Ezeli ve ebedi “söz”leriyle Ars Longa’ya yeni albümü Günler‘i şarkı şarkı sorduk. Yağız Yılmazçizdi.
Anlatılması gereken bir sürü hikâye birikmiş kapımızda ama zaman kısa. Tüm bunları sabırla saklamış Ars Longa, belki de tam zamanında, kendi ânında paylaşmış. İki sene boyunca farklı stüdyolarda ve iyi müzisyenlerle kaydedilen albüm sabırlı bir bekleyişin ve müzikal anlamda mükemmeliyetçi kulakların ürünü. Sevgi dolu, tüm kırıklarını yine sevgiyle örten albüm Günler’i, her incelikli şarkı sözlerinin yazarı ve vokalisti Sinan Çulhaoğlu’na şarkı şarkı sorduk.

“Apoyevmatini” – “Gün gösterirken yüzünü, terk edilmiş odanın”. Nedir bu ezeli ve ebedi apoyevmatini ?
Ezeli ve ebedi olanı, yani Söz’ü, şarkının girişinde anıyoruz. Kendisine olan sevgimizi ve özlemimizi haber verdiğimiz bu parçanın ismi de yayın hayatına yakınlarda son vermek durumunda kalan Apoyevmatini gazetesinden geliyor.

“Dünya Zor” – “Bir yolunu bulsam bu şehirde durmam. Kanadımı açsam, uçsam…” Hayal gücü ne de olsa uçsuz bucaksız ve kanatların hemen arkanda. Yolculuk nereye?
Biraz utanarak söylüyorum, filmlerde gördüğüm ABD’yi seviyorum. Şarkıda olduğu gibi Boğaz’ın suları çekilse ve şehirde kıyamet alametleri baş gösterse, kanatlarım beni Los Angeles’a, okyanusun uçsuz bucaksız, çimenin yeşil ve hayatın tasasız olduğu, büyülü Amerikan gecesine kaçırsın isterdim. Hayal gücüm yeteri kadar kuvvetliyse, zamanı da 60’ların sonu olarak seçerdim.

“Gözyaşı Şişesi” – Üzerinden zamanlar geçmiş, gözyaşı şişesi albüm formatında. Geçen bu sürede yazıldığı ilk andan ne kadar uzakta?
Neredeyse bir on yıl ve bir Umut Gökçen dokunuşu kadar. Ama hâlâ naif, hâlâ kararlı; derler ya: “the song remains the same.”

“İstanbul Uyurken” – Uykusunun en tatlı yerinde seslendiğin senin İstanbul’un kim? Hangi sokaklarında yürür hangi ağacının gölgesinde oturursun?
Bu soruda çok zorlandım. Halaskargazi’den yürüyüp Gezi’deki polisleri kovaladığımız ve gazdan yanan yüzümüz gözümüzle, ağaçlar altında mutlulukla oturduğumuz 1 Haziran 2013 günü olsun benim İstanbul’um.

“Gerçek Aşk Bekler” – Senin için ezber bozan bir aşk romanı sorsak ve neden desek?
Böyle bir kitap benim için gerçekten var. Cinsiyetçiliğin pençesine her düştüğümde kendime Emily Brontë’yi ve bana Uğultulu Tepeler’le attığı tokadı hatırlatmalıyım.

“Deniz Kabuğu” – Yaz kokusu hâlâ üstümüzden kalkmamış, tatlı tatlı bahar rüzgârları ise kapıdan baktırmış. Bisikletimizin pedallarını huzurla çevirdiğimiz bu yer neresi? Günlerden, yıllardan hangisi?
Mesela bir eylül akşamüstü Gümüşlük. Suyun yuttuğu Myndos kalıntıları arasında yüzmenin güzelliği.

“Ceviz Renk Sandıklar” – Kırılmış kalpler, acıtan bütün hatıralar yıllar önce ceviz renkli sandıkların içine kaldırılmışlar. Şimdi yeniden kaldırsak o kapağı neler bekler bizi?
Kasetler, müzik dergileri, bir tenis raketi, daha küçük bir ceviz renk sandık, onun içinde de ilk kesilmiş saçım, okul önlüğüm, kolyeler… Sıkıcı şeyler yani.

“Beyaz Kale” – “Hayal olmak, muhayyel olmak” hangisinin peşinde koşarken çıktı bu sesler? Nerede, ne zaman, nasıl, kimlerle kaydedildi?
Elbette mükemmelliğin peşinde koşarken çıktı. Şarkının nakaratını uykuya dalmadan önce bulup bir kenara yazışımı, mucizevi bir an olarak hep hatırlayacağım. Albümde dinlediğiniz hâlini Can Güngör, Tufan Büyükgüngör, Onur Özdemir, Uygar, ben ve Umut, çeşitli stüdyolarda kaydettik. Emre Malikler de gecesini gündüzüne katıp defalarca miksledi.

“Merve Matemde” – “Yarına ne kaldı şurada? Biraz daha beklesen.” Ars Longa’nın sabırlı olduğunu biliyoruz. Peki Merve’yi böylesine acele ettiren şey ne?
Ars Longa’dan daha akıllı olması. Zamandan değerli bir şey yok, sanat için bile olsa fazla ağırdan almamak lâzım. Ne de olsa “vita brevis.”

“O Rüya” – “Bir dünya kur ki sevgin baki kalsın” derken sihirli kapılar aralamış, gerçek olmuş bu rüya. Nasıl bir dünya olurdu ki benzemezdi buraya?
Gücün insanı yozlaştırmadığı bir dünya olurdu. En büyük güce sahip olup da onu kullanmayanın hikâyesi bu yüzden çok değerli.