Nefes kesici bir şeyler basmaya çalışma ve onları saklama tutkusu baki diyerek ilham verici bazı fikirlere dalıyor ve sözü basılan dergilere bırakıyoruz.


2004 yılında Bant ismiyle basılı formatta başlayan yayınımızı, aynı anda dijital olarak da yayınlanan, ücretsiz alınabilen, çantaya daha da rahat atılabilen bir basılı dergi formatına çevirmemiz ve adını Bant Mag. koymamızdan bu yana hazırladığımız bu 50. sayıda basılı dergi kültürüne, dergi yaratma ve saklama tutkusuna yer vermeyi özellikle istedik. İlk konuğumuz, Bant’ı hazırlamaya ilk başladığımız günlerden bu yana bize en çok ilham vermiş dergilerden biri olan, Berlin merkezli ve yayın hayatı 100. sayısıyla birlikte (şimdilik) sona eren Lodown’un yayın yönetmeni, dostumuz Sven Fortmann oldu. Her sayısında farklı bir tasarım anlayışı sunan yaşam kültürü, popüler kültür, sokak sanatı ve kaykay üzerine eğilen Lodown dergisinin, geçtiğimiz nisan ayında yayınlanan 100. sayısını özel bir retrospektif tema çerçevesinde kurgulayarak bildiğimiz haliyle daha fazla basılmayacağını duyurması üzerine Fortmann’la konuşmak bu yüzden bizim için ayrı bir anlam taşıyor.

Şunu çok iyi biliyoruz ki, dergiler basılmaya devam etmek için ne mücadeleler verse de, bu ülkede ne kadar çok derginin sona erdirilişine tanıklık etmiş olsak da, nefes kesici bir şeyler basmaya çalışma ve onları saklama tutkusu baki. Bunu bayiye gidip Express dergisinin yeni sayısını (yeniden) sorup tükenmiş olduğunu öğrenince de çok iyi anlıyoruz. (Mart 2014’te baskıyı durdurmaya karar veren Express dergisi, Şubat 2016’da yeniden aramıza döndü.) Her geçen gün, farklı periyotlarda, farklı fikirler üzerine yoğunlaşan, farklı şekillerde gelen yeni dergileri karıştırdıkça da çok iyi anlıyoruz. Ve sözü bu sefer Türkiye’de son birkaç yıl içinde yayın hayatına başlayan ve farklı eğilimleriyle Türkiye’deki basılı dergilerin özgür üretim alanını genişletip çeşitlendiren, gözümüzü, gönlümüzü açan bazı yeni dergi ekipleri ve örgütlenmelerine bırakıyoruz. Misyonları, gözlemleri ve organizasyonları üzerine ilettiğimiz soruları yanıtlıyorlar.

Son olarak da, dünyanın çeşitli matbaalarında basılan ilham alınası heyecan verici fikirlerin yaratıcısı dergilerden sıraladığımız, bu uçsuz bucaksız dünyaya göre elbette sınırlı olan bir seçkimiz var. Bu bölümde de Membranes grubunun kurucusu, punk ve DIY kültürünün pek sevdiğimiz sözcüsü John Robb’a bağlanıyor ve 2010’da “savaşlara karşı müzik” şiarıyla başlattığı İngiltere kültür ve müzik blogu Louder Than War’u neden geçtiğimiz eylül ayında A4 boyutunda basılı bir dergi olarak da basma kararı aldığını soruyoruz. İlhamımız ve umudumuz bol, inatlarımız daim olsun.


Image

BİR İLETİŞİM ESERİ: LODOWN

“Şimdilerde şirketler, merdivenden düşen şirin bir kedi videosuna (ki bu video bir haftada 4 milyon kez görüntülendi) reklam vermenin harika bir fikir olduğunu düşünüyorlar. Hepimizin lanetli olduğuna dair daha fazla kanıta ihtiyaç var mı?”

1995 yılından bu yana her yıl altı sayı yayınlayan ve geçtiğimiz nisan ayında 100. “retrospektif” sayısıyla baskıyı (şimdilik) durdurmuş olan Lodown’un yayın yönetmeni Sven Fortmann’a sorduk:

Lodown dergisinin yolculuğunda yeni bir dönem başlattın. 100. sayının giriş yazısında da yazdığın gibi, “Lodown bir iletişim eseri/ürünü”. Bu iletişimin ileride nasıl bir şekil alacağını düşünüyorsun? Senin ve okurların beklentileri ne olabilir?

Her şeyden önce, bu “bizim” ne yapmayı sevdiğimizle ilgili. Özellikle bu durumda 100. sayıya kadar gelmiş olmanın imkânını bir tür duraklama için kullanmak, yayın programını senede altı seferden dörde düşürmek. Bunun dışında, her sayıyla beraber kendimizi tekrar tanımlıyoruz… Farklı format, farklı kâğıt, farklı cilt, farklı sayıda sayfa, farklı konu. Bu günlerde özenli ve teferruatlı bir basılı ürün yaratmanın tam anlamıyla saf bir lüks, neredeyse demode/çağdışı olduğunu biliyoruz… Ama güzelliği de bu aynı zamanda. İnternet doğru kullanıldığında ne kadar rahat olursa olsun, daha önce tadını çıkardığınız, sevdiğiniz her şeyin ruhundan çok şey götürdü. Biz, bir şeylerin dokunsal yönlerinin, içerik ve düzenle ilgili radikal fikirlerden çekinmediğiniz sürece hâlâ heyecan verici olduğunu göstermek istiyoruz.

Yirmi bir seneden sonra, “görsel manifesto” ismini verdiğin, hakikaten ilham verici bir şekilde son vermek istedin dergiye. 100. sayının nasıl olacağına, ne içereceğine ve göstereceğine karar vermek ne kadar zor oldu?

En büyük zorluk, derginin erken işlerine ulaşmak oldu, çünkü çok ama çok eski dijital formlarda korunmuştu. Bunu çözdükten sonra da iş bu devasa grafik karışımı yaratmak için içgüdülerimize güvenmeye kaldı. Bunu söylemişken: bu sayıyı hazırlamak kesinlikle çok vaktimizi almadı.

Lodown’ın ilk yayınlanmaya başlamasından bu yana çok şey değişti. O zamanlar sosyal medya hesapları ya da akıllı telefonlar yoktu. Bu yirmi sene boyunca, dergi kültürü için en büyük icat/ilham neydi sence?

Şahsen, başka bir sürü bağımsız yayını görmeyi ilham verici buluyorum: Xerox kullanılarak yapılan fanzinlerden tuhaf sanat işlerine ve incelikli pop kültür ürünlerine bir sürü şey bir anda beliriyor gibiydi. Üstelik birçoğu cidden etkileyiciydi. Yani, hâlâ da öyleler. Etraftaki delice sayıda, daha da deli olan yeteneği asla küçümsememelisin. Bunu dışında en büyük ilham kesinlikle tanıştığın bir çok harika insan, beraber seyahat ederken içtiğin içkiler, bir grubu/ressamı/yazarı/yönetmeni stüdyosunda ziyaret ederken ettiğin harika sohbetler.

Dergi, yayın sırasında öğrenebileceğin ve kendini geliştirebileceğin bir yol çizen bir araç bize kalırsa. Dergi dünyasına yenice girenlere ilk önerin ne olur?

Şimdilerde şirketler, merdivenden düşen şirin bir kedi videosuna (ki bu video bir haftada 4 milyon kez görüntülendi) reklam vermenin harika bir fikir olduğunu düşünüyorlar. Hepimizin lanetli olduğumuza dair daha fazla kanıta ihtiyaç var mı? Yayıncılığın öldüğünü ve geçersiz bir alan olduğunu milyon defa söylediler… Plak şirketleri için bunu çoktan yaptılar zaten. Ve sinemalar, elektrikli arabalar… Yine de hâlâ bir sürü harika şey var. Bugün bir dergi çıkarmak istemek şüphesiz ki cesur bir hamle ama bu denemeye değer olmadığı anlamına gelmez. İnanılmaz derecede optimist ve müthiş karamsar olmanın doğru karışımı yardımcı olabilir. Sadece çık ve yarat. Ne olursa olsun. Nefes kesici derecede güzel bir şey yarat. Yapabileceğini biliyorsun.

Image
Image
Image

ARTIK O DA BASILI: LOUDER THAN WAR

John Robb’un öncülüğünde 2010’da dijital mecrada başlayan ve geçtiğimiz yaz basılı formuna kavuşan Louder Than War dergisi, müzik ve popüler kültür adına bugüne kadar belirlenmiş yazılı ve yazısız tüm kuralları yok sayarak, içinden geldiği gibi yayın yapan bir oluşum. John Robb’un baş editörlüğünü yaptığı dergi, müzik ve kültür adına heyecan uyandıran fikirleri kovalayarak tüm zamanları kucaklayan içerikler ortaya koymaya bakıyor. John Robb’a, Louder Than War’u basılı bir yayına dönüştürmeye nasıl karar verdiğini sorduk.

Louder Than War yayın hayatına online mecrada başladıktan kısa süre içinde çok sevilen ve çok takip edilen bir web sitesine dönüştü. Louder Than War’u basılı mecraya da taşıma fikri hep var mıydı? Zaman içinde mi anlam kazandı?

Başlarda bunu bir dergi olarak basmaya yönelik herhangi bir plan yoktu. Bir web sitesi olmaktan ötürü çok keyfimiz yerindeydi. Ara ara bazı insanlar gelip, Louder Than War’u basılı bir mecraya çevirsek bunu destekleyeceklerini söylüyordu. Ve biz de bir süre sonra “Neden olmasın!” dedik. Konuya bir plak gibi yaklaşıyorduk. İnsanları plakları nasıl seviyorsa basılı mecraları da aynı duygularla seviyor. Eski zamandan kalma bir kültür gibi. Yakın geçmişin ışıltısının sıcaklığını ve aşinalığını hissetmek gibi. Dergi şimdilik iyi gidiyor. Elbette eskisi gibi kitlesel bir dergi çağında değiliz artık ama hâlâ değeri olan bir ürün.

Image

İnsanların her anlamda interaktif olmayı arzuladığı zamanlarda yaşıyoruz ama bu basılı yayınların sürmediği ya da harika yeni örneklerin çıkmadığı anlamına gelmiyor elbet. Sen Louder Than War’un basılı mecradan da yayın yapmaya başlamadaki misyonunu nasıl açıklıyorsun?

Bizim tek istediğimiz insanlarla her mecra üzerinden iletişim kurabilmek; online, basılı, televizyon… Bu fırsatı yakalayabilmek bizim için çok anlamlı. Ben eninde sonunda baskın olan mecranın internet olduğuna ve bunu kimsenin geçemeyeceğine inanıyorum. Plak üzerine ne kadar çok makale yazarsanız elbette stream kültürünü çökertemeyeceğiniz gibi, online ve basılı mecralar da aynı şekilde kıyaslanamaz olgular. Ve bu değeri sürdürmek çok güzel bir şey.

Louder Than War’u 2010 yılında online bir mecra yerine basılı bir dergi olarak kurgulasaydınız neler farklı olurdu sence?

Çoktan batmıştık! Basılı medya için alan gerçekten çok dar ve oldukça maliyetli bir iş. Dükkânlara dağıtmak bile binlerce pound gerektiriyor. Önümüzdeki fırsatı çok yanlış değerlendirmiş olurduk!

Image

DÜNYADAN İLHAM VERİCİ DERGİ FİKİRLERİ

Sörf, yemek, altkültür, seyahat, eleştiri, illüstrasyon, müzik, fotoğraf, koşu gibi farklı alanlara yoğunlaşan, kimi yeni ve kimi hiç de yeni olmayan, kafa açıcı ve kıskandıran fikirlere sahip nefis dergilerden hazırladığımız bir seçki (biraz sınırlı da olsa) karşınızda…

Image

The Travel Almanac
Sade ve etkileyici tasarımıyla okuyucularına bakmaya doyamayacakları sayfalar sunan Berlin ve New York merkezli The Travel Almanac, harika röportajlar ve keşiflerle dolu bir seyahat dergisi. Derginin onuncusu sayısından itibaren her sayıyla birlikte okuyuculara verilen The Travel Diary kitapçıkları da farklı sanatçıların “seyahat” konseptini kendince yorumladığı işlerinden oluşuyor.


Image

Shelf Heroes
Sinemaya dair ya da sinemadan esinlenilmiş her şeyin yer alabileceği Shelf Heroes, film eleştirilerinin yer aldığı bir blogla olan macerasına sonraki yıllarda fanzin estetiği ve yaklaşımını benimseyerek her sayısında değişken tasarımlarla ve nefis çizimlerle okuyucularının karşısına çıkan bir basılı dergiye dönüştü.


Image

Darwin Magazine
Her sayıda farklı bir konseptle karşımıza çıkan dergilerden biri Darwin MagazineShelf Heroes gibi ilk olarak dijital bir platform olarak başlayıp sonra basılı dergi yayınlamaya başlayan Darwin, son yılların en dikkat çekici fotoğraf dergilerinden biri. Derginin şimdiye dek yayınlanan yedi sayısında “Komşuluk”, “Sınırlar” ve “Altkültür” gibi temalar yer aldı.


Image

Bull Tongue Review
Sonic Youth grubunun kurucularından Thurston Moore ve seksenlerden bu yana müzik yazarlığı yapan Byron Coley ikilisinin “yalnızca” albüm değerlendirmesi üzerine kurulu olan, fanzin ruhunu kucaklayan basılı yayını. Galiba daha fazlasını söylemeye gerek yok!


Image

Far Ride Magazine
Dünyanın dört bir yanından bisiklet hikâyelerini derleyen Kore merkezli dergi Far Ride Magazine, okuyucularını daha fazla bisiklete binmeye teşvik etme amacı taşıyor. Derginin heyecan verici öyküler ve ilham verici karakterlerle dolu sayılarında yer alan nefes kesen fotoğraflar da Far Ride’a dair en güzel detaylardan.


Image

Tapas
İspanyol yayın kuruluşu Spainmedia tarafından geçtiğimiz yıl basılmaya başlayan Tapas, iştah ve zihin açıcı bir yemek dergisi. Hem İspanyolca hem İngilizce basılan derginin editörü Andrés Rodríguez, gastronominin hiçbir zaman olmadığı gibi görkemli olduğunu ve bu derginin insanların talebi üzerine yayın hayatına başladığını belirtiyor.


Image

Musotrees
Seul merkezli Musotrees, okuyucularını harekete geçirme ve yollara düşürme amacı güdüyor. Harika bir görsel kimliğe sahip olan Musotrees, dünyanın dört bir yanından güzellikleri keşfetmek ve ilginç seyahat rotaları oluşturmak isteyenlerin mutlaka göz atması gereken bir yayın.


Image

Acid
Yılda iki kez çıkan Acid, sörf kültürünü farklı açılardan yaklaşarak ele alıyor. Sanat, felsefe, bilim, şiir, müzik, fotoğraf ve benzeri birçok kavramla sörfü kesiştiren dergi, aynı zamanda bir web portalı olarak da servis veriyor.


Image

Zoetrope: All Story
Francis Ford Coppola tarafından 1997 yılında yayınlanmaya başlayan Zoetrope, üç ayda bir yayınlanan ve her sayıda konuk edilen sanatçılarla konseptini belirleyen bir dergi. Bugüne kadar PJ Harvey, David Bowie, Woody Allen, Gus Van Sant ve Dennis Hopper gibi isimlerin konuk olduğu dergi, söz konusu isimlerin hazırladığı ve önerdiği içeriklerden oluşuyor.


Image

Accent Magazine
Yılda iki kez yayınlanan Accent Magazine, dünyanın dört bir yanından ilham ve şaşkınlık verici öyküleri derleyen bir yayın. Kendi deyimleriyle “Dünyayı yaşamak için daha iyi bir yer haline getiren gündelik kahramanlar”ı portreleyen derginin ilk sayısı bu sene yayınlandı.


Image

Tallulah
Accent Magazine ve Acid gibi yılda iki kez yayınlanan bir dergi olan Tallulah, 2015’te yayın hayatına başladı. Çağdaş sanat tutkunu Daniel Dunt’ın küratörlüğünde hazırlanan dergi, birçok heyecan verici sanatçı ve tasarımcının çalışmalarına yer veriyor.


Image

Put a Egg On It
New York merkezli dergi Put a Egg On It, yemek kültürüne dair aradığınız ya da aramadığınız her şeyi bulabileceğiniz bir dergi. Yemeğin hem lezzeti hem sunumu hem de insanları bir araya getiren bir unsur oluşu üzerinde duran dergi, seksenler fanzinlerinden ilham alarak hazırlanıyor.


Image

Flow
Hayattaki küçük detayların güzelliğini basılı bir mecraya taşımak isteyen Hollandalı bir ekip tarafından bir çatı katında temelleri atılan Flow, tamamı elle basılmış olan ve farklı kâğıtlar kullanılarak hazırlanan sıradışı bir dergi.


Image

Counterpoint
Her sayısında başka bir tema belirleyen ve bu temayı açık çağrıyla duyuran Counterpoint, kendilerine ulaşan çeşitli sanatsal üretimler ve içerikleri bir araya getiriyor. Fotoğraf, illüstrasyon ve çeşitli görsel ifade biçimlerini kullanan ve harika sanatçıların işlerine yer veren Counterpoint, elinizden kolay kolay düşüremeyeceğiniz türde dergilerden.


Image

Like the Wind
Şubat 2014’ten bu yana yayınını sürdüren Like the Wind, koşmaya ve koşu kültürüne adanmış bir dergi. Mevsimlik bir yayın olan Like the Wind, çeşitli röportajlar, ilham verici hikâyeler ve kişisel anekdotlardan oluşuyor.


Image

Diner Journal
On yıldır bağımsız bir şekilde yayınlanmaya devam eden Diner Journal, yemek ve kültür sanat odaklı bir içeriğe sahip. Brooklyn merkezli bir ekibin hazırladığı dergide nefis makaleler ve ilginç tarifler sizi bekliyor.


Image

Rough Trade Magazine
Kendilerine has seçkileriyle müzikseverlerin takipçisi olduğu plak dükkânı Rough Trade, geçtiğimiz nisan ayında ilk sayısını yayınladıkları Rough Trade Magazine’i duyurdu. Aylık olarak yayınlanacak olan dergide albüm seçkisi, röportajlar ve özel dosyaların yanı sıra Amerikalı müzisyen Jonathan Richman’ın bir köşesi bulunduğunu da ekleyelim. 


Image

Forerunner
Video oyunu dünyasının ne denli uçsuz bucaksız olduğunu gözler önüne seren Forerunner dergisi, yayın hayatına çok yeni başlamış olan oluşumlardan biri. Londralı beş oyun tutkununun Kuzey Amerika çıkarmasını konu alan ilk Forerunner sayısında çeşitli müzelerden oyun tasarımcılarına çok ilginç içerikler yer alıyor.


SON ZAMANLARDA, TÜRKİYE’DE…

Türkiye’de yayın hayatına geçtiğimiz birkaç yıl içinde başlamış farklı alanlar ve konularda kafa açıcı üretimlerde bulunan dergilerden birkaçı, misyonları, gözlemleri ve organizasyonları üzerine ilettiğimiz soruları yanıtlıyor.


İnsanların her alanda interaktif olmayı aradığı bir çağda yaşıyoruz. Bir dergi olarak bu duruma nasıl yaklaşıyorsunuz? Bir derginin günümüzdeki misyonu sizce nedir?

Türkiye’deki edebiyat ve eleştiri dergiciliğine yeni bir soluk getiren şerhh dergi ekibinden Eren Barış cevaplıyor:

“Her dergi, en çok o dergiyle hemhal olan dergi kadrosunu etkiler, dönüştürür. Bu aslında şerhh dergi için dergiciliğin temel motivasyonu olan eleştiri mefhumunun da başlangıç anını işaretliyor. şerhh, farklı disiplinlerden bir araya gelmiş genç bir ekip olarak (Monica Papi, Emre Koyuncu, Servet Turan, Aras Keser, Eren Barış, Alper Göbel, Kadir Yanaç) yeni bir fikrin, şiirin, eleştirinin arzusuyla hareket ettiği kadar, bu arzuyu doğru ve yerinde formüle etmenin gereğine; yani dergiyi hazırlamadan önce kendini hazırlamanın özeni ve heyecanına dikkat kesiliyor. Biz bu çerçevede basılı bir dergi olarak kâğıdın ve mürekkebin kıymetini önemsiyoruz; öte yandan soruda ima ettiğiniz interaktif çağın gereklerine göre de hareket etmeye çabalıyoruz. Bu derginin görsel kullanımından, dizgisine, kâğıt seçiminden, içeriğine ve sosyal medyada var olma biçimine kadar dünyayla ilişkilenme halimizi belirliyor. Bu minvalde baskı için yeni bir kâğıt araştırmak, okurunu tanımak, internet mecrasında güncel olana da odaklanmak, geçmişten günümüze gelen yayınlara yakalanmak gibi çok farklı ilişkilenme halleri şerhh için dünyanın eleştirisini sunacak bir zemin sağlıyor. Dergi çıkarmanın anlamı da bizim için kendi yazma, ilişkilenme pratiklerimizden temel alarak eleştiri faaliyetini olabildiğince geniş bir çerçevede ele almaktan geçiyor. şerhh dergi, eleştirinin ve edebiyatın zeminini yaratmak istiyor.”

Image
Image

Birçok derginin peşi sıra kapanabildiği günlerde sizin için dergi çıkarma motivasyonunu sabit kılan unsurlar neler?

Uzun yılların ardından çizgi roman dergiciliğini hatırlatan Hortlak’ın editörü Memo Tembelçizer cevaplıyor:

Lombak dergisi kapandığından beri, yani neredeyse on seneden beri, piyasada tatmin edici bir çizgi roman dergisi yoktu. Pek çoğu L-Manyak ve Lombak dergilerinden gelen veya o dergileri okuyarak yetişmiş olan Uykusuz’un çizer kadrosunda ise hep böyle bir derginin özlemi vardı. Yani aslında Uykusuz’un başlarından beri böyle bir dergi çıkarmak istiyorduk fakat Uykusuz’un enerjisini bölmekten çekiniyorduk. Son dönemde mizah dergilerinin tirajları bir hayli düştü. Bu düşüşün, karikatürün ve gündem siyasetinin internetten takip edilir hale gelmesi, basılı medyadaki genel gerileme, kültürel ortam üzerindeki siyasi baskı gibi pek çok bizim dışımızda sebebi olabilir. Fakat biz, dergicilik mesleğindeki kişiler olarak, hatayı ve çözümü kendimizde aramak zorundayız. Biz de çekincelerimizi göz ardı ederek, zaten içimizde var olan çizgi roman dergisi çıkarma arzusunu, bu krizin bir çözümü olabileceği düşüncesiyle hayata geçirmeye karar verdik. Yani en büyük motivasyonumuz, çizerler olarak, içimizdeki çizgi roman çizme tutkusu ve uzun zamandır unutulan kurgu, aksiyon ve macera tadını yeniden oluşturma arzusu, dergiciler olarak ise çizgi roman dergisi formatını geri getirerek mesleki heyecanımızın sürdürülebilirliğini sağlama yolunda bir adım atma isteğidir.”

Image
Image

Hayatı kadınlar, çocuklar, ağaçlar ve hayvanlar için daha kolay bir hale getirmek isteyen Pulbiber dergisi yayın yönetmeni Deniz Durukan cevaplıyor:

“Çok uzun zamandır (özellikle Gezi’yle başlayan süreçte) farklı bir okuma, yazma pratiği gelişti. Okur daha damıtılmış bir bilgi isterken güncel olanla da bağ kurmak istiyor. Popüler alanda çıkan, içinde kültür, sanat, edebiyat, hayat, mizah ve politika olan bu çoklu okuma biçimi ciddi bir okur kitlesi yaratırken, zaten az sayıda okuru olan köklü edebiyat dergilerinin büyük oranda kan kaybetmesine neden oldu. Hatta tirajı çok yüksek olan mizah dergileri bile etkilendi bu durumdan. Farklı arayışlara girdiler.

“Bu yeni okuma yazma pratiğinde dikkate aldığımız bazı mevzular var ama daha çok koyduğumuz ilkeler doğrultusunda gitmeyi tercih ediyoruz. Çünkü popüler alandaki yayıncılığın belli kıstasları var. Orada izlenecek yollar belli. İşin ticari boyutunun tavrın ve estetiğin önüne geçmesi gibi. Biz hedefimize en baştan beri ticari kaygıyı koymadık. Ve zarar etmeyi de göze aldık. Var olan algıyı, popülizmi yeniden üretmemek adına. Bu belli bir sorumluluk da yüklüyor. Her şeyden önemlisi hedefinize ulaşma yolunda bizi kamçılıyor. Alternatif  bir yol olabileceğini gösterme arzusu, bunu başarma inadıyla birleşiyor. Umudumuz ve inancımız var. Bu bizi diri tutuyor. Pulbiber’e sadece dergi ekibi, yazarı, çizeri değil, okuru da aynı bağlılıkla gönül vermiş durumda. O kolektif ruh, direnme sebebimiz.”

Image
Image

Size göre bir dergiyi saklanır kılan içerik ve tasarım hangi unsurlar, hangi özelliklere sahip olmalı? 

Her sayısında başka bir temayı işleyen bağımsız fotoğraf dergisi Specific’in yayın yönetmeni Artemis Günebakanlı cevaplıyor:

“Bu soruyu cevaplamak için arşivimize baktığımızda çoğunlukla her sayısında farklı bir tema üzerine çalışmış dergiler sakladığımızı fark ettik. Ele aldığı konuyu özgün ve etkileyici bir dille yansıtan ve on yıl sonra da açıp baktığımızda bizi heyecanlandıracağına emin olduğumuz ‘zamanın ötesindeki’ dergileri seviyoruz. Arşivlediğimiz dergiler, her sayısında ilk sayıdaki dinamizmi koruyan dergiler. Bu da zaman içinde, işlenen her temayla dergi isminin aklımızda ayrılmaz bir bütün olmasını sağlıyor. Bir başka deyişle bu dergiler hafızamızdaki arşive kendiliğinden giriyor.”

Image
Image

Yayın hayatına geçtiğimiz aylarda başlayan alternatif kültür dergisi KaraKarga Dergi’den Mesud Ata cevaplıyor:

“Çekici kılan unsurlar değişebiliyor; kiminde yalınlık, kiminde coşku ve ahenk cezbedici, kiminde ince detaylar, kiminde tahrik edici kapak tasarımları… Ama kapağa gösterilen özen, iç sayfalarda da devam etmeli. İtici kılan unsurlar da var; statiklik, kötü fotoğraf ve renk kullanımı gibi… KaraKarga Dergi’de bütünlük içerisinde fotoğrafa karşı biraz mesafeli duruyoruz. Dergiyi yaratan ekibin mizah dergilerinden, çizgi roman kültüründen gelmiş olması çizgiye ihtimam göstermemizde etkili tabii. İyi bir illüstrasyon, yazıyla kuvvetli, organik bir bağ kuruyor. İkisinin buluşmasıyla da ortaya bambaşka bir eser çıkıyor.

“Yıllar sonra bile sayfaları karıştırılabilecek; okura ve geleceğin yayınlarına ilham veren dergiler saklanmaya değer. Hacim ve boyut da arşivlik tat verebiliyor; derginin duygusuyla bütünleştiği sürece. Duyguyu veren ise yayının hem zamanın ruhuna hem de onu dönüştürebilecek efekte sahip olması, dergideki işlerin otonom hallerinin koruyup dergiyle bütünlüklü bağ kurabilmesi… Kilit noktalar ahenk ve yenilikte gizli sanırım… Bu özelliklere sahip bir yayın, ilgi alanınızın dışında bile olsa okutur, saklatır kendisini.”

Image
Image

Ekipçe favoriniz olan, sizi bugün dergi çıkarmaya teşvik etmiş, en azından birkaç sayısını ya da tüm külliyatını sakladığınız dergiler hangileri? 

Düşünen, aynı zamanda düşündüren bir spor dergisinin mümkün olabileceğinin ispatı olan Socrates dergisi Genel Yayın Yönetmeni Caner Eler ve Yazı İşleri Müdürü Onur Erdem cevaplıyorlar:

“Türkiye’den yola çıkarsak; çocukluk yıllarımıza denk düşen Gelişim Spor ve Fast Break gibi dergilerin hepimiz için büyük değeri var. Neredeyse her birimizin evinde, bir köşede, bu dergilerin tümü olmasa da belli bir bölümü mevcut. Yurtdışına dönersek; New YorkerSports IllustratedESPN Mag, 8by8So Foot11 Freunde gibi örnekleri sayabiliriz. Hepsi bugün yapmaya çalıştığımız işe bir şekilde ilham vermiş, bizleri bu yolda motive etmiş, sevdiğimiz, öykündüğümüz, referans noktası bellediğimiz dergiler. Dileriz ki bugünün çocuklarından da yarın bir gün Socrates için aynı cümleleri kuran birileri çıkar. Açıkçası, daha büyük bir mutluluk düşünemiyoruz.”

Image
Image

Bir derginin içeriği ve tasarımını oluşturmak için yaratıcı ve tutkulu olmak şart. Ama iş orada bitmiyor. Dergiyi basıp, insanlara ulaştırmak işin dağıtabilmek için bunlar yeterli değil. Yaratıcı olmanın yanısıra girişimci olmak da gerekiyor. Ekip olarak bu farklı işler arasındaki dengeyi nasıl kuruyorsunuz? 

Konsept sayıları ve hoş sunumuyla dikkatimizi çeken Eskişehir merkezli Calling Mag.’ın yayın yönetmeni Can Zeydan cevaplıyor:

“Tüm samimiyetimizle cevap vermek istiyoruz. Calling‘in hazırlanmasının her aşaması büyük bir keyif. Aylık temanın belirlenmesinden, yazarlarımıza ve illüstratörlere gidecek açıklamaların hazırlanmasına, yemek mekânı arayışlarımızdan konuk listelerimize uzanan Calling sofralarına, videolarımızdan tasarıma, matbaada kâğıtların dönmeye başlamasına ve hatta uzun adres listelerinin her ay güncellenmesine kadar sürüş esnasında karşımıza çıkan her zorlu etabın sonu enfes manzaralara açılıyor.

Diğer taraftan Calling kendi ihtiyaçlarını karşılayamayan koca bir bebek. Evet çok tatlı, pek de şeker ama hayatta kalmak için ebeveynlerinin sürekli ve yüksek perdeden bir özen ve dikkatine ihtiyaç duyuyor. Yazarlar, çizerler, fotoğrafçılar, arkadaşlarımız ve biz; hep beraber o ilk adımların atılacağı günü bekliyoruz. Bu bekleme süreci bizim için bir satış süreci. Pazarlamacı gibi türlü türlü taktiklerle Calling‘in sayfalarını satmaya çalışıyoruz. Basılı yayıncılığa inanmayan ve rağbet etmeyen bir ülkede bu alanda bir şeyler satabilmek için bazılarımızın zamanında koşarak kaçtığı ajanslar gibi davranmak şart oluyor. Bir içerik, bir reklam ve hatta bir organizasyon ajansı gibi düşünüp hareket etme zulmünü içselleştirmek gerekiyor. Bunu yaparken içeriğe ve yayına bir şey olmasın endişesi ve dikkatiyle yaşıyoruz ve boynumuzun üstünde de ‘Ya bunlar da çok bozdu be!’ kılıcı sallanıyor. Bütün bu koşturmacaya rağmen biz yine her gün aynı heyecanımızla Calling‘i en iyi şekilde yaşatmaya devam ediyoruz.”

Image
Image
  1. Portrelemenin biraz daha “dürüst” yolu: Amir H. Fallah

    “İranlı olduğum için insanlar gördüklerinin doğrudan baş örtüsü ya da çarşafa bir referans olduğunu düşünüyor ama gerçekten amacım bu değil.”

  2. “Varlığımın sahneyi değiştirmemesini isterim”: Cheryl Dunn

    New York’un sürekli devinen ruhunu en iyi sokakları anlatabilirse, Cheryl Dunn da sokakları ve yaratıcı ruhları en etkileyici şekillerde anlatan fotoğraf ve belgesel sanatçılarından biri olabilir.

  3. “Bir makine düşlemek”: Özgür Mumcu – Tolga Karaçelik

    Özgür Mumcu’nun haziran başı yörüngeye oturan ilk romanı Barış Makinesi’ni Mumcu’yla karşılıklı irdeleme işini, geçtiğimiz yıla Sarmaşık filmiyle damga vuran yönetmen Tolga Karaçelik’e bıraktık.

  4. Dergi yaratma ve saklama tutkusu: Basılı inatlar

    Nefes kesici bir şeyler basmaya çalışma ve onları saklama tutkusu baki diyerek ilham verici bazı fikirlere dalıyor ve sözü basılan dergilere bırakıyoruz.

  5. “Hayat gibi müzik de sürekli değişken”: Cem Yıldız

    “Beslendiğim nokta tamamen gelenek. Elektronik müziği çok seviyorum ama kendime çok sade bir şekilde sazcıyım diyebilirim. Bağlama kadar çok sevdiğim bir enstrüman daha yok.”

  6. Yakmalı mı, yayınlamalı mı: Geride kalan kayıtlar

    Prince’in binlerce kayıtla dolu gizli kasasından hareketle, müzisyenlerin yayınlandığına tanık olamadıkları albümlerini hatırlıyoruz.

  7. Aynı sonik dünyanın farklı yüzleri: Dieterich & Barnes

    Bir gün The Coral Casino’ya gel, hayatın tadını çıkar!

  8. Artık yalnız ve daha kararlı: Nite Jewel

    “Müzik yapmaya başladığım ilk zamanların şerefine her şeyi kendim yapmak istedim.”

  9. Teftiş: Bu ay ne dinlesem?

    Yakın zamanda keşfettiğimiz, etkilendiğimiz ve paylaşmak istediğimiz müziklerden bir seçki.

  10. “Şarkılara gereken saygıyı göstermek”: Who Are We Who We Are

    Berke Can Özcan ve Feryin Kaya’yla son dönemlerde epey hareketli olan plak şirketleri üzerine.

  11. A’dan Z’ye: Damon Albarn

    Yıllar sonra 23. İstanbul Caz Festivali kapsamında bir kez daha buluşacağımız Damon Albarn’ın kariyerine dair A’dan Z’ye her şey!

  12. Tribeca Film Festivali: Üç zihin açıcı belgesel

    Geçtiğimiz nisan ayında gerçekleştirilen Tribeca Film Festivali’ni takip eden Merve Kayan, festivalin dikkat çeken belgesellerinden All This Panic, Obit ve The Last Laugh’ı gördü ve Bant Mag. için kaleme aldı.

  13. Švankmajer, kitle fonlaması ve kültür endüstrisinden kaçış: Böceklerin bağımsızlığı

    Sanat sinemasının usta yaratıcılarından Jan Švankmajer ve Alejandro Jodorowsky’nin son filmlerini finanse ederken yardım aldığı kitle fonlaması yöntemi, uzun süredir tüm dünyada endüstriyel üretim mecburiyetine yaratıcı bir alternatif sağlıyor.

  14. 69. Cannes Film Festivali: Tüm sezon konuşulacak otuz film

    Bu yıl 11-22 Mayıs tarihleri arasında gerçekleştirilen 69. Cannes Film Festivali’nde yine onlarca film izleyici ve sektör karşısına çıktı, geriye yıl boyu konuşacağımız bir avuç önemli film kaldı.

  15. “Rams” ve “Belgica” bu ay vizyonda: Beyazperdenin husumetli kardeşleri

    Haziran ayında gösterime giren iki bol ödüllü film Rams ve Belgica’nın ortak özelliği, birbiriyle husumet içerisindeki, dalgalı ruh halli kardeşlik ilişkilerini mercek altına alması... Kardeş kardeşe bunu yapmaz dedirten yakın tarihli filmleri değerlendirmenin şimdi tam sırası.

  16. Murat Meriç’in kaleminden Türkiye hikâyeleri: 100 Şarkıda Memleket Tarihi

    “Nereden bakarsanız bakın, Türkiye tarihini güler yüzle yazamıyorsunuz çünkü çok acılar çekilmiş, hâlâ çekiyoruz.”

  17. “Hayvanların vahşiliğiyle ilgileniyorum”: Toufic Hamidi

    9 Temmuz’da Bant Mag. Mekân’da açılacak Mevsimler – Fasıl II sergisinde işlerini göreceğimiz Toufic Hamidi’yle deneme, deney ve üretime yaklaşımı üzerine.

  18. Dalgalı deniz, deforme figürler: Sedat Girgin

    9 Temmuz’da Bant Mag. Mekân’da açılacak olan Mevsimler - Fasıl II sergisinde yeni bir dizi işiyle karşımıza çıkacak Sedat Girgin’le çizgileriyle yarattığı dünya ve hazırladığı yeni çalışmalar üzerine...

  19. “Varoluşumuzu onurla ve gururla göstermek”: İstanbul LGBTİ+ Onur Haftası

    “Biliyoruz ki ‘aşk örgütlenmektir’. Bu yüzden, aşk, arzu, dostluk, eşitlik, özgürlük, adalet, barış, emek, umut, yaşam, dayanışma ve sokakta olmak için, örgütleniyoruz.”

  20. İlişkimiz eski, dostluğumuz baki: Köpek

    On binlerce yıldır sevgimizi de kahrımızı da esirgemediğimiz sevgili dostlarımız köpeklere dair bir takım bilgiler, öyküler ve anekdotlar.

  21. Kendini sıkışmış hissedenlere ilaç gibi mizah: KALT

    Son dönemin en heyecan verici oluşumlarından biri olan KALT’ın kurucularını karşımıza aldık ve merak ettiğimiz ne varsa sorduk!

  22. Künye

    yayın imtiyaz sahiplerive etkinlik direktörleri Aylin Güngö[email protected] J. Hakan Dedeoğ[email protected] genel yayın yönetmeni Ekin Sanaç[email protected] kreatif direktör Aylin Güngö[email protected] editörler