakterlerine yaklaşımlarını hem de set deneyimlerini dinledik. Oyun tarihinin en tartışmalı figürlerinden olan Abby’ye hayat veren Dever, rolle kurduğu ilişkiyi ve Druckmann’la yollarının nasıl yeniden kesiştiğini anlatırken; Merced ve Mazino ise kıyamet sonrası hayatta kalmanın duygusal yükü, anlatının dinamikleri ve karakterlerini gerçek dünyaya taşıma fikri üzerine konuştu.
Sezonun başında yaptığımız bu röportajın video kaydına, Bant Mag.’ın YouTube kanalından erişebilirsiniz.
Kaitlyn Dever yanıtlıyor:
“Abby’ye dair o iyi – kötü kutuplaşması hakkında dizinin baştan sona bir şey söylediğini düşünüyorum: Hayatta hiçbir şeyin siyah ya da beyaz olmadığı.”

Aslında bir film uyarlamasında Ellie’yi canlandırmak üzere Neil Druckmann ile 10 yıl önce konuşmuşsunuz. Aradan bunca zaman geçtikten sonra bir araya gelmek nasıldı?
Evet, vay be… Gerçekten on yıl olmuş, inanamıyorum. Yeniden buluşmak çok iyiydi çünkü bu proje hep hayatımda bir yerlerde olacak gibi hissetmiştim. Zamanla farklı hâllere büründü. Ben büyüdüm, değiştim ve Neil’le o zamandan beri hiç görüşmemiştik.
The Last of Us sebebiyle tanışmamız, film uyarlamasına dair konuşmalarının yapıldığı yıllara dayanıyor. Film rafa kalktı ama o yine de bana Uncharted 4’un son sahnesinde Nathan Drake’in kızını oynamamı teklif etti. O sahne sayesinde ilk kez motion-capture deneyimi yaşadım.
Neil’le çalışmak harika çünkü o bu hikâyeyi ve evreni avucunun içi gibi biliyor. Böyle birine tamamen güvenebilirsin. Uncharted 4 için onunla çalışmak gerçekten çok eğlenceliydi, benim için yepyeni bir deneyimdi. Bu projede onunla tekrar bir araya gelmek de gerçekten büyük bir onurdu.
Benden Abby’yi oynamamı istemelerine inanamamıştım. Babam da çok heyecanlandı. İkinci oyunu oynamıştı. İlk oyunu birkaç kez birlikte oynamıştık, ama babam ilk oyunu muhtemelen dört kez bitirmiştir. Abby için beni düşündüklerini öğrenince çok heyecanlandı.
Evet, onunla (Druckmann) tekrar The Last of Us hakkında konuşmak sürreel bir deneyimdi. Ama bu sefer bambaşka bir karakter ve bambaşka bir yaklaşımla çünkü artık bu bir HBO dizisiydi. Gerçek dışı geliyordu.
Abby, “kötü” ve “kahraman” arasındaki sınırların tamamen bulanıklaştığı bir karakter. Hâlâ pek çok kişi için çok kutuplaştırıcı biri. Projeye katılmadan önce bu tartışmaların neresinde duruyordun?
Dediğim gibi, ikinci oyunu babamla birlikte biraz oynamıştım. Abby’yle tanıştığın ve onunla oynamaya başladığın kısma kadar geldik. O noktada oyun bakış açısını tamamen değiştiriyor. Bu değişim çok keskin, çok sarsıcı. Gerçekten beklenmedik ve yoğun bir şeydi.
Abby’ye dair o iyi – kötü kutuplaşması hakkında dizinin baştan sona bir şey söylediğini düşünüyorum: Hayatta hiçbir şeyin siyah ya da beyaz olmadığı. Hiçbir şeyin bu kadar basit olmadığı. Hayattaki her durumun içinde bir sürü katman olduğu. Ve bu evrende karakterlerin büyük kısmı kusurlu. Hepsi bir şekilde aynı şeyleri yaşıyor — kayıplar, travmalar. Bir babayı kaybetmek, bir sevdiğini, bir arkadaşı ya da eskiden sahip oldukları hayatı kaybetmek… Dizi yas tutmayı çok farklı şekillerde ele alıyor bence. Bunu da Neil ve Craig öyle güzel yaratmış ki…
Abby benim için tamamen yasla hareket eden biri. İçinde bulunduğu duygular onu yönlendiriyor. Eskiden sahip olduğu hayatı tekrar elde etmek için her şeyi yapmaya hazır. Bu konuda kararlı. Ama Ellie de öyle. Bence bu karakterlerin birçoğu aslında birbirine çok benziyor. Bu da bir oyuncu olarak oynaması inanılmaz keyifli. Bu rolü üstlenmek istememin pek çok sebebinden biri de karmaşık bir karakter yapısı olmasıydı.
Kıyamet sonrasında Abby’yle birlikte hayatta kalmış olsaydın, aranızdaki en büyük çatışma ne olurdu sence?
Aman tanrım… Abur cubur ihtiyacım! Sürekli bir şeyler atıştırmak ya da oturup dinlenmek isterdim. Sanırım en çok bu ikisi yüzünden çatışırdık.
Isabela Merced & Young Mazino yanıtlıyor:
“Dina’nın gözünde aralarındaki fark, muhtemelen Jesse’nin kusurlu olmayı reddetmesi ve Ellie’nin kusurlarını benimsemesi.”

Bu, her oyuncu için göz korkutucu olabilecek bir proje. İkinci sezona katılmadan önce nasıl bir ruh hâli içindeydiniz? Kendinize motivasyon konuşması yapmanız gerekti mi?
Isabela Merced: Aslında çok da gergin değildim, sanırım kendimi yeni bir okulda yeni bir çocuk gibi hissettiğim anlamda gergindim. Bunu tarif etmenin en iyi yolu bu bence. Ama herkesin nazik olacağını biliyordum çünkü Bella anlatmıştı. Bella’ya önceden “Burada ne beklemem lazım? Ne ummalıyım?” diye mesaj atmıştım. O da bana özet geçmişti.
Young Mazino: Evet, ben de çok gergin hissetmedim. Çekimler başlamadan önce hep birlikte akşam yemeği yedik. Herkes enerjisiyle gerçekten cömert görünüyordu ve içimde iyi bir his vardı. Ve haklı da çıktım!
Dina serideki en bütünlüklü karakterlerden biri. Neredeyse güneş ışığının ete kemiğe bürünmüş hâli gibi. Onun oyundaki özünü yakalamaya çalışırken neye odaklandın?
Isabela Merced: Bir anlamda kendi mizacıma atıfta bulundum, bu da herhangi bir durumdan en iyi şekilde yararlanmak ve içindeki mizahı bulmak. Evet, kendimi çok ciddiye almıyorum. İnsanlar normalde bu tür dizilerde herkesin karanlık ve düşünceli olduğunu varsayıyor. Ama bence bu dünyanın palyaçoları olup diğer insanları güldüren ve acılarını biraz olsun dindiren birkaç kişi olacaktır.
Öte yandan Jesse, sadakati ve durgun gücüyle gamerların favorilerinden biri. Senaryoyu ilk okuduğunda bu karakterin hangi açıları seninle doğrudan konuştu?
Young Mazino: Başkalarını, topluluğu kendi önüne koymak ve kendisi için bir bedeli olsa bile doğru olduğunu düşündüğü şeyi yapmak konusundaki istekliliğini söyleyebilirim. Sanırım bende kişisel olarak doğrudan bir yankı yaratmadı. Jesse’nin bana; hayatımın direği olan, ailesini ve sevdiklerini geçindirmek için kendinden çok şey feda etmiş babamı hatırlattığını düşünüyorum. Aralarındaki bağı görebildim.
Isabela Merced: Bu çok hoş. Ayrıca Jesse gibi senin de çok net prensiplerin, standartların ve sınırların olduğunu söyleyebilirim.
Young Mazino: Elbette, elbette. Evet.
Dina eğlenceli, capcanlı, esprili biri; Jesse ise kanunlara sıkı sıkı bağlı, sorumlu ve dikkatli. Onlar hakkında düşünmeye başladıktan sonra bu karakterlerin başka hangi yönlerini vurgulamak istediniz?
Isabela Merced: Sanırım seni hep düzenli, kendimi ise kaotik olarak görmüşüm. Bugün söylediğin şey gerçekten çok güzeldi. Jesse’nin hayatında bunu istediği hakkında bir şeyler söyledin. Sadece bunu kendi içinde nasıl elde edeceğini bilmediğini… Dina’yı olmak istediği kişinin bir uzantısı olarak görüyor, bu nedenle bir şekilde ona çekiliyor.
Young Mazino: Evet, evet. Bence Jesse bazı açılardan sahip olduğu yükümlülükler tarafından batağa saplanmış durumda. Belki de diğer insanların ondan sahip olmasını beklediği sorumluluklar. Ama Dina bu şekilde onun için daha özgür olan diğer tarafı temsil ediyor ve o da buna çekiliyor. Bence pandemiyle yaptığın karşılaştırma ve bunun insanların bakış açılarını ve perspektiflerini nasıl kutuplaştırdığı ilginç. Ancak insanlık olarak tanımladığımız şeye sahip olmak için her ikisi tarafın da birlikte uyum içinde çalışması gerektiğini düşünüyorum.
Isabela Merced: Normalinde zıt kutuplar birbirini çeker. Kesinlikle çeker. Bu çekimin arkasında biraz bilim olmalı. Ellie ve Jesse söz konusu olduğunda, bence Dina’nın gözünde aralarındaki fark, muhtemelen Jesse’nin kusurlu olmayı reddetmesi ve Ellie’nin kusurlarını benimsemesi.
Young Mazino: Bu harika bir tanım oldu.
Son olarak, karakterinizi bir anlığına bile olsa gerçek dünyaya getirebilseydiniz, onunla ilk ne yapardınız? Onu nereye götürürdünüz?
Young Mazino: Jesse’yi Vancouver’daki spesifik bir dispansere götürürdüm. Sonra birkaç şey alıp dağlara giderdik ve gerçekten güzel bir kamp yeri bulup rahatlardık. Yıldızlara bakardık, biraz yemek yapardık, balık tutmaya giderdik ve… Oh be!
Isabela Merced: Bunu sevdim. Bayıldım. Hayır, sorun değil. Kimse kimsenin üstüne alınmasın.
Young Mazino: Evet, aynen.
Isabela Merced: Bence Dina aslında adrenalin patlaması seviyor. Bence heyecanı seviyor ve bir salgın durumunda olmasa bile yine de bir heyecan arardı. Bu yüzden muhtemelen onu yarış yapmaya falan götürürdüm. Araba kullanmayı bildiğini sanmıyorum. Gerçekten sanmıyorum. Ama bence go-kart, 8-ball ya da yüzme gibi çocukça aktivitelere bayılırdı. Sonra sihirli mantarlar, köpekler… Evet, bence çok iyi anlaşırdık.
Young Mazino: Eğlenceli olurdu.
Video: Deniz Bankal