Konserlerdeki sahne önü VIP alanları ve onlara ne kadar gıcık olduğumuz üzerine…


Ekin: Eh Hakan, benden iki yaş büyüksün, eski stadyum konserlerinden hangilerine gitmiştin? Şöyle büyük rock konserleri filan…

Hakan: İki yaş büyük deyince sen bir garip oldum, ne komik.

E: Yaş ilerledikçe koyuyor di mi!

H: Gittiklerime gelince… Düşününce sanırım sadece Sting’e gittim. Bon Jovi’ye gitmeye kalktık ama biletleri getirmesi gereken kişi gelmedi. Cep telefonu da yoktu o zamanlar. Patladık.

E: Sahne önü VIP alanı var mıydı hatırlıyor musun?

H: Hmmm. Valla Sting konserinde tribünde VIP bölümünde oturmuştum

ama saha içini hatırlamıyorum.

E: O zamanki büyük rock konserlerindeki sahne önü VIP alanıyla bugünkü sıradan uygulamaları karşılaştırmak isterdim.

H: Ben bi tek Guns N’ Roses’daki snake piti hatırlıyorum. Nedense gitmedim o konsere ama çok heyecanlandırmıştı bu fikir beni.

E: Sahnenin içindeki alan!

H: Evet ağbi. Aynen öyle. Sahnenin içinde, sınırlı sayıda, azıcık bilet.

E: Kapış kapış gitmiştir herhalde.

H: Yani sahnenin önünde, arkayı bloklayan büyük bir alan değil. Bildiğin sahnenin içinde bir çukur. Grubun ortasında gibi. Gerçi düşününce açık havada bedava snake pit var. Neyse…

E: Ticarî bir uygulama olmasına ticarî, zaten Guns N’ Roses gibi bir gruptan bahsediyoruz ama grubun hayranlarına özel bir deneyim yaşatıyor.

H: Muhtemelen ekstrem bir deneyimdir.

E: İşte ne yazık ki son yıllardaki bazı konserlerde çok bir tatsız şekillerde uygulanabiliyor bu. Alana bir gidiyorsun. Sahnenin önünde devasa bir kulüp büyüklüğünde bir alan. Barikatlarla ayrılmış arkasındaki sıralardan. Millet barikatın arkasında yığılmaya başlıyor. Sahne önü alanı boş. Yavaş yavaş dolacak…

H: Çok tatsız bence az kalır. Ben hayatımda bu kadar abes bir uygulama görmedim.

E: Devasa bir çirkinlik.

H: Ben açıkçası şöyle düşünüyorum. Eğer mantık ön taraftan iki katına bilet satıp grup maliyetini çıkarmaksa ve bu iş başka türlü olmuyorsa yapmayın daha iyi.

E: E, başka bir mantık göremiyor insan. Büyük ihtimalle öyle, pahalı biletlerle kompanse etmek masrafları.

H: Zaten gelen grup tek model bilet satıp kendini kurtaramıyorsa demek ki gelmemeli buraya ya da getiren firma getirmemeli. Çünkü belli ki insanlar VIP alanından bilet alamıyor. Her defasında gördüm. VIP alanının en az 3/5’i boş. Dolu olan kısmının yarısından fazlası basın ve davetli. Bunu çok iyi biliyorum çünkü oradaki hemen hemen herkesi tanıyorum.

E: Hâl böyle olunca da zaten grubun hayranlarının çok büyük çoğunluğu sahneye metrelerce uzakta ve sahneden kopuk kalıyor.

H: Demek ki bedavaya dağıttın biletlerle doldurmaya çalıştığın, konserin bütün atmosferini öldüren, arkadaki insanları konserden koparan, ayrıştıran, belli ki sana da fazla para kazandırmayan, anlamsız bir uygulama bu. Haydi bazı konserlerde anlarım. Çok büyük gruptur, grup da bunu istiyordur, falan fiş mekân. Ama Interpol, Belle and Sebastian gibi grupların konserlerinde gerçekten ciddî misiniz yahu. Dalga mı geçiyorsunuz?

E: Mesela en son Küçükçiftlik Park’taki Belle and Sebastian konserinde tanık olduğumuz uygulama: 3 bira satın alan, “sahne önü” alana girebiliyor. Sahiden ciddî misiniz? Konsere mi geldik, nereye geldik? Ne konser kaldı ne bir şey…

H: O zaten apayrı devasa bir parantez. Gidenler gördü. 3 birayı ayna anda alana, ama buna dikkat, aynı anda almanız lazım, ön VIP tarafına geçiş hakkı vermek ne demek be!

E: Bunu anlamak zor cidden.

H: Bunu demek istiyorum işte. O zaman yapmayın. Gelmesin grup. Belli ki o kadar büyük bir yerde olmaması gereken bir konser. Haydi olsa bile VIP alanı ne demek be. Bu arada VIP alanı değil. Düzeltelim: Sahne önü bilet alanı. 180 TL miydi Belle’de? Herhangi bir müziğin 180 TL etmeyeceğini düşünenlerdenim.

E: Ben de. Ben de. Ama şimdi kontrol ettim 135 TL sahne önü. Normal bilet 80 TL.

H: O da çok pahalı. 135 TL !!!

E: Yani 80 TL gibi bir para verip konsere geldin mesela, ama önünde dev bir davetli havuzu var. Evet, davetli havuzu, çünkü gerçekten bu alanın çok çok azı grubun sahne önü bileti almış dinleyicilerinden oluşuyordu. Mesela şöyle seçenekler var. Gidip konuşursan belki seni de alırlar oraya. Yani belli olmaz. Ne bileyim yani tatlı dille girebilirsin de oraya. Ya da 3’ü bir yerde bira alırsın.

H: Ha tabiî canım. Baktın alan boş. Öyle de girebilirsin mesela. “Ağbi işte şöyle, işte şöyle, hadi be abi, yap bir güzellik” derken girebilirsin içeri. Tabiî sadece Belle and Sebastian değil, hemen hemen her konserde yapıyorlar bu arsız uygulamayı.

E: Tabiî tabiî, belli mekânlarda genelde olan bir uygulama. Mesela Küçükçiftlik Park mekân olarak bu uygulamayı yapabilen bir yer. Konser ne olursa olsun.

H: Yabancı tanıdıklarıma özellikle sordum. “Yok bizde böylesi” dediler. Şunun için sordum; yazıyı okuyan ilgili kişiler “dünyanın her yerinde böyle” standart argümanıyla gelebilir diye.

E: O argümanın da hastasıyım zaten. Her yere gidiyor. Bir yandan her yerde uygulanan bir şey olmaması nedeniyle sahneye çıkan grupların bundan haberdar olmadığını varsayabiliyoruz aslında.

H: Bu arada bu yaz yurtdışında gittiğim hiçbir festivalde de böyle bir şey görmedim. Elbette Rihanna vs konserlerinde yapıyorlar Golden Ring falan da.

Hadi o kadarı da olsun, ona ben de onay verdim.

E: Elbette festivallerde gördüğümüz basın fotoğraf alanı uygulaması da bununla aynı şey değil mesela.

H: Değil tabiî canım.

E: O gayet normal bir uygulama. Belli şarkılarda girer fotoğrafını çekersin

ve dar bir alandır.

H: Sahne ve seyirci arasında koridor gibi bir alan verirler sana. Maksimum 3 parça. Sonra naş naş…

E: Aynen öyle. Yani fakat burada konserin bütün var olabilecek duygusunu öldürmeye kim nasıl karar verebiliyor, aklım almıyor. Yani nasıl böyle bir inisiyatif kullanılıyor.

H: Ben ama gerçekten organizasyon yapan arkadaşlardaki bu dürtüyü öğrenmek istiyorum.

E: Organizasyon mu bunu şart koşuyor? Yoksa mekânın var olan uygulamasına boyun mu eğiliyor?

H: Yani baya kast sistemi gibi.

E: Resmen öyle. Abartısız.

H: Lortlar ve avam kamarası gibi.

E: Ve bizim de ok dememiz mi bekleniyor buna?

H: Titanik’te yolculuk yapmak gibi. Paran kadar güzelim der gibi.

E: Bir de yeniden dikkat çekiyorum zaten bir ton para veriyorsun oraya gelmek için.

H: Evet, yalnız ben de bir şey eklemek istiyorum. Sonuçta basın olduğumuz için bu konserlere davetiye alıyoruz ve çoğu konseri de bu öndeki alandan izleme şansımız oluyor. Bunu bir itiraf edeyim, rahatlayayım. Ama Belle and Sebastian konserinde yemin ettim bir daha adımımı atmam.

E: Atmadın da.

H: Dinosaur Jr. gelsin yine de atmam. Off, büyük konuştuğum zamanlar hemen içimi stres bağlıyor. Ya yaparsam yapmam dediğim şeyi diye.

E: Ben de atmam. Ben zaten alınmamıştım en son Belle and Sebastian’da.

H: Evet gördüm talihsiz bir andı o. Herkes barikatlarından üstünden atlayıp alana girerken hem de.

E: Ha bir de o var, eğer boyunuz çok kısa değilse, barikatlardan alana atlayabilirsiniz! Buna güzel tepkiler verilebilir aslında. Barikatın arkasında ön sırada dev boydan boya yazı sallandırmak gibi mesela. İnsanın aklına türlü fikirler geliyor. Ama sahne önü konsere erken gelenin değilse benim kalbim o konserde yok. Açık söyleyeyim Hakan. Tadım kalmıyor.

H: Sonuna kadar katılıyorum sana. Zaten ha desen her konuda birbirimize sonuna kadar katılıyoruz. Normalde bu tip karşılıklı konuşmalı şeyler tartışmalı olur. Bir taraf karşıt görüşü temsil eder. Biz kafa kafaya verip aynı taraftan tek konuyu yerden yere vurup duruyoruz

E: Evet biz olayı yanlış anlamış gibiyiz biraz. Bir dahaki aya hiç anlaşamadığımız bir konu bulalım bari.

H: Bence öyle yapalım. Şöyle hafif kapışmalı olsun.

E: Hadi bakalım… Ne konuda kapışacağız yahu!

H: Hmmm….

  1. Beş yıl önce on yıl önce

    1 Ekim 1908105 yıl önce bugün, Ford Model T otomobilleri 825 dolardan satışa sunuldu, 1927’ye kadar piyasada kaldı. 2 Ekim

  2. Eleanor Davis: Kendiniz için çizin, para için başka bir şey yapın

    Eleanor Davis çizgi roman ve karikatür dünyasından ekmeğini kazanmayı başarabilen isimlerden bir tanesi. The New Yorker, The New York Times, The Guardian gibi baba mecralarda sık sık rastlanabilen işlerine anaokulunda aldığı "en iyi motor beceriler" ödülünden bu yana çoğalan bir ödüller bütünü eşlik ediyor.

  3. Olgu Ülkenciler: Zevkli Rezalet

    2011'de gerçekleşen Das Fenomen sergisinin ardından bir senelik bir nadasa yatan Olgu Ülkenciler ilhamlı uykusundan 4-26 Ekim'de C.A.M Galeri'de görülebilinecek olan Zevkli Rezalet isimli yeni bir sergi ile uyandı.

  4. Bio Müzik: Doğadan çıkan anlık kompozisyonlar

    İçinde bulunduğumuz döngüde zaten sürekli bir müzik yok mu?

  5. Sürpriz: Alan McGee geri döndü!

    Louder Than War, eski Creation Records patronu Alan McGee ile yeni plak şirketi 359, yolda olan biyografisi ve yeni Liverpool üzerine konuştu...

  6. Esmerine ve Kanadanın Derinliklerine Dalmak

    İki haftalık bir Kanada turnesine çıkıp, Jerusalem In My Hear, Saltland, gibi müziklerle tanışıp, Constellation ailesini deneyimledikten sonra insanın “paylaş” tuşuna basası geliyor. Buyrun.

  7. 100. albümün arifesinde Constellation Records

    1997 yılından bu yana Godspeed You! Black Emperor, Silver Mt. Zion, Vic Chesnut, Evangelista gibi isimlere ev sahipliği yapan Constellation Records’ın kurucularından Ian Ilavsky ile bir hafta gezindikten sonra aklıma takılanları sordum.

  8. Hakan Vreskala ve şapkasından çıkan yeni numarası: Stand-up and Fight

    Esmerine kadrosuna dahil olan Hakan Vreskala'nın Kanada’da vurmalıları ve sahne ruhuyla izleyenleri mest edişini izlerken aslında bununla da yetinemeyeceğini biliyordum. İşte Vreskala’nın yeni numarası ve kafasındaki diğer konular.

  9. Konser ekonomisine dair: Bıçak kemiğe dayandı mı?

    Çoğu müzisyenin gelirlerinin büyük kısmını konserlerden elde ettiğini düşünecek olursak, müziğin ekonomisini konser ekonomisine bakmadan anlamamız mümkün gözükmüyor...

  10. Ayaküstü: Konserlerdeki kast sistemi

    Konserlerdeki sahne önü VIP alanları ve onlara ne kadar gıcık olduğumuz üzerine…

  11. Ekin Fil ve biblo dan yeni müzikler

    Ekin ve Pınar Üzeltüzenci kardeşler, peşisıra yayınladıkları yeni solo albümleri hakkında bu sefer birbirlerine soru sordu.

  12. Seyfettin Efendi ve Olağanüstü Maceraları

    1920’ler Türkiye’sinde dolaştıran hikâyeler artık basılı...

  13. Beyazperdenin Gergin Astronotları

    Bu ay gösterime giren Gravity’nin verdiği ilhamla, sinema tarihinde uzayın derinliklerinde gezinen ve bolca stres yaşayan kahramanları anmak istedik…

  14. James Franco hakkında bir yazı daha

    Bu ay Filmekimi’nde yönetmenliğini üstlendiği As I Lay Dying gösterilen, başrolünde oynadığı This Is The End filmi vizyona giren, konuk oyuncu olarak yer aldığı The Mindy Project dizisinin, onun oynadığı bölümleri yayınlanan, kısacası bu ay da, her ay olduğu gibi yine dört koldan üzerimize üzerimize gelen James Franco hakkında, bir yazı daha.

  15. Nike’dan Çağrı: Hareket Et!

    Nike Türkiye'nin "Hareket Et" kampanyası, potansiyelleriyle evde oturmaya pek bayılan Türk insanına potansiyel enerjilerini kinetiğe dönüştürmeleri için birtakım meydan okumalarda bulunuyor. Kampanya süresince nike.com/hareketet adresinden verilecek online aksiyon görevlerini yerine getirenler arasından seçilecek üstün performans sahipleri ise baştan sona insan hareketiyle yaratılmış özel posterlerden birinin sahibi olacak.

  16. Bu ay ne izlesem?

    Sinema salonlarında gerçek olaylardan yola çıkarak çekilmiş filmlerin cirit attığı ekim ayında, haklarında şimdiden Oscar bahisleri açılmış bir avuç film de gösterime giriyor.

  17. Teftiş: Bu ay ne dinlesem?

    Yeni müziğe dair bu ayki mesaimiz, artısıyla eksisiyle, burada.

  18. Müziğe dair kısalar

    Pop müzik ve kadın düşmanlığı, nostalji, yabancılaşma ve acı...

  19. Çıfıt

    Görüyoruz-beğeniyoruz, dinliyoruz-ilgileniyoruz, yiyoruz-bayılıyoruz, okuyoruz-şaşırıyoruz, sonra da sizinle paylaşıyoruz.

  20. Künye

    yayın imtiyaz sahiplerive etkinlik direktörleri Aylin Güngör [email protected] J. Hakan Dedeoğ[email protected] sorumlu yazı işleri müdürü J. Hakan Dedeoğ[email protected] genel yayın