“Tarihin en şanssız dönemi de bize denk geldi” klişesiyle sık sık karşılaşırız bu topraklarda. Zaman zaman kendimizin de düştüğü olabilir bu yanılgıya. Tanıklık etmediğimiz, hatta bazen hakkında herhangi bir şey öğrenmeye yeltenmediğimiz tarihleri ve hikâyeleri değersizleştirmeye cüret ederiz. Sırrı Süreyya Önder, bunun neden bir yanılgı olduğunu aramızdan ayrılışıyla da hatırlattı. Onun kafasıyla, yaratıcı perspektifiyle aynı döneme “denk gelmek”, olsa olsa büyük bir şanstı. Teşekkürler. Türkiye siyasetinin ve sinema tarihinin önemli figürü; yönetmen, senarist, yapımcı ve yazar kimlikleriyle tanıdığımız Önder’in 2017 yılında mecliste yaptığı konuşmasından bir kupleyi not düşerek kapanışı yapmak istiyor bu veda:
“Bir ozan durup dururken şöyle düşünmez: ‘Bu Çarşamba’yı ne alır? Alsa alsa sel alır.’ Öyle olmaz. Çarşamba’yı yüzlerce kez sel alır da ondan sonra türküsü yakılır. Türkü, yakılan bir şeydir. Bir türkünün niye yakıldığını bilmeyen nasıl söyleneceğini de bilemez. […] Türkü gibi günler gelecek.”