Sanat sinemasının usta yaratıcılarından Jan Švankmajer ve Alejandro Jodorowsky’nin son filmlerini finanse ederken yardım aldığı kitle fonlaması yöntemi, uzun süredir tüm dünyada endüstriyel üretim mecburiyetine yaratıcı bir alternatif sağlıyor.


Onu tanımlayan birçok terimin şık bir özeti olarak dâhi diyebileceğimiz büyük usta Jan Švankmajer’ın yapım aşamasındaki yeni filmi Insects, sanatçının sosyal medya hesapları üzerinden duyuruldu. Çek Čapek Kardeşler’in 1921’de yayınladığı The Insect Play, esasen insan düşmanlığıyla ilgili ilginç bir oyun örneği. Švankmajer de bu insan düşmanlığını genişleterek bir insanı böcek, medeniyetimizi de bir karınca yuvası metaforuyla anlatmaya girişiyor ömrünün seksen ikinci senesinde.

Insects filmiyle eşzamanlı olarak bir de kamera arkası film hazırlanıyor. Böylece izleyiciye, bu sürreal yapıtı belgesel bir perspektiften okuma seçeneği de sunuluyor. Bir müjdenin de ötesine geçen bu haber, aynı zamanda projeye maddi destek talep eden de bir çağrı aynı zamanda. Bağımsız eserlerin oluşum süreçlerinde sanatçıyı bekleyen maddi çıkmazlar, takipçilerin katkılarıyla aşılmaya çalışılıyor.

4. Sanayi Devrimi’nin ve aslında dijital dönüşümün her alanda çok sık konuşulduğu bugünlerde, kültürel algı ve tüketimin de biçim değiştirdiğini söyleyebiliriz. Hâkim endüstri modelleri bu dönüşüme ayak uydurarak daha da güçleneceklerini planlıyor olsalar da, yeni medya sayesinde çok daha bağımsız ve yeni insana uyumlu hale gelebilecek sanatsal edim yöntemleri de biçimlenmeye başlıyor diğer yandan. Yeni medya ve yeni toplum, ister istemez sanat ve eser niteliğini de dönüştürüyor. Bu durum eseri algılama biçimlerimizi ve onu tüketme alışkanlıklarımızı yeniden sorgulamamıza neden olmayı da hak ediyor, açıkça.

20. yüzyıl boyunca farklı yöntemlerle hayatta kalmayı başarabilmiş, herhangi bir simsarlık yoluyla metalaştırılmamış bağımsız sanatın organik gelişimi, Insects özelinde de olduğu gibi, yeni medyanın yeni destekleme yollarıyla güçlendiriliyor ve bir yandan da sanatçının motivasyonunun artmasını sağlıyor. Piyasalara, gişelere, müzayedelere, açılışlara, sponsorlara göbekten bağlı hale gelmiş kültür endüstrisi, Švankmajer’in de tercih ettiği yeni fonlama metotlarının artmasıyla, eserlerin kitlelere ulaştırılmasında tek seçenek olmaktan çıkabilecek. Elbette sadece sanatçıların bu fonlama yöntemlerini tercih etmeleri yeterli değil, bu dönüşümün gerçekleşmesi için; izleyicilerin de bu fonlama yöntemlerini kullanma ve bağımsız yapıtları bireysel olarak destekleme alışkanlığı kazanması da gerekiyor.

Švankmajer, Insects sitesinde, neden kitle fonlaması yöntemini ön plana çıkardığını, yaşadığımız medeniyetin, özgün yapıtlara karşı ilgisizliğinin altını çizerek açıklıyor.

Ona göre bugünkü hâkim kültür endüstrisinin tek ihtiyacı, iyi çalışan reklam kampanyaları, ikonlaşmış çağdaş sanat ve aslında kitleleri tüketime itmek. Tüketimcilik, her kanalda toplumumuzun işlemesini sağlayan temel edim. Böylece kitle kültürü de, boş vakitlerinde kitleleri eğlendirmek ve sonrasında onları endüstriyel süreçlerindeki yerlerine geri itmek için gerekli tek şey.

Seksen iki yaşına gelmiş bir deha, içinde bulunduğu çağın üretim ve tüketim dinamiklerini en yalın şekilde okuyor ve hayatta tutmaya çalıştığı bağımsız sanat edimini mümkün ve yaygın kılmak adına güncel yöntemleri kullanmayı tercih ediyor. Dağıtımcılar ve yapımcılar tarafından sinemanın hem ana akım hem de bağımsız kategorileri böylesine istila edilmişken, alternatif dijital çıkış yollarına bağımsız sinema adına sapan sadece Švankmajer değil. Jodorowsky’nin de geçtiğimiz aylarda, Cannes Film Festivali’nde dünya prömiyerini yapan son filmi Endless Poetry için IndieGogo üzerinden başlattığı bir kitle fonlaması kampanyası vardı. Hedeflenen meblağa ulaşıldı, ancak filmin maddi ihtiyaçları post prodüksiyon ve dağıtım aşamalarında da devam ettiği için, ekip son dakika yardımlarına halen açık. Jodorowsky sosyal medya hesaplarından paylaştığı çağrı videosunda, Švankmajer’e benzer kaygılardan bahsederken aâeta yalvarıyordu. Aslında kendi ağzından çok kez “yalvarıyorum” sözcüğünü duyabilirsiniz.

Jodorowsky, Hollywood filmlerinin tüm dünyayı yeni bir tür sömürgeleştirmeye maruz bıraktığını söylüyor. Bağımsız bir auteur sinemasının, bu sömürge anlayışında hayatta kalabilmesi için izleyicilerin desteğinin de elzem olduğunu düşünüyor. Yapıtların biçim ve içeriklerinin tamamen dağıtıcı şirketlerin talepleriyle şekillendiği, hayatımızı değiştirmeyen bir kopya filmler endüstrisine kökten karşı çıkıyor (ömrü boyunca yapmaktan hiç vazgeçmediği gibi) ve büyük finans şirketlerine para kazandırma aracı olmayan, pozitif, yaratıcı ve iyileştirici filmler yapmaya devam edeceğini haykırıyor. Dünyaya bağımsız hayallerin gerçekleşebileceğini ancak bu şekilde kanıtlayabileceğimizi hatırlatıyor.

Kitle fonlaması elbette yeni bir kaynak yaratma yöntemi değil. Ve hatta maddi kaynak sorunu da aslında bağımsız yaratım süreçlerinin tek problemi değil. Sadece sinema değil, tüm yaratıcı üretim süreçlerini düşünürsek, mevcut kültür endüstrisine paçasını kaptırmamış yaratıcı alan neredeyse hiç yok. Örneğin geçtiğimiz günlerde bu tuhaf gezegeni terk eden Prince’in doksanlardan beri sürdürdüğü telif ve dağıtım savaşının merkezinde de bağımsız sanat edimini mümkün kılma mücadelesi var.

Yine yakın zamanda Art Not Oil koalisyonu tarafından ifşa edilen belgeler sayesinde petrol devi BP’nin, sponsorluğunu yaptığı British Museum, National Portrait Gallery, Science Museum ve Tate gibi sanat kurumlarının küratoryal karar süreçlerine ve güvenlik stratejilerine müdahale ettiği, politik çıkarlarına ulaşmak için müzelerin kaynaklarından ve uluslararası bağlantılarından faydalandığı ortaya çıktı. Sadece bu ifşaat bile aslında, hâkim kültür endüstrisindeki yaratıcı süreçlerin nasıl da piyasa ve rekabet baskısı altında olduğunu özetliyor.

Bu umutsuzluğun tam ortasındayken çıkış yolunu işaret eden çağrıları da, bulunduğu çağı dönüştürme güdüsüyle hareket eden nadir bağımsız sanatçılardan aldığımızda ise, hayatın birçok alanında hissedilen dönüşümün, eser ve sanatçı ekseninde de ne denli gerekli olduğu ortaya çıkıyor. Yaratıcılığın merkezde olduğu alanlarda kitle fonlaması ve benzeri alternatif yöntemler kullanılarak açılacak olan özgürlük alanları, uzun zamandan beri yeryüzüne uğramamış ilhamları geri getirme fırsatını da sanatçılara yeniden sunuyor.

Kısacası bağımsız ustalara kulak vermek ve alışkanlıklarımızı yeniden gözden geçirmek, bu dijital dönüşüm çağında herkes için elzem görünüyor.

Image
  1. Portrelemenin biraz daha “dürüst” yolu: Amir H. Fallah

    “İranlı olduğum için insanlar gördüklerinin doğrudan baş örtüsü ya da çarşafa bir referans olduğunu düşünüyor ama gerçekten amacım bu değil.”

  2. “Varlığımın sahneyi değiştirmemesini isterim”: Cheryl Dunn

    New York’un sürekli devinen ruhunu en iyi sokakları anlatabilirse, Cheryl Dunn da sokakları ve yaratıcı ruhları en etkileyici şekillerde anlatan fotoğraf ve belgesel sanatçılarından biri olabilir.

  3. “Bir makine düşlemek”: Özgür Mumcu – Tolga Karaçelik

    Özgür Mumcu’nun haziran başı yörüngeye oturan ilk romanı Barış Makinesi’ni Mumcu’yla karşılıklı irdeleme işini, geçtiğimiz yıla Sarmaşık filmiyle damga vuran yönetmen Tolga Karaçelik’e bıraktık.

  4. Dergi yaratma ve saklama tutkusu: Basılı inatlar

    Nefes kesici bir şeyler basmaya çalışma ve onları saklama tutkusu baki diyerek ilham verici bazı fikirlere dalıyor ve sözü basılan dergilere bırakıyoruz.

  5. “Hayat gibi müzik de sürekli değişken”: Cem Yıldız

    “Beslendiğim nokta tamamen gelenek. Elektronik müziği çok seviyorum ama kendime çok sade bir şekilde sazcıyım diyebilirim. Bağlama kadar çok sevdiğim bir enstrüman daha yok.”

  6. Yakmalı mı, yayınlamalı mı: Geride kalan kayıtlar

    Prince’in binlerce kayıtla dolu gizli kasasından hareketle, müzisyenlerin yayınlandığına tanık olamadıkları albümlerini hatırlıyoruz.

  7. Aynı sonik dünyanın farklı yüzleri: Dieterich & Barnes

    Bir gün The Coral Casino’ya gel, hayatın tadını çıkar!

  8. Artık yalnız ve daha kararlı: Nite Jewel

    “Müzik yapmaya başladığım ilk zamanların şerefine her şeyi kendim yapmak istedim.”

  9. Teftiş: Bu ay ne dinlesem?

    Yakın zamanda keşfettiğimiz, etkilendiğimiz ve paylaşmak istediğimiz müziklerden bir seçki.

  10. “Şarkılara gereken saygıyı göstermek”: Who Are We Who We Are

    Berke Can Özcan ve Feryin Kaya’yla son dönemlerde epey hareketli olan plak şirketleri üzerine.

  11. A’dan Z’ye: Damon Albarn

    Yıllar sonra 23. İstanbul Caz Festivali kapsamında bir kez daha buluşacağımız Damon Albarn’ın kariyerine dair A’dan Z’ye her şey!

  12. Tribeca Film Festivali: Üç zihin açıcı belgesel

    Geçtiğimiz nisan ayında gerçekleştirilen Tribeca Film Festivali’ni takip eden Merve Kayan, festivalin dikkat çeken belgesellerinden All This Panic, Obit ve The Last Laugh’ı gördü ve Bant Mag. için kaleme aldı.

  13. Švankmajer, kitle fonlaması ve kültür endüstrisinden kaçış: Böceklerin bağımsızlığı

    Sanat sinemasının usta yaratıcılarından Jan Švankmajer ve Alejandro Jodorowsky’nin son filmlerini finanse ederken yardım aldığı kitle fonlaması yöntemi, uzun süredir tüm dünyada endüstriyel üretim mecburiyetine yaratıcı bir alternatif sağlıyor.

  14. 69. Cannes Film Festivali: Tüm sezon konuşulacak otuz film

    Bu yıl 11-22 Mayıs tarihleri arasında gerçekleştirilen 69. Cannes Film Festivali’nde yine onlarca film izleyici ve sektör karşısına çıktı, geriye yıl boyu konuşacağımız bir avuç önemli film kaldı.

  15. “Rams” ve “Belgica” bu ay vizyonda: Beyazperdenin husumetli kardeşleri

    Haziran ayında gösterime giren iki bol ödüllü film Rams ve Belgica’nın ortak özelliği, birbiriyle husumet içerisindeki, dalgalı ruh halli kardeşlik ilişkilerini mercek altına alması... Kardeş kardeşe bunu yapmaz dedirten yakın tarihli filmleri değerlendirmenin şimdi tam sırası.

  16. Murat Meriç’in kaleminden Türkiye hikâyeleri: 100 Şarkıda Memleket Tarihi

    “Nereden bakarsanız bakın, Türkiye tarihini güler yüzle yazamıyorsunuz çünkü çok acılar çekilmiş, hâlâ çekiyoruz.”

  17. “Hayvanların vahşiliğiyle ilgileniyorum”: Toufic Hamidi

    9 Temmuz’da Bant Mag. Mekân’da açılacak Mevsimler – Fasıl II sergisinde işlerini göreceğimiz Toufic Hamidi’yle deneme, deney ve üretime yaklaşımı üzerine.

  18. Dalgalı deniz, deforme figürler: Sedat Girgin

    9 Temmuz’da Bant Mag. Mekân’da açılacak olan Mevsimler - Fasıl II sergisinde yeni bir dizi işiyle karşımıza çıkacak Sedat Girgin’le çizgileriyle yarattığı dünya ve hazırladığı yeni çalışmalar üzerine...

  19. “Varoluşumuzu onurla ve gururla göstermek”: İstanbul LGBTİ+ Onur Haftası

    “Biliyoruz ki ‘aşk örgütlenmektir’. Bu yüzden, aşk, arzu, dostluk, eşitlik, özgürlük, adalet, barış, emek, umut, yaşam, dayanışma ve sokakta olmak için, örgütleniyoruz.”

  20. İlişkimiz eski, dostluğumuz baki: Köpek

    On binlerce yıldır sevgimizi de kahrımızı da esirgemediğimiz sevgili dostlarımız köpeklere dair bir takım bilgiler, öyküler ve anekdotlar.

  21. Kendini sıkışmış hissedenlere ilaç gibi mizah: KALT

    Son dönemin en heyecan verici oluşumlarından biri olan KALT’ın kurucularını karşımıza aldık ve merak ettiğimiz ne varsa sorduk!

  22. Künye

    yayın imtiyaz sahiplerive etkinlik direktörleri Aylin Güngö[email protected] J. Hakan Dedeoğ[email protected] genel yayın yönetmeni Ekin Sanaç[email protected] kreatif direktör Aylin Güngö[email protected] editörler