KONU KADINLARSA İŞ DEĞİŞİR

Yazı: Alex Mazonowicz

Bundan altı ay önce “ben yaşlandım” dediğim bir an oldu. Miley Cyrus’un kim olduğunu bilmediğimden ama babasının hit olan tek parçası “Achy Breaky Heart”ı hatırladığımdan bahsediyorduk. Durumu telafi etmek için Miley’nin müziğini keşfetmeye koyuldum ama birkaç parça dinledikten sonra bu çabamdan ânında vazgeçtim.

Dünyanın Cyrus’tan haberdar olması, bir ödül töreni sırasında gerçekleştirdiği dans ya da ona benzer bir performansının ardından, internet sitelerinin başköşesine yerleşmesiyle oldu. Performansın kalitesi tartışılabilir olduğundan, yayılan YouTube videolarını da izlemekten hemen vazgeçtim. İlginç bulduğum kısım, bu performansın ardından olup bitenler…

Tabloid basını, muhafazakâr haber siteleri ve bloglar ile gevezelikten hoşlanan diğerleri aşırı öfkelenmişti. Görece nazik kalan yorumlar bunun “cinsel sömürü” olduğunu bağırıp duruyordu. Daha az naziklerse “kaşar” ve daha kötü yakıştırmaların olduğu bir dil kullanıyordu. Bilindik bir hikâye…

Performansın en çok eleştirilen kısımlarından biri, yirmi yaşındaki Cyrus’un Robin Thicke ile birlikte “twerking”* yapmasıydı. “Twerking”in ne olduğunu gerçekten bilmiyorum ama bir tür dans gibi gözüküyor. Ayrıca Robin Thicke’nin kim olduğuna dair de pek bir fikrim yok ama performansa o da dahil olduğu için konu üzerinde biraz durup düşünmek gerekiyor. Neden Thicke’nin de Cyrus’la aynı eleştirileri toplamadığı ya da kendisi hakkında sayfalarca yazılmadığı bilinmiyor.

Ah, durun! Bilinmiyor değil elbette, apaçık ortada: Çünkü o bir erkek!

Kadın düşmanlığı dünyanın her tarafında yaygın… Bunu biliyoruz. En liberal çevrelerin bile pop kültürü algılayış biçiminde kadın düşmanlığının çirkin yüzü ortaya çıkıyorsa, bu modern hayatın en büyük utançlarından biridir.

Daha utanç verici olan ise Miley Cyrus ya da Katie Perry gibi isimlere yöneltilen eleştirilerdeki cinsiyetçi yönü yok saymak.

Tabiî ki bu starların müzikal kalite açısından yerlerde süründüğüne dair eleştiriler yapılabilir. Cyrus söz konusu olduğunda haklı bir yorum ama Perry’de değil. Yine de tüm bunların ötesinde, bu isimlerin albümlerini satmak için seksi kullandığı ya da sömürüldükleri yönündeki suçlamalar tamamen yanlış. Bu tarz yorumlar Justin Bieber ya da Justin Timberlake için yapılmıyor mesela.

Ayrıca, albüm satmak için cinselliğin kullanılmasında ne var ki? Pek çok şeyin satılmasında cinsellik kullanılıyor, biliyoruz. Amma velâkin, söz konusu pop müzik oldu mu iş değişiyor çünkü cinsellik ve seks, en başından beri pop müziğin bir parçası oldu. Rock’n’roll’un, beyaz dinleyiciye satılmak için henüz sterilize edilmediği zamanlarına ait azgın şarkı sözlerinden, 1970’lerin punk akımıyla birlikte başlayan fetiş modasına kadar, seks her daim oradaydı. Hattâ bir noktada, davetkâr gözüktüğü için, dans ederken Elvis’in belden aşağısının çekilmesi yasaklanmıştı kameralara. John Lennon’ın da evli olduğu gizli tutulmuştu bir dönem. Böylece Beatles’ın kadın hayranları Lennon’ın hâlâ “boşta” olduğunu düşüneceklerdi.

Toplumsal cinsiyet konusunda derinlere inmeyi bu konuyu çalışanlara bırakmak en iyisi ama sanata ve hayata karşı benimsenen cinsiyetçi yaklaşımlar, hem kadınları hem de erkekleri etkiliyor. Bir keresinde, en sevdiğim gruplardan, üç Japon kadın müzisyenden oluşan Perfume’un bir konserine gitmiştim. “Japon kadınlara bir fetişim” olduğu için Perfume’u sevmekle suçladılar beni. Üstelik bunu, müzik eğitimi almış olmama, düzenli olarak müzik yazıları yazıyor olmama ve iflah olmaz bir synthpop hayranı olmama rağmen söylediler. Görünen o ki Perfume seviyor olmam beni bir sapık yapıyordu. “Japon kadınlardan değil de, Japon erkeklerden oluşan bir pop grubu olsaydı da Perfume’u sever miydin” diye sordular hattâ. “Eğer birkaç yaşlı Japon adamın birlikte çaldığı bir pop grubu olsaydı bunun adı Yellow Magic Orchestra olurdu ve evet, yine de severdim” şeklinde cevapladım kendilerini.   

Bir anekdotla bitireceğim. Bir keresinde Facebook’ta bir arkadaşım, kadın düşmanı ve son derece rahatsız edici bir eleştiriyle birlikte Katy Perry’nin “I Kissed a Girl” videosunu paylaşmıştı. Söz konusu arkadaşım, pop müziğin şu anki hâlinden yakınıyor ve Katy Perry’e türlü yakıştırmalarda bulunarak, cinselliğini albüm satmak amacıyla kullandığı için kaşar olduğunu söylüyordu. Bir de üstüne, Led Zeppelin gibi grupların “düzgünce” müzik yaptığı zamanlarda yaşamak istediğini belirtiyordu. “Ama Led Zeppelin’in en büyük hit’i ‘Whole Lotta Love’ın tamamı seks hakkında. Hattâ parça içinde orgazm taklidi bile var. Ayrıca Robert, konsere üstsüz çıkardı.”

Anlaşılan o ki, sebebini açıklayamasa da bu aynı şey demek değildi. Ben tabiî ki nedenini biliyorum. Katy Perry kadın çünkü.

*Çeviri notu: Twerk aslında çok eski bir dans türü ama Miley Cyrus’un söz konusu MTV performansından sonra esas patlamasını yaptı. Hattâ Oxford’un sözlüğünde “twerk” diye bir madde açıldı sonrasında. Ne olduğunu hala merak ediyorsanız sizi performansın şuradaki videosuyla baş başa bırakalım.   

(KENDİ) NOSTALJİMDE BOĞULUYORUM… KURTARMAYIN!

Yazı: Emre Karacaoğlu

İngiliz Japan grubunun vokalisti David Sylvian’ın 1984 seneli ilk solo albümünden “Nostalgia”yı dinleyip geçmişimi –özellikle de çocukluğumu– kaybettiğim dostlarımı, aile dışına itilen akrabalarımı ve eski sevgililerimi düşünüp kendime acı çektiriyorum… Bu anlarıma da zihnimde sayısız mekân, ses, hattâ tat ve kokular eşlik ediyor tabiî ki! Ve bir yandan da bu nostalji ânından –hepimiz gibi– benzersiz, tarifi zor bir haz duyuyorum. Duymasam, bu şarkıyı üçüncü kez döndürüp hatıralara dalar mıydım yeniden?

 “Kayıp Zamanın İzinde”de Fransız yazar Marcel Proust’un çaya batırılmış bir madlen keki yediği anda istem dışı olarak geçmişine dönmesi gibi, Sylvian da bir su birikintisinin üzerindeki dalgaların çıkardığı sesle “nostalji içinde boğulduğunu” dile getirir parçada: “Kırlarda duyulan sesler / Neşeleri, dinginlikleri ve lüksleri / Aklımın gezintilerinde kayboluyor / Yılların hatıralarıyla şekillenmiş / Ağaçlardan dallar kesiyorum / İçimden hayaletlerini defetmek için / Bir su havuzunun dalgalarının sesiyle / Nostaljimde boğuluyorum.”

Avusturyalı filozof Ludwig Wittgenstien’a göre dil, varlığın yansımasıdır ve dolayısıyla dili çözümlersek varlığı da anlayabilir, özünü kavrayabiliriz. “Nostalji” sözcüğünün etimolojisini araştırırken, o aralar okuduğum, felsefeci Halil Duranay’ın “Likantropi – 21. Yüzyıl mı? Beytambal Galsın” isimli çalışmasında şans eseri şuna rastladım: “Nostos: geri dönmek ve algos: açı çekmek, nostaljinin ne denli büyük bir lanet olduğu kendi etimolojisinde saklı. Keşke unutabilsek ve bilinçdışındaki yaralar bizden bağımsız kanamaya başlamasa ama biz bu lanetle yeryüzüne fırlatıldık: unutamamak, beceremediğimiz yegâne şey bu. Hatırlamak acı çekmektir.”

Sovyet yönetmen Andrei Tarkovsky’nin çok sevdiğim ve belki de en kişisel filmi olan “Nostalghia” da ismindeki temayı aynı açıdan işliyordu. Film, dünyanın geldiği hâlle uyumsuzluk yaşayan kişilerin kaçınılmaz olarak “nostalji” duygusuna kapılacağını, yabancılaşacağını ve acı çekeceğini savunuyordu.

Ağrıyan dişle ya da yaranın kabuğuyla oynarcasına nostaljide boğulmayı ben de seviyorum ama –genellikle pek susmayan- rasyonel yanımın sesine kulak vermeden de edemiyorum. Sylvian, Duranay ve Tarkovsky bana bunları söylerken, Amerikalı gazeteci Doug Larson’ın “Nostalji, eski güzel günlerden keskin köşeleri ayıklayan bir dosyadır,” ya da Amerikalı şair Robert Morgan’ın “Mesafe, nostaljinin yanında perspektif ve nesnellik de getirir,” sözlerini hatırlıyorum. Ve o başta saydıklarımı yeniden bir gözden geçiriyorum: Evet, geçmişimi seviyorum ama geleceğin ve olgunlaşmayla gelen bilgeliğin getireceği fırsatların heyecanı da çok baskın. Kaybettiğim dostların karşısında, şu anda hayatımda olan insanların sıcaklığını duyuyorum ve kaybettiklerimin üzüntüsü azalıyor. Aile dışına itilen akrabalarımın üzerinde herhangi bir sorumluluğum ve suçum olmadığını fark ettikten sonra onların yokluğu daha az etkiliyor. Eski sevgililerim ve ben de artık farklı kişiler olduğumuz için onların acısı da geçmişin karanlığında kayboluyor ve hissedilmez oluyor. Bütün bunların yerine sadece tatlı yaşanmışlıklar ve “yeni”nin heyecanı kalıyor. Benim nostaljim de böyle işte.

O yüzden, evet, (kendi) nostaljimde boğuluyorum… Kurtarmayın, lütfen!

  1. Beş yıl önce on yıl önce

    1 Ekim 1908105 yıl önce bugün, Ford Model T otomobilleri 825 dolardan satışa sunuldu, 1927’ye kadar piyasada kaldı. 2 Ekim

  2. Eleanor Davis: Kendiniz için çizin, para için başka bir şey yapın

    Eleanor Davis çizgi roman ve karikatür dünyasından ekmeğini kazanmayı başarabilen isimlerden bir tanesi. The New Yorker, The New York Times, The Guardian gibi baba mecralarda sık sık rastlanabilen işlerine anaokulunda aldığı "en iyi motor beceriler" ödülünden bu yana çoğalan bir ödüller bütünü eşlik ediyor.

  3. Olgu Ülkenciler: Zevkli Rezalet

    2011'de gerçekleşen Das Fenomen sergisinin ardından bir senelik bir nadasa yatan Olgu Ülkenciler ilhamlı uykusundan 4-26 Ekim'de C.A.M Galeri'de görülebilinecek olan Zevkli Rezalet isimli yeni bir sergi ile uyandı.

  4. Bio Müzik: Doğadan çıkan anlık kompozisyonlar

    İçinde bulunduğumuz döngüde zaten sürekli bir müzik yok mu?

  5. Sürpriz: Alan McGee geri döndü!

    Louder Than War, eski Creation Records patronu Alan McGee ile yeni plak şirketi 359, yolda olan biyografisi ve yeni Liverpool üzerine konuştu...

  6. Esmerine ve Kanadanın Derinliklerine Dalmak

    İki haftalık bir Kanada turnesine çıkıp, Jerusalem In My Hear, Saltland, gibi müziklerle tanışıp, Constellation ailesini deneyimledikten sonra insanın “paylaş” tuşuna basası geliyor. Buyrun.

  7. 100. albümün arifesinde Constellation Records

    1997 yılından bu yana Godspeed You! Black Emperor, Silver Mt. Zion, Vic Chesnut, Evangelista gibi isimlere ev sahipliği yapan Constellation Records’ın kurucularından Ian Ilavsky ile bir hafta gezindikten sonra aklıma takılanları sordum.

  8. Hakan Vreskala ve şapkasından çıkan yeni numarası: Stand-up and Fight

    Esmerine kadrosuna dahil olan Hakan Vreskala'nın Kanada’da vurmalıları ve sahne ruhuyla izleyenleri mest edişini izlerken aslında bununla da yetinemeyeceğini biliyordum. İşte Vreskala’nın yeni numarası ve kafasındaki diğer konular.

  9. Konser ekonomisine dair: Bıçak kemiğe dayandı mı?

    Çoğu müzisyenin gelirlerinin büyük kısmını konserlerden elde ettiğini düşünecek olursak, müziğin ekonomisini konser ekonomisine bakmadan anlamamız mümkün gözükmüyor...

  10. Ayaküstü: Konserlerdeki kast sistemi

    Konserlerdeki sahne önü VIP alanları ve onlara ne kadar gıcık olduğumuz üzerine…

  11. Ekin Fil ve biblo dan yeni müzikler

    Ekin ve Pınar Üzeltüzenci kardeşler, peşisıra yayınladıkları yeni solo albümleri hakkında bu sefer birbirlerine soru sordu.

  12. Seyfettin Efendi ve Olağanüstü Maceraları

    1920’ler Türkiye’sinde dolaştıran hikâyeler artık basılı...

  13. Beyazperdenin Gergin Astronotları

    Bu ay gösterime giren Gravity’nin verdiği ilhamla, sinema tarihinde uzayın derinliklerinde gezinen ve bolca stres yaşayan kahramanları anmak istedik…

  14. James Franco hakkında bir yazı daha

    Bu ay Filmekimi’nde yönetmenliğini üstlendiği As I Lay Dying gösterilen, başrolünde oynadığı This Is The End filmi vizyona giren, konuk oyuncu olarak yer aldığı The Mindy Project dizisinin, onun oynadığı bölümleri yayınlanan, kısacası bu ay da, her ay olduğu gibi yine dört koldan üzerimize üzerimize gelen James Franco hakkında, bir yazı daha.

  15. Nike’dan Çağrı: Hareket Et!

    Nike Türkiye'nin "Hareket Et" kampanyası, potansiyelleriyle evde oturmaya pek bayılan Türk insanına potansiyel enerjilerini kinetiğe dönüştürmeleri için birtakım meydan okumalarda bulunuyor. Kampanya süresince nike.com/hareketet adresinden verilecek online aksiyon görevlerini yerine getirenler arasından seçilecek üstün performans sahipleri ise baştan sona insan hareketiyle yaratılmış özel posterlerden birinin sahibi olacak.

  16. Bu ay ne izlesem?

    Sinema salonlarında gerçek olaylardan yola çıkarak çekilmiş filmlerin cirit attığı ekim ayında, haklarında şimdiden Oscar bahisleri açılmış bir avuç film de gösterime giriyor.

  17. Teftiş: Bu ay ne dinlesem?

    Yeni müziğe dair bu ayki mesaimiz, artısıyla eksisiyle, burada.

  18. Müziğe dair kısalar

    Pop müzik ve kadın düşmanlığı, nostalji, yabancılaşma ve acı...

  19. Çıfıt

    Görüyoruz-beğeniyoruz, dinliyoruz-ilgileniyoruz, yiyoruz-bayılıyoruz, okuyoruz-şaşırıyoruz, sonra da sizinle paylaşıyoruz.

  20. Künye

    yayın imtiyaz sahiplerive etkinlik direktörleri Aylin Güngör [email protected] J. Hakan Dedeoğ[email protected] sorumlu yazı işleri müdürü J. Hakan Dedeoğ[email protected] genel yayın