İçinde bulunduğumuz döngüde zaten sürekli bir müzik yok mu?


Her sesin müziğin bir parçası olabileceği fikri çok uzun yıllardır tartışılan ve farklı örneklerle altı doldurulmaya çalışılan bir fikir. Buna kesinlikle karşı çıkan müzik akademisyenleri, otoriteleri olsa da, özellikle kayıt teknolojilerinin hem gelişmesi hem de kolaylaşmasıyla birlikte günlük hayattan sesleri birçok müzikte duymaya alıştık. Müzisyenler şarkılarında bu tür sesleri farklı biçimlerde kullandılar şimdiye kadar. Kimisi sadece gürültü olarak faydalandı yaptığı alan kayıtlarından, kimisi müziğini inşa ederken temeline bu sesleri koydu, kimisi de biraz daha farklı bir yaklaşımla söz konusu sesleri melodik başka bir katman hâline getirdi. Bir elektrikli süpürgenin çıkardığı sesin de müzik olduğu fikrindeki yalınlık bu işi heyecan verici kılan en önemli detay belki de.

Tüm bunların yanında alan kaydı denilen kültür son yıllarda bir hayli fazla alt başlığı olan zengin bir hazine hâlini aldı. Tüm bu alt başlıklarda aslında kişilerin ilgi alanları ve bu ilgi alanları dolayısıyla sürekli duydukları seslerin bazen şaşkınlık verici kompozisyonlara dönüştüğü bir döngü var. Az önce bahsi geçen yalınlık anlayışının yanısıra içinde bulunduğumuz döngüde zaten sürekli bir müzik var düşüncesi ve duyulan her sesin kendi arasında bir ilişki kuruyor olması birçok müzisyene sonsuz bir çalışma alanı sunduğu ortada. Örneğin sadece arabalardan çıkan korna seslerinden oluşan bir albümle ya da kıyıya vuran dalgaların seslerinden oluşmuş bir kompozisyonla karşılaşmak çok sıradışı bir durum değil.

Image

Dinleyenine her zaman yaşadığı ama fark etmediği bir deneyimi belli kesitler ya da alışılmışın dışında formlarla sunma çabasında da söz konusu kayıtları yapan ve onları kesip biçen müzisyenin belki de kendine dönük arayışlarının etkisi hiç de azımsanamayacak durumda. Bu arayışların sonucunda gelen keşifler, alan kayıtlarında daha derin, hayrete düşüren ve rahatlıkla anlam yüklenebilen işlerin çıkmasına sebep oluyor.

Image

Bu yazıda farklı örneklerini göreceğimiz bio müzik alt başlığı da alan kaydı kültürünün en derin kısımlarından biri. Basit bir şekilde insan olmayan canlıların seslerinden oluşan ses enstalasyonları olarak özetlenebilecek bio müzik alanında kimi zaman da insanlara ait olan ama bilinçli çıkarılmayan sesler de kullanılıyor. Somut olduğu kadar tanımlaması zor ve hislere yönelik bir alan diyebiliriz aslında bio müzik için.  Bu alanı tanıyabilmenin en iyi yolu da birtakım örnekler üzerinden ilerlemek.

Örneklere, bu yazının ortaya çıkmasında tetikleyici olan isimlerden biri olan Chris Watson’la başlamak en doğrusu olacaktır. Kendine has post-punk gruplarından Cabaret Voltaire’in kurucularından biri olan Watson,  1980’li yıllarda televizyon kanallarında yayınlanan belgeseller için yaptığı kayıtların ardından vahşî hayatta kendini bir ses avcısı olarak buldu. Bu dönemi, “John Cage’in yeryüzünde yeterince müzik olduğu fikrine tamamen katılıyorum, bu sebeple doğada kayıtlar yapmaya başladım” sözleriyle özetleyen Watson, her gün duyduğu sesler arasında tansiyon, ritim gibi müzikal katmanları duyduğunu söylüyor. Chris Watson’ın Touch Music etiketiyle yayınladığı solo albümlerinde artık kendisinin bir parçası olarak gördüğü mikrofonunu doğrulttuğu vahşî doğa mensuplarının sesleri yer alıyor. Uyuyan bir fil, gecenin sessizliğinde kendi başına bağıran bir baykuş veya gülen bir hipopotam Watson’ın albümlerinde duyabileceğiniz sesler. İşin ilginç yanı, Watson bu seslerle öyle bir bağ kurmuş ve öyle anlamlar yüklemiş ki, kayıtları dinlerken hayvanların kendi yaşantılarını kendi kendilerine anlattıkları sıradışı bir belgeselin içindeymiş gibi hissedebiliyorsunuz. Bir yandan BBC Radio için belgesel programlar da hazırlayan Watson için bu türün öncüsü demek hiç de yanlış olmaz.

Image

Bio müzik kavramından bahseden bir yazıda değinilmesi yazılmamış bir kural olan bir başka isimde Alan Hovhaness. Ermeni asıllı Amerikalı besteci, 2000 yılında hayatını kaybettiğinde ardında 500’den fazla eser bırakmıştı. Bunların en etkileyici olanlarından biri And God Created Great Whales. Hovhaness’in 1970 yılında yazdığı bu eser, yazının genelinde bahsedilen bio müzik anlayışını birebir yansıtmasa da, bio müzik kavramının başlangıcı olarak algılandığı için bu alanın meraklıları için çok önemli bir kaynak olarak görülüyor. And God Created Great Whales, bir orkestra için bestelenmiş olsa da kaydedilmiş farklı türden balinaların seslerini bir orkestra performansı için bir katman olarak kurgulayan ilk eser. Hovhaness’in bu yaklaşımı ve o dönem için göstermiş olduğu “cesaret”, bu tür seslerle ilgilenen insanların çok daha geniş düşünebilmesine yol açtı demek hiç de yanlış olmaz.

Bio müzik konusunda yine farklı bir bakış açısına sahip isimlerden biri de Gregory Ovenden. Kendisine The Sound Farmer ismini seçen Ovenden, aslında kısa animasyonlar ve belgeseller için ses tasarımları yapıyor. Bu alanda çeşitli ödülleri de bulunan Ovenden’in aslında iş olarak değil de bir tür koleksiyonerlik olarak gördüğü vahşî hayat alanlarında kayıt yapmak bir tutkuya dönüşmüş gibi. Belgeselci kimliğiyle dünyanın çok farklı yerlerine giden Ovenden, yaptığı kayıtları çok fazla şekillendirmeden olduğu gibi kullanıyor. Böcekler, kuşlar, domuzlar ve köstebekler Ovenden’in kayıtlarında duyabileceğimiz hayvanlar. Fakat bu kayıtlar için söylebileceğimiz şey Ovenden’in bu tutkusunu daha çok ‘dokusal’ şekilde hayata geçirdiği.  Yani Chris Watson’ın kayıtlarını dinlerken ne kadar fazla anlam çıkarıyorsak, Ovenden’in kayıtlarında da anlamdan ziyade işitsel bir haz kendini belli ediyor. Duyduğun sesin ne olduğunu bilsen de bilmesen de etkileyici kısa kayıtlar sunuyor Gregory Ovenden. Bir çekirge kuşu ve domuzun karşı karşıya gelmesini anlatıcı olarak değil de dinleyici olarak belgelemeyi tercih ediyor.

Besteci, ses mühendisi ve fotoğrafçı Jez Riley French de bu alana hem sanatçı hem mühendis olarak bakabilmesiyle kendine has işler çıkarıyor. Kendi ürettiği sualtı mikrofonlarıyla yaptığı kayıtlarla sanki bambaşka bir evrene aitmiş gibi tınlayan sesleri şarkı haline getiren French, bir yandan modern hayatın içindeki seslere de sırtını dönmüyor ve kimi zaman bu iki ucu bir arada kullanabiliyor. French’in özellikle su canlılarından yaptığı kayıtlar gözden kaçmamalı.

Image

Yaklaşım olarak Chris Watson’a en yakın duran isimlerden biri de Martyn Stewart. Çeşitli coğrafyalardaki kuş seslerini kaydeden Stewart’ın koleksiyonunda eksik olan ve kaydetmek için can attığı kuşları bulmak gibi dürtüleri var. Ama bana kalırsa Stewart’ın en etkileyici kaydı kuş seslerinden biri değil. Martyn Stewart, 2010 yılında yaptığı bir araştırmada tutsak olarak tutulan ve kısıtlanmış şartlarda hayatlarını sürdürmeye çalışan yunusların seslerini kaydetti. Bu on dakikalık kayıtta bir noktadan sonra sesleri biraz daha tanır hâle gelip, anlatılan bir hikâye veya yapılan bir konuşma olduğunu hissedebiliyor ve yapısal olarak kafanızda bölümlere ayırabiliyorsunuz.

Bio müziğin içinde hayvanları veya bitkileri barındırmayan, insanlardan bağımsız olarak ama insanla birlikte oluşan alanında da sıradışı denemeler yapıldı şimdiye kadar. Tıpta “sinirsel geri bildirim” olarak adlandırılan yöntem sayesinde, Amerikalı besteci David Rosenboom beyin dalgalarıyla müzik yapabilmenin yollarını araştırdı. Kalp atışlarını müzikte kullanmak fikri, teknolojinin gelişmesiyle bilim kurgu filmlerini andıran yerlere geldi. İlk başlarda gerçekten ameliyathanelerde kaydedilen kalp atışı seslerinin ritmik olarak kullanılması fikrinden, kalp atışıyla vuruşları kontrol edebildiğin akıllı telefon uygulamalarına gelen yolda çok farklı biçimlerde enstrüman oldu kalp atışları.

Bio müzikle ilgili internette ulaşılabilecek sonsuz kaynaklar var. Sadece bu tür kayıtların paylaşıldığı ses bankalarında vakit geçirmek konuyla ilgili epey zihin açıcı oluyor. Bu anlamda 1968’de kurulan ve 300 civarında üyesi bulunan Wildlife Sound Recording Society, çok zengin bir kaynak. Sık sık güncellenen ses kütüphanesinde çok farklı örneklere denk gelmek mümkün. Müziğin yapısallığını, malzemelerin nasıl değerlendirilebileceği ve duyulan her türlü sesin nasıl yorumlanabileceğine dair farkındalık arttırıcı bir alan olarak bio müzik hiç bitmeyen ve kendini her dönem yenileyebilen bir alan. Eğer farklı dönemler arasında ortaya çıkan alışılmış formlardaki müzik akımlarını yaşayışa, içinde bulunduğumuz coğrafyaların değişimlerine bağlıyorsak, her dönem ortaya çıkan bio müzik işlerinin de zaten farklılıklar ve hayata dair farklı yansımalar taşıdığı düşüncesi kulağa çok mantıklı geliyor. Özellikle Martyn Stewart’ın tutsak yunusların sesleri üzerinden yaptığı çalışma gibi işler, sadece ses ve müzik olarak değil; içinde bulunduğumuz döngü ve gözümüzden kaçan şeyleri fark edebilmek adına çok önemli kaynaklar olarak algılanabilir.

Image

  1. Beş yıl önce on yıl önce

    1 Ekim 1908105 yıl önce bugün, Ford Model T otomobilleri 825 dolardan satışa sunuldu, 1927’ye kadar piyasada kaldı. 2 Ekim

  2. Eleanor Davis: Kendiniz için çizin, para için başka bir şey yapın

    Eleanor Davis çizgi roman ve karikatür dünyasından ekmeğini kazanmayı başarabilen isimlerden bir tanesi. The New Yorker, The New York Times, The Guardian gibi baba mecralarda sık sık rastlanabilen işlerine anaokulunda aldığı "en iyi motor beceriler" ödülünden bu yana çoğalan bir ödüller bütünü eşlik ediyor.

  3. Olgu Ülkenciler: Zevkli Rezalet

    2011'de gerçekleşen Das Fenomen sergisinin ardından bir senelik bir nadasa yatan Olgu Ülkenciler ilhamlı uykusundan 4-26 Ekim'de C.A.M Galeri'de görülebilinecek olan Zevkli Rezalet isimli yeni bir sergi ile uyandı.

  4. Bio Müzik: Doğadan çıkan anlık kompozisyonlar

    İçinde bulunduğumuz döngüde zaten sürekli bir müzik yok mu?

  5. Sürpriz: Alan McGee geri döndü!

    Louder Than War, eski Creation Records patronu Alan McGee ile yeni plak şirketi 359, yolda olan biyografisi ve yeni Liverpool üzerine konuştu...

  6. Esmerine ve Kanadanın Derinliklerine Dalmak

    İki haftalık bir Kanada turnesine çıkıp, Jerusalem In My Hear, Saltland, gibi müziklerle tanışıp, Constellation ailesini deneyimledikten sonra insanın “paylaş” tuşuna basası geliyor. Buyrun.

  7. 100. albümün arifesinde Constellation Records

    1997 yılından bu yana Godspeed You! Black Emperor, Silver Mt. Zion, Vic Chesnut, Evangelista gibi isimlere ev sahipliği yapan Constellation Records’ın kurucularından Ian Ilavsky ile bir hafta gezindikten sonra aklıma takılanları sordum.

  8. Hakan Vreskala ve şapkasından çıkan yeni numarası: Stand-up and Fight

    Esmerine kadrosuna dahil olan Hakan Vreskala'nın Kanada’da vurmalıları ve sahne ruhuyla izleyenleri mest edişini izlerken aslında bununla da yetinemeyeceğini biliyordum. İşte Vreskala’nın yeni numarası ve kafasındaki diğer konular.

  9. Konser ekonomisine dair: Bıçak kemiğe dayandı mı?

    Çoğu müzisyenin gelirlerinin büyük kısmını konserlerden elde ettiğini düşünecek olursak, müziğin ekonomisini konser ekonomisine bakmadan anlamamız mümkün gözükmüyor...

  10. Ayaküstü: Konserlerdeki kast sistemi

    Konserlerdeki sahne önü VIP alanları ve onlara ne kadar gıcık olduğumuz üzerine…

  11. Ekin Fil ve biblo dan yeni müzikler

    Ekin ve Pınar Üzeltüzenci kardeşler, peşisıra yayınladıkları yeni solo albümleri hakkında bu sefer birbirlerine soru sordu.

  12. Seyfettin Efendi ve Olağanüstü Maceraları

    1920’ler Türkiye’sinde dolaştıran hikâyeler artık basılı...

  13. Beyazperdenin Gergin Astronotları

    Bu ay gösterime giren Gravity’nin verdiği ilhamla, sinema tarihinde uzayın derinliklerinde gezinen ve bolca stres yaşayan kahramanları anmak istedik…

  14. James Franco hakkında bir yazı daha

    Bu ay Filmekimi’nde yönetmenliğini üstlendiği As I Lay Dying gösterilen, başrolünde oynadığı This Is The End filmi vizyona giren, konuk oyuncu olarak yer aldığı The Mindy Project dizisinin, onun oynadığı bölümleri yayınlanan, kısacası bu ay da, her ay olduğu gibi yine dört koldan üzerimize üzerimize gelen James Franco hakkında, bir yazı daha.

  15. Nike’dan Çağrı: Hareket Et!

    Nike Türkiye'nin "Hareket Et" kampanyası, potansiyelleriyle evde oturmaya pek bayılan Türk insanına potansiyel enerjilerini kinetiğe dönüştürmeleri için birtakım meydan okumalarda bulunuyor. Kampanya süresince nike.com/hareketet adresinden verilecek online aksiyon görevlerini yerine getirenler arasından seçilecek üstün performans sahipleri ise baştan sona insan hareketiyle yaratılmış özel posterlerden birinin sahibi olacak.

  16. Bu ay ne izlesem?

    Sinema salonlarında gerçek olaylardan yola çıkarak çekilmiş filmlerin cirit attığı ekim ayında, haklarında şimdiden Oscar bahisleri açılmış bir avuç film de gösterime giriyor.

  17. Teftiş: Bu ay ne dinlesem?

    Yeni müziğe dair bu ayki mesaimiz, artısıyla eksisiyle, burada.

  18. Müziğe dair kısalar

    Pop müzik ve kadın düşmanlığı, nostalji, yabancılaşma ve acı...

  19. Çıfıt

    Görüyoruz-beğeniyoruz, dinliyoruz-ilgileniyoruz, yiyoruz-bayılıyoruz, okuyoruz-şaşırıyoruz, sonra da sizinle paylaşıyoruz.

  20. Künye

    yayın imtiyaz sahiplerive etkinlik direktörleri Aylin Güngör [email protected] J. Hakan Dedeoğ[email protected] sorumlu yazı işleri müdürü J. Hakan Dedeoğ[email protected] genel yayın